Aynalı Pasaj... Ekmeğin anavatanında, bilimin uzağında…

İnsan türü, yeryüzüne, dünyaya, doğaya senkronik bir egoizm (eşzamanlı bencillik) içinde sömürü ve talan amaçlı yaklaştığında olanlar ortada işte, bariz. Öte yandan Dünya insan nüfusunun yüzde birini oluşturan en zenginler, yüzde ellisini oluşturan yoksulların hepsinin saldığı toplam karbondioksit miktarını salmayı başarıyor.

Ahmet Tulgar ahtulgar@gmail.com

Önce birkaç alıntı yapacağım. Jonathan Silvertown’ın Darwin’le Akşam Yemeği kitabından:

“(…) Tarım yaklaşık 12-10 bin yıl önce Güneybatı Asya’da ortaya çıkmıştır. Bu bölgede tarım yapıldığını gösteren en eski bulgular Anadolu’da, Türkiye’nin güneydoğusunda keşfedilmiştir ve tarım kısa süre sonra buradan Güneybatı Asya’da bulunan, Bereketli Hilâl olarak adlandırılan bölgenin geneline yayılmıştır. Bu bölge Anadolu’dan güneye uzanıp Lübnan, İsrail ve Ürdün sınırları içinde kalan topraklardan geçerek Mısır’daki Nil vadisine doğru kavis çizer, ayrıca Suriye ve Irak’ın kuzeyinden doğuya uzanarak Dicle ve Fırat nehirleri tarafından sulanan antik Mezopotamya topraklarından geçip güneye yönelir. Yaklaşık 4000 yıllık kil tabletlere, o dönemde Mezopotamya’da kullanılan una, eklenen diğer katkı maddelerine, hamurun yoğrulma ve somunun pişirilme tarzına ve nihai ürünün nasıl sunulduğuna göre farklılık gösteren yaklaşık 200 çeşit ekmek üretildiği kaydedilmiştir.(…)”

Jonathan  Silvertown

“(…) Gernik buğdayı arkeolojik kayıtlarda bu tarz belirgin evcilleştirme izleri taşıyan ilk tahıldır. Bu tür kalıntıların Bereketli Hilâl içinde keşfedildiği en eski saha Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesindeki Çayönü’nde yer alır. Gernik buğdayı bu bölgede yaklaşık 10 bin yıl önce yetiştirilmeye başlanmıştır ama o dönemde yetiştirilen tahıllar nispeten daha küçüktür ve yabani bitkilerin tahıllarıyla güçlü benzerlikler taşır. Çayönü köyünde ayrıca bezelye, mercimek ve keten de yetiştirilmiştir. (…)”

“(…) Gernik buğdayı, arpa ve yulaf içeren doğal alanlara Türkiye, Ürdün ve İsrail’in kayalık zeminlerinde hâlâ rastlanır. Tarım ürünlerinin evrimi konusunda önde gelen Amerikalı biliminsanlarından Jack Harlan (1917-1998), 1960’larda Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesini ziyaret etmiş ve Karacadağ’ın eteklerinde yabani siyez buğdayının yetiştiği devasa alanlar olduğunu keşfetmiştir. Deneysel amaçlı, bir saatte ne kadar fazla yabani tahıl toplayabildiğini ölçmek için, ucunda çakmak taşından yapılmış bir bıçak olan antik bir orağın kopyasını kullanmıştır. Yabani tohum başlarının kopması yüzünden topladığı tahılın bir miktarını kaybetse de Harlan saatte yaklaşık 2,5 kilo kadar buğday toplamayı başarmıştır. Hemen dövdükten sonra tahılın ağırlığı yarıya düşmüştür, ancak yabani tahılın içerdiği protein oranı yüzde 2,3’tür ve bazı evcilleştirilmiş modern türlerden yüzde 50 daha fazladır.(…)”

İbretlik değil mi okuduklarınız? Nasıl toprakların üstünde oturuyoruz ve neler yapıyoruz buralara, buralarda? Ne haldeyiz?

İnsan türü, yeryüzüne, dünyaya, doğaya senkronik bir egoizm (eşzamanlı bencillik) içinde sömürü ve talan amaçlı yaklaştığında olanlar ortada işte, bariz.

Ne felsefe ne siyaset ne ahlâk; önce bilim gösteriyor, yürünmesi gereken yolu…

Ama bilimden en fazla bahsedilen, bilimsel keşif ve gelişmelerin hızının en fazla arttığı bir dönemde, insanlık kendi gündelik hayatında, bilimin, bilimsel bilginin uzağında yaşamaya eğilimli nedense… Teknolojiyi bilim sanarak yuvarlanıp gidiyor insanlık… Nereye kadar?

Koca ayaklı zenginler

Kylie Jenner adlı ABD’li televizyon, sosyal medya, moda ve magazin ünlüsü hanım kız, geçenlerde özel uçağına atlayıp sevgilisinin yanına gitmiş. Bekleyecek halde değilmiş ki uçağı tercih etmiş. İner inmez de özel jetini sevgilisinin özel jetinin yanına park edip kollarına koşmuş. Jenner’in yolculuğu kalkış ve iniş dahil tamı tamına 17 dakika sürmüş. Uçak havada 3 dakika kalmış. Karayolundan gitse 40 dakika sürecekmiş yolculuk.

Kylie Jenner

Yılda bir kere uçak yolculuğu yapmaya bütçesi elveren insanlar dünya insan nüfusunun yüzde 2 ile 4 arası bir oranını oluşturan elit kesime dahil kabul ediliyormuş iktisatçılarca. Yılda en az 12 uçak yolculuğu yapanlar ise bu oranın en üst katmanını oluşturuyor.

Yeşil yıkamacı şirketler ve onların yardakçısı burjuva çevrecisi sivil toplum örgütleri, karbon ayak izi kavramını kullanırken, bunu bireye özelleştirerek kapitalist doğa yağmasının insan suçunu tabana yaymaya çalışır, karbondioksit salınımına katkısı zenginlerinkinin yanında devede kulak kadar bile olmayacak yoksullara suçluluk duygusunu içselleştirip onlara imajını tazeledikleri yeşil yıkanmış ürünleri kakalarken, dünya insan nüfusunun yüzde birini oluşturan en zenginler, yüzde ellisini oluşturan yoksulların hepsinin saldığı toplam karbondioksit miktarını salmayı başarıyor. Üstelik zenginlerin saldıkları karbondioksit ve haliyle koca ayaklarının karbon izi, hayatlarını daha kolay kamufle ettikleri için, çok da kolay hesaplanamıyor.

Zenginler koca karbon ayak izleri ile dünyayı dolaşırken karda yürüyüp iz bırakmadıklarını sanıyorlar ama birkaç küçük matematik işlemi, onları suçüstü yakalamanın mümkün olduğunu gösteriyor yine de.

Şehre duş arabaları geldi

Avrupa, en az 500 yıldan beridir yaşanan en büyük kuraklığı yaşıyormuş. Avrupa kentlerindeki kimi inisiyatifler ve yerel yönetimler de bu sıcak ve kurak dönemde sokaktaki insanın suya ücretsiz ve kolay erişiminin yollarını açmak için çaba sarf ediyor. Duymamış olabilirim, bizde tık var mı bu konuda?

Neyse, Berlin’de 2019 yılından beri yapılan bir uygulamanın daha da yaygınlaştırılma kararı alınmış. Evsiz, sokakta yaşayan insanlar arasında da kadına yönelik şiddet ve istismarın yaygınlığını göz önünde bulunduran bir sosyal yardım kurumu ilk başta sadece kadınlara özel olacak karavan boyutunda bir mobil duş aracı çıkarmış yollara. İki kadın sosyal görevlinin kullandığı duş arabası sabahtan akşama kadar Berlin semtlerini dolaşıyor ve evsiz kadınlar sırayla araca girip duş yapıyor, çamaşır ve giysi değiştiriyor. Ayrıca istedikleri kadar sohbet edip çay, kahve içerek karınlarını da doyurabiliyorlar. Pandemi döneminde, duş arabasında aşı da yapılmış evsizlere.

Duş karavanı

Şimdi Berlin şehri, ikinci bir duş arabası saldı sokaklara. Bu araçta erkekler de duş yapabilecek. Arabalarda tek bir duş oluyor. Bunun sebebi de evsizlerin sokaklarda çok özledikleri mahremiyet, özel alan duygusunu yaşatmak onlara.

Biz hepimiz suyuz, susuz olamayız, su ticari meta değildir, olmamalı. Bu da böyle biline.

Haftanın müziği

Georg Friedrich Händel

Georg Friedrich Händel’den Su Müziği (Wassermusik), Akademie Für Alte Musik Berlin orkestrası çalıyor… 

Tüm yazılarını göster