Kapitalizmin, insanlık tarihi kadar olmasa da, ortalama insan
hayatı ölçeğinde epey uzunca bir zamana yayılmış ama yine de
ölümcül küresel krizi (artık buhran diyebiliriz)
sürerken, kapitalist ideologların şapkadan çıkardıkları son tavşan
da startup oldu. Kapitalizmin şimdilerde kendi
doğurganlığına kanıt olarak lanse ettiği bu yeni girişimci, yeni
müteşebbis tavşan-firmalar genç kuşakların
yaratıcılığını istismar etme ve yönlendirmenin, sistemin
ideolojisine kanalize etmenin yeni yolu oldu. Bir asır önce
gençliğin coşkulu yaratıcılığı, üretici heyecanı, estetik
yıkıcılığı, sanat ve siyasette devrimsel bir yenilenme, özgürlükçü
bir ütopya inşasına yol açıp modernizmin önündeki son bentleri de
yıkmışken, bugün aynı coşku pazarda pay arayışında helak oluyor.
Gençler artık sanat, edebiyat ve siyaset alanlarında arayışta
değiller, dev firmaların vadilerinde yollarını bulmaya
çalışıyorlar; radikal şık kapüşonlarının içinde hızlı üreyen ama
çürümüş üretici güçler ve üretim ilişkilerinin bütün
sosyolojik-genetik hastalıklarından mustarip, günümüzün
tüketim iştahında telef olacak tavşanlarıyla.
Joseph Schumpeter
Yeni, yenilikçi olduğu iddia edilen, varsayılan ürünleri
üzerinde, üretici güçlerin ayakbağı olmuş eski üretim ilişkilerine
rağmen yine de hızla büyüyeceğini umdukları firmalar bina etmenin
illüzyonuna kapılmış bu gençler, 1940’larda Avusturyalı ekonomist
Joseph Schumpeter’in kapitalizmin gücü olarak tedavüle soktuğu
Yaratıcı Yıkım-Schöpferische Zerstörüng kavramının
günümüzdeki temsilcileri midir? Kapitalist ideologlara göre öyle
olmalı ve sermaye sahiplerinin içini ferahlattığı kesin. Özgürlük
istençleri ve estetik arzuları iğdiş edilen gençleri satın almanın
pek de zor olmadığını tahmin edebiliyorlar.
Joseph Schumpeter’in, her ekonomik gelişmenin bir yaratıcı
yıkıcılık süreci üzerine inşa edildiğini ileri süren yaratıcı yıkım
kavramı kapitalistlerin polemik cephaneliğinde en önemli argüman
silahı olmuşsa da, aslında hiç de orijinal değil. Karl Marx ve
Friedrich Engels, Komünist Manifesto’da, Schumpeter’den
bir asır önce, yeni düzenin, gelişmekte olan üretici
güçleri ve onların gelişiminin önünü açacak yeni üretim
ilişkileri sayesinde eski düzeni yıkıp yerine geçmesini
bilimsel ve şiirsel biçimde farklı sözcükler ve kavramlarla tarif
etmişlerdir. Onlar yıkımdaki yaratıcılığı ya da
yaratıcılıktaki yıkıcılığı çok daha geniş bir
perspektiften betimlemişlerdir. Ama kapitalistler bilse de
bilmezden gelirler esas yaratıcı yıkımın komünizm olduğunu.
Oysa Schumpeter’in yaptığı Marksizm'in ekonomiye ve
emek-sermaye çelişkisine dair bu tezini kapitalist paradigmaya
hapsetmesi ve emek-sermaye çelişkisini gözardı edip toplumsal
yaşamdan koparmasıdır.
Bertolt Brecht
Schumpeter ile hemen hemen aynı dönemde Bertolt Brecht,
Marksizm’den el alarak sanat, edebiyat ve estetikteki yaratıcı
yıkıcılık coşkusunu Başlayıcılık
Duygusu-Beginnergefühl olarak adlandırmıştır. Radikal
modernizmin, uzlaşmaları yıkma, algıda devrim ve
yeniyi düşlemleme heyecanı ve teorikpratiğidir bu, sanat,
edebiyat, estetik ve hatta siyasette.
Epeydir düşündüğüm bu konuları bu hafta Avusturyalı gazeteci
yazar Robert Misik’in yeni kitabından haberdar olduğumda bir kez
daha yazı masama koydum.
Gazete yazıları kadar yazdığı kitaplar ile de Avrupa sosyalist
çevrelerinde çok önemsenen Robert Misik, Das grosse
Beginnergefühl-Moderne, Zeitgeist, Revolution
(Büyük Başlayıcılık Duygusu-Modernizm, Zamanın Ruhu,
Devrim) adlı yeni kitabında yaşadığımız şu dönemde her türden
ütopik iyimserliğin kaybolmuş olduğunu belirtiyor ama bunun nihai
bir sonuç olmadığını ileri sürüyor, ortaya koyuyor. Misik, sol
sanatın son 200 yılında Heinrich Heine’den Elfriede Jelinek’e,
Patti Smith’ten Soap&Skin’e, Bauhaus’dan Belediye
Toplukonutları’na kadar birçok örnekten yola çıkarak sanatın bugün
de büyük görevinin aşılmış olana isyan ve stillerin devrimiyle
arzuda aşırılık ve yoğunluk olduğuna işaret ederken, aynı zamanda
ticariliğin, eğlence kültürünün ve daha önce yapılmışın ötesinde
bir estetik programın ana hatlarını çiziyor.
Robert Misik - Kitabı: Das grosse
Beginnergefühl-Moderne, Zeitgeist, Revolution (Büyük Başlayıcılık
Duygusu-Modernizm, Zamanın Ruhu, Devrim)
Böylesi bir estetik program, benim birkaç yıldır arzu
toplumu olarak adlandırdığım toplumsallığın en önemli
adımlarından biri olacaktır.
Kapitalizm, Schumpeter’in dar yaratıcı yıkım kavramıyla umut
vaat edebilecek, startup gençliğinin heba edilmiş heyecanıyla suni
teneffüs yapılabilecek aşamayı çoktan geçti.
Dünyayı kurtaracak olan, gençliğin, işçilerin, sanatçıların,
entelektüellerin, işsizlerin ve yoksulların başlayıcılık duygusunu
coşturacak, Marksizm’den feyzalmış bir devrimci
yaratıcılıktır.
İnsanın ideolojik
esareti
Geçen haftaki köşemde insanın öyle evrenin ve hayatın merkezi
filan olmadığından, doğada bir fonksiyon olduğundan
bahsetmiştim. İnsan tarihte sadece alet üreten, bilinçli eylemi ile
doğadan yeniden üretim yapan bir canlı değil, aynı zamanda kendi
kendisini insan olarak inşa eden bir doğal
fonksiyondur.
İnsan, dünyayı ve evreni seyredip kendisini bir yere koymaya
çalışırken, ağırlıklı olarak korkuları ve çaresizlikleri üzerine
bina ettiği ideolojilerle kendi kendisini inşa etmiştir.
Ama tam da bu ideolojiler kendisini tutsak etmiş, özgürlüğünü
elinden almış, onu doğadan koparmıştır.
Toplum içinde nereye bakarsak bakalım insanın gönüllü olarak
kendisini tutsak etmesinin sonuçlarını, süreçlerini görüyoruz.
Yeni bir doğa ve ekoloji hareketinin en önemli hedeflerinden
biri de insanın kendisini yeniden doğanın bir fonksiyonu olarak
kavraması olmalıdır.
Özgürlüğüyle yeniden tanışan insan, doğada sebep olduğu yıkımın
kendi yıkımı da olduğunu görecektir.
Manuel Çıtak'ın 'islomania' adlı fotoğraf
sergisinden
Bir sergi, bir
kitap
Fotoğraf sanatçısı Manuel Çıtak, ilk kişisel sergisi
‘islomania’yı 2 Temmuz 2022’ye kadar İstanbul’da
Depo’da sergiliyor. Tanıtım bülteninde Çıtak’ın sergideki
eserleri doğanın el değmemişliğini ve azametini gösteren yakın
dönem işleri olarak tanımlanıyor. Adını Lawrence Durell’in
‘Reflections on a Marine Venus’ adlı kitabında bir
hastalık olarak tanımladığı ‘ada sarhoşluğu’ndan alan ve
küratörlüğünü Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler’in üstlendiği
sergideki fotoğraflarda genel manzaralardaki büyük boşluklarda,
ölçeği doğanın içindeki insanlar belirliyor. Gezmenizi tavsiye
ederim.
Nurhan Suerdem, 2019 yılında İletişim Yayınları tarafından
yayımlanan ilk kitabı Maruzatım Var ile Haldun Taner Öykü Ödülü’nü
kazanmıştı. O ilk kitabına bayılmış, ne zaman ikincisi çıkacak diye
merak ediyordum. Bu ay Nurhan Suerdem’in yeni öykü kitabı
Duyuyor musun yine İletişim Yayınları’nda yayımlandı.
Nurhan Suerdem’in her biri birer gündelik hayat kahramanı olan
öykü karakterleri, hoyratlıklara ve mutsuzluğa zarafetle direnen
insanlar. Yazarın dili kullanımındaki zarafeti ile kahramanlarına
yaklaşımındaki şefkat birbirine denk düşüyor. Has öykü okumak için
Nurhan Suerdem doğru tercihtir.
Haftanın
Şarkısı
Bugün ABD’li rock müzisyeni Melissa Etheridge’in 61’nci doğum
günü. İki Grammy ve bir Oscar ödülü sahibi Etheridge, ülkesinde
önemli bir kadın hareketi ve LGBTI hareketi savunucusu olarak
tanınıyor. 2004 yılında yakalandığı göğüs kanserini bir yıl içinde
başarılı operasyonlar ve kemoterapi ile yenen Melissa Etheridge,
bütün bu süreci kamuoyu ile paylaşmıştı. Bu haftanın şarkısı
Melissa Etheridge’in 2021’de çıkardığı One Way
Out.