Ressam Han van Meegereen gerçek yaşamında ve ‘Son Vermeer’ filminde Göring'e Hollandanın ulusal kültür ve sanat mirası "İsa ve Zina Yapan Kadın" resmini sattığı için ve düşmanla işbirliği yapmakla suçlanacaktır –işbirlikçiler o günlerde sorgusuz idam edilmektedir-.
Johannes Vermeer’in başyapıtı “İnci Küpeli Kız”* Hollandalıların
Mona Lisa’sıdır.
Vermeer’den günümüze otuz dört resim ulaşmıştır ve resimlerini
çoğunlukla tüccar Pieter van Ruijven satın almıştır. “İnci
Küpeli Kız” tablosunu da van Ruijven siparişiyle yaptığı
sanılmaktadır.
Hollanda halkı oylama yapar, ülkelerinin en güzel tablosu olarak
“İnci Küpeli Kız”ı seçer… “Vermeer’in tablolarındaki kadınlar bir
sır taşıyor gibi gizemli bakıyorlar, birçok öykü düşünüldü fakat
hiçbiri söylenmedi bugüne kadar… Ben bu öykülerden birini söylemek
istedim” açıklamasını yapan yazar Tracy Chevalier tarafından “İnci
Küpeli Kız” romanı yazılır (1999) ve aynı adla uyarlanır,
ekranlara gelir.
“…Tarih ve kurmacanın kusursuz bir biçimde bir araya geldiği
'ışık dolu bu romanda' (1665), babasının seramik fırını
patlamasında görme yeteneğini kaybetmesi nedeniyle ailesini
geçindirmek için Vermeer’lerin evinde hizmetçiliğe başlayan on yedi
yaşındaki genç kız Griet -Filmde Scarlett Johansson
oynuyordu- ve ressam Vermeer ilişkisi anlatılıyordu.
Vermeer'in eşi Catharina genç hizmetçisinden pek hoşlanmasa da,
Vermeer atölyesindeki eşyalar sanki oynatılmamış gibi temizlemeyi
başaran, resimleriyle, içten içe kendisiyle de ilgili ve sonuçta
eşinin küpeleriyle resmini çizeceği Griet için farklı duygular
taşımaktadır…
İnci Küpeli Kız filminde Scarlett Johansson (Griet) ve
Colin Firth (Vermeer), 2003
Peter Webber tarafından çekilen “İnci Küpeli Kız” filmine
gelince, Chevalier’in romanındaki gibi Webber de “İnci Küpeli
Kız”ın “kim olduğunu, ressamın niye model olarak onu seçtiğini,
niçin böyle büyük bir inci küpe taktığını ve daha birçok soru”nun
yanıtını filminde sinematografiye önem vererek yanıtlamaya çalışır.
Tabii ki geri planda XVII. yüzyıl Hollanda’sının “yaratıcılık ve
ticaret arasındaki sosyal ilişkilerine” ışık tutulmaktadır. Ama,
hatırlatmak istediğim film “İnci Küpeli Kız” değil, “Tim’s
Vermeer” adı taşıyan belgeseldir…
Kameranın aylar boyunca yakın plan izlediği Tim Jenison “Tim’s
Vermeer” belgesel filminde “ben ressam değilim” dese de, “İnci
Küpeli Kız” başta tablolarda resmedilenlerin ve neredeyse aynı
mekan olan oda-salonun hayal ürünü değil Vermeer’in hayatında var
olduğunu, en önemlisi resimlerini yaparken optik bir aletten
yararlandığını kanıtlamak adına ”ressam” olacaktır.
Gerçekte Tim Jenison ilginç icatların patent sahibi, onlarla iyi
para kazanan bir ‘mucit’ kişidir.
“Resimler ve çizimler bir belgedir, onlar gerçeği anlatır”
görüşünde olduğu kadar, Caravaggio, Velázquez, da Vinci’nin
gerçekçi resimleri için ayna ve mercek kullandığından söz
eden David Hockney kitabı “Secret Knowledge/Gizli Bilgi” ve
araştırmacı-mimarlık öğretim üyesi Philip Steadman’ın yazdığı
“Vermeer's Camera” kitabından çok etkilenir. Ve Vermeer resmi
olarak ‘Müzik Dersi’ tablosunu seçer ve bu resmi düşündüğü
gibi kurduğu basit bir mercek/ayna düzeneği yardımıyla kopyalamak
için tüm zamanını ayırır.
Mucit Tim Jenison Vermeer'in Müzik Dersi ve diğer
nesimlerini optik teknik kullanarak yaptıığını kanıtlamanın
peşinde.
Tim Jenison’ın beş yılı bulan hazırlık, yüz otuz gün süren resim
yapma uğraşı, bazı eleştirmenlere göre “bilgiçlik taslayan ve
zahmetli’ bir Vermeer olma çabasıdır. Ve resim tekniği, boya,
fırçaya yabancı olmasına karşın “bu resmi mutlaka bitirmeliyim”
inadıyla Vermeer ‘in ‘Müzik Dersi’ resmini yapmaya devam etmiştir.
Tim Jenison’ın Vermeer resim yaparken optik düzenekten yardım
aldığını kanıtlama yolculuğu sanırım birçok izleyeni belki İnci
Küpeli Kız filminden daha fazla heyecanlandırmış olabilir.
Bir eleştiri yazısında, “Teksaslı teknoloji öncüsü taklit
Vermeer resmini yaratmak için alışılmadık yöntemlere başvuruyor.
‘Müzik Dersi’ tablosunda betimlenen odayı Vermeer ailesinin
kullandığı boyutlarda inşa ediyor. Aynı pencereleri yaratıyor ve
dönem mobilyalarının benzerini yapıyor. Müzik enstrümanların
benzerini kullanıyor. Kızını klavye başındaki kız gibi giydiriyor.”
açıklamasına rastlanır.
Tim Jenison çalışmaya başladığında gördüğü ve elinde olan
Vermeer resminin sadece posteridir. Vermeer’in orijinal ‘Müzik
Dersi’ tablosu Londra’da Kraliyet Koleksiyonundadır ve Tim Jenison
binbir zorlukla saraya ulaşıp, görme amacını belirtse de Kraliçe
II. Elizabeth fotoğrafını çekmeden ve resmi sadece otuz dakika
görmesi için izin verecektir.
(Solda) Tim Jenison 'Müzik Dersi' odasının eşyalarını
da birebir imal eder... (Sağda) Bir başka objeyi üretirken
(2013)
Sonuçta Tim Jenison ‘Müzik Dersi’ resmini yapmak için posterle
yetinecektir… Zaten yazıldığı gibi (Guardian) amaç,
"Jenison'ın kullandığı teknolojiyle, sanat yapıtının
kopyalanabileceğini” ortaya koymaktır. Tabii ki Tim Jenison ‘ın
‘Müzik Dersi’ resmini kopyalama olayı filozof, estetik kuramcı
Walter Benjamin’i hatırlamamızı da sağlar.
Kısaca, Walter Benjamin’in yeniden üretim teknikleriyle
beraber sanat yapıtının iç biçimini oluşturan aura ve auranın en
temel malzemesi olan biriciklik niteliği/yegâne benzersizliğinin
yok olmaya başlaması üzerine yazdığı “Tekniğin Olanaklarıyla
Yeniden Üretilebildiği Çağdaş Sanat Yapıtı”** (1936) yazısını ben
de bir kez daha okumak için önüme koyacaktım…
Tim Jenison’ın Vermeer’in gizemli dehasının ardında
yararlandığı optiği kanıtlama adına, bir eleştirideki gibi olayı
“korku filmi The Fly/Sinek’e (David Cronenberg, 1986) benzemiş“,
teknolojiden yararlanarak Müzik Dersi’ni kopyalamıştır, ama sanat
yapıtının iç biçimini oluşturan aura ve ve auranın en temel
malzemesi olan biriciklik niteliğinin sanat yapıtına ne
katttığının, onun ne katamadığının bilincinde olmadan Müzik
Dersi’nin kopyasını yapmıştır.
Son Vermeer / The Last Vermeer
İKİNCİ BÖLÜM: SAHTECİLİK
“Tim’s Vermeer” belgeseli ister istemez beni Dan Friedkin
tarafından çekilen “The Last Vermeer/Son Vermeer” filmine
götürecektir…
Burada da bir Vermeer resmi var, Tim’in yaptığı gibi
kopyalanmış/çoğaltılmış bir Vermeer değil, ‘biricik’ özelliğine
sahip, daha doğrusu öyle olduğu sanılan ve sanat eleştirmenlerine
göre başarısız ressam Han Van Meegeren’in, yine uzmanlarca ‘gerçek’
olduğu kabul edilen, bu nedenle de Han van Meegeren’i başarılı ya
da ultra yetenekli bulacağımız "İsa ve Zina Yapan Kadın” resmi.
“Son Vermeer” Jonathan Lopez'in yaşanmış olaylardan kurguladığı
(2008) ‘The Man Who Made Vermeers’ adlı kitabından uyarlama, başta
Vermeer tabloları, ama kopyalamak yerine teknik, üslup ve imzasında
ustalaştığı bir sanatçıyı taklit ederek (Frans Hals, Pieter de
Hooch ve Gerard ter Borch gibi), yani yeni bir resim yaparak
içlerinde İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi ileri gelenlerinden
Reichsmarschall (imparatorluk mareşali) Göring olmak üzere
koleksiyonerleri, müzeleri dolandıran ve 20. yüzyılın en usta
sanat sahtecisi kabul edilen, üstelik Göring’e sahte bir tablo
satıp dolandırdığının anlaşılmasıyla Hollanda ulusal
kahramanı olacak Han van Meegeren’in öyküsü.
'İsa ve Zina Yapan Kadın', Meegeren'in filme konu alan
sahte resmiydi...(solda), Van Meegeren 'İsa ve Zina Yapan Kadın'
resmini Göringe satmıştı...
Ressam Han van Meegereen gerçek yaşamında ve ‘Son Vermeer’
filminde Göring'e Hollandanın ulusal kültür ve sanat mirası "İsa ve
Zina Yapan Kadın" resmini sattığı için ve düşmanla işbirliği
yapmakla suçlanacaktır –işbirlikçiler o günlerde sorgusuz idam
edilmektedir-.
Hollanda direnişçisi yüzbaşı Joseph Piller müttefik güçlerin
oluşturduğu Sanat Kurulu adına Han van Meegereen’i sadece Nazilerin
el koyduğu ve kaçarken arkalarında bıraktığı yapıtlarla ilgili
değil, Alman casusluğunda paravan bir rol aldığını düşündüğü için
de soruşturmaktadır.
Han van Meegereen uzmanları bile kandırmayı, ressamın tarzında
resim yapmayı başarmıştır. Gün yüzüne çıkan yeteneği ya
da ustalığına yüzbaşı Joseph Piller’in de tanık olmasını sağlayarak
ve onun yardımıyla duruşmada "İsa ve Zina Yapan Kadın" resminin
Vermeer değil, kendisi tarafından yapıldığına mahkeme üyelerinin de
inanmasını sağlar.
Ayrıca duruşma sırasında ortaya çıkar ki, uzmanlarca gerçekliği
onaylanan, Vermeer’in olduğu sanılan “Emmaus’ta Akşam Yemeği” resmi
de van Meegeren tarafından 1937 yılında yapılmıştır. Caravaggio’nun
aynı adlı tablosundan konusunu almış, Vermeer’in “İnci Küpeli Kız”
tablosundan teknikler ve figürler çalmıştır. Vermeer uzmanı seksen
üç yaşındaki Abraham Bredius’e de orijinal bir Vermeer olduğunu
onaylatmıştır. Resimden çok etkilenen -aldatıldığını bilmeyen-
Bredius bir sanat dergisinde heyecanını şöyle aktarır:
“Bir sanatseverin yaşamında en harika anlardan biri, bir
büyük ustanın o güne kadar bilinmeyen, el değmemiş, orijinal tuval
üzerinde ve restore edilmemiş bir tablosunu, ressamın stüdyosundan
çıktığı haliyle, bir anda karşısında bulmasıdır!”
Han van Meegeren, sahteciliğinin ortaya çıktığı ve ölüm
cezası ile yargılandığı duruşmada (1947)
Mahkeme heyeti van Meegeren’i sahtecilik ve dolandırıcılıkla
suçlayarak bir yıl hapis cezası verse de, asılmak ya da kurşuna
dizilmekten kurtulan van Meegeren hapse gönderileceği günü keyifle
beklerken geçirdiği kalp krizi, hapisliği sonrası sürdürmeyi hayal
ettiği ‘dolce vita’ yaşamını sonlandıracaktır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: YALAN
Gerçekte Joseph Piller sahte resim dehası Han van Meegereen’in
keyfini duruşma sonrası kaçırmıştır. Van Meegereen’in Savaş
yıllarında da terk etmediği lüks/şatafatlı yaşamının, kurnazlığı ve
yalanının gerisinde Nazi hayranlığı ve işbirliği durduğunu
kanıtlayan ‘Hitler’e imzalı’ kataloğu kendisine uzatacaktır.
Bazıları için ‘ahlak dışı olduğunu bilse de’ sahtelik-sahtekarca
ve yalanla yaşama oyundan başka bir şey değildir.
“Son Vermeer” filmi ve filme konu olan Van Meegeren’in
“fevkalade yalan dolu” yaşamı bunları düşündürttü…Ve görmekteyiz
ki, modern yalanlar (H. Arendt) ya da yalancılar kataloğuna
yeni isimler eklenmeye devam ediyor.
*Günümüzde İnci Küpeli Kız tablosu
Lahey’deki Muritshuis Kraliyet Resim
Galerisi’nde sergilenmektedir.
** “Tekniğin olanaklarıyla yeniden
üretilebilirlik, sanat eserinin biricikliğine ve dolayısıyla
hakikatine, gerçek olarak kavranışına zarar vermiştir… Yeniden
üretilebiliyor oluş, sanat eserineözgü
atmosferin kaybolmasına neden olmuştur. Benjamin, bu atmosfer
kaybını aura yitimi olarak değerlendirir ve şeylerin, nesnelerin
sıcaklığının geri çekildiğini söyler.” (Mahmut
Ceran, Levend Kılıç,
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1956079)