Ayşe Düzkan: mola da yola dahil

Gazeteci ve yazar Ayşe Düzkan tahliye olmasının arından kaleme aldığı ilk yazısında, Atilla İlhan'ın 'dövülmek kanlıdır dövülmekten de kanlıdır dövülmek korkusu' sözünü hatırlatarak "onu da hatırlayarak söylemek isterim; korkacak bir şey yok" dedi.

Abone ol

DUVAR - Feminist gazeteci ve yazar Ayşe Düzkan, Özgür Gündem gazetesi ile dayanışma amacıyla bir günlük nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapması nedeniyle girdiği cezaevinden tahliye oldu. Düzkan tahliye sonrası Yeni Yaşam gazetesinde yayımlanan  ilk yazısında cezaevinde yaşadıklarını anlattı.

Düzkan'ın yazısından bir bölüm şöyle:

baştan söyleyeyim, bu çok kişisel bir yazı. bakırköy kadın kapalı cezaevi’ne teslim olduğumda, ocak sonuydu, kışı orada bitirdim, baharı devirdim, yazı eskişehir çifteler kadın açık cezaevi’nde karşıladım. bakırköy’ün müdürü, ilk gün, beni altı ay sonra açık cezaevine sevk edeceğini söyledi. avukatlar sağolsun, dört ay tutabildi. bakırköy’de hücrede kaldım, çifteler’de çocuklu koğuşunda. farklı köklerden, farklı maceralardan kadınlar tanıdım. çekpas hâkimiyetim gelişti, çamaşır suyuna olan güvenim arttı. bakırköy’de sevdiğim müzikleri radyodan, çifteler’de daha önce hiç duymadığım şarkıları canlı dinledim. bol bol okudum, tabii ki volta attım, gazete kağıdı, diş macunu ve mandalla pencereme güneşlik yaptım. bazen de sadece ceza yattım.

....

insan cezaevinde gözyaşlarını tasarruflu kullanmalı; ben de sadece bir kere, bakırköy’den ayrılırken, arkadaşlarım beni uğurlamak için kapılara vurduğunda, azıcık ağladım. çifteler’e girerken çıplak arama yapmak istediler, itiraz ettim. bir siyasi mahkum olarak, cezaevine uyuşturucu/uyarıcı madde sokmaya çalışmayacağım için değil; x-ray cihazıyla kolayca halledilebilecek bir işlem, aşağılayıcı ve rahatsız edici bir uygulamaya dönüştürüldüğü ve bunu kimse hak etmediği için.

....

çok mektup aldım, yazan herkese, en çok da cezaevinden yazanlara, yararlı önerileri, mektuplara ekledikleri resimler, fotoğraflar için teşekkür ederim. dışarıdan yazanlar arasında en çok neyi özlediğimi soranlar oldu. insan birçok şeyi, sevdikleriyle sohbeti, gündelik hayatın küçük konforlarını falan özlüyor tabii. ama oradaki arkadaşlarımı; bakırköy’deki, duvarına sevdiklerimin fotoğraflarını yapıştırdığım hücremi; açık görüşün insanı uyutmayan heyecanını; havalandırmadaki sohbetleri; telefona ya da spora giderken, gerçek bir gezinti keyfiyle geçtiğimiz koridoru; çifteler’in, ankesörlü telefonların dizili olduğu maltasını; şarkılarla küfürlerin birbirine karıştığı bahçesini ve en önemlisi, hakimlerin, savcıların hep cezaların en ağırını layık gördükleri, “suçlu” ve güçlü kadınları da özleyeceğim. çünkü hayat, gündelikten, olağandan ve alışıldıktan ibaret değil.

cezaevinde çok sık duyduğum sözlerden biri; “herkesin yükü kendine ağır” oldu. yine de, benden çok çok daha uzun süre, çok çok daha kötü koşullarda hapis yatanlar bulunduğunu ve onlar için işlerin çok zor olduğunu, birçoğunun hayatının parçalandığını unutmuyorum. ne olur siz de unutmayın. ama şu da var; attila ilhan, sanırım tutuklunun günlüğü adlı şiirinde, “dövülmek kanlıdır dövülmekten de kanlıdır dövülmek korkusu” der. onu da hatırlayarak söylemek isterim; korkacak bir şey yok. mesleğim gazetecilik ama cezaevine gazetecilik faaliyetlerimden dolayı değil, bir gazeteyle, özgür gündem gazetesiyle dayanışma kampanyasına katıldığım için girdim. başta da söylediğim gibi, mola da yola dahil, ama aslolan yol ve o yüzden bir kere daha tekrar edeyim; türkiye, dünya üzerinde, en fazla gazetecinin cezaevinde olduğu ülkelerden biri. bunların önemli bir kısmı, kürtlerin gerçekliğini aktarmaya çalıştığı için hapiste ve çoğunun adını bilmiyoruz.

Yazının tümünü okumak için tıklayınız