Aysel ölüme yattı...
Adalet Ağaoğlu yoğun bakımda yattığı süre boyunca hep bunu düşündüm. O büyük yazar nasıl bir rüyanın içindedir? Kahramanları, yarattığı dünyalar, yüce dağları saran bulutlar gibi onun üstünde dönüyorlar mı?
Buket Arbatlı
Adalet Ağaoğlu’nun ambulans ile hastanemize getirilirken solunumunun durduğu, acilen yoğun bakıma alınacağı bilgisi geldiğinde aklıma gelen ilk şey bu cümle oldu. Aynı Aysel gibi hasta yatağında çıplak yatarken ölümü düşünmüş, hayatının muhasebesini yapmış mıdır? Tıbbın koruyucu, yaşam kurtarıcı ama soğuk elinin ağırlığını hissetmiş midir? Sanmıyorum. İnsan yoğun bakımda uyutulur, kalp, akciğerler gibi hayati organlar ilaçlarla desteklenirken bir bez bebek gibi yatar. En azından şu anki bilgilerimizle öyle sanıyoruz. Geçen sene uyutulduğunu bildiğimiz bir hasta o süreçte etrafındaki herkesi mekanik cihazlar gibi gördüğünü söylediğinde ne şaşırmıştık oysa. Adalet Ağaoğlu yoğun bakımda yattığı süre boyunca hep bunu düşündüm. O büyük yazar nasıl bir rüyanın içindedir? Kahramanları, yarattığı dünyalar, yüce dağları saran bulutlar gibi onun üstünde dönüyorlar mı?
Benim masum genç kızlık yalanımdı Adalet Ağaoğlu. Aynı soyadı taşıdığım için gurur duyduğum, utanmazca akrabam olduğunu söylediğim yalan. Kütüphanemin bir rafını dolduran kitaplarıyla, kadın kimliği, kadın cinselliği hakkında bana ilk derslerimi vermesi bir yana yazma yolculuğumda da rehber oldu. Her dramın altından gizli bir mizahın sızdığı o dile aşık oldum, o sadeliğe, zihin açıklığına, cesarete. İncegül Bayram’ı yaratırken o olabilmesine. Türk edebiyatının en ünlü karakterlerinden biri olan Bayram tek bir cümleyle ete kemiğe bürünür: Cipleri, traktörleri göre göre, ben taa o zamandan koydum aklıma ki, beni de kurtarsa kurtarsa bir taksi kurtarır.
Bir metin yazabiliyorsam eğer benim için ulaşılacak en üst düzey anlatı budur. Paragraflara gerek kalmadan en yalın haliyle Bayram budur işte. Sonra Adalet Ağaoğlu sadece hayran olduğum bir yazar olmanın ötesinde her yaşında bir aktivist, demokrasi ve insan hakları savunucusudur. İnsan Hakları Derneği kurucularından biri olması yetmez, tüm malvarlığını da yoksullara bağışlar. Dünyayı kucaklar. Onu bir odada tek başına yazarken hayal etmedim hiç. Benim Adalet Ağaoğlum bir oda dolusu insanın içinde, penceresinden gelen sesler eşliğinde yazar. Romanlarını, anılarını, oyunlarını, denemelerini. Eylemlerde yazar, söyleşi yaparken yazar, benim Adalet Ağaoğlum yoğun bakımda yatarken bile yazar.
Tanışmamızın -eğer tanışmak denebilirse- böyle olması ne kadar geç, ne kadar hazin. İki bin on sekiz yılında, "Bu ölüm ne zaman gelecek" demişti. Biz gelsin hiç istememiştik oysa. Üç gün boyunca ölümü kovmaya çalıştık ama sanırım büyük usta onu içtenlikle kucakladı. Detayların, inceliklerin, acımasız seslerin, sorgulayan varlığın, sessiz sedasız terk edişlerin, unutulmuşların, unutmak istediklerimizin kraliçesi öldü. Ölmeye yattı, ismi anılmayan, gözleri görmeyen, yaşamayan sonsuzluğa dönüşmeye bekleyerek. Ama ismi aklımızda, gözleri kitaplarımızda yaşayan sonsuzluğa dönüştü.
Uğurlar olsun.