Azad Bozan: Devlet dolaylı olarak Kürtçe konserleri sansürlüyor

Menajer, işletmeci Azad Bozan, hem işletmecilikten, hem de menajeri olduğu Bajar grubuyla yaşadığı deneyimlerden yola çıkarak Türkiye'de Kürtçe müzik üzerindeki doğrudan ve dolaylı baskıyı anlattı.

Abone ol

DUVAR - Kürt müzisyenlerin sorunlarının başında, müziklerini icra edecek ve dinleyicileriyle bir araya gelecek mekân bulmakta yaşadıkları zorluk geliyor. Mekân sahiplerinin çoğu, Kürtçe müzik yaptıkları gerekçesiyle olumsuz cevaplar veriyor. Bu durum karşısında neredeyse çaresiz kalan Kürt müzisyenler, küçük barlar ve kafeler gibi canlı müzik yapılan yerlere sıkışmış durumda.

Çok sayıda Kürt müzisyen verdiği konserler sonrasında, söyledikleri şarkılar nedeniyle soruşturmalara maruz kalıyor. Bazı mekanlar Kürtçe müzik yapılmasına onay veriyor ancak bu durum zabıtaların ve denetleyicilerin dikkatini o mekâna çekmesine ve sürekli denetlenmesine neden oluyor. Hal böyle olunca da mekân sahipleri mekânlarında Kürtçe müzik icra edilmesini iki kere düşünmek zorunda kalıyor.

M. Azad Bozan, 3 yıldır Kurmanci, Zazaki ve Türkçe folk rock müzik grubu Bajar’ın menajerliğini yapıyor. Bozan, mekân ve salon sahipleriyle görüşerek konser salonlarını ayarlamaya çalışıyor. Ancak çaldığı kapılar “Ama Kürtçe söylüyorlar” gerekçesiyle olumsuz yanıtlar veriyor. Bozan’a göre devlet dolaylı olarak Kürtçe konserleri sansürlüyor.

Azad Bozan ile Kürt müzisyenlerin konser yeri bulmasında yaşadıkları zorlukları, mekânların neden Kürtçe müzik yapan sanatçılara yer vermediklerini, Kürt müzisyenlerin pandemi dönemi ve sonrasında yaşadıklarını konuştuk…

Son günlerde Kürtçe konserler sıkça engelleniyor. Kürtçe müzik yapanlar ise konser verecek alanlar bulamakta zorluk yaşıyor. Bıktıran bir süreçten sonra zor da olsa bir yer bulabiliyorlar. Siz bununla karşılaşıyor musunuz? Mekân bulmakta zorluk çekiyor musunuz?

En başta şunu söyleyeyim; evet mekân bulmakta çok zorluk çekiyoruz. Bu muhalif sanatçıların da zaman zaman karşılaştığı bir şey ama Kürtçe müzik yapanların daha fazla karşılaştıkları bir durum. Kürtçe müzik batıda ve bölgede de bir iki şehre sıkışmış vaziyette.

Hangi şehirler?

Batıda İstanbul ve Ankara, bölgede de Diyarbakır, kısmi olarak Mardin… Lokal anlamda tabii ki sahneler oluyor ama sistematik anlamda bütün sanatçı arkadaşlarımız Van’da sahne bulamıyor, Yüksekova’da sahne bulamıyor.

‘GİZLİ SANSÜR VAR’

Batıda bu kısmen anlaşılabilir ama Kürt illerinde neden sahne bulamıyorlar?

Kürt illerinde sistematik olarak kolluk kuvvetlerinin baskısı söz konusu. Gizli bir sansür var. Mekâncılar da dikkat çekmemek için tercih etmiyor. Çünkü Kürtçe iş yaptıkları zaman bu klasik denetleme şeklinin sıklığı artıyor. Normalde ayda bir kere gelen, bu sefer haftada bir geliyor. Bu tip durumlardan dolayı tercih etmiyorlar. Biz bunu mekâncılardan sık duyuyoruz. Mesela Kürt illerinde konser yaptıktan sonra zarar eden hiçbir Kürt müzisyen ve mekâncı yok. Ticari olarak baktığımızda Kürt müzisyenlerin sahne almamasının hiçbir nedeni yok. Ama bugün baktığında Hakkâri gibi bir yerde neredeyse her ay Türkçe müzik yapanlar sahneye çıkıyor ama Kürtçe müzik yapanlar oraya gidemiyor. Mekân sahipleriyle birebir görüşüyorum. Bundan iki yıl önce Bajar’ı önerdiğimde “Kürtçe söylüyor” gerekçesiyle reddedildi. Hakkari’de dinleyicilerin yüzde 90’nı Kürttür. Bu yılın başında tekrar buna benzer bir durumla karşılaştık; bu sefer mekân sahibi Bajar’ın konserine sıcak baktı, son anda farklı bir bahaneyle yine vazgeçti.

Bu hep böyle miydi yoksa son zamanlarda mı çok görünür olmaya başladı?

Aslında hep böyleydi. Ben mekâncılık yaptığım dönemde de, ondan sonra organizasyon ve menajerlik yaptığım dönemde de böyleydi. Ben Türkiye’de Kürtçe müziğe dair sansürün kalktığını hiç görmedim. Belli başlı isimler var. Bunlar iktidara karşı bir duruşu olmayan isimler. Apolitik olan gruplar Van’ın çaldıran ilçesinde gidip konser verebiliyor. İlçelere kadar gidebiliyor. Ama aynı durum bir Siya Şevê için geçerli değil. Murat Demir ve Bajar için geçerli değil. Aslında birilerinin çok rahat sahne aldığı, birilerinin de sahne alamadığı bir durum var.

Kürt sanatçılar konser yapabilmek için geniş sahneler bulamayınca Taksim’de küçük kafelerde canlı müzikler vererek geçimini sağlıyor, öyle değil mi?

Taksim olayı zaten başlı başına bir problem. Taksim’de alternatif yahut Kürtçe müzik anlamında en son konserler üç yıl önce benim mekânımda yapıldı. Beyoğlu’nda sahne alacak yer bulamıyoruz. Bazı gruplar akustik olarak sahne almaya müsait ancak çoğu değil. Böyle olunca da çoğu performans mekânının bu teknik gereksinimleri karşılayacak imkânı olmuyor. Canlı müzik için alan oluşturabilmesinin imkânları çok kısıtlı. İki mikrofon ve iki kabloyla bu işi çevirmeye çalışıyorlar. Bu onlar için de zor.

‘KÜRTÇE MÜZİK DİNLEYİCİLERİ DAĞILDI’

Kürtçe müzik dinleyicileri nasıl karşılıyor bunu?

Kürtçe dinleyici de artık dağıldı. Çünkü alan bulamadığı zaman dağılıyor. Mesela biz Bajar olarak diğer Kürt gruplarına göre şanslıyız. Vedat Yıldırım’ın Kardeş Türküler’den gelen bilinirliği sayesinde biz yine Kadıköy’de yer bulabiliyoruz ama diğer gruplardan arkadaşlarımıza da o alanlar açılsa onlar bu alanı da dolduracaktır. Beyoğlu’nda pandemiden önce bir mekân vardı. Orada Kürtçe rap gecesi düzenledim. Yaklaşık 450 Kürtçe rap dinleyicisi geldi. Ama ben o sahneyi almak için onlara on gün boyunca gittim. En son, “Bana mekânımızda Kürtçe müzik yapmıyoruz deyin” dedim. Ya bana bunu söyleyin ya da bana burayı verin. Artık durum öyle bir şeye geldi ki ben de hırslandım. Sonunda verdiler. Herkesi sosyal medyasında paylaşan mekân bizi sosyal medyasında paylaşmadı örneğin.

Peki, belediyelerden konser salonları istediniz mi?

Biz Bajar olarak pandemiden önce İBB’ye başvuru yaptık. Diğer gruplarla birlikte başvurduk. Bajar dışında diğer gruplar onaylandı çünkü onlar Türkçe müzik yapıyorlardı. Araya pandemi girdiği için sistematik olarak ilgilenemedik ama bu eleştirilerimiz ilettik. Pandemiden sonra onlarda bir yönetim değişikliği oldu. Şu an Bajar da onaylandı. Diğer Kürt müzisyen arkadaşlarımız çok sahne aldı, mesela Sancaktepe ve Ümraniye’de. Şu an eskiye göre daha iyi. Salon talebine gelince, bir talebimiz olmadı. Çünkü salonlar için valilik izni gerekiyor. Valilik izni içerisine girdiği zaman son anda iptal olabiliyor. İptal konserlerinin tamamı valilik izinli konserler. Biz artık gettolara sıkıştık. “Hadi bir çıkalım” dediğimizde birçok yatırım, heyecan aniden kaymakam ya da emniyettin canının sıkılmasıyla heba olabiliyor. Mezopotamya Kültür Merkezi’nin 30’uncu yıl etkinliğinde olduğu gibi. Ciddi bir maddi kayıp oluyor. Heyecan kayboluyor. Bu noktada talepte etmiyoruz. Talep etsek de sonucunu öngörüyoruz.

Kürt illerinde verdiğiniz konserler sonrasında bir soruşturma açıldı mı?

Hayır, hiç böyle bir şey olmadı. Zaten oradaki mekânlarımız da küçük mekânlar. Biz orada da 500 kişiye hitap edecek bir alan bulamıyoruz. Orada belli anlamda duruşlarıyla bir şeyleri yapmaya çalışan; karşı tarafın gözüne batmadan, iki tane Kürt müzisyen çıkardığında araya da Türk müzisyen karıştırıp yapanlar var. Birçok yerde bunu gözlemledik.

Bu mekâncının bizzat talebi mi?

Değil ama dengeli görünmeye çalıştıklarını düşünüyorum. Çünkü orada da ciddi bir baskı var. Mekâncının böyle bir talebi olmaz. Biz bir yerde konser yaptık. Açılışta Suavi, Sagopa Kajmer, Gece Yolcuları, Sena Şener geldi. 6’ncı grup olarak biz çıktık Kürtçe grup olarak.

‘KÜRTÇEYE YER VEREN MEKÂNLAR BÜYÜK RİSK ALIYOR’

Siyasetin dili nasıl yansıyor bu alanlara?

Mutlaka etki ediyor. Karşı tarafın müziğe bakışı aslında bir toplanma şeklidir. Hepimiz albümlerimizde istediğimiz parçayı söylüyoruz. Burada yayınlamasak yurt dışında yayınlıyoruz. Dijital dünyada bölgenin bir anlamı kalmadı ama konserler farklı. Konserler insanların buluşmalarını sağlıyor. İnsanlar buluştuğu zaman aynı zamanda ideolojik olarak buluşmuş oluyor. Halk da buradan destek alıyor, moral buluyor. Bu devlet tarafından antipatik bulunuyor. Bu insanlar zaten zar zor dağıtılmış, ama belli bir müzik grubunun çevresinde, dilden, müzik tarzından, grubun duruşundan insanlar bir araya geliyor. Bu buluşmalar sokağa da yansıyor. Bugün Diyarbakır’da çok fazla oluyor konserler. Diyarbakır’a gittiğin zaman o pozitiflik hissediliyor. Ama aynı pozitif durum Batman’da hissedilmiyor. Baktığın zaman coğrafi olarak yan yana. Adıyaman’da Bajar’a bir yer hiç bulamadım bugüne kadar. Biz yaklaşık 100’ün üzerinde mekân aradık. Pandemi başlamadan önceki dönemde Türkiye genelinde 100’ün üzerinde arama yaptık. Bu aramalardan bir tane sonuç alamadık. Özellikle Diyarbakır’da bir mekâncı Kürtçe konser düzenleyerek büyük risk alıyor. Devlet onu cezalandırabilir. Mekânlar denetleme yoluyla baskı altına alınıyor. Bu durum karşısında bir daha Kürtçe konsere izin vermeyen çok sayıda mekân oldu. Onlar da dile getiremiyorlar. Bir yılda Kürtçe konsere üç kez yer vermiş mekân sahibi çok azdır. Bölgedeki bütün konserleri, kişi sayısına kadar takip ediyoruz. Ticari olarak baktığımızda Kürtçe konserlerin Kürt illerinde yapılması gerekiyor ama böyle durumlar yaşandığı için yapılmıyor.

‘MEKÂN SAHİPLERİNE ‘KÜRTÇE KONSER YAPMA’ DENİLİYOR’

Yani devlet, dolaylı olarak Kürtçe konserleri engelliyor…

Yarattığı korku iklimiyle onu tetikliyor. Konserden sonra zabıtanın gönderilmesi, mekâncıya örtülü bir şekilde “Kürtçe konser yapma” demek aslında. Biz kısa süre önce Bajar olarak HDP’nin Tekirdağ mitingine gittik. Gördük ki orada dijital olarak bir aygıttan istediğin müziği çalmak serbest ancak canlı olarak çalınmasına izin vermiyorlar. Çok enteresan, bugüne kadar böyle bir yasak hiç görmedim. Mervan Tan’ın altı kişilik orkestrası var, Bajar’ın keza… On iki müzisyen bir buluşmaya gitmişti yani. Yasağın aşılamayacağını görünce bizler için bir hayal kırıklığı oldu. Bunlar sanatçının şevkini kırıyor. Hem bizi hem oraya gelenleri kırıyor.

Peki, bu durumda sanatçılar nasıl etkileniyor?

Sanatçılar yukarda dile getirdiğimiz nedenlerden dolayı dinleyicilerle buluşma yaşayamadıkları için çok kırılgan oluyorlar. Özellikle bu mitingler, STK’ların düzenlediği buluşmalar sanatçılar için motivasyon kaynağı oluyor. Kendini muhalif olarak konumlandıran tüm müzisyenler eğer bu bahsettiğimiz buluşmalar yaşanmazsa müzik hayatındaki konsantrasyonunu kaybedecek.

‘KÜRT İŞ İNSANLARININ KONSER ALANLARINA YATIRIM YAPMASI GEREKİYOR’

Sanatçıların rahat nefes alması ve konserlerin serbest verilmesi için neler yapılması gerekiyor sizce?

Özellikle Kürt yatırımcıların batı illerinde konser alanlarına yönelik yatırımlarının olması gerekiyor. Batıdaki konser alanlarının genişlemesi Kürt illerine hemen yansıyor. Batıda bir konser salonu dört Kürtçe konsere izin verse, bölgede bunu görüp risk alabilen çok sayıda işletmeci çıkıyor. Batının böyle bir gücü var. Mesela Taksim gibi bir yerde ki işletmeciliği ve müşterileri Kürt işletmecilere bırakılmış bir alan, en az 300 kişilik olacak performans alanları olmalı. Keza İzmir gibi bir yerde ciddi bir kitle var. Kürt zenginlerden birinin bu işe mutlaka el atması gerekiyor. Kürt dinleyicilerin de sahip çıkması gerekiyor. Kürt müzisyenler çok zor şartlarda sanatlarını yapıyorlar. Birçok Kürt sanatçı, Youtube gelirlerini çok sonradan fark etti.

‘KORKU SPONSORA ENGEL OLUYOR’

Sponsorlukla ilgili durum nedir?

Sponsor meselesini, Türkçe müzik yapan arkadaşlarımızdan biliyoruz. Türkçe müzikte sponsor bulmak bir şekilde mümkün. İnsanlar, sanatçıların Instagram sayfasında bir kere adını görmek pahasına küçük de olsa belli paralar veriyor ama Kürt müzisyenlerde bu oran sıfır. Sponsorluk çok önemli ama devletten dayak yeme korkusu engelliyor. Konser izni veren bir mekân ertesi gün denetleniyor örneğin, sponsor olan bir şirketin ağır vergilerle karşılaşma endişesinden dolayı çekiniliyor. Ben kendi mekânımda Kürtçe konsere yer verdiğim için, gelen denetleyiciler örgüt üyesiymişim gibi davranıyorlardı. Sahnedeki sanatçıya, “Kes!” diyordu. O sanatçıyı dinleyen yüz kişi var. O sanatçının hayranları gelmiş, bir devlet görevlisi sahnedeki sanatçıya, hayranlarının gözü önünde direkt, “Kes!” diyebiliyordu. Ben bunu İstanbul’un göbeğinde yaşıyordum.

‘PANDEMİ KÜRT MÜZİSYENLER İÇİN BİR YIKIMDI’

Bu kadar zor şartlarda müzik yapmaya çalışan Kürt müzisyenler, pandemide nasıl ayakta durabildi?

Her şeyden önce pandemi müzisyen için bir yıkımdı. Birçok kişi müziği bir meslek olarak görmüyor. Müzisyenler, müzikten hayatlarını ailelerine rağmen kazanmaya çalışıyor. Pandemi dönemiyle beraber, alan bulamayan ve yalnız yaşayan insanlar, ailelerinin yanına dönmek zorunda kaldılar. Ailenin yanına dönmek zorunda kalması, bir müzisyen için çok acı. Yıllarca yaptığın müzikle ekonomik olarak ayakta durduktan sonra pandemide ailelerinin yanına dönmek zorunda kalan çok sayıda müzisyen oldu. Örneğin Mersin’de bir grupta çalan İbrahim Birincioğlu kendini müzikle var etmeye çalıştı, uğraştı, barda çalıştı ama pandemiyle beraber baba evine döndü. Maalesef dayanamayıp kendini astı. 30 yaşındaydı. Çok sayıda Kürt müzisyen enstrümanını sattı, müziği bıraktı. Pandemiden önce müzik sektöründe ekmek yiyen Kürt müzisyen sayısı ile bugünkü sayı aynı değil. Kimi başka işler yapmaya başladı, kimi daha önce ailesinin önerdiği ama reddettiği işlere yöneldi. Ciddi bir yıkımdı. Hâlâ birçok müzisyen ekstra işlerle pandemi döneminin açığını kapatmaya çalışıyor. Bu genel olarak bütün müzisyenlerin yaşadığı bir sorundu ama çok fazla sahne alanı bulamadıkları için Kürt müzisyenler için yıkımdı.

İstanbul’da kendini şu anda var etmeye çalışan, müzikten kopmadan bu mücadelesini devam ettiren bütün arkadaşların ev hayatları, yaşamları, yaşadığı koşullar malum. Birçoğu eskiden bekar odası denen koşullarda zorunlu olarak yaşıyor. Havasız, kirası ucuz tek odalı evlerde hayatlarını sürdürüyorlar. Bu şartlarda bir müzisyen ne kadar üretken olabilir, nasıl beste yapabilir? Benim bildiğim birçok müzisyen kendine ait bir odası yok. Birileriyle kalmak zorunda kalıyorlar. Üç kişinin yaşayabileceği bir yerde en az beş, altı kişi yaşıyor. Bu onların sanatını etkiliyor. Üretimlerini etkiliyor.