Siyaset olağan yatağında akıyormuş gibi gelişen olaylara yorum yapmamız bekleniyor. Bunu yapmanın ise iktidarın dilediği ve hedeflediği uyuşmaya katkıda bulunmak demek olduğuna ikna oluyorum giderek. Olan bitenin iki sütunu var. Kendimizi yinelemek uğruna bunları sergilemekten kaçınmayalım:
Birincisi muktedirin varkalma ve bu uğurda çokuluslu koca Osmanlı’nın Atatürk’ün güçlü silkinişiyle kurtardığı bakiyesi Türkiye Cumhuriyeti’ni, Orta Asya Türk cumhuriyetlerine benzer kleptokratik tek adam rejimlerini andıran bir deli gömleğine tıkıştırmak gailesi.
İkincisi, şimdiye dek en azından algıda kendilerini “cumhuriyet muhafızı” olarak konumlamış silahlı kuvvetlerin, açıktan yegane tehdidi Kürt siyasi hareketinde görüp, tüm işlevini ve kimliğini bu vehmedilen tehdidin bertarafı üzerine kurması.
Dolayısıyla bu orta oyununa bakıp akılcı yorum yapmak olanağımız yok. Akılcı yorum sahaya, belgeye, demece bakarak ve yetkililerle temas ederek, birikim, deneyim, tarih ışığında karşılaştırmalı yapılır. Burada ise, muktedirin kendi dahi bir hafta Bab’ta duracağız derken, izleyen hafta istikametin Münbiç, Rakka olduğunu söyleyebiliyor.
Fırat Kalkanı’nda 69 şehidimiz var. 10 Leopard 2A4 ve 2 Sabra M-60 tank, 2 Kobra, 1 ZPT kaybettik. Harekatın amacı ve kapsamı halen belirsiz. 300 Özel Kuvvetler mensubuyla başlayan harekat, bu sayının beş katı komando ve tankçıyla devam ediyor. Şimdi de fazla sayıda Polis Özel Harekat ve Jandarma unsurlarının “eğitim amacıyla” bölgeye sevk edileceği belirtiliyor. Siyasi karar alıcı, TSK denetimindeki iki bin kilometrekarelik alanın beş bine çıkarılacağını vurguluyor.
Haritayı önümüze koyduğumuzda Bab’ın kuzeydoğu ve doğusundaki Qabasin ve Bzaah köylerinin alınıp, Bab içeride, güneyindeki Tadef Suriye ordusu denetiminde kalacak şekilde M-4 karayolunu esas alan bir “demarkasyon” hattı çekilip, harekatın sonlandırılacağını varsayabiliyoruz. Ancak bu varsayım da yukarıda değindiğim demeçlerle çelişiyor doğal olarak.
Bu şekilde anlatınca olup biten hiç de “IŞİD’den ÖSO unsurları eliyle kurtarmaya destek” olma tanımına uymuyor. Değil zaten. Olup biten “Bab’ın fethi” ve komşu Suriye’nin ülkemize sınırdaş belirli bir bölgesinin ucu açık bir zaman dilimi için işgali. Amaç buysa eldeki TSK unsurları yetersiz. Bütün o cebi IŞİD’den temizlemek, IŞİD’den arınmış şekilde muhafaza etmek ve yeniden inşa/idare için Fırat Kalkanı mevcudiyetini belki onla çarpmak gerekecek.
Buna karşılık IŞİD, Bab yerleşim merkezinde araçlı intihar saldırıları, güdümlü antitank füzeleri, tüneller, insansız hava araçları, sivillerden canlı kalkanlar kullanarak son cihatçı öldürülünceye dek direnecek. Münbiç’in YPG tarafından kurtarılmasını ölçek alırsak bu harekatın daha aylar süreceğini ve maalesef pek çok kayba daha yol açacağını öngörebiliriz.
Bab’ın fethi için biz kayıplar verirken YPG ağırlıklı SDG, IŞİD’in ağırlık merkezi Rakka’yı bizim de müttefiğimiz ABD önderliğindeki koalisyonun hava desteğiyle kurtarıyor. Ankara destekli silahlı grupların Astana sürecinden rahatsızlığı artıyor. Hatay’a komşu İdlip’te Nusra, Şam’ın Fethi Cephesi derken Heyet Tahrir Şam’a dönüşen (HETİŞ?) El Kaide ile diğerleri arasında “iç-iç savaş” yaşanıyor.
Moskova’da Kürt konferansı toplanıyor. Ruslar PYD ile yeni Suriye’nin anayasasını ele alıyor. Daha önce Ankara’nın muhalefetten saymadığı Rusya ve Mısır destekli gruplar Astana’ya davet ediliyor. RF Dışişleri Bakanı Bab ve Rakka harekatlarının Şam ile koordone edilmesi gereğine dikkat çekiyor.
Özetle, Fırat Kalkanı’nın ne askeri ne siyasi bağlamlarda izahı mümkün. Maalesef koskoca Baskın Oran’ın Mülkiye kapısında yirmili yaşlarının başındaki bir polis memuru tarafından itilip kakılmasını ne kadar izah edebiliyorsak, yirmili yaşlarının başındaki bir uzman çavuşun Bab’ın fethi uğruna şehadetini de ancak o kadar izah edebiliyoruz.