Babacan: Cumhurbaşkanının sorumluluğu yıkabileceği kimse yok, yetki de sorumluluk da onda

Deprem sonrası 9 gün bölgede kalan DEVA Partisi lideri Babacan’a göre yaşananların tek sorumlusu var. “İstifa” çağrıları için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı işaret eden Babacan, “Suçu kimseye yıkmasın” dedi.

Abone ol

Ceren Bayar- Serkan Alan

ANKARA – Maraş merkezli iki büyük depremin ardından siyasetçiler de deprem bölgesindeydi. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Cumhur İttifakı temsilcilerinin “Not alıyoruz” ve “Siyaset yapmayın” açıklamalarının gölgesinde depremin etkilediği kentleri ziyaret etti. Depremden sonra aralıksız 9 gün arama kurtarma çalışmalarını yerinde izleyen ve koordinasyonsuzluğa dair tespitlerde bulunan Babacan, eksiklik ve gözlemlerini Gazete Duvar’a anlattı.    

‘ÇADIR FERYADI VAR’

Depremin etkilediği yerlere geç ulaşıldığını, birçok eksiklik nedeniyle binlerce insanın kurtarılamadığını, yardımların tek elden yönetilmeye çalışılmasının sorun yarattığını ifade eden Babacan’a göre tüm bu yaşananların sorumlusu tek bir kişi. Bu süreçte seçim tartışmasını iktidarın başlattığını, istifa etmesi gereken bir kişinin olduğunu, seçimlerden sonra kolları sıvayarak gerekenleri yapacaklarını belirten Ali Babacan, sorularımıza şu yanıtları verdi:

11 kenti etkileyen depremlerin ardından 9 gün bölgede kaldınız. Bu süreçte gözlemleriniz ve tespit ettiğiniz temel eksiklikler nelerdi?

Bu hafta tekrar gideceğim. Çoğu yerde acil çadır ihtiyacı devam ediyor. Artık “ihtiyaç” değil “feryat” demek lazım, çadır feryadı var. Özellikle kuzeye doğru gittikçe sorun daha da ciddileşiyor. Adıyaman, Maraş, Malatya geceleri çok soğuk. İnsanlar ateşin etrafında toplanarak battaniyelere sarınıp sabahlıyor. Dolayısıyla çadır ihtiyacı çok acil. Hükümet, “bunu tek elden ben yürüteceğim” dedi. Vatandaşın birbirine çadır konusunda yardım ulaştırma imkânı da kalmadı. Bunun yanı sıra acilen konteyner üretilmesi gerekiyor. Seyyar tuvaletler, seyyar duş kabinleri de çok büyük ihtiyaç.

‘İLK 48 SAATTE HEMEN HAREKETE GEÇİLSEYDİ BİNLERCE CAN KURTULACAKTI’

Ayrıca bize orada bulunduğumuz süre boyunca vatandaşın ilettiği sorular var. İlk 48 saat ne oldu? Neden kimse harekete geçmedi? Gönüllüler neden AFAD tarafından organize edilmedi? Silahlı kuvvetler personeli, madenciler neden harekete geçirilmedi? İnsanlar enkaz altında can çekişirken iş makineleri niye mobilize edilmedi? İlk 48 saat ne beklendi, kimden talimat beklendi? Mesela Milli Savunma Bakanı’na sormak lazım; o sabah TSK personelinin harekete geçmesi için talimat verdi mi, talimat aldı mı? Talimat almasına gerek olmadan da talimat verebilir değil mi? O 48 saate çok iyi eğilmek lazım.

.

‘KİMİ GÖRSEK ‘EVLADIM İÇERİDE, YARDIM EDİN’ DİYORDU’

Deprem bölgesindeki temaslarınız sırasında sizi en çok ne etkiledi?

İlk gün Antakya’ya ulaştık. Sadullah Ergin Bey’in (DEVA Partisi Teşkilat İşleri Başkanı) 16 kişilik ailesi tek apartmandaydı. 3’üncü günde, tek bir iş makinesi yoktu. 2-3 gönüllü koca binanın enkazında bir şeyler yapmaya çalışıyordu. İlk günlerdeki çaresizlik çok acıydı. Kaç enkazın başında kaç kişi acı içinde bekliyordu, bilemiyorum. İlk haftaki çaresizlik ikinci hafta kızgınlığa dönüşmüştü, “Bu canlar kurtulabilirdi” diyorlardı. Üçüncü hafta da en temel ihtiyaçların giderilmesi gerekti. Çok ciddi bir göç başladı. İnsanlar her şeylerini kaybetti. Tablo hafta hafta değişti, değişecek.

‘MERKEZİ HÜKÜMET BU İŞİN ALTINDAN TEK BAŞINA KALKAMAZ’

Yardım kampanyası yürüten sivil toplum kuruluşları ve gönüllülerin de hedefte olduğu bir süreç yaşadık. Yardım kampanyalarına yönelik bu tutumu nasıl okumak gerekir?

İktidarın düzenlediği yardım kampanyasında milyarlar havada uçuştu. İnsanlar dişinden tırnağından artırdığı 50-100 lirayı bağışlayacakken, bir baktı milyarlar uçuşuyor. Demek ki paraya ihtiyaç yok. Üstelik bir de “50 milyon sana az, sen 100 milyon ver” gibi cümleler kurdular. Yani yardımlar ilk 1-2 haftaki gibi değil. Bu da soruna neden olacak. Çünkü merkezi hükümet kendi başına bu işin altından kalkamayacak. Bunun arkasında, “Her şeyi ben yapacağım” tutumu var. “Bağışsa onu da ben yaparım. Benim bankam bağışladı” motivasyonu var.

‘BÖYLE ÇALIŞAN ZİHİNLE YARALAR SARILMAZ’

Birkaç kişi yardımlaşma faaliyetinde ön plana çıktı.

Haluk Levent ve Oğuzhan Uğur’u kastediyorsunuz değil mi?

Evet. Buna dayanamadılar. “Senin haddine mi, otur oturduğun yerde” dediler. Böyle çalışan zihinle bunun yaraları sarılmaz. Merkezi hükümet tek başına bu işin altından kalkamaz. Mümkün değil. Bunu paylaşarak yapmak zorundalar.  

‘YERELE DAHA ÇOK YETKİ VE İMKÂN VERİLMELİ’

Merkeziyetçi yönetim anlayışının yarattığı sorunların somutlaştığı bir süreç yaşandığı çokça dillendirildi. Partinizin Afet Eylem Planı’nda “yerinden yönetim” ilkelerini esas alacağınızı ifade ediyorsunuz. Yerel – merkez ilişkisinin yarattığı sorunlar neler ve sizce olması gereken ne?

Yerinden yönetimin özü kimseden talimat beklemeden yerel kapasitenin hemen devreye girmesi. Sadece yetki de yetmez, imkân da sunulması lazım. Depremin ilk 48 saatine ilişkin sorularımızın ana teması da bu. Şu andaki yönetim sistemi gerçekten tüm devlet mekanizmasını tek bir kişiye bağlayan, bu kişiden talimat almadan kimsenin hareket edemediği bir yönetim sistemi. Bu depremin yönetilememesinin merkezinde bu sistem var. Sorumlu insanlar da bu süreci yönetme becerisine, birikimine sahip olan insanlar değil. Çoğunun kişilik olarak da inisiyatif alacak özgüveni yok. Kendine güveni olmayan, talimat bekleyen, hiç anlamadığı konuda sorumluluk verilmiş insanlardan ne bekleyebilirsiniz? Bunun için olmadı. Ehliyet, liyakat, istişare olmayınca devlet felç oluyor.

‘YETKİ DE SORUMLULUK DA ONDA’

Bir de üst kademelerden alt kademelere doğru yetkinin dağıtılması gerekiyor. Eskiden AFAD Başbakanlığa bağlıydı. Başbakanlıktan yazı geldiğinde o yazı ciddiye alınırdı. AFAD İçişleri Bakanlığı’na bağlandı. Bakanla AFAD’ın uzman kadroları arasında çok fazla kademe var. Bu gibi acil harekete geçmesi gereken kurumlarda yatay yapılanma gerekir. Şu anda tamamen kilitlenmiş durumda. Bakanların bile yetkisi yok. İcra makamı tek kişi, diğerleri sekretaryada. Yetki de sorumluluk da tek kişide. Cumhurbaşkanının sorumluluğu yıkabileceği kimse yok. Yetki, çok istediği gibi kendisinde, tek elde. Bu, sorumluluğun da kendisinde olduğunu gösterir. Bakanı da bakan yardımcısını görevlendiren de AFAD başkanını atayan da kendisi. Dolayısıyla bunun tek sorumlusu var. Bunu çok istedi, “tüm yetki bende olmalı” dedi. 5 yıldır bunun sonuçlarını görüyoruz. Bu büyük afette yine tek karar mekanizmasının nasıl büyük bir faciaya yol açtığını, sistemin nasıl felç olduğunu gördük. Yoksa devlet çok önemlidir. Devlet milletin yanında olmak için vardır. Fakat şu andaki iktidar ve yönetim anlayışı devletin kurumlarını zayıflattı. Halkımız devlete önem verir, “Allah başımızdan devleti eksik etmesin” der. Bu çok değerlidir. Vatandaşımızın haklı olarak önemsediği, değer verdiği devlet şu andaki yönetim anlayışı tarafından çok zayıflatıldı. Sorunun tam da merkezinde bu var.

.
‘HDP’NİN YARDIMLARINA ENGEL OLMAK SİYASET YAPMAKTIR, ÇEKİL ARADAN’  

Depremden önce belediyelere yönelik kayyım uygulamasını görmüştük. Depremde de HDP’nin yardım organizasyonlarını yürüttüğü kriz koordinasyon merkezlerine kayyım atandı. Bu yaptırımı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Malatya’nın Doğanşehir ilçesine gittim, Cumhuriyet Örnek Köyü var, Alevi vatandaşlarımızın yoğun yaşadığı bir köy. Oradaki Cemevi’ni depo haline getirmişler. Türkiye’den ya da yurtdışından yardımlar geliyor. En uzak köylere kadar dağıtılmasını sağlayan bir merkez kurmuşlar. İlk şikayetleri, gelen yardım tırlarına el konulması oldu. “Tır Almanya’dan gelmiş de o tırı gönderen de bilmem neymiş.” Böyle bir şey olur mu? O da insan, o da insan. Terörle, terör örgütleriyle mücadele edeceksen et. Bugün Meclis’te grubu bulunan, başkanvekili olan bir parti var. O başkanvekili söz vermeden konuşamayan iktidar partisi milletvekilleri var. Meclis’te yan yana oturmuyor musun o partinin milletvekilleriyle? Siyaset yapmak bu değil de ne? HDP organize ediyorsa buna engel olmak ne demek? Yardım eden de insan, yardıma ihtiyacı olan da insan. Çekil aradan. Eğer araya giriyorsan işte bu siyaset yapmaktır.

‘ARKADAŞLARA, ‘AFAD’I MAFADI BIRAKIN, BİZİM BU YARDIMLARI ULAŞTIRMAMIZ LAZIM’ DEDİM’

Partinizin yardım organizasyonlarıyla ilgili bir sıkıntı yaşandı mı?

Ben ilk gün AFAD’ı ziyaret ettim. Fuat Oktay da oradaydı. Teşkilatımıza epey yardım geldiğini söyledim. “Bize adresler, telefon numaraları verin, biz de tırların plakalarını ve içlerindeki yardım malzemelerinin listesini verelim. Siz yönlendirin, ‘Şu adrese teslim edin’ deyin” dedim. Yok, olmadı. Sistem çalışmadı. Çünkü adres veremiyorlar. Arkadaşlara, “AFAD’ı mafadı bırakın, bizim bu yardımları ulaştırmamız lazım” dedim. Hemen 11 şehirde depoları kurduk. Kendimiz yaptık, ne yapalım. Çünkü ihtiyacı olan insanlar var. Oradaki bürokrasinin çalışmasını mı bekleyeceğiz? Bakıyorlar yardım nereden geliyor nereye gidiyor. Yardım insandan geliyor ve insana gidiyor kardeşim, sana ne ya? Sana ne, ne araya giriyorsun, ne karışıyorsun? Zaten AFAD’a, Kızılay’a yardım etmek isteyen varsa getiriyor, veriyor. Her yerde bu. Gelen şikayetlerden en önemlisi buydu. Gelen kamyonlar, tırlar durduruluyor, yön değiştiriliyor, bazılarına el koyuluyor.

.
‘SEÇİM TARTIŞMASI İKTİDAR PARTİSİNDEN ÇIKTI’

Deprem sürecinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bana bir yıl verin” cümlesi çokça tartışıldı. Bu sözler seçimlerin bir yıl ertelenmesi tartışmasıyla da birlikte okundu. Seçimin deprem nedeniyle ertelenmesi ihtimaline dair sizin görüşleriniz nelerdir?

Kafa müteahhit kafası ya, “binalar bir senede biter” demeye çalışıyor. Direkt kafa oraya gidiyor.

Tam bu süreçte AK Parti üyesi ve eski TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın, seçimlerin ertelenmesi çağrısı gündeme geldi. Arınç’ın çağrısından sonra ise iktidar kanadından seçimin ertelenmesiyle ilgili görüş beyan etmediklerine dair açıklamalar yapıldı. Seçim erteleme tartışmasına nasıl bakıyorsunuz?

İlk iki hafta bu tartışmanın içerisine girmek ya da bu tartışmayı başlatmayı açıkçası ayıp bir şey olarak gördük. Sorulmadıkça bu konuda bir şey söylemedik. Gel gelelim seçim tartışmasının başlatılması iktidar tarafından oldu. Parti bünyesindeki insanlar değil mi bu açıklamaları yapanlar? Söyleyin sussunlar o zaman. Ya da hemen açıklama yapın ve susturun. Muhalefet partilerinden bir şey çıkmadı ki, iktidar partisinden bu tartışma çıktı. Altılı Masa’nın son toplantısından sonraki açıklamamıza bakın. Oradaki açıklamada seçimin adı bile geçmiyor. Doğru değil çünkü. Ama hükümet bu tartışmayı başlattı. Sorulduğu zaman ben ne dedim? “Anayasa hükümleri açık. Gereği neyse yerine gelir.”

‘CUMHURBAŞKANI'NIN HAKARETLERİ MUHALEFETE DEĞİL, MİLLETİN KENDİSİNE’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın süreç içinde muhalefeti hedef alan sert açıklamaları oldu. Siz bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunlar eleştiri değil, kin, nefret ve hakaret. Okuduğu metnin ya da prompterın dışına çıktığı anda hemen öfke, hakaret ve tehdit. Metni yazan arkadaşlar muhtemelen bu işin vahametini biliyor, metne bunları koymuyorlar ama metnin dışına çıktığı zaman içindekini dışarıya vuruyor. Şu anda insanlar “Çadır yok”, “Gıdanın ulaşmadığı yerler var” diyorsa bu vatandaşın feryadı. Muhalefet partileri de bu feryadı tabii ki dillendirecek. Aslında bu hakaretleri muhalefete değil, milletin kendisine. Yardım feryadında olan herkese hakaret etmiş oluyor. Bulunduğun makam hakaret ve şikâyet etme makamı değil. Bulunduğun makam ihtiyacın gereğini yerine getirme makamı. Onun için oradasın. Bu millet onun için seçti.

‘YAPAMIYORSAN BIRAKACAKSIN, O GÜNLER DE YAKIN’

2018 yılında, “Bütün yetkiyi bana verin bakın nasıl meseleleri çözeceğim” demedi mi? Ama olmadı işte. Hiçbir şeyi çözemedi. 2018 yılından bu yana Türkiye’de iyiye giden hiçbir şey yok. Zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu. Bugün yoksulluğun daha yaygınlaştığı bir Türkiye var. Sabit gelirli herkesin yoksullaştığı bir Türkiye var. Tüm yetkiyi elinde topladın ama yapamadın. Ama bu yapamamanın, becerememenin psikolojisiyle kimseye hakaret etmenin gereği yok. Görev sürenin son gününe kadar görevini yerine getirmek zorundasın, çünkü yetki sende. Yapamıyorsan da bırakacaksın. O günler de yakın, sayılı gün var yani.

‘BİZİM EPEY KALIN BİR NOT DEFTERİMİZ VAR

İktidar temsilcilerinden, muhalefetin eleştirilerine dair “Not alıyoruz” açıklaması geldi. Sizin de tuttuğunuz notlar oldu mu?

Bizim epey bir kalın not defterimiz var. Günü gelince bunların hepsinin gereği yerine gelecek. Ben de ona soruyorum, vatandaşın soruları olarak derleyip soruyorum. İlk 48 saatte ne yaptın, kime ne talimat verdin? Basit bir soru. Çıksın, “İlk 48 saatte şunu yaptım, şunun talimatını verdim” desin. Ya da “Benim talimat vermeme gerek yoktu. Şu bakanın şu işi yapması gerekiyordu, yapmadı” desin. Biz bunların cevabını bir an önce bekliyoruz.

.
‘EĞER BİR İSTİFA GEREKİYORSA İSTİFA ETMESİ GEREKEN BİR KİŞİ VAR’

Siz bu soruları sorarken iktidardan gelen, “Siyaset zamanı değil” açıklamaları kayda geçti. Depremi siyasetten bağımsız düşünebilir miyiz? Öte yandan da toplumun bir kesiminde deprem nedeniyle iktidar kanadından bir istifa beklentisi var. Bu süreçte istifa gelmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Şu andaki sistemde alt düzeydeki bir kamu yöneticisinin istifasının bir anlamı yok çünkü yetki bir kişide toplanmış durumda. Bu sistemde, o bir kişi talimat vermedikçe kimse kılını kıpırdatamıyor. Eğer bir istifa gerekiyorsa istifa etmesi gereken bir kişi var. Yoksa zaten yetkisi olmayan, gücü olmayan, sorumlusu olduğu kurumla ilgili bilgisi, becerisi olmayan insan istifa etse ne istifa etmese ne? Şu anki yönetim sisteminde istifa müessesinin bir anlamı yok. Bütün yetki, sorumluluk bir kişide. İstifa edilmesi gerekiyorsa bir kişinin yapması gereken iş. Suçu kimseye yıkmasın.

İşaret ettiğiniz tek kişinin istifa etmesi gerekiyor mu?

Zaten istifa etse de etmese de millet ilk seçimde görevden alacak. “Olmadı” diyecek. “Bütün yetkiyi üzerine aldın ve yapamadın” diyecek. İstifaya gerek yok, en güzeli milletin seçim günü görevden alması.

‘SİYASET YAPMAYIP NE YAPACAĞIZ’

Peki depremi siyasetten bağımsız düşünebilir miyiz?

İşine gelince siyaseti kutsallaştırıp, işine gelmeyince siyasete “Tu, kaka” dememek lazım. Bu ülke sorunlarını çözecekse, meşru, demokratik, siyaset yoluyla çözecek. Siyaset yapmayıp ne yapacağız? Sahada gördüğümüz kötü tabloyu anlatmayalım mı? Kendisi ilk sabah siyaset yapmaya başladı. İlk gün çıkıp tehdit, hakaret savuran cumhurbaşkanının kendisi. Bunlar siyaset olmuyor da biz vatandaşın sorduğu soruları dillendirince mi siyaset yapmış oluyoruz? Kimse kusura bakmasın bu siyaset falan değil. Vatandaş bana soruyor, “Niye geç kaldı bu devlet” diyor. Ben de soruyorum: Niye geç kaldı?

‘KANAL İSTANBUL’A HARCAYACAĞINIZ PARAYLA İSTANBUL’U DEPREME HAZIRLAYIN’

Bir diğer risk olarak da uzmanlar Marmara depremini işaret ediyor. Afet eylem planınızda ‘Hayat İstanbul’ projesi yer alıyor. Bugünden bu riske karşı atılması gereken adımlar neler?

Biz hazırız. Kanal İstanbul diye tutturdular. Biz ‘Hayat İstanbul’ diye proje yazdık. Kanal İstanbul için harcayacakları parayı acilen İstanbul’un depreme dayanıklılığı için harcasınlar. Kanal İstanbul’un önemli bir riski daha var. Bu süreçte yol risklerini gördük. Kanal İstanbul’u açtıklarında İstanbul’un Avrupa yakasını bir ada haline getirmiş oluyorlar. Bu taraftan üç, öbür taraftan yedi köprü. Deprem anında insanların tahliye edilmesi, yardımların oraya ulaşması o kadar zorlaşacak ki. Bıraksınlar şu Kanal İstanbul inadını, ‘Hayat İstanbul’ desinler. Zaten gelince yapacağız. Seçime kadar hükümete bunlar tavsiye ve uyarılarımız niteliğinde.  

‘DEPREM SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ TALEBİMİZDE NE KADAR HAKLI OLDUĞUMUZU GÖSTERDİ’

Millet İttifakı liderleri deprem gündemiyle bir araya geldi. Toplantının genel atmosferi nasıldı? İttifak olarak deprem özelinde çalışmalarınızın devamı gelecek mi?

Toplantıda herkes son derece üzgündü. Ortak kanaat, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin nasıl işlemediğinin en önemli kanıtı olarak, deprem öncesi yapılması gerekenlerin yapılmaması ve depremden sonra yapılması gerekenlerin yapılmamasıydı. Altı parti ilk parlamenter sistem diyerek bir araya geldik. Sistem değişikliği talebimizde ne kadar haklı olduğumuzu deprem de bize göstermiş oldu. Bunu konuştuk, dillendirdik.

‘SEÇİMDEN SONRA BİZ KOLLARI SIVAYIP GEREKENİ YAPACAĞIZ’

Afetin aşılmasıyla da ilgili bir çalışma grubu oluşturmaya karar verdik. “Hükümete tavsiyeler, yapılması gerekenler” diye bir rapor hazırlayacaklar. O seçime kadar. Seçimden sonra biz kolları sıvayıp gereğini yapacağız.

‘GÜNDEMDE HEM ADAYLIKLA İLGİLİ KONULAR HEM DE SEÇİM İŞ BİRLİĞİ MODELLERİ OLACAKTIR’

Millet İttifakı liderleri 2 Mart’ta yeniden toplanacak. “Cumhurbaşkanı adayı kim, ittifakın seçim formülü somutlaşacak mı” gibi soruların yanıtını bu toplantının ardından kamuoyu öğrenecek mi?

Son toplantımız deprem gündemliydi. Artık bundan sonra yapacağımız toplantı rutin bir toplantı olacak. Deprem yine çok önemli bir gündem maddemiz olmaya devam eder. Sayın Temel Karamollaoğlu her toplantıdan önce olduğu gibi gündemi bizlerle istişare etmek üzere bir tur yapacak. Gündemde hem adaylıkla ilgili konular hem de seçim iş birliği modelleri doğal olarak olacaktır. Sayın Karamollaoğlu’nun turunda bu gündemi karşılıklı olarak istişare edeceğiz.

.
‘BİZ KARAMOLLAOĞLU’NA ADAYLIK KONUSUNDAKİ TUTUMUMUZU İLETTİK’

Siz 2 Mart’taki toplantıda liderlere cumhurbaşkanı adayı önerisi sunacak mısınız?

Biz sayın Karamollaoğlu’nun ziyaretinde, partimizin ilk etaptaki tutumunu ilettik. Çünkü biz birkaç etaptan oluşan bir tutum silsilesi belirledik. İlk etaptaki tutumumuzu kendisine ilettik. Ama bu görüşmeler nihayete erene kadar bu ara pozisyonların tartışılması işin tabiatı gereği çok doğru değil. Umarız ki bu kararlar da zamanlıca verilir.

GEÇİŞ SÜRECİNDE LİDERLERİN POZİSYONU: BUNDAN SONRA DA TAKIM ÇALIŞMASI OLARAK DEVAM ETMELİ

Seçimi kazanmanız halinde geçiş döneminde liderlerin konumuna dair de bir çalışma yapılıyordu. Bu konuda bir gelişme var mı? Örneğin modellerden birisi liderlerin cumhurbaşkanı yardımcısı olması yönündeydi.

Topu topu iki model var. Önemli olan, bugüne kadar bu bir takım çalışması olarak geldi. Bundan sonra da takım çalışması olarak devam etmeli. Bizim baştan sona tutumumuz bu. Eğer tek adamdan şikâyet ediyorsak, ortak akıldan bahsediyorsak, istişare diyorsak, bundan sonraki sürecin bir tek adam gitsin başka tek bir insan gelsin olmaması gerekir. Takım ruhuyla bu iş götürülsün, işin ruhu bu. İşin özünde de herkes mutabık.