Babala TV’nin YouTube’da her daim muhalif yorumcuları

Dünya sosyal medyanın yükselişini konuşuyor. Türkiye’de ise bu eğilim turbo modunda. Politik atmosfer, yasaklar, cezalar, baskılar derken geleneksel medyadan uzak duran nüfus, özellikle genç nüfus, söz söyleme ve bilgi edinme ihtiyaçlarını sosyal medyadan karşılıyor. İki kutup arasında sıkışan ve bir tarafın cezalarla korkutularak can çekiştiği televizyon dünyasının yeni siyaset meydanı alternatifini Babala TV çoktan oluşturdu.

Aylin Dağsalgüler aylindagsalguler@gmail.com

Bir seçim dönemi daha geride kaldı diye yazıya başlamak isterdim. Ama yaklaşık 9 ay sonra yeni bir seçim kapıda. Biten seçimin tartışmaları hâlâ sürüyor, biteceğe de benzemiyor. Ülkedeki pek çok krizin, zorluğun yanında yoğun bir seçim siyaseti neşemizi iyice yok etti. Selçuk Şirin’in bu hafta Oksijen Gazetesi’ndeki yazısında bahsettiği “seçim sonrası stres bozukluğu” çoğumuzun başa çıkmaya, çeşitli taktikler geliştirerek iyi olmaya çalıştığımız bir dönemde yapılabilecekleri anlatıyor. Bu taktiklerden biri sosyal medya kullanımını azaltmak, televizyon izlemeyi (hâlâ izliyor musunuz diye sormayacağımı konuk yazar olarak yazdıklarımı okuyanlar bilir) azaltmak. Post-genel seçim ve pre-yerel seçim arasında aynı mecralardan haber almaya devam edeceğiz. Aynı ekranları takip edeceğiz. Ama sanki gençler için bu seçeneklerin yanında bu seçim döneminin -bence- galibi Babala TV var. Babala TV Mevzular Açık Mikrofon programı ile ekranlarda uzun süredir görmediğimiz ve ne kadar da görmek istediğimizi izlenme sayılarından anlayabileceğimiz yeni bir mecra yarattı. M.A.M.’de soru soranları çoğumuz izledik, peki bu sefer YouTube’da yorum yapan izleyicilerine biraz yakından bakalım.

Babala TV YouTube’da 5 milyona yaklaşan abone sayısı, sosyal medya takipçileri ve izleyicileri ile bir fenomene dönüşmüş durumda. Bu seçim döneminde de medyada uzun yıllardır oluşan büyük bir boşluğu kapattı. Akademik dünyada, medyanın ekonomi politik yapısını çalışanların dahi medya sahipliği üzerine çalışmaktan neredeyse vazgeçtiği günümüzde, hepimizin bir uca sürüklendiği bu kutuplaşmış ortamda iki ses var. Bazen birbirinin yankısı olan iki sesin izlenme oranları bile birbirine yakın. Örneğin A Haber bu sesin bir yanı, Halk TV diğer yanıysa ikisinin de yüzde 8’lik bir kemik izleyicisi var. İşini iyi yapmaya çalışan tüm habercileri ve bu mecraların çalışanlarını tenzih ederek söylemek gerekirse; birbirinin sesini duymayan, duyurmayan bu mecralar tam da “seçim sonrası stres bozukluğu”ndan kurtulmak için sıralanan taktikleri hatırlatıyor. Elbette medyadaki bu iki ayrı tarafın eşit bir ortamda olmadığı aşikar. Bu eşitsizlik, medya sahipliği açısından bir tarafın sahibinin iktidarın kendisi olduğu gerçeğinden kaynaklanıyor. İktidarın kullanışlı aparatı değil, iktidarın kendisinin medya sahibi olması, diğer tarafa sürekli verilen cezalarla da kendini gösteriyor, bakınız RTÜK’ün yeni cezaları.

Bir önceki Babala TV izlenimlerimi yazdığım yazıda da belirtmiştim: “televizyon kanallarının ülke gibi ikiye yarılarak sadece iki cepheden ses verdiği ve bu seslerin hiçbirinde gençlerin sesinin olmadığı bir kutuplaşma ortamında M.A.M. gençlerle siyasetçileri buluşturan tek ortam.” Mevzular Açık Mikrofon’da bugüne kadar 15 bölüm yayınlandı. İki kere katılan Muharrem İnce ile Barış Atay’ı (biri tek başına, biri 4 TİP’li olarak) saymazsak 17 farklı siyasetçi katılmış. Bunlardan sadece bir konuk iktidar partisinden; Metin Külünk. Ben M.A.M izlemeye Barış Atay’la başlayıp önceki programları da izleyerek devam ettim. Seçim döneminde televizyon ekranlarında göremeyeceğimizi kanıksadığımız bu ortamın gençler için ana mecra haline gelmesi boşuna değil. İzleyici olarak programa katılanlarla YouTube’da izleyenleri yeni bir ekosistemin parçaları olarak kabul edersek, bu ortamın herkese ve her şeye muhalif sesinin de çok olduğunu görürüz. Gerçi iktidarın temsilcilerini bu ortamlarda görmediğimiz için muhaliflik yine muhalefete nasip oluyor.

Kemal Kılıçdaroğlu, Sinan Oğan, Ali Babacan, Türkiye İşçi Partisi temsilcileri (Erkan Baş, Ahmet Şık, Sera Kadıgil, Barış Atay), Muharrem İnce’nin (son katıldığı bölüm) katıldığı programların altında yazılan yorumları analiz ettik. Summarify ekibi ile yaptığımız bu analizleri bir kamu hizmeti olarak sosyal medyadan paylaştık. Ekran Raporu ismiyle Twitter ve Instagram’da detaylarını görebileceğiniz analizlerde ortaya çıkan en çarpıcı sonuç her konuğun negatif yorum oranının yüksek olduğu. Analizi yaparken genellikle program yayınlandıktan sonraki ilk 24 saati baz aldığımız için yorum sayıları -ve elbette görüntüleme sayıları- bugün çok daha fazla. Örneğin; Kemal Kılıçdaroğlu’nun katıldığı bölümün görüntülemesi 30 milyona dayanmış, 230 binden fazla yorum var. İlk 24 saatte 144.398 yorum topladık. Bu yorumların yüzde 23,7’si pozitifken, yüzde 32,1’i negatifti. Kılıçdaroğlu’yla ilgili yorum yapan izleyiciler en çok Yeşil Sol Parti ve Selahattin Demirtaş’la ilgili olumsuz yorumlar yazmıştı (siyasi parti ve siyasetçi kategorisi olarak). Tüm sosyal medyada olduğu gibi Youtube’da da bot hesaplar ve troller bir sorun. Analiz ettiğimiz programlar içinde en çok trol saldırısına maruz kalanın da Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu ekleyeyim. Ali Babacan’ın yorumlarının yüzde 39,1’i negatifken, Sinan Oğan’a yazılan pozitif yorumlar daha fazlaydı (yüzde 22 negatif, yüzde 31,3 pozitif). Gerçi bizzat katıldığım M.A.M. programının ‘Gıybet’ bölümünde Oğuzhan Uğur, Sinan Oğan’ın katıldığı program için “geçmişe dair konuşacak, soracak bir konu olmayınca, yani işin magazin kısmı da olmayınca gelecek, siyaset konuştuğumuz sakin bir bölüm olmuştu” demişti. Muharrem İnce’nin bölümü ve öncesinde yayınlanan tanıtım videosunun yarattığı negatif algıyı hatırlarsınız. Bu bölüm ile kendisi en çok negatif yorum oranına sahip siyasetçi olmuş: yüzde 42,2 negatif, yüzde 13,4 pozitif. Muharrem İnce’yi negatif yorumlarda yüzde 41,6 ile TİP’liler izliyor.

Peki bu veriler bize ne anlatıyor? Öncelikle bu yorumları yapanların sosyo-ekonomik durumlarını (SES), kim olduklarını detaylı olarak bilmiyoruz. Tanımaya çalıştığımız bu izleyici grubuna dair elimizde başka ne izlediklerine dair bir veri yok. Cinsiyet, yer veya başka hangi M.A.M. bölümüne yorum yaptıklarına dair bilgiye ulaşılabilse de bunların şu aşamada önemi yok. Asıl önemli olan izleyiciye istediği soruyu sorma, istediği yorumu yazma imkanı veren bir mecranın varlığı. Televizyonun hâlâ en çok izlenen mecra olduğu, erişimi en yüksek mecra olduğu gerçeği bir yana, İpsos’un verilerine göre ülkenin yüzde 43’ü sosyal medyada fikirlerini paylaşırken tedirgin olduğunu düşünüyor (Türkiye’yi Anlama Kılavuzu, 2022). Buna rağmen milyonların izleyip, yüzbinlerce insanın yorum yazdığı bu mecraların televizyonun yerini alacağı kesin. İki kutup arasında sıkışan ve bir tarafın cezalarla korkutularak can çekiştiği televizyon dünyasının yeni siyaset meydanı alternatifini Babala TV çoktan oluşturdu.

Dünya sosyal medyanın yükselişini konuşuyor. Türkiye’de ise bu eğilim turbo modunda. Politik atmosfer, yasaklar, cezalar, baskılar derken geleneksel medyadan uzak duran nüfus, özellikle genç nüfus, söz söyleme ve bilgi edinme ihtiyaçlarını sosyal medyadan karşılıyor. İşte bu nedenle gençleri korumak adına dünyanın sosyal medyaya karşı son zamanlarda geliştirdiği yasal tedbirler dikkatle izlenmeli. Bu tedbirleri uyarlamak için değil. Devletin gençleri koruma bahanesi ile her an devreye sokabileceği “tedbirlere” karşı tedbirli olmak için. Nereden uyduruyorsun derseniz “dezenformasyon yasasını” hatırlatırım…

Tüm yazılarını göster