"Zaman, efsanelerin olgunlaştırdığı bir gövdedir." – Amin
Maalouf, Işık Bahçeleri
Nerede pısmış, sinmiş topluluk varsa, orada onlara ‘babalanan’
birileri olduğu aşikâr. ‘Kabadayılık etmek, diklenmek’ anlamındaki
‘babalanmak’ ifadesine niye babayı bulaştırmışlar diye düşündüm,
kendi babalığım ve necip ceddim adına telaşa kapıldım. Meseleyi en
dibinden, te Yunan Mitolojisinden geniş aldım.
Erkek olan Uranos. Gökyüzünün cisimleşmiş hali. Kadın da Gaia,
yeryüzünün cisimleşmiş hali. Yunan mitolojisinde, olup biten her
şey, yerle göğün samanlığı seyran etme azminden dolayıymış. Tabii
bunlar tanrı ve tanrıça. Doğal olarak kimseye hesap verme
mecburiyetleri yok. Durum harbiden 'olağanüstü'.
Uranos'u yani gök tanrısını Gaia, yeryüzü tanrısı icat etmiş.
İcat dediysem, yaratmış. Üstelik öyle yüzde elli küsuruyla değil,
tüm sevgisini katarak…
Efsaneye göre, Uranos, ilk çocuklarını ki bunlar böyle yüz
kollu, elli başlı, tek gözlü yavrularmış, yerin yedi kat dibine
hapsediyormuş. Başlarına da akrep kuyruklu, insan başlı dişi bir
canavarı bekçi diye dikiyormuş. Tedbir manyağı bi nevi. Güya bu
çirkin yaratıkları evlat olarak benimseyememiş, sevilecek bi yan
görememiş. Vicdansız Uranos, kendinden düşen, olmuş ve sevilmemiş
bu evlatların bir gün başına iş açmalarından tedirginmiş. Öyle de
tırsak...
Gaia, Uranos'un öz evladına yaptığı zalımlıkları affedememiş.
“Sen duur, yetti gaari senin ettiklerin, bak gör sana neler
edecem!” diye bilenmiş. Oğullarını yamacına toplayıp, alttan alttan
babalarına karşı fişteklemiş. İşlemiş ha işlemiş... Oğlanlarda
ilkin tıs yok. Başlarını önlerine eğip:
“Babaya, ataya karşı gelinmez, duyarsa bizi Sibirya’ya sürer.
Orada da sabun ederler bizi” diye korkmuşlar. Kimseyi kınamamış
Gaia. “Hepsi benim evladım, hangisini atayım?” demiş. Fakat
oğullarının en yiğidi, cengâveri Kronos, anasının “Vuracaksın o it
soyunu!” teklifini kabul etmiş.
Gaia “Yiğidim benim!” diyerek onunla gurur duymuş. “Aha beyle
erkek ol, iki gün ömrün olsun!” demiş. İçeriye gidip, sandıktan bir
bohça çıkarıp getirmiş. Katlı dört ucunu oğlunun yanı başında
açmış. İçinde büyük, ağzı elmas kadar sert, tırtıklı bir orak
varmış. Kronos'un eline vermiş.
Hemen işe koyulmuş Kronos. Dünyanın merkezinde, muhtemelen
çeşmenin az ilerisinde bir yerde, elinde orakla pusuya yatmış.
Diğer kardeşleri de gözcüymüş. Bir süre sonra Uranos, kostak kostak
o yandan gelmiş. Böyle bacaklarını ayıra ayıra. Canı Gaia'yı çekmiş
yine. Çökmüş bunu üzerine hayvan. Tam zamanı diyerek, gözcüler
Uranos'un üstüne çullanıp onu derdest etmişler. Aklı şeyinde
Uranos, neye uğradığını anlamadan, “aneyy!” diye feryat etmiş.
Gözcüler:
“Ya nassı ya, kımılda da görek!” demişler keyifle.
Yiğit Kronos' taymış sıra. Anasının verdiği keskin orağı, var
gücüyle sallayıp babasının erkeklik organını uçurmuş. Baba Uranos,
çalışan esas organı gittiği için olmuş 'heç!'…
Yönetim değişmiş. Mahpustaki kardeşlerini salmışlar, Kronos'u
başa geçirmişler.
Kronos, zaman anlamına gelen 'khoronos'tan gelme.
Zaman muktedirlerin aleyhine işliyor!
Babalanma!