Babil: 19. yüzyıla fantastik bir bakış
R. F. Kuang’ın 'Babil' isimli romanı, Güneş Becerik Demirel çevirmenliğinde İthaki Yayınları tarafından yayımlandı.
'Haşhaş Savaşı' serisinden bildiğimiz R. F. Kuang’ın merakla beklenen yeni romanı 'Babil', geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Kitabı çeviren isim Güneş Becerik Demirel.
New York Times Çoksatanı, Nebula En İyi Roman Ödülü, Locus En İyi Fantastik Roman Ödülü, İngiliz Kitap Ödülü Yılın Kurgu Kitabı, Goodreads Yılın En İyi Fantastik Kitabı Finalisti olan 'Babil', 19. yüzyıl başlarında geçen tarihsel ve fantastik bir roman.
Ancak Kuang işi bununla da sınırlı tutmuyor ve romana sömürü tartışmalarını, ırkçılığı, dil ve çeviri meselesini, aileyi ve elbette bir grup çocuğun büyüme hikayesini ekliyor. Böylece 'Babil', altı yüz küsur sayfalık uzunluğuna karşın kolayca akıp gidiyor.
BİR ERGİNLEŞME ROMANI
Çin’de yoksul bir semte doğan ve sonradan 'Robin Swift' adını alan bir çocuk kolera salını yüzünden, yaşadığı bölgedeki pek çok insan gibi ölümün eşiğine gelir. Derken bir İngiliz asilzadesi olan Profesör Lovell ortaya çıkar ve Robin’i sihirli bir gümüş külçe kullanarak kurtarıp İngiltere’ye götürür.
'Babil' her şeyden önce bir erginleşme romanıdır. Roman boyunca Robert’ın hem fiziksel hem ruhen büyüdüğünü, geliştiğini, bir kahramana dönüştüğünü ve bu uğurda büyük fedakârlıklara giriştiğini görürüz. Tabii Robin’in bunu fark etmesi öyle kolay olmaz.
Profesör Lovell ona hem sert bir baba hem acımasız bir efendi gibi davranır. Robin’in iyi bir eğitim alıp Oxford’da Babil diye isimlendirilen heybetli bir binadaki Kraliyet Çeviri Enstitüsü’ne girmesini istemektedir. Bu yüzden de ona her türlü imkanı sunar. Robin anadilinin yanında Latince, Yunanca ve İngilizce öğrenerek Enstitü’ye girer ama buradaki işlerin pek tekin olmadığını görünce kafasında çeşitli soru işaretleri belirir.
IRKÇILIK VE SINIF ÇATIŞMASI
Romanda karşımıza çıkan ilk toplumsal tartışma ırkçılık ve sınıf ve meselesidir. Robin, Babil’e girdiğinde kendisi gibi yetiştirilen Hindistanlı Rami, Haitili Victoire ve bir İngiliz askerin kızı Letty’yle aynı bölümde çalışacağını öğrenir.
Babil’deki zengin ve İngiliz gençler, burslu ve "renkli" gençleri her fırsatta aşağılamaya çalışırlar. Onları aralarına almazlar. Hatta zaman zaman şiddete başvurmaktan çekinmezler. Diğer bir deyişle; üçüncü dünya ülkelerinden alınan bu gençlere kalifiye köle olmaları için yatırım yapıldığı düşünülür. Onlar sadece amaca hizmet ettiği ölçüde değerlidirler. Bunun dışında toplumun hemen her kesimi tarafından aşağılanırlar.
İşte bu sıralarda da karşımıza İngiltere’nin yasadışı olarak gördüğü gizli Hermes örgütü çıkar ve Robin zamanla bu örgüte dahil olmaya başlar.
SÖMÜRÜ MESELESİ
Sömürü tartışmalarına girmeden evvel 'Babil’in fantastik yanını, çeviri meselesini anlatmakta fayda var. Kraliyet Çeviri Enstitüsü okültist bir topluluktur. Dünyadaki hemen her dilde yayınlanan kitapları toplar, İngilizceye çevirtir. Çeviri esnasında bazı kelimelerde yaşanan anlamsal kayıpları çok önemser ve bu kayıplardan büyülü gümüş külçeler oluşturur.
Özellikle üçüncü dünya ülkelerinden alınıp bu iş için eğitilen çocuklar, bir noktadan sonra kendi ülkelerinin sömürülmesine hizmet etmeye başlarlar. Bu sömürü sadece kültürel anlamda değildir elbette, büyülü külçelerle güçlendirilen İngiltere ordusu giderek dünyaya daha çok hükmetmeye çalışmaktadır. Nitekim Robin de bunu kitabın ikinci yarısından itibaren İngiltere-Çin arasındaki afyon çekişmesinde görür.
İşte Hermes örgütü buraya devreye girer. Zenginlerin erişebildikleri ve bahçe düzenlemesinden iç dekorasyona kadar pek çok gereksiz alanda kullanılan bu büyülü gümüş külçeleri çalarak, onları üçüncü dünya ülkelerine dağıtırlar ve oradaki salgın hastalıkları, yoksulluğu vb. ortadan kaldırmaya çalışırlar. Onları bir tür Robin Hood gibi düşünebiliriz yani.
OXFORD ROMANI YAZMAK
'Babil' bu açılardan düşünüldüğünde çok yönlü ve çokça tartışma içeren bir romandır. Tabii bunda Kuang’ın kişisel yolculuğunun da payı vardır. Zira Kuang da tıpkı Robin Swift gibi, önceden "Kanton" olarak bilinen Guangzhou’da doğan Çinli bir yazardır. Dört yaşındayken ailesiyle birlikte Amerika’ya göç etmiş ve eğitimi burada almıştır.
'Babil’i yazmak, üniversite için Oxford’a gittiğinde aklına gelmiştir. Bir röportajında bunu şöyle açıklar.
“Bence bir yazarsanız ve orada vakit geçirdiyseniz eninde sonunda bir Oxford romanı yazarsınız. Philip Pulman da bunu yaptı, sanırım J. R. R. Tolkien de. Onun çalışmalarında çok fazla Oxford atmosferi hissedersiniz. Bu yüzden Oxford’la ilintili bir şeyler yazmak zorundaydım. Sanırım her şeyden öte, orada yaşadığım deneyimin farklı olmasının bir nedeni de klasik bir beyaz ve İngiliz üniversitede Çinli Amerikalı bir öğrenci olmam ve kendimi pek çok anlamda bir yabancı gibi hissetmemdi. Ayrıca, orada bariz şekilde farkında olduğum, diğer dark academia romanlarında pek işlenmediğini düşündüğüm bir sömürge tarihi var. Yani yarattığım dünya oradan geliyor diyebiliriz.”
DÖNEMİ OKUMAK
Tabii Kuang bu romanı yazmaya karar verdiğinde çok büyük bir araştırmaya girişir. Olay 1830’larda geçtiği için o döneme dair eline geçen her şeyi okur. Döneminde yazılan Charles Dickens’ların, Susanna Clarke’ların yanı sıra, bilimsel yazıları ve hatta hükümet yetkililerin mektuplaşmalarını dahi elden geçirir. Böylece döneme her anlamda aşina hale gelir.
Buna rağmen, kitabın başında yazdığı notta bazı tarihsel gerçeklerde, kurguya hizmet etmesi için irili ufaklı değişiklik yaptığını, bunların da hangileri olduğunu tek tek yazar. Diğer bir deyişle; okurlarına işini ciddiye alan titiz bir yazar olduğunu belirtir.
Son kertede 'Babil'in fantastik edebiyat ve tarih seven okurların göz atması gereken bir kitap olduğunu söyleyebiliriz. Zira Kuang’ın evreni, tıpkı 'Haşhaş Savaşı' serisinde olduğu gibi ilgi çekici.