Bağdadi’nin öldürülmesi: Terör, petrol ve siyasi pazarlama
IŞİD lideri Bağdadi’nin öldürülmesi, elbette şiddet yanlısı örgüte dev bir darbe vurdu ancak bu, terörle mücadelenin bittiği anlamına gelmiyor. Bağdadi, kendisinden daha büyük bir olgunun parçası.
Abdullah es Sinavi
ABD Başkanı Donald Trump'ın Kongre ile yaşadığı krizin derinleşmesi ve azledilme tehlikesinin netleşmesinin ardından IŞİD lideri Ebubekir el Bağdadi'nin öldürülmesi, öyle görünüyor ki zor zamanda onun için kurtarma ipi işlevi gördü. Trump, sanki kendisi yönetimin başında olmasaydı bunun gerçekleşmesi mümkün değilmiş gibi, yaşanan olayı maksimum düzeyde politik pazarlama yönünde kullanmak için en ufak bir tereddüt göstermedi. Kendisine, müthiş bir planlama yapmış, operasyonu büyük bir gizlilik ve eşine az rastlanır bir maharetle uygulayıp yönetmiş harikulade bir başkan rolü biçti.
TRUMP’IN SİYASİ ŞOVU VE GERÇEKLER
Amerikan başkanının Beyaz Saray’da yapmış olduğu uzun konuşmaya ilişkin herhangi bir yorum, güç, üstünlük ve azamet gibi kendisine layık gördüğü niteliklerin boyutlarını gayet kolaylıkla ortaya çıkartabilir. Amerikan kamuoyuna kendisini öyle pazarlıyor ki, meseleyi, azil ya da seçimle ondan kurtulmak büyük bir hataymış gibi sunuyor.
İçeride yaşadığı kriz korkusu ve başkanlık seçimlerinden önce şahsının politik olarak pazarlanması endişesi, terörle mücadelede Bağdadi'nin öldürülmesine ilişkin sembolizme baskın çıkmış görünüyor. Abartılı bir tavırla, tünelde kendisi ile birlikte üç çocuğunu üzerindeki bombalarla patlatmadan önce ağlamaya ve feryat etmeye başladığını iddia ettiği IŞİD liderinin öldürülmesinden sonra, örgütün yüzde yüz bittiğini söyledi.
Bu çıkarımlar, sahadaki gerçeklerle çelişiyor, her şeyden önce böylesine şiddet yanlısı örgütlerin varlığı liderlerine bağımlı değildir. Örneğin El Kaide örgütü Bin Ladin öldürüldükten sonra yok olmadı, aynı şekilde Ebu Musab ez-Zerkavi’nin öldürülmesinden sonra da Irak’ta şiddet oranlarında bir gerileme yaşanmadı.
Şiddet yanlısı örgütlere bağlı gruplar, göreli bir özerklikle çalışır ve aşırılıkçı düşüncelerin etkisiyle örgütlü olmadan dahi yeterince korkunç olabilen 'yalnız kurtlar' gibi kendilerine mahsus birtakım özellikler gerektiren ideolojiler tarafından domine edilirler.
BAĞDADİ’YLE BİRLİKTE IŞİD DE BİTTİ Mİ?
Bağdadi’nin öldürülmesi, elbette şiddet yanlısı örgüte dev bir darbe vurdu; ancak bu, terörle mücadelenin bittiği anlamına gelmiyor. Bağdadi, kendisinden daha büyük bir olgunun parçası. Hayatının bir döneminde Müslüman Kardeşler hareketine katılmış, ardından El Kaide'ye girmiş ve örgüt içerisinde yöneticiliğe kadar yükselmiş. Daha sonra ise Irak ve Suriye'de dev bölgeleri ele geçiren IŞİD'e kurucu lider olarak katılmak amacıyla örgütten ayrılmıştır.
Sina’da Ensaru Beyti’l Makdis cemaati ona biat etti ve ismini 'Sina Vilayeti' olarak değiştirdi, ancak yapısını aynen korudu. Her an bundan vazgeçilebilir ama tehlike hala mevcut. Aynı şey, örgütün Nijerya kolu olan ve IŞİD’e biat eden Boko Haram ya da Somali'de, kadersiz ülkenin iyileşme ve nefes alma şansını baltalayan Eş Şebab örgütü için de geçerli.
IŞİD, 2015 yılında gerilemeye başladı ve daha sonraki yıllarda sahada üst üste aldığı yenilgilerin ardından Bağdadi’ye ulaşılması mümkün oldu. Ama bütün bu süreçlerden önce Bağdadi, 2014 yılında kendini İslam devletinin halifesi olarak ilan etti. Ölümünden sonraki senaryolara gelince, muhtemelen onun bıraktığı hilafet üzerinde bir çekişme ve mücadele yaşanacak ki bu durum şiddet yanlısı örgütün yapısında parçalanmalara yol açabilir. Bu parçalardan bir kısmı ana örgüt El Kaide’ye katılabilir ya da tıpkı Nusra Cephesi’nin Suriye'de kendisinden ayrılıp yeni bir örgüt kurması gibi, yeni terör örgütleri kurabilirler.
ABD’NİN YARATTIĞI TERÖR ŞEBEKESİ
Unutmamalıyız ki IŞİD, ABD'nin 2003 yılında Bağdat’ı işgal etmesinin ardından ordusu dağıtılan, kurumları yok edilen Irak devletinin enkazı üzerinde kuruldu. Örgüt, kutuplaşmaların arasında ortaya çıktı ve yeni yönetimin yapısındaki yolsuzluğun büyümesiyle boyutları daha da genişledi. Burada bazı bölgesel ve küresel güçler onu tamamen sahadan silene kadar IŞİD’in varlığı onaylandı. Meselenin gerçek boyutları bir gün elbet ortaya çıkacaktır.
Yine unutulmamalıdır ki IŞİD örgütünün kökleri, Afganistan'da Sovyet varlığına karşı İslam'ı koruma adına Amerikan istihbaratının finanse ettiği ve silahlandırdığı mücahit gruplarına dayanmaktadır. Birçok bölge ülkesi gerek kaynakların seferber edilmesi gerek savaşçı bulma noktasında sürece destek vermiştir, Mısır da bu ülkelerden biridir.
Ülkelerine döndüklerinde İslami şiddet olgusu belirmeye başlarken, Afganistan dağlarında da El Kaide örgütü kuruluyordu. Şimdi Bağdadi'nin görevinin sona erdiğini ya da onu yaratan gücün kendisinden kurtulduğunu söylemeye hazır birtakım kişiler bulunabilir; ancak yaşanan gerçeklik bu tür çıkarımlardan çok daha karmaşıktır.
Suriye Demokratik Güçler, çatışma içerisine girmiş olduğu Türkiye'yi, Bağdadi’yi korumakla suçladı ama bu söz kesin bir kanıta muhtaçtır. Burada ikna edici cevaplara ihtiyaç duyan ciddi sorgulamalar bulunuyor. Bağdadi, neden Türkiye sınırına yakın, neredeyse izole olmuş bir komplekste gizlenmeye çalıştı?
Örgüt gücünün ciddi zaafa uğradığı ve adını Heyet Tahrir el-Şam olarak değiştiren Nusra Cephesi'nin lideri ve hasmı Ebu Muhammed el Golani’nin hakim olduğu İdlib kentinde ona korumayı kim sağladı?
Yazının aslı Al-Akhbar sitesinden alınmıştır. (Çeviren: İslam Özkan)