Baharda iktidarın AB ve ABD'ye yönelik söylemleri değişecek
Mart ayında AB zirvesi, NATO zirvesi ve yine aynı ay içerisinde tekrar açılacak olan Halk Bankası davası nedeniyle bahar aylarında Ankara’nın AB ve ABD'ye karşı sert söylemlerini sürdüremeyeceğini göreceğiz. Melih Bulu gibi insanların TV’lerde çıkıp “Bir ülkenin gemisine bir roket atalım. Donanmamızın gücünü gösterelim” gibi akla hayale gelmeyecek aymazlıkta cümleler kurmalarının da sonu gelecek.
KÖLN - Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Melih Bulu'yu Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atamasıyla başlayan protestolarda polisin şiddet kullanması ve demokratik haklarını kullanan insanların haksız yere tutuklanıyor olmasına ABD’den ve Avrupa’nın farklı ülkelerinden kınama mesajları geldi.
Bu mesajlara Cumhurbaşkanı Erdoğan "Amerika, AB 'Biz Boğaziçi Üniversitesindeki olanları kınıyoruz.' diyorlar. Burada Amerika'ya şunu söylerim; seçim öncesinde Amerika'daki olaylardan demokrasi adına hiç utanç duymuyor musunuz? Zenci vatandaşlarınızı polisleriniz yere yatırıp öldürdüler. Bunun hesabını nasıl verecekler. Yahu Macron sen önce Sarı Yeleklileri çöz. Muhalefet huzurumuzu kaçırmanın peşinde" şeklinde yanıt verdi.
Aynı Recep Tayyip Erdoğan daha geçen ay Batı ile ilişkilerde bir kez daha "yeni bir sayfa açmak" istediğini dile getirmişti. Macron’a korona karantinası bittikten sonra tekrar dostane bir biçimde görüşmek istediğini söylemişti. Hatta Doğu Akdeniz'deki çatışmayı sonlandırmak adına Yunanistan ile tekrar görüşmelere başlanmıştı.
Türkiye’nin olumlu mesajlar vermesi üzerine de AB, mart ayında yapacağı Türkiye konulu zirvede görüşülecek olan olası yaptırımları şimdilik rafa kaldırdığını açıklamıştı. Karşılıklı olumlu mesajlar verilmeye başlanmışken yine Erdoğan’dan sert mesajlar geldi.
Buna bir de Boğaziçi’ne rektör olarak atanan ve tüm dünyanın artık protestolar nedeniyle ismini duyduğu Melih Bulu’nun 2019'da Tvnet'te katıldığı bir programda Doğu Akdeniz'deki ilişkilerle ilgili söylediği sözler sosyal medyada gündem oldu. Bulu, Türkiye'nin donanmasının ne kadar güçlü olduğunu kanıtlaması ve 'birkaç görsel sunması' için başka ülkeye ait bir geminin vurulmasını öneriyordu.
Dünyada prestijli üniversiteler arasında yer alan bir üniversiteye antidemokratik bir biçimde atanmış olması başlı başına bir problemken bir de dış politika konusundaki cahiliyeti ve hükümete yaranmak adına savaş çığırtkanlığı yapmış olduğu da görülmüş oldu.
Türkiye’nin NATO üyeliğini ve bu üyeliğe bağlı olarak uluslararası savunma politikalarındaki sorumluluğunu azımsamaya veya görmezden gelmeye çalışan bir hükümet propagandası ve onun arkasına sıralanan Melih Bulu gibi kişilerin asıl amaçlarının ne olduğunu anlamak mümkün değil.
Bu garip hikâye kimsenin nedenini tam olarak açıklayamadığı Rusya’dan S-400 savunma sistemlerinin satın alınmasıyla başladı. Rusya ile içine girilen ittifak, bilindiği üzere Ankara ile Washington arasında gerginliğe yol açtı ve gerginlik yaptırımlarla devam etti. Yeni ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken de geçtiğimiz günlerde Türkiye'den “sözde stratejik ortak” olarak bahsetti ve Ankara'yı Rusya ile işbirliğinden dolayı sert bir şekilde eleştirdi. Türkiye, bir taraftan ABD ve AB ile gerilimi artık diplomatik kanallardan azaltmayı umarken bir taraftan hala her ikisine de rest çekebilen bir pozisyonu varmış gibi yapıyor. İç kamuoyuna güç göstermek adına Cumhurbaşkanı sert açıklamalar yapsa da bu açıklamalar hiç kimse tarafından artık ciddiye alınmıyor. Ne ABD ne AB ne de Macron, Recep Tayyip Erdoğan’ın bu sözlerine yanıt verme ihtiyacı hissetti.
ABD’nin de AB’nin de elinde Türkiye ekonomisini zora sokacak çok ciddi yaptırım mekanizmaları mevcut. Bunları aynı anda devreye soktukları anda AKP iktidarı zorda olan ekonomiyi toparlama imkânını asla bulamayacaktır. S-400’ler de gerçekten dünyanın “en pahalı” hurdası olacak.
Ayrıca Türkiye’nin, İran’a uygulanan yaptırımları deldiği iddiasıyla suçlandığı Halk Bankası ile ilgili dava sürecinin de ABD’de Mart ayında başlaması planlanıyor.
Yakında NATO zirvesi de yapılacak. Bu durumda Recep Tayyip Erdoğan’ın Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili protestolara ilişkin gelen tepkilere verdiği cevapların ne kadar arkasında durabileceğini görmek için sadece bir ay var. Mart ayında AB zirvesi, NATO zirvesi ve yine aynı ay içerisinde tekrar açılacak olan Halk Bankası davası nedeniyle Ankara’nın ABD ‘ye karşı sert söylemlerini sürdüremeyeceğini göreceğiz. Türkiye’nin altına imza attığı anlaşmaları, ittifakları görmezden geldiği günlerin geride kalıp kalmayacağını da.
2021 yılı bahar aylarından itibaren öyle kolay kolay Melih Bulu gibi insanların TV’lerde çıkıp “bir ülkenin gemisine bir roket atalım. Donanmamızın gücünü gösterelim” gibi akla hayale gelmeyecek aymazlıkta cümleler kurmalarının da sonu olacak.
Geçtiğimiz hafta Almanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer ile mevkidaşı Hulusi Akar Berlin'de bir görüşme gerçekleştirdi.
Kramp-Karrenbauer, görüşme sonrası Türkiye'nin önemli bir NATO müttefiki olduğuna vurgu yaparak iki müttefik ülke olan Almanya ve Türkiye arasında diyalog ve dengenin İttifak açısından hayati önem taşıdığını belirtti. Alman Bakan, NATO'nun güneydoğu kanadında istikrarın her iki ülkenin de ortak çıkarı olduğunu dile getirdi.
Bu açıklamalar AB içerisinde Türkiye’ye her fırsatta elini uzatan Almanya’dan geliyor. Türkiye’nin NATO içerisindeki rolünden ziyade Kramp-Karrenbauer Türkiye’nin sorumluluğunu hatırlatan cümleler kurdu.
Kısacası attığınız imza ve verdiğiniz taahhütleri dış politikada iç politikada yapıldığı gibi KHK’larla değiştiremiyor veya Bulu gibi ne dediğini bilmeyenleri atayarak planlarınızı hayata geçiremiyorsunuz.
Bir ülkenin savaş gemisine bir roket yollamak, gücünü göstermek meydanlarda üniversiteli gençleri dövdürtmekle eş değer değil. O roket sizin güç göstermenizden ziyade sizin gücün kimde olduğunu görmenize neden olur.