DEM Parti’nin son Parti Meclisi (PM) toplantısının ardından yapılan açıklama iktidar mahfillerinden büyük tepki çekti. Herhalde en önemlisi de son sürecin ‘mimarı’ MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den geldi. Açıklamada yer alan ve medyada farklı renklerden yazarların/yorumcuların da ‘son süreci anlamamakla’, ‘Kandil gibi konuşmakla’ ya da tam tersine ‘KCK’nın da gerisinde kalmakla’ eleştirdiği bildirge başka türlü yazılabilir miydi? Ya da yazılmalı mıydı? Bu elbette DEM Parti’nin iç tartışması olarak değerlendirilebilir.
Ancak şu da bir gerçek: Bahçeli’nin her sözünün karşılığında DEM’in ‘el yükseltmesi’ ve kendi cephesinden daha yüksek bir karşılık vermesi bekleniyor. En azından meseleye iktidar cephesinden bakanlar için bu böyle... Ne olacak o zaman? Mesela, Diyarbakır’da DEM-MHP ortak mitingi daveti, konuşmacı elbette Bahçeli... Böyle teklifler mi gelmeliydi mesela DEM’in PM’sinden?
Bu işlerin şakası olmaz tamam da, konuşulanları duyunca buralara kadar varılabileceği, siyasetin bu kadar ‘şaşırtıcı’ olmasının beklenebileceği hissine kapılabilirsiniz!
Hemen sonrasındaysa ayaklar suya eriveriyor...
***
DEM Parti PM bildirisi ve hemen ardından Devlet Bahçeli’den gelen, "Ülkemizin komşu coğrafyaları kaynayıp kaosa sürüklenmişken, milli birlik ve kardeşlik tebliğimize direnenler, hala ve inatla terör diline saplanıp kalanlar doğru yolda değildir, sabır ve sebat eşiklerini zorladıklarını görmek mecburiyetindedir" açıklaması için bir iktidar yorumcusu şöyle bir değerlendirme yaptı televizyonda:
“Bahçeli Kürt sorunu yok diyor. Kürtlere yönelik olarak Cumhuriyet dönemi boyunca asimilasyon politikaları uygulandığını da kabul etmiyor. Ancak böyle politikaların zaten uygulanmaması gerektiğini söylüyor. Önemli olan bu...”
Bahçeli’nin attığı adımların ne kadar kıymetli olduğunu anlatmak, dinleyenleri buna ikna etmek için söylenmiş bu sözler aslında günlerdir tartışılan, ‘deve mi kuş mu’ anlaşılmaya çalışılan ‘süreç’in sırrını da ortaya çıkıyor: Kürt sorunu yoktur, Kürt sorunu olma durumu da yoktur. Zaten bir adım atılacaksa da bu olmamış ve olmamakta olan sorun hiç olmasın diye atılacaktır... Erdoğan ise 29 Ekim Özel Programı’nda ‘farkını’ ortaya koydu: ‘Cumhuriyetimiz birazcık hatalı tercihler yapmış olabilir’ dedi…
Çerçeve bu. En azından ‘açılış’ çerçevesi bu...
Dikkat çeken bir nokta daha var. İktidar sözcülerinin her eleştirisi, DEM’e ve diğer ‘aktörler’e en sert tepkileri hep aynı uyarıyla bitiyor: “Ortadoğu artık eski Ortadoğu değil, o nedenle bu defa sonuna kadar gidilecek, yeni süreç başlarsa arkasında durmak lazım...”
En tepeden başlayarak bu vurgu hep var.
İktidar tarafından ‘terörü bitirme’ söylemiyle başlatılacak yeni bir süreç olursa eğer, içeriye dönük yüzündeki vurgu belli ki hep ‘bölgedeki hassas durum’ üzerinden olacak...
118 iktisatçının çağrısı...
Siyasetin ve İsrail eksenli savaşın gündemdeki ağırlığı içinde sokağın en yakıcı meselesinin gerektiği kadar gündem olmadığı/yapılmadığı eleştirilerini sık sık duyuyoruz. Elbette bu eleştirilerde medyanın önemli bölümün tutumunun rolü de vardır. Ancak toplumsal meselelerin gündem olmasını sağlayan önemli bir diğer ‘merkez’in, akademinin ‘yokluğunun’ payı da büyük.
Akademisyenlerin üniversitelerden KHK’larla ihraç edildiği, ‘medeni ölüm’e mahkum edildiği, ‘kanlarında duş alınacağının söylendiği’ yakın geçmişteki günlerden sonra bir toplumsal sorun etrafında ortak açıklama yapan, söz söyleyen, ‘gündem yaratan’ bir hamlenin üniversiteden gelmesi neredeyse artık beklenmez olmuştu. İşte 118 iktisatçının geçtiğimiz günlerde yaptıkları açıklama ve çağrı bu yüzden de çok önemlidir.
118 akademisyen, ekonomi politikasını yönetenleri,
“- Asgari ücret artışlarında gerçekleşen enflasyon oranının dikkate alınması...
- Gelir dağılımını da gözeten bütüncül bir ekonomi politikası izlenmesi...”
konularında acilen adım atmaya davet ederken bu uzun süreli suskunluk perdesini de yırtmış oldular...
Çünkü bir ülkeye akademisinin, aydınının sesinin kısılmasından daha büyük bir kötülük yapılamaz...
‘Bölgesel asgari ücret’ neden olmaz?
Ekonominin çıkmaza girdiği, insanların nefes alamaz hale geldiği her dönemde yeniden piyasaya sürülüyor ‘bölgesel asgari ücret’... “İstanbul’da yaşayanın harcadığıyla Elazığ’da yaşayanın harcadığı bir olur mu?” gibi cümleler kurularak hararetle savunanlar da bulunuyor.
İşte yanıt: Elazığ’da ev kiraları 25 bin liraya çıkmış!
Asgari ücret Elazığ’da da tastamam 17 bin 2 lira!