Bahçeli: Cumhuriyetin üçüncü evresine geçiyoruz
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 24 Haziran seçimleriyle birlikte Türkiye'nin yeni bir sisteme geçeceğini belirterek, "Bu 94 yıllık Cumhuriyet tarihimizde üçüncü evredir" dedi. Bahçeli, geçmişte Tayyip Erdoğan hakkında söylediklerinin de arkasında olduğunu söyledi. Bahçeli, erken seçim çağrısı yaparken, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu da dikkate aldığını açıkladı. Ayrıca yeni bir çözüm sürecinin gündeme gelmesinin artık çok zor olduğunu ifade etti.
DUVAR - Cezaevlerinde 265 bin tutuklu ve hükümlü olduğunu, bir yatağa üç kişi düştüğünü belirten MHP lideri Devlet Bahçeli "Af çıkartalım. Af çıkartmayla ilgili de uyarıyı yaparken diyoruz ki, eğer gerekli tedbiri alırsanız mesele yok" dedi. Bahçeli, erken seçim çağrısı yapmadan önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın konudan haberi olmadığını da öne sürdü.
NTV-Star TV ortak yayınında soruları yanıtlayan Bahçeli, OHAL, bedelli askerlik, af ve Cumhur İttifakı'yla ilgili soruları yanıtladı. Bahçeli'nin sorulara verdiği yanıtlar özetle şöyle:
Bir grup toplantısında erken seçim teklifinizi açıkladınız ve bir tarih verdiniz. Dönüp baktığımızda yaptığınız çıkışlarla hep kritik bir rol oynadınız. Belki de ülkenin kaderini tayin eden çıkışlar oldu bunlar hep. Neden bu erken seçime gerek duydunuz acaba?
Erken seçim ihtiyacın ötesinde zaruri hale gelmişti. Onun için Türkiye’nin bekası, güvenliği, geleceği, açısından bir erken seçim uygulaması bana göre doğru bir yaklaşım olacağı kanaatini taşıdım. Arkadaşlarımla da bunu paylaştım. Yeni bir anayasa değişikliği arkasından halk oylamasıyla anayasa değişikliğinin milletçe kabulü dikkate alındığında önümüzde üç önemli siyasi olay bulunmaktaydı. Bunlardan birisi cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurulması, 31 Mart 2019 tarihinde mahalli idareler seçimleri, üçüncüsü de 3 Kasım 2019’da Cumhurbaşkanlığı ve meclisin seçimine dayalı bir siyasi faaliyet. Bunları dikkate aldığımızda Türkiye’nin geçirmiş olduğu süreçler, terörle mücadele, FETÖ ve kalıntılarıyla sürdürülen mücadele ve çevremizdeki ateş çemberi dikkate alındığı vakit seçimin erkene alınması ve güçlü bir iktidarın ve güçlü bir meclisin oluşması ve bazı kararların daha etkin ve verimli şekilde alınmasının yolunun açılması gerekiyordu. Yerel seçimler nereden bakarsanız bakın 23-24 bin insanla ilişkili bir seçimdir. 11 partinin yerel seçimlere girme ihtimalini dikkate aldığınız vakit Türkiye’de neredeyse 200 bine yakın kişinin aktif siyasetle meşguliyeti söz konusudur. Her partiden insanın bulunduğu çevreden etkileme ve etkilenme gücünü dikkate aldığınızda Türkiye’deki siyasi kutuplaşmayı, kaosu, kargaşayı arttırabilecek bir konuma gelebilirdi. O sebepten bu sistem oturduktan sonda mahalli idareler seçimlerinin yapılması daha doğru olur düşüncesi ile hareket edilmiştir. 26 Ağustos 2018 tarihinde bir erken seçimi yapılması düşüncemizi kamuoyuyla paylaşmış olduk.
Neden 26 Ağustos?
Bir zaferin devamı, yeni bir sistemin oturması, onu bir zaferle taçlandırmak, tarihimizdeki hem 1071 hem 26 Ağustos’u dikkate alarak bir anlam yüklemek için bu yapılmıştı. Bu önerimiz tabi biraz daha ayrıntılı şekilde düşündükleri takdirde Kurban Bayramı’nın sonuna veya önüne geliyor o tarihler. 100 bini aşkın bir hacca gitme arzusu taşıyan milletimizin evlatları var. Onları da dikkate aldığınız takdirde 26’sı belki de seçimlere katılım oranı açısından bir zafiyet yaratır düşüncesiyle bunun erkene alınması siyasi iktidar ve sayın Cumhurbaşkanı tarafından değerlendirmelerde bulunmuşlar. Sonra bizi davet ettiler erken seçim kararımızla ilgili çok yönlü araştırdıklarını, düşündüklerini fakat bunun belli sebeplere dayalı olarak 24 Haziran’da olmasının yararlı olduklarını ifade ettiler. Ben de, “Bu takdirinizi saygıyla karşılıyorum, bugün isterseniz hemen kamuoyuna duyurabilirsiniz” diye...
Siz ilk salı günü yaptığınızda açıklamayı Cumhurbaşkanının haberi var mıydı?
Hayır haberi yoktu. Daha önceki görüşmeler sırasında seçimlerin ne zaman yapılması gerektiği konusunda karşılıklı görüş alışverişi oluyor. Zaten kamuoyunda da bu tartışılıyor. Televizyonlarda 60 günden buyana hiç değişmeyen bir kadro var. Bunlar Türkiye’nin, dünyanın bütün gelişimini yorumlayan, takdirini önceden bildiren ve Türkiye’de de zaman zihni kargaşalara sebebiyet veren bir zümre bu. Bunlar erken seçim olabilir, ittifaklar şöyle olabilir, ittifaklar bozulabilir, barajı aşıp aşmayacakları şüphelidir, bunlar şöyledir bunlar böyledirler zaman eritiyorlar. Bunu önlemek lazım. Şimdi 24 Haziran’da bütün 60 günlük düşünce birikimini beklesinler 25 Haziran’da ne kadar doğru ne kadar yanlış olduklarını anlasınlar.
Acaba ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum aldığınız bu kararda etkisi var mı?
Tabii ekonomik yönden de dikkate alınmıştır bu. Terör yönünden, uluslararası ilişkiler boyutunda dikkate alınmıştır, toplumsal kargaşa için, kaos için her şey dikkate alınarak seçimin yapılmasında yarar gördüğümüz kanaati bizde hakim olmuştur.
Terörle mücadele farklı bir boyuta tanışırsa, çözüm süreci yeniden başlarsa bir ihtimal olarak o zaman Cumhur İttifakı riske girer mi?
Cumhur İttifakı’nın iki tüzel kişiliği ve kendi dünya görüşüne sahip partilerle oluştuğunu dikkate aldığınız takdirde her partinin kendisine göre bir önceliği, hassasiyeti vardır. Onları dikkate aldığımız vakit ben geçmişteki açılım ve çözüm süreci yaşanarak bugünlere gelindiği için tekrar bunun gündeme taşınması çok zordur, hele hele terörün belinin kırıldığı, kökten kazındığı bir ortamda bunu gündeme taşımak, yeniden teröre bir umut bağlamak cesaretlendirmek anlamı taşır. Çok yanlış olur.
ŞANSLARI YOK
B planına bakarsak eğer Erdoğan’ın karşısında rakip olarak Muharrem İnce’nin mi Meral Akşener’in mi kalacağını düşünüyorsunuz?
Onlara hiç şans tanımıyorum ben. Muharrem İnce bey çok hareketli bir mesajla toplumun huzuruna çıkıyor. Başka şeyler yaparken sürekli çatışmacı, kavgacı, üslubu sert ve karşılıklı atışmadan da zevk duyan, atışmalardan kendisine prim sağlayacağına inanan bir yapıda davranıyor. Her gün yeni bir şey ortaya koyuyor ve bazılarında da abartıyor. Milletimiz bu tür şeyleri çok sevmez.
Aslında çok ağır eleştirilerde bulundunuz geçmişte gerek Adalet ve Kalkınma Partisi’ne gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve hatta seçim sürecinde de yeni Muharrem İnce meydanlarda sizin geçmişte kullandığınız bu kelimeleri de gösterdi. Ama şimdi baktığınızda bir ortaklık söz konusu.
Geçmişte ne söylemişsem onun arkasında olduğumu söylüyorum. Bir yönetimdeki aksaklıkları, yanlışlıkları söylemek muhalefetin görevidir. Dün öyle söyledin diye bugün onları inkar ederek bugünkü Cumhur İttifakı’nda hepimiz kanka olacak halimiz yok. Onun için olayları doğru anlamak lazım. 15 Temmuz Türkiye’de herkesi bir araya getirebilecek çok büyük bir darbedir, çok büyük bir işkencedir, çok büyük bir ihanettir. Bu olaylar karşısında 15 Temmuz’u görüp, 251 şehidimiz 2 bin 194 yaralımız gazimizin olduğu bir dönemde hala kalkıp filan tarihte şunu söylemiştik filan tarihte bunu söylemiştik diye bir birlerimize husumeti geliştirmeni bir manası yoktur. Bu devlet adamlığı ile bağdaşmaz bu siyasetle de bağdaşmaz. Ama dün söylediklerimizi şimdi yanlıştır demiyoruz. O günkü şartlarda geçerli eleştirilerdir.
İKİNCİ TURA FIRSAT VERDİRMEMEK LAZIM
Siz 24 Haziran’da nasıl bir meclis aritmetiği olacağını düşünüyorsunuz?
Öncelikle Cumhurbaşkanlığı seçiminin kesin olarak tamamlanması ve sonuca bağlanması lazım. İkinci tura sarkıtıp Türkiye’de yeni tartışmalara yeni kutuplaşmalara fırsat verdirmemek gerekir. Bu sistemin sağlıklı olabilmesi için cumhurbaşkanlığı seçimi birinci tursa neticelenmeli. İkinci olarak yasamanın anayasa değişikliğine göre üstlendiği denetim ve denge sorumluluğu içerisinde faaliyetlerini daha verimli yapabilmek ve Türkiye’de parlamentoyu tartışılır bir konumdan uzak tutabilmek için 301’in üzerinde bir rakamla Cumhur İttifakı’nın devam etmesi lazımdır. Bulması gerekiyor ve bulacaktır da. Ama bunun tersi olursa karıştırıcı unsurlar devreye girer.
BİR TARAFLI ERKEN SEÇİM DÜŞÜNÜLEBİLİR
Peki eğer sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı olur ancak parlamentoda yeterli çoğunluk sağlanamazsa bir B veya C seçenekleri gündeme gelir mi? Mesela yeni bir seçime gider mi Türkiye?
Cumhurbaşkanlığı ile meclis uyumlu çalışmayacak bir konuma geldiği vakit bu anayasa değişikliği içerisinde bunların da çıkış yolları vardır onlar hayata geçer. Mesela bir taraflı erken seçim düşünebilir. Ama bütün bunları aşmak lazım. Böyle bir sistemin hayata geçirilişinde partilerin Cumhurbaşkanı adayı çıkartarak demokratik bir hakkı kullanmasına saygı duyarım. Ama adayların birbirlerini gererek, sertlikler dikkate alınarak ve birde biz belli bir oranda TBMM’de temsil edilirsek geriye döneriz parlamenter sistemi tekrar hayata geçiririz gibi Türkiye’yi geriye götürmenin bir manası yok. Bunların hepsi 71 yıldır yaşandı. 1980 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi 100 güne yakın bir tartışma olmamış olsaydı 12 Eylül olur muydu acaba? Bütün bunları yaşayarak geldiğimiz için tecrübe kazanmamız lazım. Bazı konular vardır partiler üstü düşünmek gerekiyor. Her taraf karıştıktan sonra hangi sistem olursa olsun. İşte 15 Temmuz belli bir saatten sonra tersine dönmemiş olsaydı hangi parti kalacaktı. Bir gecede bunlar değişebilir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi Türkiye’nin geleceği açısından çok önemlidir. Bu konuda da bize suçlamalar yapıyorlar geçmişte böyle düşünmüyordunuz diye. Türkiye’de hiç bir siyasi partiden olmayan görüş Milliyetçi Hareket Partisi’nde vardır 1973 programında tek başkan tek meclis. O zaman Türkiye iki meclisli bir yönetimdeydi. Biz bunu söylediğimiz vakit nazist olduk, faşist olduk. Şu an için herkes bizim dediğimiz noktaya doğur geldi. Bazı konularda Milliyetçi Hareket Partisi çok hassas davranır.
O ZAMAN AÇILIM SÜRECİ NERELERE GELİRDİ
Açılım ve çözüm sürecinin çok yoğunlaştığı bir ortamda Türkiye’de anayasa değişikliğiyle 28 maddelik değişiklikle Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi istendi. Buna çok kişi de taraftar oldu karşıt oldu. Biz hayır grubunu temsil ettik o günkü şartlar içerisinde. Sebebi vardır bunun. Açılım süreci ve o sürecin tamamlayıcı unsuru olarak cumhurbaşkanlığının da halk tarafından seçilmesi. 148 bin kilometrekare toprak alanı içerisinde 8 buçuk milyon nüfusla kendilerini Kürt kabul eden arkadaşların bulunduğu bir alanda bir PKK’lı belli bir oranda oy alarak buradan sonuç almış olsaydı ve bu da uluslararası ilişkilerde istismar edilseydi Türkiye’deki açılım süreci nereden nereye gelirdi. Bu konuda Türkiye’nin hassasiyetini taşıyan bir parti olarak ya çözüm süreci ortadan kalkmalı ya cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi belli bir süre sonraya bırakılmalı. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildi. Cumhurbaşkanlığının yetkileri parlamenter sistemdeki yetkiye göre tanzim edilmiş. O zaman halktan desteğini alan bir şahısla parlamentodan desteğini alan bir Cumhurbaşkanı arasında fark oluyor. Bu sefer bir takım gerilimler oluyor, çift başlılık kendisini gösteriyor vesaire. Bu konuda da olayları yakinen takip ettiğimiz için 11 Ekim’de bir grup toplantısında bu böyle gitmiyor dedik. Ya anayasa yetki bir sorumluluk kapsamında faaliyetinizi gösterin yoksa önerinizi getirin dedik. 32 madde ile geldiler 18 maddesinde şekillendi ve arkasından anayasa değişikliği 16 Nisan’da da halk oylaması yapıldı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi böylelikle doğdu.
Eğer yeterli çoğunluk sağlanamazsa belki erken seçim gündeme gelir dediniz. Cumhurbaşkanı ile bunu konuştunuz mu?
Bunlar yasaların tanzimidir. Kilitlenme olduğu yasa yetki veriyor Cumhurbaşkanına da veriyor meclise de veriyor bu manada yetkiyi.
Eski Milliyetçi Hareket Partili Tuğrul Türkeş'in bir açıklaması oldu, “Cumhur İttifakı seçim sonrası devam etmeyecek” dedi. Üstelik bu çıkarımı da sizin sözlerinizden yola çıkarak yaptığını açıkladı.
Tuğrul Türkeş’e cevap verme ihtiyacı hissetmiyorum. Nerede bulunmasını arzuluyorsa orada bulunsun. Bizimle bir ilişkisi kalmamıştır. Onun için onun sözünü bizi de atıf yaparak işin içine dahil etmesini yakışık bulmam cevap da vermek istemiyorum.
Bakanlar Kurulu’nda Milliyetçi Hareket Partili bakan olmayacak mı?
Bunu bugün söylemenin bir şeyi yok. Bu pazarlık gibi bir rüşvet almak gibi. İki arkadaşımız bakan olarak bulunacak demek Milliyetçi Hareket Partisi’ni rencide eder. Ahmet Davutoğlu bey böyle bir hataya düşmüştür. Üç tane arkadaşımıza kuracağı hükümette bakanlık önerisinde bulunmuştur. Tuğrul Türkeş beyin de gidişi oraya dayalıdır. O da kendisine göre gerekçe bulmuştur, “Ben Milliyetçi Hareket Partisi’ni iktidara taşıdım” demiştir.
Devlet Bahçeli neden Cumhurbaşkanı adayı olmadı?
Gerçekçi olmak lazım. 30-40 milletvekiliyle geldik. 5 tanesi gitti ihraç veya ayrılış. Geriye kalanlar içerisinde de 3-5 tane uyumsuzluklar var. Böyle bir durum karşısında nefsinizi öne çıkartan bir davranışla ben cumhurbaşkanı olacağım demenin bir manası var mı?
FETÖ'NÜN SİYASİ AYAĞI ÜZERİNDE DURULMADI
FETÖ ile mücadelede siyasi ayağıyla etkin mücadele yapılıyor mu? Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde FETÖ’nün siyasi ayağı ile ilgili temizlik tamamen yapılmış mıdır?
FETÖ ile mücadelede başarılı olunan alanlar var ama henüz daha alana girilmeyen yerler var. Bunlar üzerinde mücadeleyi sürekli kılmak lazım. Silahlı kuvvetler var, emniyet, yargı var, eğitim kurumları, kamu kuruluşları, iş hayatı var vesaire. Bu ayakların içerisinde siyasi ayak henüz daha üzerinde durulmadı. Bunun yapılması lazım. Bu her partide olabilir. Öyleyse siyasi ayağı üzerinde de çok dikkatli durmak lazım. Her alanda güçlü olup siyasette serçe parmak gibi olacaklarına ihtimal vermiyorum. Siyasette güçlü olmasalar diğer alanlarda güçlü olamazlar. Onun için zamanlamasını herhalde devlet önemli bir dönemde önemli bir günde gerçekleştirir. Ama siyasi alan üzerinde mutlaka tesirlerinin silinmesi lazım.
OHAL DEVAM ETMELİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’da seçimin sonrasında OHAL’in kalkacağını söyledi. Sizce de kalkmalı mı?
Cumhurbaşkanı böyle bir görüş ortaya koydu. Benim şahsi kanaatim FETÖ ve PKK terörünün kökü kazınmadan OHAL’in kaldırılmasını doğru bulmam. Ama OHAL’in uygulamalarında önemli yanlışlıklar varsa onları da giderebilecek tedbirleri almak gerekir. Ama FETÖ’nün ve PKK’nın bütün unsurları ile silinmeden OHAL’in kaldırılması talebi zaten HDP’den tutun bütün muhalefet partilerinin birinci temel amacı oldu. Hatta ve hatta bir TÜSİAD başkanı var değerli bir iş adamı her konuşmasının başında OHAL kalksın diyor. OHAL’in ekonomik açıdan kendilerine verdiği zararı gelip yetkililere anlatsınlar. Ama niye OHAL kalksın? 1 sene içerisinde ne kadar yargı ne kadar emniyet ne kadar silahlı kuvvetler üzerinde yapılan çalışmalar tamamlanmadan OHAL’i kaldırmak kanaatimce doğru değil. Tabi devleti yöneten kişi olarak Cumhurbaşkanı OHAL’le mücadelede belli bir aşamaya gelmiştir bundan sonra kalkması lazımdır diye bir eğilim içine girmiş iktidar kendileridir zaten yapabilirler.
DEMİRTAŞ ADAY DİYE ÇIKSA, BİZ DE ÇAKICI İÇİN 100 BİN İMZAYI TOPLAR ADAY DİYE TAKDİM EDERDİK
Cumhurbaşkanı Erdoğan affın gündemlerinde olmadığını gündeme getirdi. Neden af istiyorsunuz?
Adaylardan bir tanesi tutuklu. Aynı zamanda PKK’nın siyasal uzantısı konumundaki bir siyasi partinin de eş başkanı. Yönetimi altında bazı olayları da Türkiye’de yaşandığı acılarla dolu bir süreç. Bunun aday olması bir defa düşündürücü. HDP içerisinde Cumhurbaşkanı adayı gösterecek bir şahsiyet kalmamış gibi bu kişiyi öneriyorlar ve herkes bunun tutukluluk halinin kaldırılarak adaylık sürecinin devamını istiyor. HDP’nin uygulamalarında hangi demokratik anlayış yatıyor, hangi özgürlük var. Bende, eğer 100 bin imza ile aday olunacaksa o zaman benim yakinen tanıdığım ve ülküdaşım olarak kabul ettiğim ülke ülkü sevdalısı arkadaşlarımız var. Alaattin Çakıcı, Kürşat Yılmaz ve ona benzer diğerleri de var. Ülke ve ülkü sevdalısı birisi cezaevinde çürüyecek, öbürü kalkacak ben cumhurbaşkanı adayıyım diye Türkiye’yi gezecek. Eğer böyle bir anlayış hakim olacaksa ben de 100 bin imzayı toplar bu arkadaşlarımızı cumhurbaşkanı adayı olarak takdim ederdik. Eğer memlekete hizmet açısından da meseleye bakıyorsanız bu insanların bilinen ve bilinmeyen yönleriyle hizmetleri de var. O sebepten dolayı ben bu cümleye ilaveten bunu söyledim. Yani siz bunun affını istiyorsanız grubu var veya 100 bin imza bunu yapmak istiyorsanız bizde bu arkadaşlarımızı 100 bin imza toplayarak dışarıya çıkarma teşebbüsünde bulunabilirdik.
Orada işte hükümlüler aday olamıyor.
Burada bir takım şeyleri anlatmaya çalışıyoruz.
TANTAN VE HİKMET SAMİ TÜRK KONUŞMALI
Devlet için çok şeyler yaptı dediniz mesela ne yaptılar?
Onları biz burada konuşamayız söyleyemeyiz. Ama bunlar benim ülküdaşımdır. Şehidimizin oğludur. Ülke ve ülkü sevdalısıdır. O günkü şartlar altında kimin ne yaptığı da Türkiye’de bazıları vardı çok daha ileri seviyede ülke yönetiminde bulunmuşlardır. Ama bu insanlarda ceza evinde bulunuyor. Şimdi bazı konuları yanlış anlıyorlar. Şimdi sen diyorsun ki, “Bu ülke ve ülkü sevdalısı olan bir kişi” tanımını yapıyorum. Sonra duyuyorum ki bu çok ağır bir rahatsızlık sebebiyle Kırıkkale’de hastanede yatıyor. Bana düşen görev bunu siyaseten istismar etmek anlayışı yerine yerinde ziyaret etmek. Eğer o hastayken onu ülke ve ülkü sevdalısı olarak tanımlarken hastanede ziyaret etmeyip demeçle konuşsam o arkadaşı istismar etmiş olurum. Bunu ben yapamam. Onun için hastaneye ziyarete gittim. İşte bu çerçevede baktığımız vakit 57. hükümet döneminde bazı olayları yaşadık. Bu konuda konuşması gerekenler hiç konuşmuyor. Bir tanesi Saadettin Tantan. Bir tanesi Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk. Çünkü Türkiye’de 57.hükümet kuruldu bir koalisyon hükümeti. DSP, Milliyetçi Hareket Partisi ve ANAP hepsi yüzde 52 oranına vatan bir yapı. Bu kadar güçlü bir koalisyon oluşmuş ve 3 buçuk yıl görevde kalmış. Parlamenter sistem içinde koalisyonlar bir yönetim şekli ama bu kadar güçlü bir koalisyon bu kadar uzun ömürlü bir koalisyonda olmamış. Bu koalisyonda Milliyetçi Hareket Partisi var. Bundan önceki koalisyonda da Refah Partisi var. Toplumda belli kesimler Refah Partisi’nin iktidara gelişini kabullenemiyor, Milliyetçi Hareket Partisi’nin iktidarda oluşunu zaten hazmedemiyor. Bu gerçekleri biz bilerek geliyoruz. Bunun altında yatan gerçek nedir? 12 Eylül sonrasında var olan ülkücü milliyetçi hareketin potansiyelini cezaevine almakla yetinmediler, bunları paramparça edip darmadağın ederek yok etmeyi amaçladılar. Bunun içinde bir çok çalışmalar yapılırken üç olay üzerinde de hassasiyetle duruldu. Birincisi, Türkeş’siz Milliyetçi Hareket Partisi. İkincisi, Milliyetçi Hareket Partisiz meclis. Üçüncüsü, Milliyetçi Hareket Partisiz hükümet. Türkeş’siz Milliyetçi Hareket Partisi olmadı çünkü siyasi yasaklar kalktı. Arkasından mecliste 19 milletvekiliyle yasal olmayan bir ittifakla TBMM’de temsil edildi. 129 milletvekiliyle 99 yılında kurulan 57.hükümette de 11 bakanlıkta Milliyetçi Hareket Partisi oldu. Bu süreci kabullenemeyenler bir tarafa bir da böyle bir koalisyonun istikrar getirici davranışından rahatsız olan çevreler bir takım gelişmeler ortaya koydular. Mesela 5 tane önemli kuruluş vardı. Fol yok yumurta yok belli toplantılar yaptılar. Türkiye İşverenler Sendikası, ona benzer beş kuruluş. Onlara meşhur beşler derler o zaman. Bir tanesi var başbakanlığın önünde daktilo atıyor, bir tanesi var kriz yaratmak için her şeyi yapıyor. 6 tane banka piyasadan döviz çektiler, ekonomik sıkıntı yaratmaya kalktılar. Ama bunlar bir tanesi vardır ki 2000 yılında bir olay oldu. O olay çok önemlidir. Bunları milleti uyarmak ve bir daha böyle hatalara düşmemek için bunu söylüyoruz. Burada Hayata Dönüş Operasyonu başlatıldı. Bu 10 Aralık 2000 tarihinde. Bu çok önemli ve korkunç bir olay. Bir örgütün yönlendirmesiyle cezaevlerinde isyan başlatıldı.
Bu seçim öncesi yine benzer bir hareketin olabileceğini mi düşündünüz?
FETÖ’nün bu kadar büyük bir darbe teşebbüsünde ve ahla kalıntılarının devam ettiği, cezaevlerinde de önemli yöneticilerini bulunduğu bir ortamda 265 bin tutuklu var. Bu devlet yönetiminde bir önceki tecrübeye dayanarak ifade ediyorum. Bunun istihbaratı yok. Eğer cezaevinden 265 bin kişi yatıyor, her biri 8 saatlik vardiya ile yataklarda 3’er kişi 3 saat devam ediyorsa ve bütün sıkıntılar odadayken her türlü insanında bulunduğu bir ortamda örgüt hala cezaevinde faaliyet gösteriyor, dışarısı ile irtibatlı. Bir gün bunlar aracılığıyla 48 bin terör ve FETÖ tutukluluğu dışında kalan kader mahkumu dediğimiz insanları her yönüyle tahrik edip iki battaniye 4 ranza yaksa dışarıdaki propagandalarla bir takım bir şeyler olsa seçime giderken bir Gezi olayına benzetseler çok büyük tehlikeler olur. Böyle bir ortamda 2000 yılında yaşayan bir ve sorumlu olan başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli olarak bunları bile bile her türlü ihtimali dikkate alıp bunun önünü kesebilmek için bir cümle sarf ediyorsunuz. Af çıkartalım. Af çıkartmayla ilgili de uyarıyı yaparken diyoruz ki, “Eğer gerekli tedbiri alırsanız mesele yok”. Burada 10 bin asker görevlendirildi.
EVİ BARKLARI YOK HERALDE, SABAHA KADAR TELEVİZYONDALAR
Az önce Demirtaş’ın tutukluluğundan bahsettik. 24 Haziran’da HDP’nin barajın altında kalıp kalmamasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Her iki senaryo ne sonuç üretir?
Hiç fark etmez. Biz mecliste bunlarla birlikte komşuluk yaptık. Barajı aştıkları hali de biliyoruz barajı aşmadıkları günleri de biliyoruz. Cumhur İttifakı ve cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin geleceğini bunlara bağlayarak yorum getiren 60 günden beri de aynı yorumu yapan aydın kesime söz söylemek isterim. Efendim bunlar barajı aşamazsa Güneydoğu Anadolu’da 60-70 milletvekili Adalet ve Kalkınma Partisi’ne geçer bu olmaz. Yeni bir sürecin içindeyiz. Hep beraber bu süreci sağlıklı kuralım. Milliyetçi Hareket Partisi barajı aşar aşmaz laflarıyla bir de 60 konuşmacıdan başka konuşmacı mı yok bu Türkiye’de. 60 günde 60 adam konuşuyor hepsi de aynı şeyler. Bunların evi barkı yok herhalde sabaha kadar televizyondalar. Bu Recep Tayyip Erdoğan meselesi değil bu Adalet ve Kalkınma Partisi meselesi değil Milliyetçi Hareket Partisi değil bu Türkiye’nin meselesidir. Yeni sistemi hayata geçirebilirsek Türkiye’yi daha güçlü, hedefe ulaştıran bir sistemi hayata geçirmiş olacağız.
Cumhurbaşkanı ile yaptığımız programda seçim sonrası için bedelli ile ilgili yeşil ışımak yaktı. Sizce çıkmalı mı bedelli?
Askerlik çağına gelip askere gitmeyen bir birikim var. Bir de mücadeleyi yapan artık profesyonel asker dediğimiz bir grup var. Genelkurmay başkanlığının çok yönlü incelemesiyle güçlü ve sağlam bir silahlı kuvvetler oluşmasında ne fayda görüyorlarsa siyasilere hükümete o düşüncelerini paylaşıp hayata geçirmeleri lazım. Kandil’e giderken seçim malzemesi yapıyorlar derken Cumhuriyet Halk Partisi filan bedelli askerlik diyordu. Bu kadar şehidimizin yoğunlaştığı bir dönemde de bu cümleleri kurarken dikkatli olmak lazım. Eğer gerekiyorsa bu birikimi eritmek açısından fayda vardır. Ben bedelli askerlik istiyorum bedeli şu olacak, üçte birini şuraya vereceğim, üçte birini buraya vereceğim diye konuyu istismar etmenin de manası yok.
SURUÇ'TA SOĞUKKANLI OLMAK LAZIM
Suruç’ta 4 kişinin ölümü 9 kişinin yaralanmasıyla son bulun bir olay oldu. Daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir açıklaması oldu, “Tescilli PKK’lı” dedi. Siz ne diyorsunuz?
Milletvekili arkadaşımızı telefonla aradım başsağlığı dileklerimi sundum ve sabırlı olmalarını da tavsiye ettim. Seçim öncesinde bu ve buna benzer çatışmalarla seçimi gölgelemek isteyen unsurlar çıkabilir. Onun için topluma da sabırlı olmak soğuk kanlı olmak gerektiğini ifade ettim. Bu konu geçmişte de oldu. Bunlar her zamanda olabilir ama biz soğuk kanlı olmalıyız.
Bir apolet tartışması vardı. Sıkça Muharrem ince ve sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki sıcak gündem maddelerinden biriydi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok sert ifadelerle düşüncelerimi paylaştım. Afrin kahramanı ve Güneydoğu Anadolu’da Türk milletinin güvenliğini gece gündüz sağlayan Mehmetçiklerin komutanına dil uzatılması ahlaksızlıktır. Apoleti sen neyle sökeceksin, sen kimsin? Yarın Cumhurbaşkanı olamadın ne yapacaksın? Cumhurbaşkanı olsan o apoleti sana kim söktürecek? Bu cümleleri doğru seçmek lazım. Hala görevdeyken karda kışta mücadelesini verirken bir komutana dil uzatmak kadar saygısız bir durum olamaz.
ELİMDE YETKİ OLSA İNCE'YE ASKER ELBİSESİ GİYDİRİRİM
Orada Muharrem İnce’nin eleştirisi alkışlamasınaydı Cumhurbaşkanı Erdoğan, İnce hakkında konuşurken.
Benim elimde yetki olmuş olsa Muharrem İnce bir asker elbisesi giydirir iki tane de askeri yanına veririm git Afrin’de, Güneydoğu’da mücadeleyi yap. Yalova’da büyümeyle bu işler olmuyor.
Bir Danıştay üyesinin attığı bir tweet vardı. Sonrasında Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu da yazılan tweet'i eleştirdi.
Gereksiz. Yargıtay üyesi bir hanımefendi bu kadar sert muhatap olmaya bir yerde karşılaştığınız vakit, “Bir daha böyle bir Twitter vesaire gibi konulara girmeseniz daha iyi olur hakime hanım” demesi lazım.
Hafta sonu İstanbul’da düzenlenen mitingde Tansu Çiller vardı. Açıklamalar vardı. Siz nasıl değerlendirdiniz?
Çok isabetli. Olayın farkında olan bir başbakan ve Türk toplumuna da önemli bir mesaj vermiştir. Kendisini tebrik ediyorum. Türkiye’nin gerçeği karşısında milli bir şuurla orada olduğunu söylüyor başka amaç taşımıyor. Ben onu çok anlamlı buldum ve tebrik ediyorum.
Diğer adayların kampanyalarına baktığınızda mesela Temel Karamollaoğlu’nun, nasıl değerlendirdiniz kampanyasını?
Onlar zoraki adaylar. Bir derinlik, programa sahip değiller. Ama çok köklü bir siyasi partinin devamını temsil eden bir kuruluşunda başındalar. O bakımdan bir şey söylendiği zaman bir anlam yüklenebilir ama söyledikleri bir şey olmayınca Milli Nizam, Milli Selamet, Fazilet, Refah, Saadet Partisi gibi bir süreci nereden nereye getiriyorlar. Hayatlarında bir araya gelmeyen insanlar birlikte televizyonlara çıkıyor. Temel Karamollaoğlu'nun Halk TV’de o kadar alkış almasının bir sebebi olsa gerek. Cumhurbaşkanlığı seçimi bittikten sonra Uğur Dündar ile bir program yapsın ne kadar alkış alacak acaba.
İYİ Parti lideri Meral Akşener’in seçim sürecindeki kampanyadaki açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizde bir tahribatla yola çıkmış bir hanımefendi. Konuşmalarına bakıyorum yanlış anlaşılmasın ama Milliyetçi Hareket Partisi’nde bulunduğu vakit kullandığı üslupla şimdi meydanlarda kullandığı üslup arasında çok fark görüyorum. Ben Milliyetçi Hareket Partisi’ndeki Meral Akşener kalmasını dilerim. Bizim partiye dönüşü artık mümkün değildir ama üslup ve davranış itibariyle muhteremler, ağabeyler, avanaklar bunlar yakışmayan ifadeler. Bir hanımefendiye hiç yakıştıramıyorum. Ama endişe ettiğim bir konu var. Milliyetçi Hareket Partisi’nden gelmiş bir hanımefendi toplumda bu şekilde bir algı yaratırsa o zaman üzülüyorum Milliyetçi Hareket Partisi’ndeki her hanımefendiyi böyle algılarlar diye. O nedenle bundan vazgeçmesini tavsiye ederim.
Kendisine yapılan FETÖ ile ilgili iddialar vardı. “Bunu ispatlamayan şerefsizdir” dedi.
O artık bir süreçtir. Çok kişi vardır FETÖ ile ilişkisi vardı yoktu sonradan çıktı o süreç tamamlanmadan kimseye şerefsiz dememek lazım. Şerefli kalmayı tercih edecek yolu bulmaları lazım.