“Siyaset sonbaharda hareketlenir” derlerdi ama böyle bir
“hareketi” hiç kimse beklemiyordu! Elbette planlayanlar dışında.
Planlayanlar kim mi? O da açıkta değil, sadece sözcüleri ortada;
Devlet Bahçeli. Ne yapmak istiyorlar? Açıkçası o da “belli” değil.
Sadece şatafatlı sözler var; Kürt sorununu çözmek, sözde terörü
bitirmek!
Bir aydan fazla geçmesine rağmen Bahçeli’nin “şişeden çıkardığı
cin”e bir anlam vermeye, gerekçe bulmaya ve olası sonuçlarına kafa
yormaya çalışıyor, geri kalan herkes. Adam Enigma makinası gibi.
Kafaları yaktı, beyinleri salata yaptı. Ancak şifre çözücülerin
neredeyse hepsi kendi içinde çelişkili, dışındaki faktörlerle
uyumsuz!
Bahçeli’nin bu çıkışı, ilk başta, “Erdoğan ile birlikte 'erken
seçim' hazırlığı yapıyorlar” biçiminde yorumlandı. Genel seçime
daha 3,5 yıl varken “Erdoğan-Bahçeli ekürisi, 1,5 yıl kazanmak için
neden elindeki 3,5 yılı riske atsın” sorusu boşlukta kaldı ama.
Üstelik bu açıklama ile MHP’nin oyu azalıp diğer “kafatasçılar”ın
oyu artarken. Bahçeli’nin (daha önce yaptığı gibi) Erdoğan’ı bir
erken seçime zorlaması da çok mantıklı değil çünkü adam, asıl
amacının “Erdoğan’ı kalıcı başkan yapmak” olduğunu söyleyip
duruyor.
Bir başka iddia CHP’nin “içini” karıştırmak. Yani CHP-DEM
yakınlaşmasını bozmak ve/veya CHP içerisinde Kürt sorununa yaklaşım
farkı yaratarak parçalamak. Böylece olası rakiplerini (İmamoğlu ve
Yavaş) güçsüzleştirmek. Açıkçası çok mantıklı değil çünkü bu durum,
bir neden değil sonuç olabilir sadece. Yani Bahçeli’nin “başlattığı
süreç” tek bir hamle ile değil, ilerlemesi ve sonuçlar oluşturması
ile başarı sağlanabilir. (Üstelik ilk hamlede CHP-DEM daha da
yakınlaştı, mesela Esenyurt’ta). Ayrıca CHP içini karıştırmak için
Öcalan’ı Meclis’e getirmek de bayağı fantastik bir fantezi olurdu.
Diğer yandan seçime daha çok uzun zaman varken ve hepsinden
önemlisi CHP, kendi kendine zaten sürekli kriz yaratırken!
Erdoğan’ın yeni Anayasa yapmak için Kürtlere ihtiyaç duyduğunu
ve bu hamlenin asıl amacının bundan kaynaklandığını ileri sürenler
de mevcut. Pekiyi Erdoğan, gerçekten yeni bir Anayasa yapılmasını
istiyor mu? En azından benim yanıtım; Hayır. 22 yıllık iktidarı
içinde en güçlü olduğu zamanlarda bile yeni Anayasayı ortaya
koymayan Erdoğan şimdi, üstelik en zayıf olduğu durumda, kendi
cephesinde bile üç-beş parçaya (Davutoğlu, Babacan, Gül, Saadet,
Yeniden Refah, v.s.) ayrılmışken topyekûn bir rejim tartışmasını
neden ana gündem yapsın? Şu an yapmak isteyip de yapamadığı,
Anayasa’nın engel olduğu hangi kritik barikat
mevcut?(1) Yasamayı (Meclis’i) işlevsizleştirmiş,
yargıyı yürütmenin emrine vermiş, yürütmeyi de kendisine bağlamış
bir şahsiyet, neden şu anki keyfiyetini “yeniden” kurallara tabi
kılsın ki. Sadece “yeni anayasa” gevezeliğinin yapılması, ihtiyacı
karşılar!
Ayrıca Kürt Siyasi Hareketi’nin, bunca yıldır yediği
“kazıklardan” sonra Erdoğan’ın birkaç vaadine kanacağını beklemek
de bayağı bayağı safdillik olacaktır. Kuşkusuz böyle bir gündemde
(olursa eğer) sağlam “garantiler” talep edeceklerdir; siyasi
tutsakların (Demirtaş dahil) hepsinin salıverilmesini, kayyum
belediyelerinin devrini ve bundan sonra olmayacağının güvencesini,
yerel yönetimler şartını, ana dilde eğitimi, koruculuk sisteminin
dağıtılmasını v.s. v.s. Bunları kabul eder mi Erdoğan?
İÇ CEPHEYİ PARÇALAYARAK GÜÇLENDİRMEK
Gelelim şu “iç cephenin güçlendirilmesi” meselesine. Hani şu,
“dünyada çok kritik gelişmeler oluyor, artık her şey değişecek,
etrafımız da zaten sarıldı, ateş çemberi içindeyiz” tespitlerine.
Üstelik en büyük düşmanımız İsrail de bu işin tetikçiliğini
yapıyor, Hamas ve Hizbullah’tan sonra sıra Suriye’deki İran
yanlılarına (dolayısıyla Esad’a) gelecek, orada da YPG’yi
kullanacak. Esad’ın işini bitirdikten sonra yanı başımızda
İsrail’in hamiliğinde bir Kürt devleti kurulacak, hatta İsrail
fırsatını bulur bulmaz Türkiye’ye saldıracak falan, falan,
falan…(2)
Bu kurgunun da “boşluk”ları epeyce mevcut elbette. İsrail,
kendisine asla bir tehdit oluşturmayan güçsüz Esad’ın yerine başka
birini bulamadığı sürece gitmesini niye istesin; Trump’ın ABD’sinin
çekilmesi İsrail’in işine gelmez, çekilecek olsa İsrail o misyonu
üstlenemez; Rusya, Esad’tan hatta Suriye’den neden vazgeçsin,
İsrail’in oyun sahası olmasına izin versin ve en önemlisi YPG,
İsrail gibi güvenilmez, bölgede herkesin düşman olduğu bir devletin
hamiliğini neden kabul etsin, falan, falan,..
Ancak yine de “bir takım” devlet ak(ıl)lının, devlet isimli
şahsa söylettirdiği projeye bakınca, Suriye’nin bir önemi olduğunu
kabul etmek gerekli. Çünkü yardım istedikleri şahıs Abdullah Öcalan
ve ondan da “örgütünün silah bırakmasını sağlamasını” istiyorlar.
Öcalan’ın örgütü, uzun zamandır Türkiye sınırları içerisinde zaten
silahlı eylem yapmıyor ve en büyük silahlı gücü Suriye’de.
Dolayısıyla Öcalan’dan asıl istenen Suriye’dekilerin silah
bırakmasını sağlamasıdır, herhalde! (Eğer ülke içinde bir şeyler
istiyor olsalardı Demirtaş’tan isterlerdi.)(3)
Öcalan, bu çağrıyı yapar mı, yaparsa karşılığında hangi
garantileri ister, Öcalan yapsa bile “oradakiler” uyar mı,
uyarlarsa neler isterler? Karşılıklı “istekler” sadece Suriye ile
sınırlı kalır mı, yoksa buradakiler, Irak’takiler, Avrupa’dakiler
neler “eklerler”?
Bu noktada “normal” rasyonel/realist herhangi bir akıl şunu
sorabilir elbette, madem Suriye’deki Kürt “oluşumu”ndan bu kadar
kaygılanıyorlar neden doğrudan temas ve uzlaşı ile çözüm
aramıyorlar? Hatta tam tersine her geçen gün askeri yığınağı ve
yerleşimi arttırıp, SİHA'larla komuta kademesine suikast
düzenliyorlar? İsrail’den bu kadar korkuyorlarsa YPG’den silah
bırakmasını istemeleri değil, tam tersine silahları ile birlikte
“makul” bir anlaşma zemininde kendi yanlarına çekmeleri gerekmez
mi? Hatta aynı “normal” akıl ekleyebilir; tehlike bölgesel çapta
ise “makul” zeminin, Kandil’dekilerin merkez alınıp aranması
gerekir değil mi? (Üstelik öncekinde Kandil’i muhatap almışlardı,
eski bir hukukları da mevcut)
Düşünsenize, Irak’taki ve Suriye’deki Kürt Siyasi Hareketi
“silahlarıyla birlikte” Türkiye’nin yanında yer alsa bu ülkenin
“güvenlik” sorunu olur mu? O kadar askere, komutana, askeri
harcamaya, Selçuk Bayraktar’a, o kadar cezaevine, kayyuma, dikenli
tele, mayına gerek kalır mı?!
Ya da şu “iç cephenin güçlendirilmesi” gerekçesi. Bunda da bir
mantık saçmalığı yok mu? İç cephenin güçlenmesini isteyenler, yani
AKP-MHP devletine toplumun tüm kesimlerinin sahiplenmesini
isteyenler illere, ilçelere, hatta köylere kayyum atar mı,
binlerce yurttaşını siyasi gerekçeler uydurup cezaevine tıkar mı,
12 Eylül’den beri yapılmayanı yapıp bir DİSK yöneticisini (Genel-İş
Başkanını) tutuklar mı, 25 Kasım Kadına
Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde yüzlerce kadına şiddet uygulayıp
yasaklar mı, milyonlarca emekçiyi açlık sınırının altında bir
asgari ücrete mahkum eder mi, çocukların kreşlerini kapatmaya
yeltenir mi???? (Belki de iç cephenin birliğinin sağlamasından
kasıt; ülkedeki mafya gruplarının birleşmesidir!)
MEĞERSE DEVLET (BEY)İN KALBİNDE BİR BARIŞ GÜVERCİNİ
UYUYORMUŞ
Daha fazla uzatmadan, Bahçeli’yi anlamaya(4),
şifrelerini çözmeye, onda zaten olmayan bir “şeyi” aramaya
çalışmamız gerekmiyor. MHP’ye egemen olan zihniyetin ne olduğunu
yeteri kadar gördük, öğrendik!
Bu parti yöneticileri ne tarihin herhangi bir zamanında ne de
şimdi Türkiye halklarının genel çıkarını ön planda tutan bir
siyaset asla sürdürmediler. Vatan-millet-devlet edebiyatı ile
besledikleri faşist propaganda sayesinde bir sayısal güç
biriktirdiler. Ve bu pozisyonla ordu, polis, devlet bürokrasi
içinde yükselmek isteyen, makam-mevki peşinde olan, akıllarıyla
değil egolarıyla dar siyasi iktidarlar kurmak isteyen grupların
lobiciliğini yapan aracı kuruma dönüştüler. Ve eklemek gerekir ki
asıl olarak mafyanın lobiciliğini.
Neden mafya? Çünkü denetlenemeyen, kayıt dışı olan çok büyük
miktarda paraya sahipler. Çünkü hiçbir yasal müeyyideye bağlı
değiller, tamamen keyfi hukuk(suzluk) hakları var. Çünkü en lümpen,
en vasıfsız emir erlerine (tetikçilere) sahipler. Çünkü ne kadar
havlasalar da sahiplerini ısırmazlar, Peker misali.
Devlet Bahçeli’nin makam odası türbe gibidir; generalinden,
emniyet müdürüne, yüksek yargı hakiminden en azılı mafya
babasına(5) kadar. Hepsi bir şeyler ister, düşman
belletir, akıl danışır, akıl verir. Ve sonuçta “çekirdek yapı”
hepsinin ortak çıkarını gözeten bir “siyasi rota” oluşturur.
Kim diyebilir ki Bahçeli’nin bu “çıkışı”nda bu pazarlıkların, bu
taleplerin hiçbir etkisi yoktur diye?
***
Nedeni ne olursa olsun, Bahçeli’nin şişeden çıkardığı “cin”
artık siyasetin sokaklarında dolaşmaya başladı. Ve artık hiç kimse
hiçbir şey olmamış gibi davranamaz. Herkes çekiştirmekte özgür!
Egemenler açısından bu sürecin (yani Öcalan’a açıklama
yaptırarak sınırlı tutmaya çalışacakları sürecin) olası
sonuçlarının hazırlığı yapılmaktadır elbette. Öcalan’ın çıkıp;
“PKK’yi lağvedin, silahları da kayıtsız şartsız bırakın” demesini
beklemiyorlardır herhalde! En iyimser beklentileri; Öcalan
aracılığıyla, Suriye’de destekledikleri cihatçı güçlere alan
açacak/genişletecek yeni bir düzlemin kurulmasını sağlamak
olacaktır. (Halep işgalini kalıcı hale
getirmek(8), YPG’nin sınırlarını geriletmek
v.s.)
Abdullah Öcalan’ın zımnen bile olsa Kürt Siyasi Hareketi ile
ayrı düşeceği bir pozisyon almasının Kürt halkı içinde ciddi kafa
karışıklığı yaratmasını ise ellerini ovuşturarak seyredeceklerdir.
Hatırlanacağı üzere bu konuda daha önce de seçim/referandum
dönemlerinde çeşitli girişimleri olmuştu, TRT’de mektup okutma,
aracı gönderme işleri falan.
Haa, Öcalan istemedikleri bir tutum alırsa da açıklama belli;
gördünüz mü kim barış istemiyormuş haydi savaşa…
BARIŞI TOPLUMSALLAŞTIRMAK
Girilen yeni aşamada asıl önemli olan Kürt Siyasi Hareketi’nin
ve elbette Türkiye’deki sol hareketlerin nasıl inisiyatif
alacağıdır. Süreç, tenis maçı seyretme kıvamında mı
geçiştirilecektir yoksa “gerçek” bir çözüm süreci mi örgütlenmeye
çalışılacaktır?
İlk önce kavranmalı ve anlatılmalıdır ki Bahçeli’nin
dillendirdiği projenin Kürt sorununun gerçek çözümüyle uzaktan
yakından alakası yoktur. Bir “barış süreci”nin nasıl olması
gerektiği ya da nasıl olmaması gerektiği dünya literatüründe ve
ülkemiz tarihinde mevcut.
Kim ne hesap yapıyor olursa olsun:
“Toplumsallaştırılamayan barış süreçleri başarılı olamaz.
Yukarıdan aşağıya modeller olduğu gibi aşağıdan yukarıya
modeller de var. Toplumun bir araya getirildiği, konuştuğu,
önyargıların masaya koyulduğu, iyileşme, yakınlaştırma
çalışmalarının yapıldığı model. İşte tüm bu aşamalarda toplumu ikna
etmek ve destek almak açısından güçlü liderlik çok önemli. Ama
sadece liderlerle sınırlı kalmamak da
gerekli.”(7)
NOTLAR:
(1) Denilebilir ki yeniden aday olabilmek için.
Hatta Birgün Gazetesinde yer alan “iddialı” bir haber-yorumda Bahçeli’nin
konuşmasındaki iki ayrı bölümdeki ifadeler birleştirilerek, Öcalan
hamlesinin asıl nedeninin “Erdoğan’ı yeniden aday yapabilmek”
olduğu iddia ediliyordu.
Ancak hatırlanmalı ki Özgür Özel çok daha önceden 3 Eylül’de,
Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın programında “2026 baharına kadar
bir erken seçim kararı alınırsa Erdoğan’ın adaylığına evet
diyeceklerini" söylemişti. Yani Erdoğan’ın yeniden aday
olabilmesinin önünü daha önceden Özel açmıştı.
(2) İsrail’in Türkiye’ye saldırmasının mümkün
olamayacağını açıklamaya gerek bile yok, bu sadece korku yaymak
için kullanılan bir argüman. Bir de sınırımız dahi olmayan, bizle
alakasız Ukrayna’daki savaştan bile Avrupa ülkelerinden daha çok
korkuyoruz, korkutuluyoruz.
(3) Zaten Mehmet Uçum da “Türkiye'nin 'iç Kürt
sorunu' kalmadı, 'dış Kürt sorunu' üretildi” deyip duruyor.
(4) Anlamak isteyenler Ufuk
Uras’a başvurmalı. Anladıysa bir tek o anlamıştır. Ufuk Uras’a bu
süreçte neden rol verildiğini, onun da bu rolü neden kaptığını
anlamak isteyenler, nereye başvurur, bilemedim. Herhalde birden
bire aklına gelip, Bahçeli’yi arayıp randevu almamıştır, birileri
“organize” etmiştir.
(5) Halil Falyalı’nın yeri boşaltılır, Sedat
Peker postalanır, cezaevinden çıkartılıp yerlerine Çakıcı
oturtulur. Kürşat Yılmaz’a yeni iş alanları açılır. Nuriş
kardeşlere mafyacılara af çıkarılacağı haberleri muştulanır.
(6) Halep’i cihatçılara işgal ettirtmek, aynı
zamanda Esat’ı masaya oturmaya zorlamaktır.
(7) https://www.gazeteduvar.com.tr/prof-ayse-betul-celik-baris-icin-tam-da-chp-tabaninin-ikna-edilmesi-gerekiyor-haber-1729449
Barış sürecinin nasıl işletilmesi gerektiğine ilişkin önemli bir
sistematik.