MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin basın toplantısına “sözde”
dersem, medyamızdaki genel alışkanlığın tersine bu sözcüğü yerli
yerinde kullanmış olurum.
“Sözde” diyorum, çünkü salondaki koltukların ilk dört sırasını
MHP yöneticileri kaplamıştı. Gazeteciler, partililerin arkasında
son sıralarda oturuyordu; kameralar da en arkadaydı. Bahçeli,
konuşması boyunca partililere hitap etti aslında.

Açıklamasını tamamladıktan sonra Bahçeli, “Sorusu olan
arkadaşımız var mı efendim” deyince uzun süre gazetecilerden ses
çıkmadı. Sonra usulen ABD seçimleri ve sokak köpekleri hakkında
“…nasıl değerlendiriyorsunuz, teşekkür ederim” ile noktalanan iki
soru yöneltildi.
Onları yanıtladıktan sonra Bahçeli bir kez daha “Başka var mı
efendim?” diyerek soru bekledi. Ama salondaki gazetecilerden ses
çıkmayınca kendisi “MHP’nin Sinan Ateş davasının görüldüğü
mahkemeye verdiği 154 kişilik liste”ye değindi.
Düşünün, MHP’nin şikayet edip hedef aldığı 154 kişilik listede
63 de gazeteci var ve salondaki gazeteciler cesaret edip de böyle
bir listenin amacını, yaratacağı sonuçları soramıyorlar. Üstelik
Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, daha bir hafta önce Sinan Ateş’in Ülkü
Ocakları Genel Başkanı iken Genel Merkez’in talimatıyla
gazetecileri dövdürdüğünü ifşa etmişti.
Salondaki gazeteciler, MHP ve Ülkü Ocakları’nın Sinan Ateş
cinayeti ile ilişkisi hakkındaki iddiaları gündeme getiremedikleri
gibi, Bahçeli’nin sağlık durumunu bile soramadılar. Oysa Bahçeli,
en son 25 Haziran’daki grup toplantısında konuşmasını oturarak
yapabilmiş, partililerin yardımıyla ayağa kalkabilmişti. Üç
haftadır grup toplantısı düzenlenmiyordu! Dört hafta sonra grup
toplantısı niyetine “basın toplantısı” yapıyordu, yine
oturarak…
Soru soranları baskı altına alan bir partinin düzenlediği ve
yine de soru sormaya cesaret edebilecek gazetecilerin alınmadığı
bir toplantı, “sözde basın toplantısı” diye anılmayı hak eder.
KAVGA DEĞİL SALDIRIYDI
Akşam, AHaber, CNNTürk, Hürriyet, Ekonomim, Sözcü, Milliyet,
NTV, Gerçek Gündem, TGRT, Sputnik, Yirmidört TV, “Meclis’te
tekmeli yumruklu kavga”, “Meclis’te yine yumruklar konuştu” ve
“Meclis’te yine kavga” başlıklarıyla duyurdu olayı. Sabah
“TBMM’de yine DEM provokasyonu”, Yeni Şafak ise “DEM
Meclis’i gerdi” diye yayımladı.
Oysa bu haberlerde AKP milletvekilleri Adil Karaismailoğlu ve
Halil Eldemir’in, DEM Milletvekili Ali Bozan’a tokat, yumruk ve
tekme attıkları fotoğraf ve görüntüler vardı. Bozan’ın kürsüdeki
sözlerine sinirlenen AKP milletvekilleri ona saldırmıştı; Bozan
karşılık vermemişti.
Demek ki, bir kavga değil saldırı söz konusu. Çıplak gözle
görülen tekme tokat saldırıyı “kavga” diye vererek AKP’li isimlerin
şiddetinin üzerini örtmek gazeteciliğe yakışmıyor. DEM’e ilişkin
yargılar ya da AKP’ye duyulan sevgi, gerçeği çarpıtmaya yol
açmamalıydı.

Nitekim birçok gazete ve sitede de olay, “Meclis’te
‘Hırsızsınız’ kavgası: AKP’liler DEM milletvekiline saldırdı”,
“Eski bakandan vekile yumruk”, “Karaismailoğlu, ‘Hırsız’ diyen
Bozan’a tokat attı”, “Eski bakan DEM’li vekile yumruk attı”,
“Karaismailoğlu DEM’li Bozan’ı tokatladı” başlıklarıyla
haberleştirildi. Doğrusu da buydu…
MHP’nin yayın organı Türkgün ise “Ellerine sağlık”
diyerek, Karaismailoğlu’na övgüler düzdü. Cumhurbaşkanı
Başdanışmanlarından Oktay Saral, AKP ve MHP milletvekilleri ile
iktidar yanlısı bazı gazeteciler de Karaismailoğlu’nu tebrik
yarışına girdiler.
Şiddetin, hem de bir milletvekiline yönelik şiddetin bu denli
açıkça desteklenmesi gazetecilik ve demokrasi açısından kaygı
verici.
'KENDİ LANSMANINI KENDİN DÜZENLE'
Otomobil firmalarının “medya tanıtım” organizasyonlarında yeni
çığır açıldı! Renault, yeni Duster modelinin tanıtımı için otomotiv
yazarlarını, her zaman olduğu gibi başka bir kente ya da bir ülkeye
davet etmedi; farklı bir davette bulundu:
“Biz aracı istediğiniz yere bırakalım. Siz kendi lansmanınızı
düzenleyin. İstediğiniz rotada, istediğiniz kişilerle dolaşın,
masraflarını da biz karşılayalım. Aracı istediğiniz yere
bırakın.”
Bu davet 20-30 gazeteci ve sosyal medya fenomenine gitmiş;
bazıları gerçekten arabayı dağ bayır test ederken, bazıları da
ailesiyle birlikte gezmeyi, tatili bedavaya getirmeyi seçmiş. Bir
aracı test etmenin amacı, eksi ve artılarını belirlemek ve nesnel
bir dille aktarmak olsa gerek.
“Kendi lansmanını kendin düzenle” organizasyonunda ise öyle
olmuyor; şirket yöneticisi ve uzmanlarla konuşup, soru sorma
olanağı kalkıyor; gazeteciler tanıtım faaliyetinin bir parçası
olmayı gönüllü olarak kabul etmiş oluyorlar. Arabayla gezerken bir
yandan da sosyal medyadaki paylaşımlar ve programlarla araca
övgüler düzerek tanıtımda bulunuyorlar.
Sosyal medyayı tarayınca 3 bin metrelik yaylalara çıkıp aracı
deneyimleyen otomotiv yazarını da gördüm; eşi ve kızıyla birlikte
dolaşıp, “…aile boyu macera” etiketiyle paylaşım yapanı da.
Otomobil testi, şirketin, gazeteci ve ailesine “ödülü” oluyor;
ilişki gazetecilik dışına taşıyor.
EKRAN GÜCÜ NEDEN YETMİYOR?
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, NOW TV ana haber sunucusu
Gülbin Tosun’un Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı etiketlediği paylaşımına
“Haddini bil” diye tepki göstermiş.
Şahin’in sosyal medyadan bu tepkide bulunması açıkça yetki
aşımı. Zira televizyon sunucularının, sosyal medya paylaşımları
RTÜK’ün görev alanında değil. RTÜK, televizyon yayımlarını
denetlemekle yükümlü bir kuruluş, sosyal medyaya ve oradaki
paylaşımlara karışamaz.
Gülbin Tosun da sokak köpekleriyle ilgili yasa önerisi
hakkındaki “Öldürtmeyeceğiz! Biliyorsunuz değil mi? Dünya tarihinde
görülmemiş ayaklanmaya sebep olmayın @RT Erdoğan” paylaşımıyla
gazetecilik sınırlarını zorlamış. Bir tehdit olmasa da
paylaşımda kendisinin de içinde olacağı bir “ayaklanma”dan söz
ederek aktivistlik çizgisine kaymış.
Halbuki Gülbin Tosun, o yasa önerisini eleştiren haberler
sunabiliyor; görüşünü izleyiciye aktarabiliyor. Ekrandan tavır
almakla yetinmeyip sosyal medyada aktivist gibi davranmak
haberciliğin gücünü hafife almaktır. Bu örnekte olduğu gibi haberci
kimliğine de zarar verir.
DOSTLUK KONSERİNDEN DÜŞMANLIK ÜRETTİLER
Yunan sanatçı Despina Vandi’nin, sahnedeki Türk bayrağı ve
Atatürk portresi nedeniyle konsere çıkmadığı duyulur duyulmaz
başlıkların ölçüsü kaçtı: “Yunan kaşınma sabrımızı taşırma”
(Sözcü), “Küstah Yunan” (Akşam/Sözcü), “Yunan’ın
bitmeyen kini” (Korkusuz)
En önemlisi, krizin öğrenilmesinden itibaren gazetecilik
refleksinin gösterilememesiydi. Vandi’nin, sahnedeki Türk bayrağı
ve Atatürk portresinin indirilmesini ya da dengelemek için Yunan
bayrağının da asılmasını istediği fakat bayrağın bulunup
asılamadığı yazıldı. Ama krizin nasıl çıktığı, o akşam Çeşme’de
yaşananlar, tarafların ağzından aktarılamadı.
Türk Eğitim Vakfı yetkilileri hâlâ konuşturulamamış olsa da
Despina Vandi, Yunanistan’da Star televizyonu ana haber
bültenine ve gazeteci Anna Stamatiadou'ya açıklama yaptı. Meğer asıl
Atatürk portresine karşı çıkmış. “Atatürk portresinin etkinliğin
başka bir yerine taşınmasını ve Türk bayrağının yanına Yunan
bayrağı konulmasını” istemiş. TEV de bu isteği
reddetmiş.
Anlaşılan, Yunan bayrağı asılarak çözülebilecek bir mesele
değilmiş o akşam yaşanan.
Maalesef taraflar “dostluk konseri”ni en baştan düzgün organize
edememiş.
Ne yazık ki, milliyetçi damarları her an kabarmaya hazır durumda
bekleyen yaygın medyamız da Yunan sanatçının davranışı üzerinden
düşmanlık üretmekten geri durmadı. Genellemeci ve nefret söylemi
üreten başlıklarla dostluğa ve barışa zarar verdiler.
Tek cümleyle:
- İHA, AHaber, Posta, Türkiye, TRT Haber ve
Akşam’daki “Turiste 1200 TL’lik nar suyu şoku” haberinde
nar suyunun fiyatının eksik olduğunu yazmıştım ama öbürlerinden
farklı olarak İHA haberinde iki bardak nar suyunun 200 TL olduğu
belirtilmiş, gözden kaçırmışım.
- Gazeteci Bahar Feyzan, bir güzellik şirketinin yüze ve boyuna
uyguladığı cilt bakım işlemini kendi yüzüne yaptırdığı sırada
çekilen görüntüleri Instagram’dan reklam olarak
yayımladı.
- Hürriyet, “Tatiana’nın hatası sonu olmuş” ve
Sözcü “Rus fenomenden ölümcül hata” derken, Sabah
ise tam tersine, “Tatiana’ya çarpan tam kusurlu çıktı” diyerek
Tatiana değil arkadaşı “Onur Obuk’un tutanağa göre tam kusurlu
hatalı olduğunu” yazdı.
- DHA, yasalarda “dini nikâh” kavramı olmamasına rağmen
“Dini nikâhla yaşadığı kadını sokak ortasında öldürdü” diye haber
yaptı.
- Yeni Şafak, “Çukurova Havalimanı 10 Ağustos’ta
açılıyor” haberinde, bu havalimanının açılmasıyla birlikte
Şakirpaşa Havalimanının kapatılıp kapatılmayacağı bilgisini
vermedi.
- Kanal D, “Oklu saldırgan” haberinde adamın evden çıkıp
camiye yürüme görüntüsünü altı kez tekrarladı; Show TV de
kadın hırsızın emekleyerek çekmeceye gidişini dört kez
yineledi.
- DHA ve Sözcü, Çatalca kıyılarında bulunan insansız deniz
aracında patlayıcı madde olmadığını yazarken, İHA, Sputnik ve Yeni
Şafak, aracın bomba yüklü olduğunu öne sürdü.
- Akşam, “Doğanın içinde huzuru yaşayın” başlığıyla
Akçakoca’daki bir otelin reklamını haber görünümü şeklinde ve “Bu
bir reklamdır” uyarısı koymadan yayımladı.
- Hürriyet’in “Gündüz danışman gece DJ” haberinde sözü
edilen “ABD’de bu yılın en başarılı 25 Türk mezunu” listesini
StudyinAmerica.com’un hazırladığı bilgisi eksikti.
- Yeni Akit, “Köpek lobisinin arkasında terörist ‘ALF’
örgütü var” haberiyle köpekseverlerin eylemlerini, hiçbir somut
veriye dayanmadan Türkiye’de olmayan “Hayvan Kurtuluş Cephesi” adlı
örgüte bağladı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET
VE ÖNERİLERİNİZ
İÇİN: