Elbette, Bakan’a bu görev onayını verenlerin arasında, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin başından itibaren sakat kurulan ve aslında bir hükümet sisteminden çok tek adamın ve yakın çevresinin aldığı kararlar ile işleyen yapısı sebebiyle, “mücadele ediyor ancak bu kadarına gücü yetiyor” diyerek razı gelenler çoğunlukta olabilir. Ancak olup bitene başka bir pencereden bakacak olursak, Bakan Koca’nın çalışkanlığının ve kamuoyunun kendisine verdiği görev onayının perdeleyemediği gerçekler apaçık ortada durmaya devam ediyor.
Böyle bir çaresizlik anını çoğumuz yaşamıştır. Hani öyle ne
yapacağını bilememe, onca çabalayıp yine de muradına erememe,
evrenin gizli kanunları size karşı işliyormuş da kifayetsizliğiniz
bundanmış gibi bir hissiyat değil söz ettiğim. Daha derin, “ne
yapsam boş” duygusu. Bazen küçük çocuklarla karşınızda bir yetişkin
varmış gibi konuşmaya kalkıştığınızda, dizlerinizin üzerine çöküp
gözlerinin içine bakarak ve çeşitli sebepler göstererek bir gerçeği
açıklamaya çalıştığınızda olur. Siz uzun uzun bir şeyi neden
yapması ya da yapmaması gerektiğini anlatırsınız, bunun
sonuçlarının neler olabileceğini açıklarsınız, çeşitli sorular
sorar ve yanıtlar almayı beklersiniz. Tam da sizi dinlediğinden ve
söylediklerinize ikna olduğundan emin olduğunuz bir anda, tiz bir
çığlığın ardından “ama istemiyoruuuuuum” diye bağırmaya, hatta
ağlamaya başlar. Onun için her şey bu kadar apaçıkken, içinde
bulunduğu durumu karmaşıklaştırmaya çalışan, türlü sebepler,
kanıtlar, sonuçlar üzerine konuşan sizsinizdir; ve bundan dolayı
suçlanmanız gerekir.
Son günlerde, özellikle de haziran ayının başından itibaren
henüz salgın ortadan kalkmamış, vaka sayılarında kayda değer bir
azalma yaşanmamışken atılan normalleşme adımlarının birbiri ardına
gelmesiyle, Sağlık Bakanı’nın ve Bilim Kurulu Üyeleri’nin karşı
karşıya bulundukları durumun tam da böylesi olduğunu tahmin etmek
zor değil. Beni bu yazının başına oturmaya yönelten, pazar günü
sabaha karşı dörtte, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bir tweet
atarak Moda sahilinde eğlenen kalabalığı maske + mesafe kuralına
uymaya davet etmesiydi. Koca’nın bu paylaşımının ardından Moda’da
maskesiz, mesafesiz eğlenen gençlerin videosu Twitter’da trend
topic oldu. Üstelik sadece bu video üzerinden bile, politik
arenadaki kutuplaşmanın sandıkta tek başına arzu edilen sonucu
getirmediğini gören iktidarın toplum nezdinde yaymaya çalıştığı
kimlik çatışması bir kez daha gündeme sürülmüş oldu. Twitter’daki
paylaşımlar, bu videoda eğlenen gençleri 10 Nisan gecesi ansızın
ilan edilen sokağa çıkma yasağının ardından marketlere koşturan
kalabalıklarla ve bu kalabalıkların arasında elinde gofret veya
kola şişeleriyle sıra bekleyen yoksullarla alay edenlerle bir
tutuyordu. Açtıkları “#Luppo” hashtag’i altında salgın zamanında
böyle fütursuzca eğlenebilenleri “insanları aşağılayan sözde
bilinçli kesim” olmakla, salgın “umreciler yüzünden çıktı diyen
zihniyet”le, “ülkenin Müslümanlarını medeniyetsiz ilan etmekle”
suçlamakta, yan yana koydukları Moda sahili ve cami avlusunda
sosyal mesafe kuralına uygun biçimde namaz kılanların görüntülerini
“kim gerici, kim çağdaş anlaşıldı” sözleriyle paylaşmaktaydılar.
Öyle ya, bir gece vakti, sahilde ve üstelik İstanbul’un okur yazar
nüfusunun tercih ettiği Moda’da eğlence düzenleyebildiklerine göre
bunlar halkı hakir gören, cehaletle suçlayan “laikçi kesim”
olmalıydı ve nihayet intikam zamanı gelmiş, bu görüntüler asıl
cahil ve medeniyetsiz olanın salgınla mücadele için camilerin
kapatılmasını isteyenler olduğunun kanıtı olarak ortaya
çıkmıştı.
.
Ne var ki aynı gün, Moda sahili paylaşımından birkaç saat önce,
Fahrettin Koca Galata Köprüsü’nü dolduran balıkçıların görüntüsünü
de paylaşmış, “kovalar dolmuş mu bilmiyoruz ama virüs köprüye
uğramışsa eli boş dönmemiştir” demişti. Paylaşım sahipleri
açısından, akşam vakti Moda sahilinde yanlarında getirdikleri
portatif sandalyelerde oturup maskesiz ve sosyal mesafesiz sohbet
edebilen, bununla da kalmayıp yüksek sesli müzik eşliğinde zılgıt
çekip dans edebilen bu kalabalık, market kuyruklarında bekleyen,
cami avlularını dolduran, Galata Köprüsü üzerinde balık tutan,
İstiklal Caddesi’nde tıklım tıkış yürüyen, semt pazarlarında, asker
uğurlamalarında, toplu taşıma araçlarında maske takmamakta
direnenlerden farklı olmalıydı.
.
Oysa salgınla mücadele yolunda alınan önlemlerin gevşetilmeye
başladığı ilk andan itibaren, hatta önlemler sürdürülürken dahi,
belki evde kalabilen şanslı azınlık dışında ya zorunluluktan ya da
keyfiyetten, bu kalabalıklar durumun ciddiyetini kabullenmeme
halinde birleşmiş, iki hafta önce yine bu sütunda yazdığım gibi,
maskeleri burun, bıyık, hatta çene altına indirmişlerdi çoktan.
Kimsenin bir diğerini medeni olmamakla suçlayacak hali yoktu
aslında. Nihayetinde her iki taraf da geçtiğimiz hafta sonu için
son dakikada alınan ve Bilim Kurulu Üyesi Profesör Azap tarafından
bazı illerde vakaların artışı karşısında bir zorunluluk olarak
açıklanan sokağa çıkma yasağı Cumhurbaşkanı tarafından kaldırılır
kaldırılmaz gönüllerince hareket etmekten geri durmamışlardı. Zaten
aynı gün Cumhurbaşkanı, sokağa çıkmayarak video konferans yoluyla
katıldığı Yusufeli Barajı açılış töreninde “vatandaşlarımızın rahat
rahat sokağa çıkmasının yolunu açtık” demişti.
İşte bu gönüllere su serpen açıklamanın da coşkusuyla
vatandaşlar rahat rahat sokağa çıkıp ister Moda Sahili'ni ister
Sultanahmet Meydanı'nı dolduradururken, sabahın dördünde dahi
sosyal medyadan insanları salgının henüz bitmediği konusunda
uyarmaya çalışan Sağlık Bakanı’nın yorgun gözleri, bize sadece
işini yapmaya çalışan bir atanmışın çaresizliğini göstermiyor.
Koca, krizin ilk anlarından itibaren kamuoyunun önünde güvenilir
bir imaj çizmiş ve krizi yönetmedeki başarısı, muhalifler
tarafından bile kabul görmüştü. Mayıs ayı başında Konsensus
Araştırma Şirketi tarafından yapılan liderler
araştırmasında, performansı beğenilen liderler arasında adı
geçen Fahrettin Koca, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne geçmiş ve
birinci sıraya yerleşmişti. Aynı günlerde KONDA Araştırma Şirketi
Başkanı Bekir Ağırdır da Koca’nın siyasi notunun Erdoğan’dan yüksek
olduğunu ve muhalefet tarafından dahi beğenildiğini
açıklıyordu. Öyle ki, ilk andan itibaren, birbiriyle çelişen ve
kimi zaman geciken pek çok uygulamaya rağmen, epeyce bir süredir
vatandaş lehine karar almayan iktidarın içinden, onlar için,
gözlerine kan oturana kadar çalıştığı görülen bir figürün çıkması,
her kesimden insanın güvenini kazanmasına yetmişti.
Elbette, Bakan’a bu görev onayını verenlerin arasında,
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin başından itibaren sakat
kurulan ve aslında bir hükümet sisteminden çok tek adamın ve yakın
çevresinin aldığı kararlar ile işleyen yapısı sebebiyle, “mücadele
ediyor ancak bu kadarına gücü yetiyor” diyerek razı gelenler
çoğunlukta olabilir. Ancak olup bitene başka bir pencereden bakacak
olursak, Bakan Koca’nın çalışkanlığının ve kamuoyunun kendisine
verdiği görev onayının perdeleyemediği gerçekler apaçık ortada
durmaya devam ediyor: Umreden dönenleri karantinaya almada
ikircikli davranarak virüsün ülke sathına yayılmasına yol açan; 65
yaş üstü vatandaşların ve çocukların bunca uzun süre eve
kapatılmasında olduğu gibi temel hak ihlallerine ve belki yakın
zamanda ortaya çıkacak başka sağlık sorunlarına sebep veren; kimi
sektörlerde ya da kol gücüyle çalışanlara yönelik hafta sonu
yasakları dışında dikkate değer bir önlem alamayan; sağlık
çalışanlarının yeterli koruyucu donanıma erişemediklerine dair
beyanlarına rağmen yurt dışına maske ve koruyucu malzeme
göndermekle böbürlenen; kuaförler ve AVM’lerin, en azından bu
sektör çalışanlarına yönelik kapsamlı bir test uygulamasına
gidilmeksizin erken açılmasına yol veren iktidarın atanmış bir
bakanı olsa dahi, Koca hem bir hekim hem de salgınla mücadelenin
başındaki isim olarak, ona bunca güvenen halka karşı da bir
sorumluluk taşıyor. Bu sebeple, bir gece önce alınan yasak kararı
aynı günün sabahında Cumhurbaşkanı’nın yücegönüllülüğüyle
kaldırıldığında ve kalabalıklar hemen ertesi gün sokaklara,
sahillere aktığında, sabaha karşı bilgisayarının başına geçip tweet
atmaktan başka bir çare düşünmesi gerekiyor.