Yaz tam anlamıyla gelemedi memlekete. Evet, ama balkon sezonu
açılalı da epey oldu. Balkon, sarı yazın hükmünü uzunca sürdüğü
iklimlerde evin boğuculuğundan kurtaran, vazgeçilmez bir mekân
fakat ılıman ve soğuk iklim sakini olan bazılarımız da balkona
gönülden bağlıyız. Tam kapanma dönemlerinde açık ve kapalı
balkonların kıymetini daha iyi anladık üstelik.
Beyaz atletli erkekler ile eline geçeni aşağı atan bebeklikten
yeni çıkmış çocukları bir yana bırakırsak, balkon gündüz saatleri
başta olmak üzere, en çok kadınlara ait. Özellikle de çalışmayan,
yoksul ve birçok bakımdan yoksun kadınlara... Ev ile sokak
“ara”sında bir ara alan balkon. Aynı anda hem içerde, evde hem de
dışarda, sokaktasınızdır balkondayken. Evin içinden bir el sizi
alıp kamusal alanın keşmekeşine, hayatiyetine uzatmıştır adeta.
Yasaklar, ayıplar, günahlar karabasanı içinde yaşayan, sokaklarda
dolaşmaya, aylaklık etmeye vakti ve hatta izni olmayan, “dışarı”dan
ürken, çekinen kadınlar için güvenli ve meşru bir dışarıya sızma
eylemidir balkona çıkmak. Sadece balkona değil, dışarıya bir adım
daha yaklaşmaya niyetlenildiği veya evin balkonunun olmadığı
durumlarda kapı önüne, hatta pencereye çıkmak da öyle.

MERAKLARIN SINIR MEKÂNI: BALKON
Öte yandan balkon, bir evin ahvaline, sahiplerine dair ipuçları
verir. Kimi hallerde evin kustuğu eşyalar ile evin küstüğü insanlar
balkonun manzarasını teşkil ederler. Rüzgârda salınan çamaşırlar,
yığılı duran eşyalar, orada ağırlanan misafirler, kurutulan
sebze-meyveler, yeşertilen saksılar, tokuşturulan kadehler, çay
kaşıklarının şıngırtısı, eşlik edilen şarkılar-türküler ve ev içi
şiddetin sesleri evin sakinlerinin özel hayatlarına dair tafsilat
verir, sırlar fısıldar. Benim çok da tekin olmayan meraklarım
arasında, civardaki binalara taşınan insanların eşyalarını veya
balkonlardaki objeleri ve hareketliliği takip ederek komşular
hakkında malumat sahibi olmak vardır mesela. Sizin de var mıdır?
Tıpkı balkonlardaki yaşantılar gibi, hamalların kamyondan
indirdikleri eşyalar da bilinmeyen hayatlara dair ipuçlarıdırlar.
Sınır ihlali yapmamak kaydıyla, farklı olanı tanımaya dair
fırsatlardır.
Bundan birkaç yıl önce, Sermin Çakmak ve Çağla Ünlütürk Ulutaş
ile balkonun kadınlar için ne ifade ettiğini anlamaya yönelik bir
saha çalışması yapmıştık. Arkadaşlarımızın, öğrencilerimizin de
desteğiyle Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden çok sayıda kadının
balkonlar, kapı eşikleri ve pencere önleri gibi sınır mekanları
nasıl kullandıkları, neden bu sınırları aşmadıkları/aşamadıkları,
bu mekanların onlara neler ifade ettiği hakkında malumat
derlemiştik. Görüştüklerimiz çoğunlukla, başta da söylediğim gibi
çalışmayan, orta veya orta-alt sınıftan, çocuklu-çocuksuz,
evli-bekar her yaştan kadındı. Kimisi, “gezmeyi sevmediği” için
dışarı çıkma ihtiyacı duyduğunda balkonu tercih ettiğini
söylüyordu. Sohbet ilerledikçe, gezmeyi sevmemenin aslında
gezmekten menedilmek olduğu ortaya çıkıyordu. Bazen yasaklar,
ahlaki normlar içselleştirilmiş oluyor, o yüzden ev eksenli yaşamak
bir tercihmiş gibi ifade ediliyordu. Bazense, yabancıya karşı
zevahiri kurtarma çabasının tezahürüydü bu gönüllü mahpusluk ilanı.
Süregelen yoksulluğun ve kültürel ayrışmanın yıllar içinde çizdiği
dar mekânsal harita da dayatmanın tercih gibi algılanmasına sebep
olabiliyordu. Söyleştiğimiz kadınlardan birinin balkonun kendisi
için ne anlama geldiğini anlatırken yaptığı benzetme, yoksulluğa,
yoksunluğa işaret ediyordu: “Balkon kadının yaz tatilidir,
sahilidir…” Başka bir sınıfa, kültüre, hatta cinsiyete has bir boş
zaman aktivitesi addedilen tatile, sahile özlem duymak fakat
balkonun dışardaki dünyadan, keyiften, başına buyrukluktan,
aylaklıktan, dinlenceden kopardığı payla yetinmek.
***
BALKONDA TURŞU DA KURULUR YENİ BİR DÜNYA DA
Yaz geldi mi okullar kapanır, çocuklar sokağa, kocalar işe
salınır. Kışın getirdiği maddi yük ve kasvet bir süreliğine biter.
Artık balkon kapıları, pencereler açılabilir, kapı önlerine,
damlara, teraslara kilimler serilebilir. Dışarının havası içeri
dolar. Halılar, kilimler, sedirler ve yastıklarla tefriş edilmiş
balkonlara, balkon sohbetlerine gün doğar. Sokak ve tüm mahalle
kendini kadınların nazarına biraz daha teslim eder. Çünkü balkonda
uzun zaman geçirmek, bir nevi fahri muhtarlık vazifesi icra
etmektir. Mahalleye/mahalleden kim taşınmış, kim otomobil almış,
kim evine hangi saatte giriyor, kim kiminle kavgalı, kime misafir
gelmiş, kim uzun süredir evde değil ve benzeri soruların
yanıtlarını, eşikleri tutmuş muhtar kadınları verebilir. Bir de
esnaf ve kahvehane müdavimi erkekler.
Gecikmeden şunu da ekleyeyim fakat: kadınlar balkonu sadece
sosyalleşmek, etrafı gözlemek ve “nefes almak” için kullanmazlar.
Eve ait bir mekân olduğu için, hane içi pratiklerin,
zorunlulukların sürdürülmesini de gerektiren bir yerdir orası.
Dedim ya, çamaşır ve sebze/meyve kurutmak, çiçek yetiştirmek, fazla
ve eski eşyaları istiflemek, yün/halı yıkayıp kurutmak, hatta evin
içini kokutacak, mutfağı “batıracak” yemekleri pişirmek için. Fakat
iştah açıcı kokuların evin dışına taşması da tasvip edilir bir şey
değildir. “Yiyen var, yiyemeyen var”dır ne de olsa. Kimi durumlarda
kapatılır balkonlar. Ev birden genişlemiş gibi olur. Oysa kapalı
balkon en çok belki de hiç ihtiyaç duyulmayacak eşyaları istiflemek
için kullanılır. Bütün bunlara ek olarak balkon, başlı başına
temizlik, tertip gerektiren bir mekandır. Kimden: maalesef yine
kadından.
Her ne sebeple balkona çıkılırsa çıkılsın, evin uzantısı olan bu
mekân aynı zamanda kamusal alana teyellendiği için, kamusal alanda
hangi kurallara uyuluyor, hangi alışkanlıklar sergileniyorsa, orada
da büyük ölçüde bunlara uyulur. Tesettür kurallarına uygun
yaşanıyorsa, balkona başı açık çıkılmaz. Mahremiyeti korumak için
balkon demirleri bir örtüyle kapatılır veya balkon bütünüyle bir
perde ile yalıtılır. Bazen karşı balkonlara ve sokağa sırtını
dönerek oturur balkon sakini. Yüksek sesle konuşmak, kahkaha atmak
mümkündür ama ayıplanma ihtimali yüksektir. Komşuların gücünün
yetmeyeceği yemekler yemek tasvip edilmez. Balkonda sigara, içki
içen, özellikle de kadınsa ayıplanabilir. Yine de sokakta
olduğundan daha rahattır balkona çıkan kişi. Dedim ya, tam bir ara
alandır balkon.
KENDİNE AİT BİR 'BALKON'
“Balkona çıkmak” fiilin işaret ettiği gibi, içten dışa doğru bir
hareket, evin koruyucu kozasından, belki de cenderesinden uzaklaşma
imkânı da olabilir. Ev içinde kendisine ait bir odası, mekânı,
köşesi dahi bulunmayanların son sığınağı olabilir. Gizlice sigara
içmek, telefon konuşmaları yapmak, dertleşmek, dışarıdaki biriyle
iletişim kurmak, çocukları oyalamak için de kullanılır. Yaşlı bir
annenin ayak altından çekilmesini; koca ve çocuklar tarafından
paylaşılmış ev içi mekânda genç bir annenin kendisiyle baş başa
kalabilmesini; bir ergenin ebeveyninden gizli sigara içebilmesini
sağlayabilir.
Ama balkonda olmak görmek kadar görülmektir de. Bir kadının ne
kadar temiz, ne kadar hamarat olduğu ve ahlaki normlara ne kadar
uyduğu, ailenin maddi durumu, yalnız yaşayan bir mahalle sakininin
yaşam tarzı hakkında fikir yürütür, ahkam keser, bazen de akıl/öğüt
verir başka balkonların sakinleri veya sokaktaki insanlar. İç
çamaşırları arka ipe asılmalıdır, o saksı yanlış yere
yerleştirilmiştir, çocuk üstünü başını kirletmektedir, bu kadar çok
sigara içmek iyi değildir vs. “Beyaz arabalı kadın”, “üç çocuklu
sarışın dul”, “köpekli teyze”, “eski vekil” hakkında malumat
paylaşılır kabul günlerinde. Kadınlardan akan bu malumat erkeklerin
elinde ve dilinde toplanır ve denetim mekanizması kurulmasını
sağlar. “Mahalle baskısı” tabiri bu yüzden çok isabetlidir. Sınır
aşımını engellemeye, düzeni korumaya yarar.
İster ferah feza oturmak, ister kapatıp ev içi mekânı
genişletmek için olsun, bizim kültürümüzde çoğunluk sokağa açılan
bir balkon ister oturacağı evde. Özellikle de kadınlar. Balkonun
kadınlık bilgisinin paylaşılmasında, sosyalleşmede, hayata
karışmakta, en azından hava almakta vazgeçilmez bir yeri vardır
çünkü.