Lionel Messi 30 Ekim akşamı Paris’teki Théâtre du Châtelet’de
düzenlenen törenle sekizinci Ballon d’Or ödülünü kazanarak
tekrarlanması mümkün görünmeyen bir rekora imza attı. Futbolun en
prestijli bireysel ödülü kabul edilen Altın Top gerçekten de
söylendiği kadar şaibeli ve bir o kadar önemli olabilir mi?
1955’TE DOĞDU, AVRUPALI OLDU
Bir futbolsevere modern futbolun kaç yılında doğduğunu sorsanız
muhtemelen iki cevaptan biri gelir. Birçokları, “yüksek modern”
dönemin başlangıcı diyebileceğimiz, UEFA Şampiyonlar Ligi’nin ve
Premier Lig’in kurulduğu 1992 yılına işaret eder. Geri kalanlar ise
“erken modern” dönemin başladığı 1955 yılını öne çıkarır.
1955-56 sezonu futbol için iki önemli başlangıca sahne oldu:
Şampiyon Kulüpler Kupası ve Ballon d’Or.
Üstelik iki fikir de aynı beyinden çıkmıştı. Gabriel Hanot
birkaç ömür yaşamış insanlardan. Birinci Dünya Savaşı’nda
Almanların esir kampından kaçan, yeşil sahalarda top koşturan,
L’Équipe gazetesinde editörlük yapan, Fransa Milli
Takımı’nı çalıştıran Hanot hakkında yüzlerce sayfa yazılabilir. Biz
tek bir anekdotla yetinelim: Fransa hocası olduğu günlerde bir
mağlubiyet sonrası L’Équipe’te takma isimle yazdığı
yazıda, teknik direktörün, yani kendisinin istifasını istemiş,
sonra da bu çağrıya uyarak görevini bırakmıştı.
Hanot’nun parlak zihni sadece domuzluğa çalışmıyordu. İngiltere
ligini kazanan Wolverhampton’ın Ada basını tarafından dünya
şampiyonu ilan edilmesine sinirlenip Avrupa çapında bir turnuva
organizasyonuna girişti. Şampiyon Kulüpler Kupası böyle doğdu. Yine
meslektaşı Jacques Ferran ile birlikte o gün için dünyayı takip
etme imkanı çok kısıtlı olan futbolseverlere başka ülkelerdeki,
hatta başka şehirlerdeki yıldızları da tanıtacak, oyunun ve
oyuncuların daha fazla konuşulmasını sağlayacak bir bireysel ödül
üzerine kafa yormaya başladılar. Bu zihin jimnastiği de Ballon
d’Or’u getirdi.
PELÉ’NİN DE 7 BALLON D’OR’U VARMIŞ!
Hem Şampiyon Kulüpler Kupası hem de Ballon d’Or son derece
parlak fikirlerdi ve ikisi de kalıcı oldu. 1956-2009 dönemindeki
Ballon d’Or için “Avrupa’da Yılın Futbolcusu Ödülü” demek doğru
olur. 2010 yılında FIFA Dünyada Yılın Futbolcusu Ödülü’yle
birleştirilip FIFA Ballon d’Or adını aldı. 2016’dan itibaren tekrar
tamamen France Football bünyesine girdi. Ayrıca 2022’den
itibaren takvim yılı performansına değil sezon performansına göre
veriliyor. Yani pazartesi akşamki seremonide 2022-23 sezonunun en
iyileri değerlendirildi.
Ballon d’Or kazananlar listesine göz attığınızda Pelé, Maradona,
Zico gibi yıldızların yokluğu dikkat çekiyor. Bunun sebebi ödülün
1995 yılına kadar sadece Avrupalı oyunculara verilmesi (Arjantinli
Di Stéfano İspanya Milli Takımı’nda da oynadığı için istisna).
Ancak bugün dünyada yılın futbolcusuna verilen ödülün geçmişte
statü gereği, sırf memleketinden dolayı birçok yıldızı pas geçmiş
olmasından rahatsızlık duyan France Football ekibi,
2016’da geriye dönük bir değerlendirme yaparak 1956-1995 dönemi
için dünyanın diğer bölgelerinden – elbette en başta Güney
Amerika’dan – futbolcuların da hesaba katıldığı alternatif Ballon
d’Or sahiplerini belirledi.
Yeniden değerlendirmeye göre ödül şimdiki kapsamıyla düzenlense
Pelé 1958, 1959, 1960, 1961, 1963, 1964 ve 1970 olmak üzere toplam
7 Ballon d’Or’a layık görülecekti. Maradona da 1986 ve 1990’da iki
kez kazanmış olacaktı.
Gerçek kazananlar listesinde ise Messi’nin ardından Cristiano
Ronaldo (5), Johan Cruyff (3), Michel Platini (3), Marco Van Basten
(3), Franz Beckenbauer (2), Ronaldo (2), Di Stéfano (2), Kevin
Keegan (2) ve Karl-Heinz Rummenigge (2) geliyor. 2018’de verilmeye
başlanan Ballon d’Or Féminin’i birden fazla kazanan tek isimse
Alexia Putellas (2).
BİR ANLAMI VAR MI?
Herkesin malumudur. Ödül törenleri – en azından siz kazanana
kadar – saçma, anlamsız, objektiflikten uzak organizasyonlardır.
Hanot’nun başlangıçtaki samimi argümanlarının geçerliliği
yitirmesi, Ballon d’Or’un anlamını daha da sorgulanır hale
getiriyor.
Pazartesi akşamki tören de kusursuzluktan uzaktı. Kylian Mbappé,
Didier Deschamps ve genel olarak Fransızların somurtkanlığı, Lev
Yaşin Ödülü’nü kazanan – ve çok da efendi olmadığını bildiğimiz –
Emiliano Martinez’in salonda yuhalanması, En İyi Kadın Futbolcu
Ödülü’nün tenis efsanesi ve teniste kadınlarla erkeklere eşit para
ödülü verilmesine karşı çıkan Novak Djokovic tarafından takdim
edilmesi, IShowSpeed adındaki – yüzünüze güller – dangalak gibi
birçok sorun vardı. Dünya barışı temalı birkaç küçük değinme olsa
da Brezilyalı Socrates adına ödül verilen bir seremonide örneğin
Gazzeli sivillere, özellikle de çocuklara yapılanlara dair bir
cümle duyamadık. Bu açıdan bakılınca sabun köpüğü gibi, son derece
steril, ikiyüzlü ve sahte bir merasim olduğu söylenebilir.
Üstelik takım sporlarında bireysel ödül vermek başlı başına bir
mesele. Takımın kazandığı kupalar, oyuncunun istatistikleri, kendi
standardını ne kadar aştığı, dünyada bıraktığı etki gibi birçok
karmaşık kriteri ölçüp hakkaniyetli bir sıralama ortaya koymak
imkansıza yakın.
Seçicilere duyulan güvensizlik de işleri zorlaştırıyor. Bugün
gazetecilerin, futbol yazarlarının, hatta futbol profesyonellerinin
görüşlerine hemen hiç kimse saygı göstermiyor. Bunda hem genel
bilgi düşmanlığının hem de söz konusu mevkilerdeki birçok insanın
liyakatine dair haklı soru işaretlerinin etkisi var.
EN BÜYÜK MESSI, BAŞKA BÜYÜKLER DE VAR
Neticede tuhaf bir ikilem ortaya çıkıyor. Bir yandan sosyal
medya kullanıcıları başta olmak üzere futbol kamuoyunun ciddi bir
bölümü ödülün şaibeli olduğundan emin. Diğer yandan aynı futbol
kamuoyu aynı ödülün bir oyuncunun diğerinden üstün olduğunu
belirlemedeki rolünü lüzumsuz derecede önemsiyor. Ballon d’Or gibi
son derece mütevazı bir niyetle, olsa olsa daha fazla gazete satmak
gibi naif bir kurnazlıkla yaratılmış bir ödül, Amerikan sporlarına
özgü, bireylerin pazarlanabilirliğini artırmaya yönelik bir marka
büyüteci haline gelmiş durumda.
Sanırım gerçekler o kadar da karmaşık değil. Lionel Messi’nin
dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu olması için sekizinci
Ballon d’Or’a ihtiyacı yoktu. Hatta Dünya Kupası kazanmaya da
ihtiyacı yoktu. 19 yıllık kariyerini baştan sona takip etmiş hemen
herkes bunu biliyor.
Öte yandan Messi’nin gelmiş geçmiş en iyi futbolcu olması, her
futbolseverin en sevdiği veya en çok beğendiği futbolcu olmasını
zorunlu kılmıyor. Mesela 30 yıldır Barcelona’yı tutan bendeniz
Iniesta’yı kimseye değişmem. Hiç Ballon d’Or kazanmadı. Ne yapayım
yani? Paris’teki saçma bir törende eline bir top tutuşturmadılar
diye vaz mı geçeyim?