Baobab Yayınları: Standart çizgi roman kalıplarının dışına davetlisiniz
Baobab Yayınları’nın kurucusu Doğan Şima ile kendi yayıncılık macerası, Türkiye’de çizgi roman yayımlamanın zorlukları ve gelecekte yayımlamayı düşündükleri kitaplar üzerine konuştuk. Şima, "Çizgi romanda görsellikten çok hikâye anlatımına önem veriyorum ancak bazen istisnai işlerde görsellik hikâyenin önüne geçip onu taşıyabiliyor" dedi.
DUVAR- 2017 yılında kurulan Baobab Yayınları, Türkiye’de yalnızca çizgi roman yayımlayan az sayıdaki yayınevlerinden biri. Bugüne kadar, Ari Folman - Anne Frank’ın Hatıra Defteri, Derf Backderf - Arkadaşım Dahmer, Manuele Fior - Saniyede Beş Bin Kilometre, Frederik Peeters - Mavi Haplar, Lanzac&Blain - Hariciye Günlükleri gibi Avrupa’da çok ses getiren grafik romanları tercüme edip okurla buluşturdular. Son kitapları Fabrizio Dori - Avare Tanrı’nın yayımlanması vesilesiyle, Baobab Yayınları’ın kurucusu Doğan Şima ile kendi yayıncılık macerası, Türkiye’de çizgi roman yayımlamanın zorlukları ve gelecekte yayımlamayı düşündükleri kitaplar üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
Baobab Yayınları 2017’de kuruldu ve o zamandan beri 11 çizgi roman yayımladınız. Çizgi roman yayımlamaya nasıl karar verdiniz? İlk kitabınız Cyril Pedrosa - Üç Gölge’den bu yana yayıncılık maceranız nasıl gelişti? Bu süreci anlatır mısınız?
Çizgi romanı çocukluğumdan beri çok severim, ancak daha sonra, üniversite yıllarında, Fransa ve Belçika'ya gittiğimde çizgi romanın farklı bir boyutunu keşfettim. Kimilerinin grafik roman diye adlandırdığı daha derinlikli ve türün sınırlarını zorlayan Maus, Mavi Haplar gibi çizgi romanlarla tanıştığımda benim için yeni bir pencere açıldı. Bu mecrada yapılabilecekleri gördükçe çizgi roman tutkum da güçlendi. Benim için yayıncılık bir nevi bu tutkumu başkalarıyla paylaşma aracı. Baobab Yayınları'nı kurmadan önce yayıncılıkla alakasız işler yapsam da bir süredir böyle bir hayalim vardı. 2017'de cesaret edip ilk adımı attım.
Türkiye’de çok çizgi roman okunuyor ama çizgi roman yayımlayarak yola çıkan yayınevlerinin bir süre sonra başka türlere yöneldiğini görüyoruz. Kâğıt seçiminiz ve görsellere verdiğiniz önem ilk bakışta fark ediliyor. Bunun mali yükünün yüksek olduğunu tahmin ediyorum. Genç bir yayınevi için yalnızca çizgi roman basmanın, ya da şöyle ifade edeyim, Türkiye’de çizgi roman yayımlamanın zorlukları neler? Okuyucunun ilgisi maliyeti karşılayacak kadar gelişen bir grafik sergiliyor mu?
Satış adetleri bakımından henüz kitapla kıyaslanamayacak derecede olsa da Türkiye'de çizgi romana ilgi var, ancak gerek alım gücünün gerekse kitap fiyatlarının düşük olması yayınevlerini zorluyor. Çünkü çizgi romanın başta baskı olmak üzere maliyetleri kitaba göre bir hayli fazla. Eğer 2017'de ülkenin ekonomik durumu bugünkü gibi olsaydı açıkçası bu işe girişmezdim. O yüzden başka türlere yönelme tercihinde bulunan yayınevlerini anlayabiliyorum.
Kâğıt ve baskı kalitesi çizgi roman için çok önemli çünkü bu öğeler görsel anlatımın bir parçası. Baskı tercihleriniz eserin okurda yarattığı etkide, kısmen de olsa, rol oynuyor. Ancak bahsettiğim ekonomik şartlar baskı kalitesinden ödün vermeyi kaçınılmaz kılıyor. Gelecek için umutlu olsam da kısa vadede Türkiye'de çizgi roman yayıncılığının durumunun belirsiz olduğunu itiraf etmeliyim.
Tüm kitapların çevirisi size ait. Bu yayıncılık anlamında bir kolaylık mı yoksa fazladan zorluk anlamına mı geliyor? Ve hangi tarafı daha çok seviyorsunuz, çevirmenliği mi, yayıncılığı mı?
Bu işe başlarken hesap kitaba girişince yayınları rekabetçi bir fiyattan satarak çevirmene hak ettiği parayı ödeyemeyecek olduğumu fark ettim, bu da çevirmenin çeviri için harcayacağı vakti ve nihayetinde çevirinin kalitesini etkileyecekti. Yayınlarımız genellikle Fransızcadan olduğunu ve çizgi roman diline hâkim Fransızca çevirmenin azlığını da hesaba katınca o an için en uygun tercih benim çevirmem gibi görünmüştü. İlk başta tabii bazı tereddütlerim vardı ancak çevirilerime gelen olumlu tepkiler benim de şevkimi artırdı.
Zorlukları var, ancak sevdiğim kitapları okurken kendi yaşadığım deneyimin bir benzerini okura aktarmamı sağladığı için çeviriyi de kendim yapıyor olmaktan memnunum. Benim yayıncılık tecrübemde çevirmenlikle yayıncılık kaynaştığı için birini diğerinden ayırıp tercih yapmam zor. Eksileri artıları anlamında şunu söyleyebilirim, eskiden sadece okur olarak çizgi romanlara yaklaşırken şimdi başka bir gözle bakıp sevdiğim eserlerin daha önce görmediğim yönlerini fark edebiliyorum. Fakat bir yandan da yayınlama kararı, çeviri, kontrol, baskı derken aynı kitabı üst üste defalarca okumak zorunda kalıyorum, bu da insanı sevdiği kitaplardan soğutabiliyor.
Geçtiğimiz aylarda yayımladığınız Lanzac&Blain - Hariciye Günlükleri Fransız Dışişleri Bakanlığı’nın iç yüzünü mizahi tarafa ağırlık vererek anlatan ve sinemaya da uyarlanan bir kitap. Yayımlandığında Fransa’da büyük ilgiyle karşılanan ve kısa zamanda frankofon çizgi roman geleneği içinde kendisine önemli bir yer edinen bu kitaptan biraz bahseder misiniz?
Baobab'da yayınladığım tarzda, yani standart çizgi roman kalıplarının dışında, farklı bir yol tutmuş çizgi romanlar esasen tek tük istisnalar dışında 2000 sonrası ortaya çıkan bir tür. Bu, Fransa için de geçerli. Klasik Fransa-Belçika ekolü deyince akla gelen Tenten, Asteriks gibi seriler Fransa'da hâlâ önemini korusa da özellikle son on yılda “grafik roman” diye de anılan çizgi romanların ağırlığının iyice artıp artık ana akımlardan biri olduğunu söylemek mümkün.
Hariciye Günlükleri bu bakımdan önemli eserlerden biri, Fransa'da çok satmış, en önemli çizgi roman ödülünü kazanıp sinemaya uyarlanmış bir kitap. Bunda bence yazar-çizer ikilisinin iyi bir sinerji yakalamasının payı büyük.
Çizgi romanda konular ve anlatım tarzları çeşitlendi diyoruz ancak diplomasi gibi “ciddi” bir konuyu bu kadar akıcı ve en önemlisi mizahi bir biçimde ele alabilmek gerçekten beceri ister. Mizahi çizgi romanlar aslında eski ekolün benimsediği bir şeydi, bunu yeni nesil bir çizgi romanda ustalıkla uygulamak gerçekten zor. Ancak bunun altından kalkabilmişler, bunda yazarın kendi Dışişleri deneyimlerini samimi bir şekilde senaryolaştırmasının payı da var, ama çizer Blain'in hakkını teslim etmek gerek, özellikle çizimle uğraşanların takdir edeceği, çok akıcı, rahat ama bir o kadar da güçlü bir üslubu var.
Son kitabınız İtalyan çizer Fabrizio Dori’nin Avare Tanrı’sı ise daha geçen sene yayımlanmış güncel bir çizgi roman. Mizahi yönü ağır basan Hariciye Günlükleri’nden farklı bir tarzda yazılıp çizilmiş olan Avare Tanrı okuyucuya büyük bir görsel şölen sunuyor. Mitolojiyle Van Goght ve Gauguin gibi büyük ressamları birleştiren bir hikâye ve anlatıma sahip olan bu çizgi roman konusunda neler söylemek istersiniz?
Şahsen çizgi romanda görsellikten çok hikâye anlatımına önem veriyorum ancak bazen istisnai işlerde görsellik hikâyenin önüne geçip onu taşıyabiliyor. Avare Tanrı da böyle çizgi romanlardan bir tanesi. Çizer büyük bir emek vermiş, dikkatli okurlar eserde birçok sanatçıya atıflar yapıldığını yakalayacaktır ancak sanatçı kendi üslubunu oluşturmayı da başarmış. Mitolojinin masalsı rengini günümüzde geçen bir hikâyeye yedirerek sürükleyici bir eser ortaya koymuş. Birçok çizgi romanda çizim tercihleri hikâye anlatımının bir parçasıdır, ancak bu eserde bu bağlantı çok daha net görülebiliyor.
Baobab Yayınları’ndan ileriki günlerde neler yayımlamayı planlıyorsunuz? Şu anda hazırlık aşamasında olan ve okuyucuya müjdelemek istediğiniz kitaplar var mı?
Şu anda ilk Türkçe çizgi romanımız olacak “Bütün ayazların ortasında” üzerinde çalışıyoruz. Beni çok heyecanlandıran bir proje. Yeni nesil Türk çizerlerin en iyilerinden biri olarak gördüğüm Ege Avcı'nın yazıp çizdiği bu kitap, Kayra'nın aynı isimli rap albümünden serbest bir uyarlama.
Çizgi roman meraklılarının çok beğeneceğini tahmin ediyorum, atmosfer ağırlıklı, güçlü bir eser. Ege Avcı, çizgi romanın kendine has anlatı gücünü kullanmayı iyi beceriyor. Bir taşra kasabasında geçen bu hikâyesinde de bunu sergilemeyi çok iyi başarmış. Bir aksilik olmazsa Ekim ayında yayımlamayı planlıyoruz.
Onun dışında yayımlayacağımız sıradaki kitap, ünlü İranlı karikatürist Mana Neyestani'nin yazıp çizdiği bir çizgi roman. Kısaca, çizdiği bir karikatür yüzünden İran'da hapse girişini ve ardından ülkeden kaçışını anlatıyor. Yani otobiyografik bir hikâye. Onun da ilgi çekeceğini düşünüyorum.