“Geleceğimiz” dediğimiz gençler #Barınamıyoruz diyor.
Bu sene 815 bin 365 öğrenci üniversiteye yerleşti. Bu sayı
yalnızca bu yıla ait. Bir de üniversitede okuyanlar var. Yani
milyonlarca genç. Barınamıyorlar. Çünkü kiralar ödenebilecek gibi
değil. İstanbul’da yaşayan biri olarak şuna şahidim; işi gücü
oturmuş aylık 10-15 bin lira kazanan arkadaşlarım dahi ev
bulamıyor, bir kere ev yok zaten. Varsa da merkezî bölgelerde
“oturulabilir-temiz” evler 5-6 bin liradan başlıyor. Öğrencileri
düşünün. Aylık 1.000 lira harçlıkla geçinmek zorunda olan
öğrencileri. Her gün sokakta kalsa ve simit yese ancak yetecek. Bu
yoklukta hesap uzmanı olduk, ayrıca açıklamaya lüzum yok sanırım.
Eğer ailesinin durumu en az orta-üst düzey değilse veya bakılması
gereken çok kardeş varsa o öğrencilerin üniversite okuması adeta
bir azap. Oysa üniversite öğrencisi olmak deyince aklımıza yeşil
çimlere serilmiş elinde tabletiyle bilgisayarıyla eğlenen gülen
parlak bir tablo gelir değil mi? Artık öyle değil.
Ev yok, yurt da yok. Türkiye’de özel ve vakıf yurtlarının toplam
sayısı 4 bin 500. Bu sayı, pandemi öncesinde 6 binmiş ama ekonomik
sebeplerle yurtların yüzde 25’i kapanmış. Bakanlık veri
paylaşmadığı için kapanan bu yurtların kaçının özel kaçının vakıf
yurdu olduğu bilinmiyor. Toplam 793 devlet yurdu var ve toplam
kapasitesi de 793 bin. Özel ve vakıf yurtlarının sayısı da 50 ile 3
bin arasında ve kontenjanların yüzde 80’i dolu.
Geçen bir öğrenci arkadaşımız anlattı, “Devlet yurdu diye
gittiğim yerde 5 dakika duramadım. Pislik yuvası, girdiğim gibi
çıkmak zorunda kaldım” dedi. Düşünüyorum, bizim zamanımızda dahi
(yaklaşık 15 yıl önce) arkadaşlarımızın devlet yurdu şartları
oldukça zorluydu. Şimdisini düşünemiyorum. Pislik içindeki
şartlarda yaşayamamak şımarıklık değildir bu arada. İnsan onuruna
yakışır şartlarda yaşamak temel bir insan hakkıdır.
Özel yurtlar deseniz; geçenlerde bir fotoğraf yayıldı sosyal
medyada; yalnızca bir yatak ve bir dolabın olduğu, yatağın yanında
ancak bir insanın ayakta duracak kadar yerinin olduğu ince, uzun
camsız iç karartıcı bir oda. Bir özel yurt odası ve 900 lira. En
kötüsü yani. Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ya; "biz geldiğimizde
KYK bursu 45 liracıktı, şimdi 650 lira, elinize dizinize dursun
ya!" diye. Yahu, siz geldiğinizde de kiralar 250 liracıktı, şimdi 5
bin lira, esas sizin elinize dizinize dursun!
Diyelim ki, hasbelkader ev tutabilmiş bir öğrencisiniz.
Biliyorsunuz, kira sözleşmelerine genelde sabit bir hüküm koyulur,
her yıl TEFE-ÜFE’ye göre artış yapılacak diye. Tüfe kaç? Yüzde 17.
ÜFE? Yüzde 45,52. Artışlar genelde ÜFE’ye göre yapılır. Yapılırdı
daha doğrusu. Artık TÜFE’ye dönüyor mecburen kiraya verenler. Öyle
bile olsa, diyelim ki 3 bin liraya oturuyor 2 öğrenci. Yaklaşık 600
lira zam gelecek. 3 bin liralık ev de yüksek olasılıkla İstanbul’un
dış çeperinde bir yerde. Ulaşım vs. ancak toplu taşıma olursa
indirimli, aksi halde mümkün değil zaten. Yemesi, içmesi, iki müze
gezmesi… Bu kısımlar muamma.
Geçen bir haber vardı Gazete Oksijen’de “Pazar Esnafı Fiyat Söylemeye
Utanıyor!” diye. “İşler iyiyken bir heves oluyordu. Bu
pahalılık heves bırakmadı. ‘Gel vatandaş gel, eşofman 60 lira!’
diye mi bağırayım?” diyor pazarcı abi. Sonra ekliyor “Asgari ücrete
500 lira zam oldu, faturalara ise 1.500 lira. Krizlerde bile para
kazanıyorduk. Ama bu bildiğimiz kriz değil, başka bir şey”.
Vatandaşın halini söylemeye gerek yok zaten; o sevmediğimiz
bamyanın kilosu 30 lira olmuş. Ben de pazara gidiyorum; belli başlı
temel malzemelerden 1’er kilo alsanız, 1 haftalık 4 kişilik aile
nevalesi en az 300 lira.
İnsanlar tabii ki hasta olur bu şartlarda. Aşırı kaygıdan
kimsede ne akıl sağlığı kalır ne beden…
Gençlere tekrar dönecek olursak; “Barınamıyoruz Hareketi”
başladı bir süredir. Üniversiteli gençler sokaklarda kalıyorlar,
banklarda uyuyup parklarda sabahlıyorlar. Seslerini duyurmaya
çalışıyorlar. Çevreden insanlar çay çorba veriyor. “Türkiye
genelindeki yüzde 70 ile yüzde 290 arasında değişen kira artışları
sebebiyle evsiz kaldık. Patronlara teşvik, şirketlere vergi affı
yerine; burs miktarının ve yurt kapasitelerinin arttırılması, kira
fiyatlarının denetlenmesi ve öğrenci evlerine maddi destek
sağlanması ile bu sorunun büyük oranda çözüleceğini biliyoruz”
şeklinde basın açıklamaları yapıyorlar. Aslında hükümeti çözüme
yönlendiriyorlar. Peki, hükümet ne yapıyor? Polisleri bu
öğrencilere müdahale etmeye yönlendiriyor. Öğrencilerin verdiği
cevap; “Bizi buradan gönderseniz dahi başka yere gideceğiz; çünkü
gidecek yerimiz yok”. Daha trajik ne olabilir?
Mevzuat açık, devletin yükümlülükleri var:
Anayasanın Konut Hakkı başlıklı 57. maddesi “Devlet,
şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama
çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca
toplu konut teşebbüslerini destekler” der. Kanaatimce, bu hüküm
yetersiz. Barınma hakkı Anayasa’da daha detaylı şekilde ele
alınmalı ve devletin bu konudaki sorumluluğunu daha geniş
tanımlamalı.
Bununla birlikte; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 25.
maddesi “Herkesin gerek kendisi, gerek ailesi için yiyecek,
giyecek, konut, sağlıksal bakım, gerekli toplumsal hizmetler de
içinde olmak üzere sağlığına ve esenliğine uygun bir yaşam
düzeyine; işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılıkta ya da
geçim olanaklarından kendi iradesi dışında yoksul kaldığı başka
durumlarda, güvenliğe hakkı vardır” şeklindedir. BM Ekonomik,
Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi'nin 11. maddesi ise “Bu
Sözleşmeye taraf devletler herkesin, yeterli beslenme, giyim ve
konut da dahil olmak üzere kendisi ve ailesi için yeterli bir yaşam
düzeyine sahip olma ve yaşam koşullarını sürekli geliştirme hakkına
sahip olduğunu kabul ederler” demektedir.
Özetle, taraf olduğumuz yasa hükmündeki uluslararası sözleşmeler
de barınma hakkını detaylı şekilde ele alır. Tabii bu durum
iktidarın işine gelmediği için bir bakmışsınız İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi’ni de reddetmiş. Yapar, yapar. Yapmadığı şey
değil. İstanbul Sözleşmesi utancı halen boynumuzda asılı.
Devlet, gençlerin insan olmaktan kaynaklı temel ve yaşamsal bir
hak olarak anayasal barınma hakkı taleplerinden dolayı yine
gençlere müdahale ediyor. Buna da “kurgu” diyecekler çıkacak. Yine
gerçek mağdurlar suçlanacak, yine iktidarı kötüye kullananlar
mağdur edebiyatı yapacak. “Terörist bunlar!” diyecek. Desinler.
Böyle diye diye koca bir gençliği, geleceği karşılarına aldılar.
Kaybeden kendileri olacak. Tüm bu başımıza gelenler, işsizlik,
aşsızlık, evsizlik, hepsi; 20 yıllık rezil bir yönetimin
neticesidir. İş çoktan başa düştü. Çözüm belli; birleşeceğiz ve
gücünü kötüye kullanarak tüm ülkeyi, hepimizi istismar eden bu
yöneticileri oylarımızla göndereceğiz. Tüm bu sorunları çözecek
politikaları derhal devreye sokup işleteceğiz.
Kapak fotoğrafı: https://twitter.com/barinamayanlar