Kalacak yer bulamayan öğrenciler parklarda kalmaya başlayınca bir anda barınma sorunu gündem oldu. Demek ki bir avuç öğrenci bu ülkede gündemi belirleyebiliyormuş, çok güzel bir bilgi bu.
Ama gençler bu güce sahipken siyaset ise barınma sözünün içini doldurmadan tartışmaya girdi. İşi yurt meselesine indirgedi ve belediye başkanları da kalıcı adım atmak yerine geçici fırsatlara yöneldiler. Siyasetin yüzeysel ve içeriği yok sayan politikası, klişe söylemi yine devreye girdi. Tıpkı enerji zamları, tıpkı taksi sorunu, tıpkı kira meselesi gibi.
Barınma sorunu ne ki, sadece buzdağının görünen yüzü bile değil, ucu.
Konu yurt sorunu da değil. Deli gibi yurt yapıldı bu ülkede. Kredi ve Yurtlar Kurumu 2010’dan 2019’a kadar toplam 175 ihaleye çıkmış. Bunların 20 kadarı onarım, tadilat ve klima gibi ihaleler. 138 tanesi ise yurt yapım işi. Bu 138’in içinde 250 kişilik yurtlar da var, 6 bin kişilik yurtlar da var. 2017’de 11 ihale yapmış. 2018’de 60 ihale ile rekor kırmış, 2019’da ise 17 ihale yapmış. Çok kabaca topladığında 100 binden fazla öğrenciyi içine alan çalışma kampı gibi yurtlardan bahsediyoruz. Demek ki sorun yurt sorunu değilmiş.
Peki yineden “neden bu kadar yurt yapılıyor?” sorusunu sormamız gerekmiyor mu? Türkiye’de uzaktan eğitim ve açık öğretim hariç ön lisans, lisans ve yüksek lisans öğrenci sayısı 2014’de bir milyon. 2021’de bu rakam 3,7 milyona çıkıyor. Yani 2,7 milyon öğrenci daha ekleniyor. Burada bir duralım. Bir milyon öğrenci olan bir üniversite eğitiminde siz üç milyona yakın öğrenciyi 6-7 yılda eklerseniz bu bir üniversite eğitimi mi oluyor? Üniversite eğitimi bir altyapı ve çok daha karmaşık bir üst yapı meselesi. Üst yapı dediğiniz ise insan. Ama envai çeşit insan.
Siyaset bunu neden konuşmuyor ve neden bu suistimale, ailelerin ve gençlerin iyi bir gelecek beklentisinin böyle suistimal edilmesine, ekonomik ve duygusal sömürüye laf etmiyor? Ama iş bununla bitmiyor.
7 yılda 2,7 milyon öğrenci ekleyen YÖK ne kadar hoca eklemiş? 1 milyon öğrenci için 2014’de 142 bin hoca varken, 2,7 milyon eklenince ilave edilen hoca sayısı 37 bin! Yani 1 milyondan 3,7 milyona çıkan öğrenci sayısına karşılık 142 binden 180 bine çıkan hoca sayısı ile ortada bir eğitim olduğu söylenebilir mi? Bunun üstüne barış için akademisyenler bildirisine imza atan yüzlerce hocanın üniversitelerden atıldığını, yüksek öğretimin ciddi kan kaybettiğini eklersek resim biraz daha netleşecektir.
O zaman yüksek öğrenim politikamızı konuşalım. YÖK kontenjan artışı ile üniversiteleri fizikî büyümeye zorluyor. Üniversitelerin sayısı ve bina ihtiyacı artarak bu da inşaat sektörüne hizmet ediyor. Tabii ki bir akademisyen yetiştirmek onlarca yıl alırken çimento dökmek bir dakikalarını alıyor. Böylece binası olan ama içi boş eğitim kurumları ortaya çıkıyor.
Politika özeti bu; önden öğrenci sayısını arttırıyorsun, arkadan okul binaları, yurtlar, tesisleri patlatıyorsun. Muhteşem değil mi?
Barınma sorunu aynı zamanda bir öğrencileri “eğitim pazarına” müşteri yapma sorunu ve de inşaat sektörüne neden yaratma sorunu. Ama dahası var.
ÖĞRENCİ GARANTİLİ YURTLAR!
2018’den bu yana pek yurt yapılmıyor. Gerek yok. Çünkü AKP 2018’e kadar inşaat işi için şehir hastanesi gibi yurt modeline geçti. Ama kimse konuşmuyor. 2018’den bu yana öğrenci garantili yurtlar var. Yurt dolmasa bile parasını alıyor. Bu yüzden öğrencisi olmayan yerlere yurt yapılıyor. Isparta’dan örnek verelim:
“Süleyman Demirel Üniversitesi yakınında eskiden 2 bin 500 yataklı KYK yurdu zaten vardı. Şimdi 5 bin kız öğrenci 4 bin 800 erkek öğrenci konaklamalı, toplam 9 bin 800 kapasiteli yeni bir yurt daha özel şirketlerce yapılıp, devredildi. Öğrenciler, yurtlar kent dışında diye orada kalmak istemiyor. Bu yurtların tek özelliği dolsa da, dolmasa da paralarını devletten almalarıdır. KYK'nin gibi görünen bu yurtlar aslında devletin bitmez borcu demektir. Bu yıl yine boş kalacak. Öğrenci sayısından çok yatak var.”
Demek ki yatak sorunu yok, yatak fazlası varmış. Yurt sorunu yok, yurt fazlası varmış. Ortada barınma sorunundan da öte bir sermaye transferi varmış ve bunun için ailelerinin çocuklarının okuması hayalinin, çocukların ise iyi bir gelecek hayalinin sömürülmesi varmış!
TEZGÂHA GEL!
Ortada büyük bir sermaye transferi var. Biz aslında bunu değil, bunun suretini tartışıyoruz. Yukarıda alıntı yaptığım haberde işin tezgâhı şöyle yazılmış:
“3996 Sayılı Yap-İşlet-Devret Modeli'yle yapılıyor. Üniversite arazisinde de olsa yurt, öğrenci yurdunu işletecek firmadan üniversite hiç kira almıyor. Öğrenci yurdu, belli bir süre (15-35 yıl) firma tarafından işletilip, bedelsiz olarak üniversiteye devrediliyor. Devir işlemi Borçlar Kanunu'nun 299.Maddesi'ne göre bir kiralama işlemine dönüştürülüyor. Özel sektör yurdu teslim ettiği andan itibaren tüm yataklar için devlet ödeme yapmaya başlıyor. Yurt işleticisi şirket gelir-stopaj vergisi ödemiyor, kurumlar vergisi mükellefi oluyor.”
Biz aslında asıl meseleyi konuşmayınca bu kadar boş yurt varken yeni yurt yapılmasını konuşuyoruz ve böylece iktidarın ekmeğine yağ sürüyoruz. Biz aslında öğrencilerin barınma sorununda bile popülizm yaparak ailelerin, gençlerin hayallerini sulandırıyoruz.
EĞİTİM ÜCRETSİZ OLACAK!
Daha çok üniversite kontenjanı daha çok inşaat ve daha kötü eğitim demek. Yani öğrencilerin mal ve hizmet olması demek. Bu sayede yurt fazlamız var, bu sayede yatak eksikliğimiz var. Bu kadar yokluğun kaynağı tabii ki bu bolluk.
Bugün tartışmamız gereken, bütün eğitimin ücretsiz olması, bütün öğrenci ihtiyaçlarının (servis, yemek, kitap, tiyatro, sinema ve hatta konser gibi) ücretsiz olması. Olamıyor? Çünkü devletin politikasında gençler yok, KYK yurdu işletmecisi var. Çünkü siyaset gençliği yok sayarken yurt işletmecilerini var sayıyor, varsıllaştırmak istiyor.
Barınma sorunu bir barınma sorunu değil. Bir gençlik politikası sorunu, bir eğitim sorunu, bir sermaye transferi sorunu ve bir ücretsiz eğitim hakkı tartışması. Barınma sorunu barınma sorunundan fazlasıdır, gençliğin var olma, varlık olma, tanınma sorununun bir parçasıdır sadece. Barınma sorunu, gençlerden bu ülkenin kaynaklarının saklanmasıdır. Çözümü de siyaset üretmeyecek ama gençlik siyasete ürettirecek gibi görünüyor. Basit bir parkta konaklama bile şimdiden nasıl iyi geldi.
Barınma gibi enerji zamları sorunu zam sorunu değil. Bu enerji altyapısının özelleştirilmesi, halka ödetilmesi ve bunun üstünden de zam yapılması ve dolayısıyla çözümünün kamulaştırma olduğu bir sorun. Taksi tartışması taksi tartışması mı? Belediyelerin asfalt döktükleri bir şehircilikte, ulaşım politikası üretemediği bir yerde konu hiç de taksiler değil. Peki 1,5 milyon boş ev olan ülkede "kira artışları" tartışması kira artışları tartışması mı?