Barış Akademisyeni Dr. Aydın Arı: 'Türkiye üniversite tarihi tasfiyeler tarihidir'

"Türkiye’de üniversite tarihi, 1863'ten beri tasfiyeler tarihidir” diyen Dr. Aydın Arı, KHK'li akademisyenlerin özgür bilim ve özerk üniversite mücadelesi için üniversitelerine döneceğini söyledi.

Abone ol

Cihan Başakçıoğlu-Emirhan Durmaz

İZMİR - "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye imza attığı için Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Bölümü'nden Dr. Aydın Arı, 6 yıl 2 ay sonra göreve iade edilerek üniversiteye döndü. Üniversitedeki görevinde ilk haftasını tamamlayan Arı ile ihraç edildiği günden bugüne yaşadıklarını konuştuk.

'BU SÜRECE BİR ANLAMDA HAZIRDIK'

İhraç edildiğiniz günü hatırlayalım. O gün neler yaşadınız nasıl hissettiniz?

8 Temmuz 2018 günü 701 sayılı KHK ile ihraç edildik. O gün itibariyle yaklaşık bir yıldır hakkımızda yürütülen disiplin soruşturması nedeniyle açığa alınmış idik. 23 Haziran 2017'de açığa alındığımızda diğer üniversitelerden birçok arkadaşımız çoktan kamu görevinden çıkarılmışlardı, dolayısıyla biz de er geç aynı sonucun beklentisi içindeydik. 11 Ocak 2016'da “Bu suça ortak olmayacağız!” bildirisi yayınlandıktan sonra yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar neticesinde birçok Barış Akademisyeni değişik polisiye tedbirlerin mağduru olmuşlardı. 4 arkadaşımız tutuklanmış, belirli bir süre hapiste kalmıştı. Birçok üniversitede arkadaşlarımız baskı görmüş ve çalıştıkları şehirleri terk etmek zorunda kalmışlardı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve devamında gelen olağanüstü hal sonucunda, ilk olarak 1 Eylül 2016'da arkadaşlarımız KHK’ler ile kamu görevinden çıkarıldılar, zaman içinde bu sayı arttı. Dokuz Eylül Üniversitesi'nde biz 12 akademisyen en son çıkan KHK ile kamu görevinden çıkarıldık. Dolayısıyla bu sürece bir anlamda hazırdık.

8 Temmuz 2018'e dair hatırladığım en önemli şey o gün akşam saatlerinde Çorlu'da meydana gelen tren kazasında 300'den fazla yaralı, yedisi çocuk 25 kişinin ölmüş olmasıdır. Önümüzdeki 1 Eylül’de bu kazanın sorumlularının tespiti için süren mahkemede 15'inci duruşma yapılacak. Umuyorum sorumlular bu sefer mahkeme önüne çıkarılır. Benim için atılmamdan daha önemli olan, atılmamın yarattığı eziyetlerden daha can yakıcı olan mesele, o kazada ölen yedi çocuğun ölümüne sebep olan sorumluların 5 yıldır yargı önüne çıkarılmamış olmasıdır.

'TÜRKİYE ÜNİVERSİTE TARİHİ TASFİYELER TARİHİDİR'

Bugünden baktığınızda genel açıdan o dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Darbe girişimi sonrası oluşan olağanüstü hal döneminde, hükümet ve farklı kurumların yöneticileri, girişimin sahibi olan cemaat yöneticilerinin yanına özellikle KESK üyesi kamu emekçilerini ve Barış Akademisyenleri'ni eklemek konusunda heveskâr ve mahir davrandılar. Bunu, çeşitli alanlarında mücadeleci emekçileri tasfiye etmenin bir fırsatı olarak kullandılar. Bu fırsatçılığın örneklerini Türkiye tarihinde daha önce de görmüştük. Türkiye’de üniversite tarihi, 1. Dârülfünûn’dan beri, 1863'ten beri tasfiyeler tarihidir. Her rejim döneminde, düşünce ve ifade özgürlüğünün baskılanmasına yönelik yöntemlerin kullanılmasına fırsat bulunulan her dönemde üniversiteden tasfiyeler gerçekleşmiştir. Barış sürecinin sonlanmasının ardından iktidarın, barış bildirisini kullanarak üniversitelerden muhalif bazı akademisyenlerin ve mücadeleci bazı kamu emekçilerinin tasfiyesini amaçladığını bugün daha net görüyoruz. Önceki tasfiye dönemlerinden farklı olarak bu dönem sadece biraz daha uzun sürdü, sürüyor. Fakat eninde sonunda haksız yere üniversiteden uzaklaştırılan ve kamu görevinden çıkarılan emekçilerin yargı kararlarıyla görevlerine geri döneceğine inanıyorum. Görevine geri dönmeyecek dostlarımız da var. Barış bildirisine imza attığı gerekçesiyle Çukurova Üniversitesi'nde ders verilmediği için yaşamına kıyan hiç tanışmadığım Dr. Mehmet Fatih Traş arkadaşımızı hasretle anıyorum.

Dr. Aydın Arı, 6 yıl 2 ay sonra göreve iade edilerek üniversiteye döndü.


'ZOR ZAMANLARI AİLEM, ARKADAŞLARIM VE SENDİKAMIN DESTEĞİ İLE AŞTIM'

6 yılı aşkın bir süre sonra işinize döndünüz. Bu süreç sizin açınızdan nasıl geçti? Neler yaşadınız, ne gibi sıkıntılar çektiniz?

Açıkta olduğumuz ilk yıl maaşımızın 2/3'ünü alabiliyorduk. Okula gitmiyorduk ama hâlâ kamu çalışanıydık. Bir taraftan KHK listelerine adlarımızın yazılmasını bekliyor bir taraftan neler yapmamız gerektiğini düşünüyorduk. Aynı zamanda disiplin soruşturmasına karşı yargı yoluna gitmiştik. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın sürdürdüğü soruşturma kapsamında ifadeler veriyor, ceza yargılamasına hazırlanıyorduk. Kamu görevinden çıkarıldıktan sonra durum bir miktar netleşti. Artık işsiz bir akademisyendim ve aile bütçesine katkıda bulunacak bir gelir elde etmek durumundaydım. Zor zamanları ailemin, okuldan arkadaşların ve sendikamın (Eğitim Sen) desteğiyle aştık. Dayanışmaları muhteşemdi.

Bir süre sonra bazı arkadaşlarla bir tür eşit ortaklık içeren bir adi şirket kurarak bir kantin işletmesi kurduk. 2 yıl bu işletmede çalıştım. Çok az gelir elde edebildik. Bir iktisatçı olarak hiç de başarılı olduğum söylenemez bu anlamda. Tabii, derslerde anlattığımız iktisat teorilerinin gerçek hayatta neredeyse hiçbir karşılığı olmadığını görmemi sağladığı için iyi bir deneyim oldu. Ardından 2020 yılının sonundan 2022 Haziran'a kadar İzmir Dayanışma Akademisi'nin bir projesi olan İzmir Kent Hakkı Merkezi'nde araştırmacı olarak çalıştım. Bu dönemde elde gelir elde edebildim. Proje bittikten sonra 6 ay kadar işsizlik maaşı hakkı kazanmıştım. 2023'te işe iade edilinceye kadar bir miktar seçim sonuçlarını bekledik. KHK'lileri işlerine döndürmeyi vadeden aday kazanmadığı için canımız sıkıldı ama kısmen de benzer durumdaki Barış Akademisyenleri^'nin davalarında olumlu karar çıkması nedeniyle olumlu bir beklenti içine girdik. Sonuçta Temmuz 2023 ortasında mahkemenin lehime kararı geldi ve ağustosta göreve başladım.

'BENİM AÇIMDAN PROBLEM ÇIKMADI AMA BAŞKA ÜNİVERSİTELERDE SÜREÇ KOLAY İLERLEMİYOR'

İşe iade sürecinizden bahsedelim. Bu süreç nasıl ilerledi?

15 Haziran 2023 tarihli mahkeme kararının 17 Temmuz'da taraflara tebliğ edilmesinin ardından 15 Ağustos tarihli rektörlük yazısı ile atama onayım gelmiş. 18 Ağustos'ta bana bildirildi ve 21 Ağustos'ta üyesi olduğum Eğitim Sen İzmir 3 No’lu Üniversiteler Şubesi'nin düzenlediği basın açıklaması ile okula girerek işe başladım. O hafta içinde prosedür hızlıca tamamlandı; bir süre izin aldım. Eylül sonunda üniversitenin açılması ile birlikte düzenli olarak işe gideceğim. Benim açımdan işe başlama sürecimde hiçbir problem çıkmadı; geçmiş dönem maaşlarım yasal faizleriyle birlikte ödendi; özlük haklarım tanımlandı, oda tahsisi yapıldı. Ama başka üniversitelerde çalışan başka arkadaşlar için bu süreç bu kadar kolay ilerlemedi, ilerlemiyor. Mahkeme kararını uygulamak için bir aylık süresi olan kurumlar bu süreyi oldukça aşarak arkadaşlarımızı işe başlatmıyor ya da mali ve özlük haklarını iade etmiyor. Bu haksızlıkları en kısa sürede olumlu sonuçlanmasını diliyorum.

'SORUMLULARDAN HESAP SORACAĞIZ'

Bugün nasıl hissediyorsunuz?

Çok emin değilim aslında ne hissettiğim konusunda. Okul açıldığında, düzenli gidip gelmeye başladığımda belki ne hissettiğimi daha iyi tanımlayabileceğim. Kızım bu sene üniversitede okuyacak, maaş alabileceğim ve onun eğitimini finanse edebileceğim için mutluyum. Şu an tek düşünebildiğim konu bu.

İşime döndüğüm üniversitede, fakültede ve özellikle bölümde 6 yıldır bizimle dayanışma gösteren arkadaşların sevincini görmek beni çok mutlu ediyor. Sanıyorum okul başladığında yüzüme bakamayacak olanların mahcubiyeti konusunda da aynı duyguyu hissedeceğim.

Üniversiteden uzak kaldığımız dönemde ve aslında çok daha önce başlayan bir süreç olarak, üniversitenin, akademik yaşamın, bilim pratiklerinin bir miktar dejenere olduğunu gözlemliyorum. Çalışanların, akademisyenlerin, öğrencilerin haklarının tanınmasında büyük gerilemeler var. Önümüzdeki dönemde Eğitim Sen çatısı altında bu hakların kazanılması için çalışmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz. Üniversitelerin kurumsal olarak özgür ve özerk hale gelebilmesi için çaba harcayacağız hep birlikte.

Bir de önümüzdeki süreçte, kamu görevinden çıkarılmamızda tutkulu bir gayreti olanlardan, elinden geleni yapanlardan, onların çabalarını onaylayan sorumlulardan hesap soracağız. Bazıları “Vatansever Türk Aydınları Bildirisi” gibi pespaye metinleri imzalamış olan soruşturma komisyonu üyelerine ve onların gayri hukuki tekliflerini onaylamış dönemin yetkililerine karşı davalar açacağız. Zira görevlerini doğru yapmadılar ve uğradığımız haksızlıkların, üniversite dışında kalmamızın müsebbibi oldular.

'HEPİMİZ ÜNİVERSİTELERİMİZE DÖNECEĞİZ'

Sizin durumunuzda olan ancak işine dönemeyen birçok akademisyen ve kamu emekçisi var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

11 Ocak 2016'dan beri, kamu ya da vakıf üniversitelerinde, merkezde ya da taşrada çalışan, barış bildirisi imzacısı olan ya da olmayan, üniversitede ya da başka kamu kurumlarında çalışan kamu emekçileri çok sayıda haksızlığa uğradılar. OHAL Komisyonu'nun verdiği ret kararlarına karşı açılan davalarda çok benzer dosyalarla farklı kararlar çıktı. Kimi davayı kazandı kimi kaybetti, kimi yürütmeyi durdurma aldı kimi almadı. Birbirinin aynısı dosyalar farklı sonuçlara yol açtı. Bu, bir şekilde davaları ve mücadeleyi bireyselleştirmek için yapıldı. Çoğumuz bu bölme, parçalama politikası karşısında uyanığız, farkındayız. O nedenle dayanışma ve ortak mücadeleyi sürdürme gayretindeyiz. Henüz mahkemeler nezdinde davaları olumlu sonuçlanmayan arkadaşlarımızla yan yana, omuz omuza olmaya devam edeceğiz. Şu an itibariyle ilk mahkemede, istinafta ve Danıştay'da davası olan tüm arkadaşlarımız için tüm bu sürecin hemen hemen aynı zamanda biteceğini düşünüyorum. Benim gibi üniversiteye dönmüş olanların bıçak sırtı bekleyişleri ile henüz davasında bir ilerleme olmayanların durumu bana kalırsa aynı: Ya hep beraber ya hiçbirimiz! Umuyorum hepimiz! Birlikte özgür bilim, özerk üniversite için mücadele etmek üzere üniversitelerimize, kurumlarımıza döneceğiz.