Barış Akademisyenleri: Biz bunun ifade özgürlüğü olduğunu biliyorduk
Anayasa Mahkemesi'nin Barış Akademisyenleri'nin ifade özgürlüğü haklarının ihlal edildiği yönündeki kararını, Ülkü Doğanay, Sevilay Çelenk ve Dinçer Demirkent değerlendirdi.
DUVAR - Anayasa Mahkemesi, 'Bu Suça Ortak Olmayacağız' bildirisine imza atan akademisyenlerin yaptığı bireysel başvuru hakkı ile ilgili ihlal kararı verdi. Kararı değerlendiren ve kendileri de bildiriye imza attıkları için üniversiteden ihraç edilen Gazete Duvar yazarları Sevilay Çelenk, Dinçer Demirkent ve Ülkü Doğanay karara ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı:
Sevilay Çelenk: Onurlu akademisyenliği seçmiş olmanın gururunu yaşıyoruz
Ayşe öğretmen kararıyla bu konuda barış akademisyenleri bakımından da bu davaların sürdürülemez olduğu zaten anlaşılmıştı. Tecrübeli hukukçular bunu hemen böyle okudu. Bu noktadan bakılınca iyimserlik-kötümserlik tartışması dışında ele alınması gerekiyordu o kararın. Büyük bir hukuksuzluk yaşanmıştı ve bu artık sürdürülemez olduğu için, değerli avukatım Sedat Aslantaş o karar üzerine, konjonktürel olarak Barış Akademisyenleri üzerinden sağlanan 'milliyetçi mutabakat'ın tüketildiğini, 'artık yolun sonuna gelindiğini' söylemişti. Ki o dönem gerçekten de politik bir perspektifle bakan herkesin bunu gördüğünü sanıyorum. Ben Haziran ayı ortasından itibaren bu kararı bekliyordum. Bilemediğimiz şey sadece AKP içi ayrışmaların sonucu olarak bunun bugün mü yarın mı, yargı reformu ile birlikte mi olacağı konusuydu. Bu kararda bizlerin asla geri adım atmamış olmamızın büyük etkisi var. Dayanışmamızın ve tek tek tüm barış akademisyenlerinin kıymetini hep birlikte görünür kılma çabamızdan vazgeçmemizin bir etkisi var. Bu ihraçlar ağır sonuçlar yarattı. Hayatını kaybeden arkadaşlarımız oldu. Füsun Üstel Hoca hiç hak etmediği bir tutukluluk yaşadı. Bunlar da tazmin edilebilecek şeyler değil. Fakat hak arayışımız ve tazmin edilebilecek şeyler noktasındaki mücadelemiz sürecek. Bize bunları yaşatan İbişler yaptıkları yanlışın, belki de bu sözüm ona “hata” onlara mal edileceğinden de hesabını verecekler. Barış Akademisyenleri olarak onurlu akademisyenliği seçmiş olmanın gururunu yaşıyoruz.
Dinçer Demirkent: Karşı oy kullananların ne yazdığını merak ediyorum
Anayasa Mahkemesi'nin Ayşe Çelik kararı ilkeler koymuştu, ihlal ve ret yönünde eşit oylar ve başkanın ihlal yönünde oy kullanmasıyla çıktığı haberi var. Karşı oylarda ne yazdığını heyecanla bekliyorum ama asıl olarak beklediğim karar gerekçesi. Yine gelen haberlerde AYM Kanunu’nun 50/2 maddesine göre yeniden yargılama yapılacağı yönünde bir karar çıktığı var. Buna göre AYM’nin tespit ettiği ifade özgürlüğü ihlalini ortadan kaldırılacak biçimde karar vermekle yükümlü birinci derece mahkemeler. Düğüm haline gelmiş, aynı bildiriye imza atan yüzlerce akademisyenin farklı ceza kanunu maddelerinden yargılanıp farklı farklı cezalara çarptırıldığı, doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın savcıları göreve çağırması, tetikçi gazetelerin bunun halkla ilişkilerini kurmasıyla oluşturulan siyasi bir davadan söz ediyoruz. Aynı tetikçi gazeteler birkaç gündür gereken cezaların çekildiğini, artık bu işlerin yumuşaması gerektiğini söylüyordu. AYM’nin bugün verdiği karar, umarım bu çağrılardan değil, adaletten gücünü almıştır. Barış talebini içeren ifadenin korunması gereğini Ayşe Çelik kararına uygun biçimde ilkeleriyle kurmuş ve bu yönde oluşacak içtihadında ısrarlı olacağını ortaya koymuştur. Türkiye’de konjonktür adaletinin aşılmasında, hukukun gerçek anlamıyla geri gelmesinde ihtiyaç olan budur. Her ne olursa olsun, ifade özgürlüğünü kullanmış, mahkeme koridorlarını akademiye çevirmiş, savunmaları ile hukuk, adalet ve barış dersini tüm topluma taşımış bütün arkadaşlarımı hocalarımı kutluyorum. Artık gereken yapılmalı, ihlal bütün sonuçları ile kaldırılmalı; konjonktür adaletine göre hareket edilerek “ben ceza yargılaması için karar verdim, bunun ihraçlar ile bir ilgisi yoktur kurnazlığı”na gidilmemelidir.
Ülkü Doğanay: Biz imzayı atarken ifade özgürlüğü dahilinde olduğunu biliyorduk
Beklenen bir karardı. Zaten biz imzayı atarken bu eylemin ifade özgürlüğü dahilinde olduğunu biliyorduk. Bildiriye imza attığım dönemde Adalet Bakanlığı'nın Avrupa Konseyi ile beraber yargı mensuplarına ifade özgürlüğü konusunda eğitim verdiği bir projedeki ekipte danışmandım. Bu metinde devletin yaptığı insan hakları ihlallerine karşı sert eleştiri olduğunu biliyorduk fakat hakkımızı kullandık. Bu bir tutum ve tepkiydi. AYM'nin bu kararı, 3,5 yıldan sonra bizim ifade özgürlüğü hakkımızı kullandığımızı kanıtladı. Arada mağduriyetler yaşandı, suç örgütü liderlerince hedef gösterildik, ihraç edildik, Füsun Hoca hapis yattı. AYM kararı, tüm bu yaşananları bir hiç uğruna yaptıklarını gösterdi. Tabii ki beklentimiz davaların düşmesi ve görevlerimize iade edilmemiz. Şimdi OHAL komisyonunun bu kararı dikkate alarak bizi derhal Göreve iade etmesi gerekir. Bu karar bizim herhangi bir terör örgütüyle iltisaklı olmadığımızın sadece insan hakları ihlallerine dikkat çekmek ve hükümeti bu konuda bir tutum almaya sevk etmek için görevimizi yapmaya çalıştığımızın da bir kanıtıdır. (HABER MERKEZİ)