Barış Akademisyenleri için gecikmiş adalet
Evrensel yazarı Ayşen Uysal, Barış Akademisyenlerinin üniversitelere dönüşleri mahkeme kararıyla mümkün olurken, "Dönecek olmak kaygılandırıyor da. Dönecek üniversite kaldı mı kaygısı bu." diye yazdı.
DUVAR- "Bu suça Ortak Olmayacağız" bildirisine imza atan akademisyenlerin önemli bir bölümü KHK ile görevlerinden uzaklaştırılmıştı. Uzun zamandır devam eden yargı süreçlerinin sonunda, kamuoyunda Barış Akademisyenleri olarak anılan akademisyenlerin mahkeme kararlarıyla üniversitelerine dönüşlerini mümkün oluyor.
Evrensel yazarı Ayşen Uysal da KHK ile ihraç edilen akademisyenlerden. Henüz onun için dönüş kararı çıkmadı ama dosyası sırada bekliyor. Uysal, "Üniversiteye dönmek" başlıklı bugünkü yazısında sürece ilişkin duygularını şöyle paylaştı:
"Bu köşede ilk yazımı 8 Temmuz 2020’de yazdım. Yazmaya başladığımda üniversiteden uzaklaştırılalı üç yıldan fazla zaman olmuştu. Bir üç yıla yakın da yazmaya başladıktan sonra geçti. Altı yıldır Türkiye’de kampüslerden uzağım. Altı koca yıl. Dokuz Eylül Üniversitesindeki diğer barış imzacısı meslektaşlarım ile birlikte Haziran 2017’de açığa alındık, 8 Temmuz 2018’de çıkarılan 701 sayılı olağanüstü hal (OHAL) döneminin son kanun hükmünde kararnamesi (KHK) ile de ihraç edildik. Bu süreçte bir-iki istisnası hariç Türkiye’de üniversitelerin kampüslerine ayak basmadım. Bu benim tercihim değildi. Bizler sadece ders verdiğimiz, bilim yaptığımız kurumlardan uzaklaştırılmadık, öğrencilerden, meslektaşlardan uzaklaştırıldık, tez jürilerinden doçentlik jürilerine, konferanslardan kongrelere mesleğin her türlü faaliyetinin dışında kaldık. Bu süreçte, üniversitede çalışmaya devam eden meslektaşlarımızın kimi korktuğundan kimi bedeli ağır olduğundan kimi de herhangi bir çıkar görmediğinden bizi konferanslara ya da derslerine de davet etmiyordu. Belki davet edilenler olmuştur ama ben neredeyse hiç davet almadım. Giderek Türkiye’deki üniversite ve bilim çevrelerinin dışında kaldım. İçimizde, bu ortamların dışında kalmayanlar da vardır belki, ancak çoğunluğun durumunun benimle aynı olduğunu biliyorum.
İhraç edildikten sonra bilim ve üniversite ortamını soluduğum yerler Sciences Po Paris, ders verdiğim Sorbonne Üniversitesi ve kendimi her daim ait hissettiğim Paris Sosyolojik ve Siyasal Araştırmalar Merkezi oldu. Türkiye’de ise hiçbir bilim ve eğitim kurumu kapısını dahi aralamadı…
Zaman geçtikçe bize yapılanlar da başka zulümler gibi unutulmaya yüz tuttu. Bu ülkede neler hafızalarda geri plana itilmedi ki zaten? Acının, maruz kalınan kötülüğün ve zulmün haddi hesabının olmadığı bir yer burası. Bu süreçte de o kadar ağır şeyler yaşandı ki Barış İçin Akademisyenlerin yaşadıkları dışarıdan bakanlar için devede kulak kaldı. Benim için en acısı, içimde en çok yer edeni de ihracın işini kaybetmekten ibaret olarak görülmesi oldu. Başta değilse de sonradan.
Ben bu yazıyı kaleme aldığım sırada 21. İdare Mahkemesi, sayıları şimdiden yirmiyi aşan Barış Akademisyeninin üniversiteye geri dönmelerini mümkün kılan kararlara imza atmaya başlamıştı. Benim dosyam da aynı mahkemede. Belki bu yazı okuyucuyla buluştuğunda Mahkeme benim üniversiteye dönüşümün yolunu da açmış olur. Dile kolay, altı yıl sonra. Artık ne ben altı yıl önceki benim, ne de üniversite artık üniversite. Biz ayrılmadan önce de üniversiteler bilim cenneti değildi, ancak şimdilerde tabelasında üniversite yazan pek çok kurumun kapısından bilimin b’si dahi girmiyor. Köprünün altından çok sular aktı. Biz atılırken seslerini çıkarmayan meslektaşlarımızın çoğu hakkında üniversite yönetimleri tarafından soruşturma açıldı, baskı altında sesleri iyice kısıldı. Soruşturma geçirmemek için derslerinin içeriklerini iyice boşaltan çok sayıda akademisyen olduğunu biliyoruz, duyuyoruz. Sayıları çok az olsa da baskı ve zulüm karşısında asla boyun eğmeyenler de vardı elbette. Onları burada saygıyla anmak isterim. Böyle bir ortamda mücadele yürütmek hiç kolay bir şey değildir, yürek ve mücadele azmi ister.
Evet, çok şey yaşadık. Yaşanan zorluklar karşısında da eşit değildik. Kimimiz tarifsiz acılar yaşadı. Bu dünyadan göçüp gidenler de oldu. Farklı farklı nedenlerle artık üniversiteye hiç dönemeyecek olanlarımız da var. Anlayacağınız “Gecikmiş adalet, adalet değildir” sözü Barış Akademisyenleri vakasında bir kez daha teyit edildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) dahil, mahkemeler adaletin tesisinde çok geç kaldı. Ancak yine de buruk da olsa geç de olsa adaletin tesisi mutluluk verici. Sevinmiyoruz desek yalan olur. Bununla birlikte, üniversiteye dönecek olmak kaygılandırıyor da. Dönecek üniversite kaldı mı kaygısı bu. Mücadelenin belki de en büyüğü dönünce başlayacak, başlamak zorunda. “Yine gelecekler, yine güzelleştirecekler” diyen meslektaşlarımızla birlikte güzelleştireceğiz, buna mecburuz." (HABER MERKEZİ)