Barış Doğru: İklim değişikliğinde en bilinçli kitle çiftçiler
Türkiye'de iklim değişikliği konusunda büyük bir farkındalık yaşanıyor. Peki siyasi partiler iklim değişikliği konusundaki hassasiyetlerin ne kadar farkında? Sürdürülebilir kalkınmaya ne kadar hazırlar? İklim Haber Genel Yayın Yönetmeni Barış Doğru, partilerin artık çevreye zarar vermeden de kalkınılabilir mesajını vermeleri gerektiğine dikkat çekiyor.
DUVAR - İklim Haber ve KONDA işbirliğinde hazırlanan "Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı ve Enerji Tercihleri Araştırması"na göre, Türkiye'de iklim değişikliği konusunda çok yüksek seviyede bir farkındalık düzeyi olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye’de her dört kişiden üçü iklim değişikliği konusunda endişeli.
Katılımcıların yüzde 76,3'ü Türkiye’de sel, fırtına, aşırı sıcaklık, kuraklık gibi düzensiz hava olaylarının arttığını düşünüyor. Toplumun dörtte biri ülkemizde de, iklim konusunda gerekli önlemlerin alınacağına hiç ihtimal vermiyor. Araştırmaya katılanların yüzde 70,5’i Güneş santrallerini, yüzde 52,8’i ise rüzgar santrallerini tercih ediyor. Toplumun her 10 kişiden 7'si, yaşadığı yerin yakınına nükleer enerji santralı yapılmasını istemiyor.
Ankette yaşadıkları yerde bir santral yapıldığı zaman en çok hangilerine karşı çıkacakları sorulduğu zaman yüzde 68,2'si nükleer, yüzde 53,1'i kömür, yüzde 30,2'si de hidroelektrik santrallere karşı çıkıyor. KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, toplumsal fay hatlarından birinin ekolojik kriz olduğu vurgusunu yapıyor. Yeryüzü Derneği'nden Akif Pamuk ise özellikle termik ve HES'lere yönelik mesafeli yaklaşımının sebebinin geçmiş kötü tecrübeler olduğunu düşünüyor.
Peki, toplumda iklim değişikliğine yönelik bu algı değişiminin sebebi ve arka planı ne? Siyasi partiler iklim değişikliğine nasıl bakıyor? Sürdürülebilir kalkınmaya ne kadar hazırlar? Bu soruların cevaplarını araştırmayı kaleme alan isimlerden biri olan İklim Haber Genel Yayın Yönetmeni Barış Doğru'yla konuştuk.
Araştırmada katılımcıların iklim değişikliği konusunda çok yüksek düzeyde bir farkındalığının olduğu görülüyor. Örneğin ekstrem hava olayları arttı mı azaldı mı diye sorulduğunda yüzde 76,3 arttı diyor. Bu sorunu insanlar nasıl deneyimledi, deneyimliyor?
Araştırmada sadece belli sorular üstünden gidildi, derinlemesine görüşme yapılmadı ama Türkiye bulunduğu Akdeniz havzası konumu itibariyle kuraklık, sel felaketleri gibi örneklerle iklim değişikliğinin etkilerini en kolay hisseden ülkeler arasında yer alıyor. Bu konuda en bilinçli kitle ise köylüler ve çiftçiler. Hem, azalmış olmasına rağmen, Avrupa'ya kıyasla köylü nüfusu hâlâ çok fazla. Bir de iklim değişikliğinin yarattığı sonuçları çok doğrudan yaşıyorlar. Son on yıldır yaşanan kuraklık dalgaları ani seller, yağış rejimindeki değişikliklerden sonra görülüyor ki çiftçilerin yüzde 96'sı iklim değişikliğinin farkında. Kentlerde altyapı sistemleri çok kötü olduğu için İstanbul Ankara gibi şehirlerde de sel, dolu vakaları görüldü.
'ENERJİ MESELESİ KİRLİLİK VE SAĞLIK SORUNLARI ÜSTÜNDEN OKUNUYOR'
Genelde sosyoekonomik durum geriledikçe insanların kömür, HES, nükleer gibi seçeneklere daha az karşı çıkması beklenir. İşsizlik oranları bu kadar yüksekken kömür varsa kullanılmalı diyenlerin sadece yüzde 17 çıkmasını nasıl açıklarız?
O noktada mesela şu soruyu da sorduk: Farz edelim ki yaşadığınız yerin yanında bir enerji santrali yapılacak. En çok hangi ikisine karşı çıkarsınız? İnsanların yüzde 68,2'si nükleer, 53,1'i de kömüre karşı çıkacağını söyledi. Katılımcılar bu kaynakların yarattığı tehlikeyi iklim değişikliği değil, hava kirliliği ve sağlık sorunları olarak okuyorlar. Bununla ilgili çok deneyimleri var. bu yüzden de halkımız, bu konuda gayet rasyonel tepkiler gösteriyor. Kendilerinin, çocuklarının sağlığının bozulmasından korkuyorlar. Aslında bununla ilgili çalışan STK'ların da bu konuda ne kadar uzun süredir emek verdiklerini gösteren bir şey bu. Hükümetin bu kadar yerli ve milli propagandalarına rağmen kömür mesela çok satın alınmamış bir enerji politikası. Nükleer karşıtlığının daha yüksek olması ise CHP tandanslıların nükleere daha fazla karşı olmasından kaynaklanıyor. Gelişmeleri daha fazla biliyorlar. Japonya'da Fukuşima'da olanları takip etmişler. CHP'lilerin yüzde 80'i nükleere karşıyken kömürde bu oran yüzde 48'e kadar düşüyor. AKP'lilerde kömür karşıtlığı daha yüksek. Yüzde 57'lere kadar çıkıyor.
'MUHARREM İNCE, GÜNEŞ ENERJİSİNE VURGU YAPIYOR'
Bekir Ağırdır araştırma için yaptığı analizde toplumsal fay hatlarından birinin de çevre hakları olduğu tespitini yapıyor. Size göre toplumda böyle bir bir enerji birikmesi yaşanıyorsa STK'lar ve veya partiler buna ne kadar hazırlıklı?
TEMA'dan tutun Yeryüzü Derneği'ne, WWF'den, Greenpeace'e kadar çok sayıda STK ciddi çalışmalar yapıyor. Siyasi partiler çok hazırlıklı değildi ama son seçim sürecinde seçim beyannamelerine bakıldığında çok ciddi bilinçlendiklerini düşünüyorum. HDP'yi bu konuda ayrı tutuyorum çünkü başından beri CHP'yi de işin içine katarak ekolojinin anayasaya girmesi konusunda belli bir yol katetmişti. Bu konuda giderek büyüyen bir bilinç olduğunu ve Muharrem İnce'nin bu durumun gayet farkında olduğunu düşünüyorum. Gitti, güneş enerjisi santrali açtı. Hemen her konuşmasında güneş enerjisinden bahsetti. Bunu bir yenilik olarak da görüyor onun da payı var ama bir temiz enerji vurgusu da var.
Ağırdır'ın deyimiyle evet çevre fay hattında bir enerji birikimi var, ama bu enerjinin henüz bu seçimlerde ortaya çıkacağını düşünmüyorum. Gene de hangi partiden olursa olsun insanların yüzde 75'i iklim değişikliği konusunda endişeli ve bu gelecek dönemde hem STK'lar hem de partiler için bir fırsat olma özelliği taşıyor. Zaten bu yüzden AKP de tersten bir korku yaşadığı için millet bahçesi gibi projeler açıklayıp, evlere tohum dağıtıyor. Çubuğu fazlasıyla bu tarafa doğru bükmeye çalışıyor ama mevcut enerji politikalarıyla bu çok zor. Ama gene de Saadet Partisi, İYİ Parti gibi partiler de durumun farkında çünkü mesela IPSOS'un "Türkiye'yi Anlama Kılavuzu" araştırmasında 5 tutumdan biri çevreye duyarlılık olarak çıkıyor. İnsanlar çevreye dair bir şeyler kaybettiğinin farkında.
Burada en temel problemlerden biri, eski bir problem, insanların kalkınmaya işe sosyoekonomik olarak rahatlamaya ihtiyacı var. Bu noktada kalkınma ve ekoloji hâlâ birbirine karşıt şeyler gibi algılanıyor. AKP tarafından da bilinçli olarak çalışıldı, işlendi bu. Muharrem İnce mitinge bisikletle gidince hemen oradan da yüklenmeye çalıştılar. Onun için insanlar önce iş sahibi olmak eve ekmek götürmek sonra da sağlıklı bir çevreye sahip olmak istiyor. Sürdürülebilir kalkınma tam da burada devreye giriyor. "Kırıp dökmeden, bütün derelere HES yapmadan, tarım arazisine fabrika dikmeden de iş, ekmek, istihdam yaratılabilir"in siyaset söylemi olarak da kurulması gerekiyor. Bu henüz çok fazla yapılamadı ama gelecekte partiler buna daha sonra daha fazla eğilecektir.
Diğer partilerin performansı nasıl bu konuda?
CHP ve HDP'yi söyledik gerçi ama HDP'nin metin üretiminde bir gariplik var. İklim değişikliği deyimini kullanmıyorlar Halbuki ekolojik anayasa taslağında doğa hakları insan haklarından üstündür şeklinde çok ileri düzey bir maddeleri var. AKP kömür yatırımlarına tam gaz devam edecek, bunu söylüyor. İYİ Parti de kömür yatırımlarına devam edeceğini söylüyor. Sürpriz bir şekilde Saadet Partisi'nin beyannamesinde iklim dostu, karbon nötr kentler, iklim adaleti gibi diğer beyannamelerde olmayan terimler geçiyor. CHP'de de ciddi bir su yasası çalışması var.
Peki bu bağlamda siz de Güneş, rüzgar vurgusu yapıyorsunuz. Sektör ne kadar hazır? Önündeki engeller neler?
Özellikle geçen sene Güneş enerjisine büyük bir yatırım yapıldı. Geçen sene için belirlenmiş bir son tarih olduğu için mevcut yatırımını üçe katladı. Mevcut kurulu kapasitesi üç gigawatta kadar ulaştı. Sonra da bıçakla kesilmiş gibi durdu. Bu sene de çok kötü gidecek çünkü AKP'nin dur kalk giden bir yaklaşımı var. Açıkçası güneş sektörünün çok gelişmesini istemiyorlar. En büyük gerekçe dağınık olması ve onlar büyük işleri büyük projeleri seviyorlar. Halbuki güneşin gelişebileceği yerler sanayi ve konut çatıları. Şu anda evinizin çatısına kurmaya kalktığınızda bir fabrikayla aynı işlemlere tabisiniz. Bürokrasi biraz azaltıldı ama gene de zor. Fiyatlar da düştü ama uygun kredi bulunabilmesi gerekiyor. Apartmanlarda ortak mülkiyet sorunu var. Öte yandan Muharrem İnce'nin güneşle ilgili konuşması da büyük yankı buldu. Onun için gene de umut var. Geçmişteki doğalgaz patlaması gibi ani büyümeler, istihdamlar yaratılabilir ama bunu politika olarak uygulamaya istekli iktidar da gerekiyor.