Barolar ve politika alanı
İstanbul Barosu’nun ülkenin en büyük sivil toplum ve insan hakları örgütü niteliğine kavuşması, demokratikleşme ve insan haklarının gelişiminde öncü bir işlev üstlenmesi beklenmektedir.
Savunma görevini üstlenmiş olan avukatların örgütü olan baroların eğitim-kültür ve refahının belli bir düzeye ulaşmış olduğu demokratik ülkelerde işlevlerinin esas itibariyle savunma sorunları ile sınırlı olabileceği kabul edilebilir. Ancak; yetersiz eğitim ve zayıf ekonomileriyle, demokratikleşme sürecini tamamlayamamış ülkelerde toplumun öncü örgütleri olarak, savunma sorunları yanında, rejimin dönüşümü ve demokratikleşmesi yönünde çaba gösterme yükümlülüğü altında bulunmaktadırlar.
Toplumsal bölünme ve politik kutuplaşmanın yaşandığı, iktidar ve toplum içinde etkin güç odaklarının yargı sistemini etkilediği, yargı bağımsızlığının zayıfladığı, adil yargılama ve adalete güvenin aşındığı ülkelerde ise barolara ayrıca görevler yüklenmektedir. Özellikle ülkemiz gibi, tüm otoritenin tek kişide toplandığı, yargı sisteminin politik tartışmaların ve etkilerin konusu olduğu ülkelerde ise; avukatlar politik baskılar altında, vekillik görevleri nedeniyle suçlandığı koşullarda savunma görevini yürütme, adil yargılamayı gerçekleştirme sorumluluğu altında bulunmaktadırlar.
Bu kısa giriş, baroların politika alanında aktif olmalarının zorunlu hale geldiğini gösterirken, baroların bu alanda baskı grubu olarak hareket etmelerine karşı olan çevreler, baroların yalnızca meslek sorunları alanında kalmalarını istemekte, bu yönde çaba göstermektedirler. Ancak, demokratik dönüşümün gerçekleşmesi, hukuk üstünlüğü, yargının bağımsızlığı gibi amaçlarla baroların politika alanına katılımı, avukatlık mesleğinin doğal sonucu olması bir yana, barolara ilişkin yasalar, anayasa ve uluslararası haklar belgelerinde yer almış bulunmaktadır.
Avukatlık Kanunu madde 1’de avukatın yargının kurucu unsurlarından biri olduğu, bağımsız savunmayı özgür biçimde temsil ettiği, ayrıca avukatlığın serbest meslek olmakla birlikte, bir kamu hizmeti olduğu belirtilmektedir. Madde 76’da ise, barolara avukatlık mesleğini geliştirme, meslek mensuplarının arasındaki ilişkileri düzenleme yanında; hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunma ve koruma yükümlülüğü getirilmiş bulunmaktadır. Baroların yönetim kurullarının görevlerini düzenleyen madde 95/21 ise, “hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak” demek suretiyle baro yönetimlerinin bu alanda aktif olarak çalışmasını öngörmektedir.
Uluslararası alanda avukatlar ve baroların konumunu düzenleyen belgeler de avukatlar ve baroların demokratik sistem içindeki önemini ve görevlerini vurgulamakta, politika alanına katılımını düzenlemektedirler.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesi, adil yargılanma hakkını düzenlemekte, Bakanlar Komitesi’nin 2000 yılında aldığı tavsiye kararında ise; avukatların ve oluşturdukları baroların, temel insan haklarının korunmasını sağlamada oynadıkları temel rolün altını çizmektedir. Kararda; hukuk devletinin güçlendirilmesinde, özellikle bireysel özgürlüklerin korunmasındaki görevleri ile avukatların mesleğin icrasındaki bağımsızlıklarının desteklenmesi, adil yargılamanın sağlanması, hangi makamdan veya hangi sebeple olursa olsun; sınırlama, etki ve müdahaleye maruz kalmadan avukatların mesleklerini ifa ederken özgürlüklerinin güvence altına alınması öngörülmektedir.
BM’nin 1990 yılında Havana’da kabul etmiş olduğu, “Avukatların Rolüne İlişkin BM Temel İlkeleri” de; İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeler gibi haklar bildirileri tarafından tanınan avukatlara adalete erişim ve adil yargılamayı sağlayacak güvencelerini güçlendirmeye ve dolayısıyla temel insan haklarını savunmada hukuk mesleğine güvence sağlanmasına vurgu yapmaktadır.
Ülkemizde yaşanan muhafazakar değişim sürecinde ise, Anayasa’nın bir çok hükmünün uygulanmadığı, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına uymanın reddedildiği, böylelikle anayasa ihlallerinin süreklilik kazandığı bir döneme girilmiş bulunulmaktadır. Bu durum, laik anayasal ve siyasal kazanımlara, hukuk üstünlüğüne karşı tehdit oluşturmakta; vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlüğünün güvencesi sayılan Anayasa madde 24’ün giderek anlam ve önemini yitirdiğine işaret etmektedir. : “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.” (md.24/son).
Günümüzde yaşanan politik sorunlar; öncelikle anayasa ihlalleri, yüksek mahkeme kararlarına uyulmaması; hukukun üstünlüğünün kurulması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanmasının hayati bir önem kazandığını ortaya koymaktadır. Toplumsal barış ve ekonomik refahın kalıcı bir biçimde sürdürülebilmesi ile hukuk üstünlüğü temelinde hak ve özgürlüklerin tanınması ve yargının bağımsızlığı arasında yakın bir ilişki bulunduğu gelişmiş demokratik ülkeler uygulamasıyla ortaya konmaktadır.
Kısaca özetlenen, laik sistemin günümüzde yaşadığı yıpranma ve ülke demokratik sisteminin geleceği için kritik bir sürecin yaşandığı günümüzde yapılan Baro seçimleri, yeni seçilen baro yönetimlerine ayrıca yükümlülükler getirmektedir. Anayasal sistemin sürekli ihlal edildiği, “yeni anayasa” talep ve girişimleri karşısında, başta İstanbul Barosu olmak üzere tüm baroların laik demokratik sistemin kurulması ve korunmasında aktif bir tutum alması beklenmektedir.
Baroların, demokratik sistemin gelişiminde aktif rol üstlenmeleri; farklılıkların benimsenmesi, ırk, din dil ayrımı gözetmeksizin herkesin günümüz gelişmiş demokrasilerinde benimsenmiş olan çoğulcu bir demokratik sistemin kurulabilmesi, toplumsal bütünleşme yönünde çaba göstermelerinin, ülkemizde barış ve istikrarın kurulmasına önemli katkı sağlayacağı kabul edilmelidir. Farklı kültür ve kimliklere sahip kişilerin; işçiler, kadınlar, sanatçılar, öğrenciler, çiftçiler, çevreciler vb. insan hakları aktivistleri olarak bir araya gelmeleri, çoğulcu demokratik toplumun kurulabilmesi için büyük önem taşımaktadır.
Diğer yandan, savunmayı üstlenen avukatlara yönelik tehditler, ifade özgürlüğü ve adil yargılanma ihlallerinin sürdüğü, savunmanın sorunlarının yıllardır birikerek geldiği bir sistemde, adil yargılamadan söz edilemeyeceği gibi, yurttaşın hak arama özgürlüğü ve savunma hakları etkilenmekte, engellenmiş olmaktadır. Savunma görevini yerine getiren avukatların hukuk dışı kararlarla tutuklanmaları, sık sık polis şiddeti ile karşılaşmaları, özellikle insan hakları savunuculuğu yapan çok sayıda avukatın halen cezaevinde bulunmaları avukatlara yönelik ağır hak ihlalleri ve hukuk dışı uygulamaların ulaştığı noktayı göstermektedir. Özetlenen avukatlara yönelik hukuk dışı uygulamalar ve hak ihlalleri, baroların bu konuda ayrıca çalışma yürütmelerini ve örgütlenmelerini gerektirmektedir.
Ülkenin demokratik dönüşümünde, yeniden kuvvetler ayrılığı ve yargının bağımsızlığına kavuşması yönünde yürütülecek çalışmalarda, diğer barolar yanında, İstanbul Barosu’nun yeni yönetimiyle ülkenin en büyük sivil toplum ve insan hakları örgütü niteliğine kavuşması, bu potansiyeli ile ülkenin demokratikleşme ve insan haklarının gelişiminde öncü bir işlev üstlenerek politika alanında yer alması beklenmektedir.
* Av. Dr.