Barselona 1 günde nasıl gezilir?
Elbette Avrupa’nın en güzel şehirlerinden birini 1 günde gezmek imkansız gibi ama size çizeceğim rotayla şehrin görülmesi gereken en önemli yerlerini gezmeniz mümkün…
DUVAR – Akdeniz’in en güzel şehirlerinden birisi olan Barselona’yı ziyaret için en güzel zaman şimdi başlıyor. Çünkü Avrupa ortalamasının üstünde bir sıcaklığı var. Yazın hem çok sıcak hem de çok kalabalık olduğu için nisan ve mayıs ayları ideal. Türk Hava Yolları ve Pegasus İstanbul’dan direkt uçuyorlar, bu yüzden 3,5 saat içinde bambaşka bir dünyaya adım atmanın keyfini yaşayabiliyorsunuz. Uzun bir haftasonu tatili için kaçabilecek 3-4 gününüz varsa ne ala, yok eğer sadece 1 günlük bir kaçamak yapacaksanız işte size şehri en verimli şekilde gezebilmenin yolları…
Şehrin tarihi İspanya’nın kendisinden daha eski. Barselona Katalonya özerk bölgesinin de başkenti. İnsanları o kadar güler yüzlü, samimi ve yardımsever ki biraz zaman geçirdikten sonra birkaç dakikalığına bile olsa buraya taşınmayı istiyorsunuz. Tek olumsuz yanı, hırsızların çok fazla olması. Bu konudaki uyarıları ciddiye almanızı ve gereken özeni göstermenizi tavsiye ediyorum.
GAUDİ’NİN RUHU VE LA RAMBLA
Büyüleyici mimarisi ve insanı hayretler içinde bırakan şehir planlamasıyla dünyanın sayılı şehirlerinden biri Barselona mimarların pek çoğunun ilhamı kabul edilen ve modern mimarinin öncülerinden olan efsane mimar Antoni Gaudi’nin muhteşem eserleriyle donatılmış bir şehir.
Şehrin kalbi La Rambla Meydanı. Birbirinden renkli kafeler, restoranlar, barlar, dükkanlar ve küçük butikler, içiçe geçmiş sokaklar, müzeler, büfeler, kiliseler, parklar, marketler; kısaca hayat buradan diğer yerlere dağılıyor. Aklınıza gelebilecek her tür ulaşıma sahip. Merkez olduğu için buralara yakın bir yerlerde kalmanızda fayda var.
Caddenin bitimine doğru Avrupa’nın en büyük ve en ünlü yiyecek pazarı La Boqueria var. Bizim Mısır Çarşısı’na benzeyen pazara uğramanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
TUR OTOBÜSÜ
Şehirde hareket etmenizi en kolaylaştıracak şey tur otobüsleri. Metroyu kullanmak gerçekten çok kolay fakat sadece 1 günümüz olduğu için bunu başka bir zamana bırakmak gerekecek. 1 günlük sınırsız kullanabileceğiniz biletler sadece 29 Avro ve sizi sabah 09:00’dan akşam 20:00’ye kadar istediğiniz her yere götürüyor. Ayrıca broşürle birlikte verdikleri müzeler, kafeler veya alışveriş için kullanabileceğiniz indirim kuponları da cabası… Ayrıca gezerken dinleyebileceğiniz 8 dilde rehberlik hizmeti veren bir sistemleri var ve 8’inci kanal Türkçe… Otobüsler 3 farklı renkli hatta gidiyor; şehrin kalbi, görülecek yerleri ve sahil bölgeleri… Fakat benim çizdiğim rotayı tamamen Gaudi’ye ithaf ediyorum!
Hadi ilk durağımıza gidelim!
Plaça De Catalunya: Barselona’nın en işlek meydanı olan Plaça de Catalunya çeşme ve heykelleri ile ünlü... 19’uncu yüzyılın ortasına kadar şehrin duvarlarının dışında kalan oval şeklindeki meydan, 1858’de duvarları yıkması ile kente dahil olmuş. Eski şehir ve Eixample bölgesi arasında bulunduğu ve en popüler yerlerle bağlantısı olduğu için gün boyu yerli ve yabancı ziyaretçilerin akınına uğruyor. Kahvaltınızı burada ederek güne başlayabilirsiniz.
Casa Batllo: Plaça De Catalunya’dan yürüyerek gidebileceğiniz eski şehirde bulunan Passeig de Gracia Bulvarı’nda kentin en sıra dışı yapılarından birini görürsünüz. 1906 yılında tamamlanan ve Mimar Gaudi’nin yıldız eserlerinden biri olan Casa Batllo, çarpıcı sembollerle dolu ön cephesi, göz alıcı bacaları ve çatısıyla günümüzde bile hayal edilemeyen bir görünüme sahip. 2005 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren yapının en dikkat çekici bölümü, ön cephenin üst kısmında çatıyı kaplayan ve bir sürüngenin sırtını andıran renkli formdaki Ejderha Sırtı…
Casa Mila (La Pedrera): 1984 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine girmiş mimari bir başyapıt olan Casa Mila aynı zamanda ‘Taş Ocağı’ anlamına gelen La Pedrera adıyla da biliniyor. Mimarinin bir sanat olduğunu bu binaya bakınca daha iyi anlıyorsunuz ve sizin de tahmin edeceğiniz gibi bu bina da Gaudi’ nin harika eserlerinden biri… Casa Batllo’ya çok yakın, dolayısıyla yürüyerek gidebilirsiniz. İçerisini görmek isterseniz biletinizi sıra beklememek için internetten almanızı tavsiye ediyorum. Rezidans olarak kullanılan bina dışarıdan büyük bir ilgi odağı ama asıl sanat, sürprizler ve güzellikler içeride… Gaudi binanın dış yapısını dalgalar şeklinde tasarlamış. Ama Casa Mila’ yı bu kadar ünlü yapan mimari yapısının yanında çatısında bulunan figürler ve heykeller…
La Sagrada Familia: Yine Gaudi’nin imzasını taşıyan ve dünyanın en özel binalarından biri olan kilisenin inşası hala bitmiş değil! 19’uncu yüzyılın başında başlayan inşaat, bağışçıların ve ziyaretçilerin yardımlarıyla destek görüyor. Kilise Gaudi’nin en büyük hayaliymiş, hayatının büyük bir bölümünü de buna adamış ve yaptığı işlerden kazandığı tüm parayı da buna yatırmış. Ne yazık ki 1926’da bir tramvayın altında kalarak öldüğü gün, binanın sadece bir kulesi bitmişti. Toplam 18 kulesi olacak olan bazilikanın bugün ise sadece 8 kulesi bitmiş durumda. Bazilikanın içindeki kolonlar ağaçlar şeklinde tasarlanmış, yapının içine girildiğinde ormanda dolaşma hissi uyanıyor. 2026-2028 tarihleri arasında bitmesi planlanan Gaudi’nin bitmeyen bu projesi, şehrin en önemli sembollerinden biri…
Gracia: Köy tadında bir mahalle burası… 1897’ye kadar bağımsız bir bölge olan Gracia, daracık sokaklar, minicik meydanlar, şirin kafeler ve geleneksel dükkanlardan oluşan bir semt. Geçmişin atmosferini girdiğiniz her sokakta hissediyorsunuz ama semtin nüfusu çok genç. Elbette Gaudi şehrin en sevimli yerlerinden birine imza atmasa olmazdı; rengarenk mimarisiyle Casa Vicens ve ihtişamıyla Casa Fuster bu mahallede görebileceğiniz harikalardan…
Park Güell: Şehrin önde gelen soylu ailelerinden biri olan Kont Eusebi Güell için yapmış bu parkı Gaudi… Kont her ne kadar başta 17 hektarlık bu araziye kamu binaları ve 60 adet ev inşa ettirmek istese de projeden istediği sonucu alamaz. Sadece iki ev bitirilir ve kendi tasarımı olan mobilyalarıyla süslediği bu evlerden birinde de Gaudi oturur, ancak diğer evleri almak isteyen kimse çıkmadığı için proje yarım kalır, Gaudi’nin oturduğu ev de müze olur. 1918 yılında arazi devlete geçer ve 1922 yılında da Park Güell adıyla halka açılır. 1984’te UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne alınan park dünyanın en sıra dışı parklarından…
Tibidabo: Şehrin her tarafından görünen bir yapı var; yüksekliği 512 metre olan Tibidabo dağının tepesinde ışıklandırılmış bir kilise… Geceleri şahane bir görüntü veriyor. Oraya gidebilmek için Tibidabo Bulvarı durağında otobüsten iniyorsunuz. Oradan ya bir asırdan fazla bir süredir hizmet veren mavi tramvaya ya da sizi dağa çıkaracak fünikülere götüren otobüse biniyorsunuz. Efsaneye göre İsa’ya şeytanın tüm kutsallığı karşısında bütün dünyayı teklif ettiği alan ve dağ burasıdır. Bu da ‘İsa’nın Kutsal Kalbi’ ismindeki heykelin yapılmasının nedenini gayet iyi açıklıyor. Dünyanın en eskilerinden biri hala ayaktaki tek lunapark, Torre de Collserola adı verilen bir telekomünikasyon kulesi ve Temple Expiatori del Sagrat Cor adında bir Katolik kilisesi bulunuyor ve atraksiyon olarak kukla gösterileri, piknik alanları, oyun alanları, kafe ve restoranlar var. Kilisenin terasından şehrin enfes manzarasını izlemenin keyfi başka yerde yok! Bir not; buradaki lunapark Woody Allen’ın ünlü filmi “Vicky Christina Barcelona” filminde yer aldı.
Sarria: Burası da Gracia gibi daha evvel bağımsız olan sonradan Barselona’ya dahil olmuş semtlerden. Tarihi dokunun nefes aldığı bir mahalle burası. Burada görülmesi gereken yerler arasında Monestir de Pedralbes manastırı, yine Gaudi imzalı Palau Reial – Pavellons Güell bulunuyor. Eğer geleneksel yerleri, gotik mimariyi ve antika dükkanları seviyorsanız buraya mutlaka uğrayın derim ama ‘bugünlük bu kadar tarih yeter, biraz da keyif yapalım’ derseniz hemen dinlenebileceğiniz bir yere götürüyorum sizi şimdi.
Port Vell: Burası tamamen yorulmuş ayaklarınızı uzatıp, denizi seyredebileceğiniz ve birbirinden farlı restoranlarda karnınızı doyurabileceğiniz bir yer. Şehrin Akdeniz karakteri bu limanla tamamen öne çıkıyor burada. Port Vell, meşhur La Rambla Caddesi’nin sonunda yer alıyor. 1992 Barselona Olimpiyatları öncesinde limanda boş ambarlar, tren yolu depoları ve fabrikalar vardı. Son yıllarda baştan aşağıya yenilendi ve şehrin gözde yerlerinden biri haline geldi. Bölgede gezebileceğiniz Dünya Ticaret Merkezi, Denizcilik Müzesi, Akvaryum, Katalonya Tarih Müzesi, Maremagnum alışveriş merkezi gibi pek çok turistik mekan bulunuyor.
Akşam ise Katalunya Meydanında bulunan enfes restoranlardan Nacional Passeig de Gracia’yı öneriyorum. Mutlaka rezervasyon yaptırın, aksi takdirde çok fazla sıra beklersiniz.
1 günüm var, neden eğlenmeyeyim diyenlere
El Raval, Gracia’da yer alan Carrer de Verdi sokağı, ve Passeig Del Born geceleri kılık değiştiren bölgeler.... El Raval çok popüler; Hemingway’in zamanında sıkça uğradığı ve denizcilerin de sarhoş olmaya geldikleri 1820′de açılmış olan Bar Marsella‘da gerçek Absinthe içebilirsiniz. ‘LGBTT dostu’ olarak bilinen Zelig Bar’ da kokteyl içmenin keyfi de bambaşka!