Bas bas paraları holograma, bir daha geleceğiz dünyaya
Londra halkı, geçen hafta sonu yapılan resmigeçitte Kraliçe’nin kendisini değil hologramını selamladı. Fransız siyasetçi Jean-Luc Mélenchon’un “hologramları” geçen ay 12 ilde aynı anda seçim kampanyası yaptı. 10 yıl önce aramızdan ayrılan Whitney Houston’ın hologramı mayıs boyu Las Vegas’ta konser verdi. İsterseniz “gerçekti hayal oldu” deyin ama belli ki bundan sonra daha çok hologram göreceğiz. Üstelik bu işin öncülerinden biri Türkiye’den: Bu kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ta kendisi.
“Selamsız Bandosu” filmini hatırlar mısınız?
Nesli Çölgeçen’in 1987 tarihli bu nefis filminde, cumhurbaşkanı trenle Anadolu’yu gezmekte ve bu arada bazı istasyonlarda inip kasabaları ziyaret etmektedir. Selamsız kasabasının belediye reisi (Şener Şen), cumhurbaşkanının onlara da geleceğini düşünür. Haliyle, bu tarihi ana yakışır bir tören düzenlemesi gerektiğine inanır. Ama bir istasyonu bile olmayan, günlük gazetelerin ancak gelip geçen trenlerden atılırsa okunabildiği, bu ücra kasabada ne yapılabilir? Belediye reisi çözümü bir bando toplamakta bulur. Nitekim Selamsız, türlü imkânsızlıklar içinde belediye bandosu kurar ve cumhurbaşkanını bekler.
Acaba Cumhurbaşkanı bandoyu beğenecek midir?
(Yazının selameti açısından burada filmin finalini söylemem gerekiyor. “İleride seyrederim” diyen varsa, atlayarak okusun.)
Evet, Cumhurbaşkanı’nı büyük bir hevesle bekler Selamsız halkı. O gün gelip çattığında, bin bir emekle kurulan bando, tren yolunun kenarında vaziyet alır. Çocukların eline bayraklar tutuşturulur. “Hoşgeldiniz” pankartları hazırlanır. Kasaba, Cumhurbaşkanını görmek için eksiksiz toplanmıştır.
Ama tren orada durmaz bile. Cumhurbaşkanı, kendisini umutla bekleyen halka pencereden bile bakmaz. El sallar sadece.
Gülüşler donar, bayraklar iner, bando susar. Kimileri üzüntüden ağlar.
Selamsız kasabası, devlet başkanının sadece eliyle müşerref olabilmiştir.
***
Kaderin cilvesi…
Dünyanın merkezinde sayılabilecek Londra’nın halkı, Anadolu’nun ücrasındaki hayali kasaba Selamsız’ın sakinleriyle neredeyse aynı kaderi paylaşacaktı. Hem de geçen hafta sonu. Hem de “sene olmuş 2022”yken.
Neyse ki teknoloji farkıyla yırttılar. Çünkü “sene olmuş 2022” idi.
Malum, Birleşik Krallık’ın ve içinde Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Bahamalar ve daha nice adanın yer aldığı Commonwealth’in kraliçesi olan 2. Elizabeth’in tahttaki 70’inci yılı şenliklerle kutlanıyor. En başta da tahtın merkezi İngiltere’de…
“Sene olmuş 2022, hâlâ mı kula kulluk” demeyen İngiltere halkı, sokaklarda, yollarda, meydanlarda, saray önlerinde ve parlamentoda toplanıp 70 yıldır kendilerine hükmeden Kraliçe 2. Elizabeth’in ismini haykırıyor. Üzerinde kraliçenin sureti basılı hediyelikler yok satıyor. Bardaklar, çanaklar, anahtarlıklar, havlular, çoraplar… Kraliçenin yüzü her yerde.
Kutlamalar kapsamında, MÖ 8000’e tarihlenen Stonehenge dikili taşlarına bile kraliçenin yüzü yansıtıldı. Bu taşların İngiltere’de kraliyetin tarihinden 9000 yıl önce bile orada olmasına takılmayalım şimdi, neticede halk coşkulu.
Bu coşkunun hakkını vermek gerektiğini kraliyet yetkilileri de biliyor olmalıydı ki, ilerleyen yaşından dolayı kutlamalardaki her etkinliğe katılamayan Kraliçe’nin törenlerdeki yokluğundan doğacak burukluğu önlemek için çareler aradılar.
Buldular da.
Kraliçe her yerde hazır ve nazır olamıyorsa hologramı da mı olamıyordu yani?
İşte bu akıllarla…
Törenin en önemli kısımlarından birine Kraliçe bir hologram olarak katıldı. Genç 2. Elizabeth’in 70 yıl önce taç giyerken Whitehall’dan (İngiltere’de hükümetin merkezi) Buckingham Sarayı’na, altından kraliyet kupasıyla yaptığı yolculuk, binlerce sanatçının katıldığı şatafatlı bir organizasyonla tekrarlanırken, tarihi kupa arabasının penceresine Kraliçe’nin 70 yıl önceki hali bir hologram olarak yansıtıldı.
Gerçek Kraliçe sarayında dinlenirken, halk da hologramını selamladı.
Hiç değilse yüzünü gördüler.
Selamsız’dan bir fazlası…
***
Selamsız’da olmayan Londra’da oldu. Çünkü hayat buraya doğru akıyor.
Hologram birkaç yıldır ufak ufak hayatlarımıza giriyor. Ulaştırmadan müzeciliğe birçok sektörde kullanılıyor. Öncelik kültür sanatta. Özellikle de konserlerde. Orhan Veli’nin “Eskiler alıyorum / Alıp yıldız yapıyorum” dizelerini andırır şekilde, bir gazete haberi “Yaşlı müzisyenler ölmüyor, holograma dönüşüyor” diyor.
İlginç bir dönüşüm… Artık aramızda olmayan Maria Callas’ın, Whitney Houston’ın, Buddy Holly’nin, Roy Orbison’ın konserleri kapalı gişe. ABBA’nın efsane konserlerine de yeniden gidebiliyorsunuz.
İnsanların buna pek itirazı yok. İtiraz yok ki konser salonları doluyor. Belli ki bir arada olmanın, bir şeylere katılmanın, beraber hareket etmenin coşkusu; kalabalıkların büyüsü, sahnedeki insanın kanlı canlı olup olmadığının sorgulanmasının önüne geçiyor.
Hem kim Maria Callas’ı sahnede görmek istemez ki?
***
“Hologram” bahsinde bu işi bir gelecek teknolojisiymiş gibi kodluyoruz ama bunun çok eski bir teknik olduğunu da söylemeli. Hologram, 1860’larda geliştirilen “Pepper’s Ghost” denilen bir illüstrasyon tekniğinin bir çeşitlemesi. İş temel olarak, 45 derece açıyla tutulan kalın bir cama görüntü yansıtılmasından ibaret.
Yine de şov dünyası bu teknolojiyi bugüne uygun hale getirmeye kararlı. Yeni hayatlarımız bu minval üzere ilerleyecek. İleride şehirlerimize muhtemelen bazı şarkıcıların da kendisi değil hologramı gelecek. Bir stadyumda toplanıp, New York’taki konserin hologramını izleyeceğiz. Bir yandan kötü tabii; ne yani Michael Jackson, Metallica, Madonna, Rolling Stones gibi efsane konserler artık Türkiye’de olmayacak mı?
Kabul edelim ki bu ekonomik düzende artık bu konserler olmayabilir. Nitekim yıllardır görmüyoruz da.
Bir yandan da iyidir belki. Dedim ya, bir arada olma hissi yetiyordur belki. Beğeneceğimi sanmıyorum ama hiç hologram da görmedim sonuçta, bilemiyorum.
***
Ama Türkiye’de hologram gören en azından bir spor salonu dolusu insan var.
26 Ocak 2014’te İzmir’de, Binali Yıldırım’ın İzmir büyükşehir belediye başkanı adaylığı kampanyasındaki bir miting için spor salonunda toplananlara bir sürprizin onları beklediği söylendi. Akabinde salonun ışıkları söndürüldü. Derken bilimkurguvari, helezonik bir ışık huzmesinin içinden dev bir hologram belirdi. O dönem başbakan olan Erdoğan’ın hologramı. Mitinge katılamayan Erdoğan, İzmirlilere hologramıyla seslenecekti.
Dinmeyen alkışlardan bu sürprizin hoşa gittiğini varsayabiliriz. Ama devamı gelmedi.
***
Erdoğan dünyada hologram teknolojisini deneyen az sayıda liderden biri. Birkaç örnek daha var. Hindistan lideri Narendra Modi bu işi seviyor ve zaman zaman başvuruyor. Endonezya Başkanı Joko Widodo’nun hologramı da seçim kampanyalarında görev yaptı.
Prens Charles, annesinden de önce bir holograma dönüşmüş ve o haliyle Abu Dabi’de bir konuşma yapmıştı. Müteveffa Amerikan başkanı Ronald Reagan’ın hologramı da kendi ismini taşıyan kütüphanede misafirleri ağırlıyor.
Hologramı en çok seven, onu en etkin kullanan siyasetçi ise Avrupa’da. Fransa’nın sol lideri Jean-Luc Mélenchon, bu sene başkanlığa oynarken hologramını 11 ayrı şehre gönderdi. Kendi ‘öz varlığıyla’ birlikte 12 Mélenchon seçmenlere geçen ay aynı anda seslendi.
Aynı siyasetçi bu teknolojik yaklaşımı bir önceki başkanlık seçimlerinde daha küçük çapta denemiş ve sonuç almıştı. O zaman sadece iki şehirdeydi Mélenchon. Kendisi Lyon’da konuşurken parmaklarını şıklatmış ve hologramı birdenbire Paris’teki mitingde belirmişti. Paristekiler, miting sonrası gazetecilere bu yenilik karşısında ikna olduklarını ve hologram Mélenchon’un gerçeğini aratmadığını söyleyeceklerdi. Bir de ilginç not: O gün Paris’te “hologram Mélenchon”u altı bin kişi izlerken, siyasi rakibi “gerçek” Marine Le Pen’in mitingine üç bin kişi katılmıştı.
Şimdi iki değil, 12 Mélenchon var. İleride belki daha da çoğalacaklar.
***
Soru da burada zaten.
Hologramlar işe yarayacak mı? Kitleler bu işe bayılacak mı? Liderler partilerinin parasını holograma basacak mı? Bu tür numaraların özellikle yeni seçmenleri etkileyeceği düşünülecek mi?
Mélenchon’un ilk denemesi sonrası Al Jazeera’ya konuşan, Berkeley’den siyaset psikolojisi uzmanı Prof. Laura Stoker, “gelecek burada” diyor. “Bu teknolojiyle çok büyük organizasyonlar yapılabilir.”
Geleceğin siyasetinde şunları görebiliriz: Hologram işini halihazırda denemiş olan Erdoğan, yeni teknolojilerle giderek daha çok haşır neşir olan Kılıçdaroğlu, halka seslenmeyi ekstra önemseyen Akşener ve diğerleri aynı anda 81 ilde miting yapabilir.
Liderler, yıllardır giremedikleri, siyaseten var olmadıkları bazı yerlere hologramlarını gönderebilir (Yuh çekilirse en azından holograma çekilmiş olur!)
Ebata fazla önem veren liderler hologramlarını sahnelere sığmaz şekilde büyütüp birbirleriyle yarışa girebilir.
Ya da… Mitinglere yakın tarihten konuklar çağırılabilir. Bugünkü siyasi partilerin tarihi kurucuları ya da ideolojik önderleri, -varsa- daha önceki seçimlerdeki görüntüleriyle ve konuşmalarıyla birdenbire sahnede yer alabilir. “Olmaz” gibi mi geliyor, sadece bekleyin.
***
Siyasetçiler halka bu denli inecek de ne olacak peki? Bir mitingde hologramın konuşmasını dinlemek ne kadar önemli?
‘Feyk’ kraliçeyi selamlamak güzel bir şey mi?
Ya gelip geçen trenin penceresinde Cumhurbaşkanı’nın eli değil de yüzü belirse, Selamsız refaha erer miydi?
Burada yine filme dönelim. Çünkü “Selamsız Bandosu”nun finalinde bir sürpriz var.
Tren geçip gider, bando susar, bayraklar iner, ağlayanlar ağlar; sonra ne olur peki?
Önce sessizlik.
Sonra Selamsız Bandosu birdenbire bozukdüzene geçer, oyun havası çalmaya başlar.
Halk önce bir şaşırır, sonra da hemen ritme uyar.
İnsanlar trene de törene de boşverir; karşılıklı göbek atarlar.
Trendeki devlet başkanı ise halkın ne ağladığını görür ne oynadığını.