Başak Demirtaş’ın eşi cezaevinden, tabiri caizse hücresindeki ketıldan cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırlanıyor. Kendisi de öğretmenlik, annelik ve Diyarbakır-Edirne yollarından bulduğu fırsatı eşi Selahattin Demirtaş’ın kampanyasına destek atarak değerlendiriyor. Aktif siyasete girmeyi hiçbir zaman düşünmediğini söyleyen Demirtaş, eşinin kampanyasına verdiği desteğin ise ailevi değil, politik bir sorumluluk olduğunu söylüyor…
Bir an için on yıl sonrasına, geleceğe gittiğinizi hayal edip
şöyle bir arkanıza, bugünlere bakın. İktidar koltuğunu hiçbir
koşulda bırakmak istemeyen, rakiplerine karşı her türlü muameleyi
mubah gören, onları görünmezlik gömleğine hapsetmeye çalışan egemen
bir zümre ve onun karşısında elindeki kısıtlı olanaklarla direnen
milyonlar, onların saldırı altındaki temsilcileri…
Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerine hazırlanan ülkede,
siyasi atmosfer ve rakipler arası mücadelenin biçimi, zaman ve
uzamdan koparak bakıldığında epey ürpertici. İleride baskının,
hilebazlığın, manipülasyonun, zorbalığın diz boyu olduğu bu dönemin
direnenlerinin tarihi yazıldığında veya belgeselleştirildiğinde şu
anki tanıklığımızı daha sağlıklı idrak edebileceğiz.
Bu dönemde iktidarın baskılarıyla en fazla karşı karşıya kalan
ve iki yıla yakın bir süredir hapiste tutulan cumhurbaşkanı adayı
Selahattin Demirtaş’ın yaşadıkları da, direniş biçimi de tarihte
şimdiden yerini almış görünüyor. Demirtaş’ın hayat arkadaşı,
yoldaşı olan Başak Demirtaş, bu dönemin birinci elden tanıklığını
yaparken eşinin mücadelesine de katkı sunuyor. Seçimlere on gün
kala Diyarbakır’da kapısını çaldığımız öğretmen Başak Demirtaş’la,
eşinin aktif siyasete atıldığı günden beri neler yaşadıklarını,
Ankara’da maruz kaldıkları ayrımcılığı, karşı karşıya kaldıkları
saldırıları ve iktidarın idam imasına kadar vardırdığı Selahattin
Demirtaş korkusunu konuştuk…
Bir yandan öğretmenlik yapıyor, bir yandan
Edirne-Diyarbakır yollarını aşındırıyor, bir yandan da eşinizin
adaylık kampanyasına destek veriyorsunuz. Sizin açınızdan nasıl
geçiyor bu dönem?
Benim açımdan da Selahattin’in önceki adaylığına nazaran çok
daha zor bir dönem geçiriyoruz. Adaylardan biri devletin tüm
imkânlarını kullanabilirken, diğer adaylar da bir şekilde halkla
buluşup vaatlerini aktarabiliyor. Buna karşın Selahattin’in
kampanyasını cezaevinden, imkânsızlıklar içinde yürütmeye çalışması
çok büyük haksızlık. Ben de tüm halkımız, gençlerimiz, kadınlarımız
gibi bu imkânsızlıkları imkâna çevirebilmek için, Selahattin’in
duyulması engellenmek istenen sesine ses olmak için çalışıyorum.
Yorulmuyorum, çünkü herkes gibi ben de bir sorumluluğu yerine
getiriyorum. Bu da benim açımdan ailevi değil, politik bir
sorumluluktur.
Fakat sanki özellikle doğrudan politik değerlendirmeler
yapmaktan geri duruyorsunuz. Bunun sebebi ne?
Akif siyaseti hiçbir zaman tercih etmedim ama bu benim politik
olmadığım anlamına gelmez.
Neden aktif siyaseti tercih etmediniz?
Mücadele etmek için illa böylesi bir siyasi sahada olmanız
gerekmiyor. Hayatın her alanında politik mücadelenizi
yürütebilirsiniz. Bu dönemde Selahattin’in cezaevinde olması
dolayısıyla böylesi bir sorumluluğum ortaya çıktı ama normalde ben
bu kadar görünür olmayı tercih etmiyordum. Selahattin’in
tanınırlığı benim de görünür olmama sebep olduysa, elbette bundan
gurur duyarım. Fakat benim farklı kimliklerim de var. Umarım sosyal
hayat içinde, kendi kimliklerim üzerinden, tercih ettiğim farklı
mücadele alanlarına odaklanacağım normal günlere geliriz.
Neler yapmak istiyorsunuz?
Öğretmen olduğum için eğitim sistemindeki muazzam sorunlara
tanıklık ediyorum. Şu an zaten bu alanda mücadele yürütüyorum ama
bu mücadelemi olağan koşullarda daha da yoğunlaştırabilirim 18
yıllık öğretmenliğimin 15 yılı Diyarbakır köylerinde geçti.
Gördüğüm temel sorun anadilde eğitimin verilmemesinden
kaynaklanıyor. Çocuklar evde, anadilleriyle konuşuyorlar. 7 yaşına
girip ilkokula geldiğinde, ilk defa farklı bir dille
karşılaşıyorlar ve o yaşa kadarki tüm yaşam bilgileri okulda
sıfırlanıyor. Düşünün ki siz İngilizceyle ilk defa
karşılaşıyorsunuz ve bu dilde matematiği, feni kavramaya
çalışıyorsunuz. Ve kendi dilinizde konuşmanız sınıf içerisinde
tamamen yasak iken bunları yapıyorsunuz. Bu, çocuklar açısından
pedagojik olarak da psikolojik olarak da çok zor bir süreç.
Siz de Diyarbakır’da doğup büyürken aynı süreci
yaşadınız mı?
1977 yılında doğdum ve hemen sonrası 12 Eylül. Sanırım
bizimkiler yaşadıkları zorlukları çocuklarına yaşatmak istemediler.
Bunun için de yanlış bir şey yaparak bize Kürtçe öğretmediler.
Sadece kendi aralarında Kürtçe konuşuyorlardı. Bu yüzden ne yazık
ki anadilim Kürtçeyi sonradan öğrendim.
Çocuklarınızla hangi dilde konuşuyorsunuz?
Kürtçe konuşmaya çalışıyoruz ama anadilimize hakim olmadığımız
için onlara da yeteri kadar öğretemedik. Hayatımdaki en büyük
burukluklarımdan biridir bu.
Muharrem İnce, çocuklara Türkçeyi, anadillerini ve bir
yabancı dili öğreteceklerini söylüyor. Yani anadilde eğitim değil
ama anadil eğitimi verecekleri vaadinde bulunuyor. Sizce bu
eğitimdeki sorunu aşmaya yeterli mi?
Kesinlikle yeterli değil. Bu çağda hâlâ anadil eğitimi mi yoksa
anadilde eğitim mi verelim tartışması yapıyor olmamız çok hazin.
Böylesi bir tartışmanın yapılıyor olması, demokrasi standardının
neresinde olduğumuzu gösteriyor. Oysa anadilini bilmek de,
anadilinde eğitim görmek her çocuğun ana sütü kadar helalidir,
hakkıdır.
SELAHATTİN’İN KOBANİ OLAYLARININ YIL DÖNÜMÜNDE
TUTUKLAYACAKLARDI
Selahattin Demirtaş ve Başak
Demirtaş'ın cezaevinde çekilmiş ilk defa yayınlanan
fotoğrafı
Eğitim sistemi dışında hangi alanlarda mücadele
yürütmeyi arzuluyorsunuz?
Kadın hakları mücadelesinde yer almak istiyorum. Ülkemizde
kadınların maruz kaldığı baskıları ve zorlukları ancak yoğun bir
mücadeleyle aşabiliriz. Sokak ortasında katledilen, şiddet gören
kadınlar var. Tacize, tecavüze uğrayan, tarlalarda, fabrikalarda
emeği sömürülen kadınlar, çocuklar var. Bu sorunun çözümü için bir
kadın, anne ve öğretmen olarak üstüme düşen görevleri yerine
getirmek isterim.
Çocuklarınız, babalarının tutuklanmasından nasıl
etkilendi?
Biz Selahattin’in tutuklanacağını ve bu tutuklamanın da aslında
4 Kasım’dan bir ay önce gerçekleştirileceği bilgisine sahiptik. O
yüzden çocuklara böyle bir şeyin olabileceğini anlatmış ve onları
olabildiğince hazırlamaya çalışmıştık.
Tutuklanacağını nasıl öğrenmiştiniz?
Selahattin bir şekilde öğrenmişti. Aslında yapılan planlamaya
göre operasyon 5 Ekim akşamı olacak, Selahattin o akşam gözaltına
alınacak ve Kobani olaylarının yıl dönümünde de tutuklanacaktı.
Böylece 6-8 Ekim olaylarına karşı siyasi bir intikam mesajı
verilmiş olunacaktı. Selahattin buna fırsat vermek istemedi. O
yüzden tutukluluğu bu tarihe denk getiremesinler diye yurt dışına
gidip 10 Ekim tarihinde geri döndü. Böylece amaçladıkları
operasyonu bir ay ertelemek zorunda kaldılar. Selahattin böyle bir
operasyonun olacağını bildiği için önce beni psikolojik açıdan
hazırladı, sonra da beraber çocukları bu sürece hazırladık.
Selahattin tutuklanacağını bile bile, gittiği yurt dışından
operasyondan iki gün önce geri döndü. Tutuklanacağına “kaçma
şüphesi” gerekçe gösteriliyor ama o hiçbir zaman kaçmayı düşünmedi.
Zaten kaçacak biri olsa, başından böyle bir mücadeleye girmezdi.
Cezaevine girerek halkın özgürlük mücadelesindeki yerini korumayı,
devletin partide yaratmak istediği sarsıntıya izin vermeyerek
partiyi toparlamaya çalışmayı kendi özgürlüğüne tercih etti. Ne
kadar iyi bir karar vermiş olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz.
4 Kasım 2016 akşamı bu eve yapılan operasyonu
çocuklarınızla birlikte nasıl karşıladınız?
Operasyonun yapıldığı günün sabahında, kahvaltı sofrasında bu
konuyu tekrar konuşmuştuk. Planlamayı yaptık; operasyon olduğunda
gelip çocukları almaları için yakında oturan kardeşlerime
telefonlarını sürekli açık tutmalarını söyledim. Gece 01:30
sularıydı. Kapı çalındığında Selahattin yeni uykuya dalmıştı.
“Geldiler” deyince hemen kalkıp hazırlanmaya başladı. Ben de bir
yandan çocukları giydirmeye çalışıyordum. Önceden ne kadar hazırlık
yapmış olsak da küçük kızım ağlamaya başladı ve evden çıkmak
istemediğini söyledi. Oysa ben operasyon sırasında çocukları evden
çıkarmayı, kardeşlerime götürmeyi planlamıştım. Çünkü o korkunç
sahneye tanık olmalarını istemiyordum.
4 KASIM AKŞAMI OLAN ŞEY GÖZALTI DEĞİL,
KAÇIRMAYDI
Nasıl bir sahneydi o akşamki?
Kapıda, ellerinde kapıyı kırmak için kullandıkları koçbaşı olan,
sayısız kar maskeli polis vardı. Binanın bahçesinde de sayısız
polis, onlarca zırhlı araç birikmişti. Çok aceleleri var gibiydi ve
bu işi hemen bitirmek istiyorlardı. Oysa Selahattin o gün sabahtan
akşama kadar hep evdeydi. İsteseler, günün herhangi bir vaktinde bu
gözaltıyı gerçekleştirebilirlerdi. Bence zaten 4 Kasım akşamı olan
şey bir gözaltından ziyade kaçırmaydı.
Sonuçta çocukları evden çıkardınız mı?
Hayır, çünkü polislerden biri ellerinde evi arama kararı
olmadığını söyledi. Dolayısıyla çocukları başka bir odaya aldım.
Sonra da Selahattin çocuklarla, benimle vedalaştı ve ayrıldık.
O akşam bu sürecin ne kadar devam edeceğini tahmin
ediyordunuz?
Açıkçası ifadesini verip birkaç saat sonra geri döneceğini
düşünüyordum. Sonuçta bunca yapılan hukuksuzluklara rağmen 6,5
milyon insanın oyunu almış bir partinin eş genel başkanına bu kadar
hukuksuzluk yapılamayacağını zannediyordum. Meğer hazırlıklarını
çoktan yapmışlar. Daha savcılıkta ifade vermeden, hakim karşısına
çıkmadan havalimanına uçak getirilmiş, Edirne’de hazırlıklar
yapılmış.
Sizce eşinizin tutuklanmasına giden süreçte en kritik an
hangisiydi? Herkesin yorumu "seni başkan yaptırmayacağız"
açıklaması olduğu yönünde. Siz de aynı fikirde
misiniz?
Kesinlikle o söz ve sonrasında Selahattin’in cesurca yürüttüğü
etkili muhalefet hedef alınmasının temel sebebiydi. Sonuçta o sözle
birlikte yürütülen muhalefet üzerinden HDP barajı aştı, AKP’yi
iktidardan düşürdü.
HDP’nin barajı aştığı seçimden sadece iki gün önce, 5
Haziran’daki Diyarbakır mitingi sırasında HDP’ye yönelik bombalı
bir saldırı gerçekleşmişti. Siz de eşiniz ve çocuklarınızla
oradaydınız. O günü, patlama anını nasıl
hatırlıyorsunuz?
5 Haziran mitingi seçimden önceki son mitingdi ve çok da
kalabalıktı. Çocuklarımız bizden önce miting alanında, sahneyi
rahat görebilecekleri bir yere gittiler. Benle Selahattin arabada,
konuşma sırasının kendisine gelmesini bekliyorduk. Sıra kendisine
geldi ve arabadan sahneye doğru gidebilmesi için bir koridor
kuruldu. Selahattin tam arabadan inmek üzereyken korkunç bir
patlama sesi duyduk. Bunun trafo patlaması olduğu yönünde bir anons
yapıldı. O sırada Selahattin’le birbirimize baktık. Kısa, kaygılı
ve derin bir bakışma oldu. Selahattin hemen arabadan çıkmak istedi
ama partili arkadaşlar ikinci bir patlamanın olabileceğini söyleyip
Selahattin’in çıkmasına izin vermediler. Selahattin ise halkı
yatıştırmak, sakinleştirmek için ısrarla arabadan inmek istediğini
söyledi ve zorla indi. Onu hayatımda hiç öyle görmemiştim. Bir
yandan ağlıyor, bir yandan da yaralılara yardım etmeye çalışıyordu.
Çok fazla yaralı vardı. Partili arkadaşlar bir daha gelip alanda
bulunmasının doğru olmadığını, bir an önce ayrılması gerektiğini
söylediler. Ama Selahattin bunu reddetti. Sonuçta arkadaşlar
hedefin kendisi olabileceğini, orada bulunmasının halka da zarar
verebileceğini söyledi. Bir şekilde arabaya bindirdiler ve alandan
çıktık. Selahattin ağlamaya devam ediyor ama bir yandan da
telefonla yaralılar konusunda neler yapılabileceğine dair
talimatlar veriyordu. Akşama doğru da HDP il binası önünde halkı
sakinleştirmek üzere bir konuşma yaptı. Çok zor, çok korkunç bir
gündü.
HEDEF SADECE SELAHATTİN DEĞİL, HDP, KÜRT HALKI VE
TÜRKİYELİ DEMOKRATLARDI
Sizce o gün hedef Demirtaş mıydı?
Bence hedeflerden biriydi. Daha önce, 18 Mayıs’ta Adana’da da
HDP il binasına yönelik bombalı bir saldırı olmuştu. Selahattin ve
Figen Yüksekdağ, 20 dakika farkla saldırıdan kurtulmuştu.
Sonrasında da arabasının kurşunlanması dahil çok sayıda saldırı
oldu. Sayısız suikast hazırlığı bilgisi geliyordu. Hedef sadece
Selahattin değildi. Barajı aşması istenmeyen HDP, Türkiyeli
demokratlar ve giderek Kürt halkı hedef alınıyordu. Ama nihayetinde
başaramadılar.
Demirtaş'ın tutuklanmasına rağmen siyasetteki gücü ve
etkisi kırılmadı. Sizce cezaevinden çıkması durumunda nasıl bir
etki doğurur?
Selahattin’in cezaevinde de dışarıda da olsa, halkı için
yapabileceği ne varsa, son nefesine kadar sürdüreceğinden kuşkum
yok. Hapse attıkları halde Selahattin’den korkmaya devam
ediyorlar.
Sizce Demirtaş Kürtler açısından ne anlam ifade
ediyor?
Halkın gönlünde yer etmenin oyla ölçülemeyeceğini düşünüyorum.
Birileri yüzde 51 oy aldığı halde halkın gönlünde yer alamıyor.
Çünkü halkla arasında bir sevgi bağı yok. Ama bence Selo Başkan
şimdiden halkın gönlünde sevgi bağıyla yerini aldı. Kürtler,
Selahattin’in ne yaptığını, ne yapmak istediğini ve neden
cezaevinde olduğunu çok iyi bildiği için onu bu kadar güçlü bir
biçimde sahipleniyor.
SELAHATTİN, YILLARDIR EVLİ OLDUĞUMUZ HALDE HÂLÂ BENİ
ŞAŞIRTIYOR
Selahattin Demirtaş ve Başak
Demirtaş'ın cezaevinde çekilmiş ilk defa yayınlanan
fotoğrafı.
Peki Demirtaş, Türkler açısından ne anlam ifade
ediyor?
Bence Kürtler açısından ne anlam ifade ediyorsa Türkler
açısından da aynı anlamı ifade ediyor. Bunda eşit bir dil
kurmasının kesinlikle etkisi var. Selahattin’in dili, yaratıcılığı,
demokratlığı, eşitçiliği, barışçıllığı, kadına, çocuğa, hayata
bakışı evrensel bir yaklaşım içeriyor. İnanılmaz kısıtlamaların
olduğu dört duvar arasında, adil olmayan bir seçime hazırlanırken
bile bana da halkımıza da umut vermeyi başarabiliyor. Selahattin,
yıllardır evli olduğumuz halde, yaratıcılığıyla hâlâ beni çok
şaşırtıyor.
Ziyaretleriniz sırasında, hapishane koşullarına ilişkin
kamuoyuyla paylaşmayıp size aktardığı sıkıntıları oluyor
mu?
Açıkçası ben bu tür sorunları hiç sormuyorum, o da anlatmıyor.
Elbette sayısız insan gibi o da hapishanenin yarattığı sorunlarla
baş etmek zorunda kalıyor. Öte yandan, sanırım 1993 yılında,
öğrenciyken gözaltına alındığında karşılaştığı işkenceleri de bize
hiç anlatmadı.
O zaman kaç gün gözaltında kalmıştı?
15 ya da 20 gün. O zaman İzmir’de Denizcilik bölümünde iki yıl
okumuş ve Diyarbakır’a gelince gözaltına alınmıştı. Daha sonra
Ankara’da hukuk fakültesine geçti.
Siz ne zaman, nasıl tanıştınız?
Neredeyse çocukken (Gülüyor). Selahattin’in kız kardeşiyle okul
arkadaşıydım ve evlerimiz de karşılıklıydı. Kardeşleriyle,
anne-babasıyla ilişkisi ve tabii bağlama çalması beni çok
etkilemişti. Üniversiteye hazırlandığımızda da bilmediğimiz konular
olunca hep Selahattin’e giderdik. Çok güzel ders anlatırdı.
Hayatlarımız çok paralel, neredeyse birlikte büyüdük. Dünyaya
bakışlarımız birbiriyle çok örtüşüyordu. Üniversiteye girdiğim yıl
sevgili olduk, yoldaş olduk ve sonra da evlendik.
5 Haziran 2015’teki saldırıdan itibaren yaşananlar
karşısında “keşke siyasete girmeseydi” dediğiniz oldu mu
hiç?
Asla! Sonuçta ben de bu mücadelenin içinden geliyorum ve hep
“ben ne yapabilirim” diye düşündüm.
CEZAEVİNDEKİ TEK MASUM İNSAN SELAHATTİN
DEĞİL
Gözlemlerinize dayanarak tutukluluk sürecinin Demirtaş
üzerinde nasıl bir etki yarattığını düşünüyorsunuz?
Dışarıdayken inanılmaz bir tempoda çalıştığı için pek okuma
fırsatı olmuyordu. Hapse girmeden önce sürekli “bu kadar kitap
birikti, nasıl okuyacağım” deyip duruyordu. Cezaevine girdikten
sonra yaptığımız ilk telefon konuşmasında, “bak işte, onca kitabı
okumak için sana fırsat doğdu” demiştim. Yaklaşık 12 tane şarkı
yazdı, besteledi, öykü kitabı yazdı, kendisine zaman
ayırabildi.
Umutsuzluğa düştüğü oldu mu?
Valla zor zamanlarda hep “gidip ondan biraz umut alayım”
diyorum.
Ziyaretler sırasında, cezaevi idaresinin sizi rahatsız
eden herhangi bir uygulamasıyla karşılaştınız mı?
Diğer tutukluların yakınlarına nasıl bir uygulama yapılıyorsa,
biz de aynısını yaşıyoruz. Ama özellikle küçük kızımın oradaki
kurallara ilişkin sorularına yanıt vermekte zorlanıyorum.
Babalarının niye hapiste olduğunu soruyorlar
mı?
Hayır, çünkü çok iyi biliyorlar. Babalarının suçsuz olduğunu
bildikleri gibi, bu sürecin de biteceğine inanıyorlar. Cezaevindeki
tek masum insan Selahattin değil. Binlerce insan haksız, hukuksuz
bir biçimde içeride tutuluyor. Delal ve Dilda’nın da çok sayıda
arkadaşının babası, annesi benzer şekilde hapiste. Dolayısıyla
zaten kendi aralarında da bir dayanışma ağları var. Kendilerini
yalnız hissetmiyorlar. Açıkçası kendimizi yalnız hissetmediğimiz
gibi hep güçlü hissettik ve bu gücü de haklılığımızdan aldık,
alıyoruz.
Siyasetçiler milletvekili seçildikten sonra aileleriyle
birlikte Ankara’ya taşınır. Siz neden Diyarbakır’da kalmayı tercih
ettiniz?
Aslında Selahattin ilk milletvekili seçildiğinde, 2007-2009
yılları arasında Ankara’da yaşamayı denedik. Selahattin, Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okumuş olduğu için oraya alışkındı
ve biz de alışabileceğimizi düşündük. Ama öyle olmadı.
KARŞILAŞTIĞIMIZ AYRIMCILIK YÜZÜNDEN ANKARA’DAN
DİYARBAKIR’A DÖNDÜK
Neden?
Çünkü çok ciddi bir ayrımcılığa ve ötekileştirilmeye maruz
kaldık. Çocuklarımız çok küçüktü ve onları böyle bir ortamda
büyütmek istemedik. Kreşte bile ayrımcılığa maruz kalmak, bununla
baş etmek çok zor olacaktı.
Ne tür ayrımcılıklarla karşılaştınız?
Daha ilk taşındığımızda kiraladığımız evin sahibi, bizi
öğrendikten sonra vazgeçmişti ve yeniden ev aramak zorunda
kalmıştık. Sonrasında buna benzer çok sayıda şey yaşadık. Fakat
2009 yılında bardağı taşıran bir olay yaşadık. Ankara’daki bir
AVM’nin otoparkında, asker olduğunu söyleyen sivil giyimli biri,
yanında eşi ve çocuğu olduğu halde belindeki silaha elini götürüp
bize tehdit ve hakaretler savurdu. Bizim de yanımızda her iki
kızımız vardı. Hem Selahattin hem de çocuklarım için çok
endişelendim. Selahattin adamı yatıştırmaya çalışırken çocukları
arabaya aldım. Ama adam bağırıp çağırmaya, tehditler savurmaya
devam ediyordu.
Tartışma nasıl başladı?
Bizi görür görmez bağırmaya başladı. Marketten çıkmıştık ve
elimizde alışveriş poşetleri vardı. Silahımız da korumamız da
yoktu. Selahattin’in serinkanlı davranması sayesinde o olayı
atlattık. Adamın eşi ve çocukları da çok korkmuştu ve onlar da
sürekli ağlıyordu. Kadın, eşini ağlaya ağlaya, utana utana arabaya
bindirdi ve gittiler. Dediğim gibi, buna benzer çok şey yaşadık ve
bu olay bardağı taşırdı. Bunun üzerine Selahattin bir hafta içinde
Diyarbakır’a dönüşümüzü planladı. O Ankara’da kaldı, biz de
memleketimize döndük.
KORKULARI O BOYUTTA Kİ, İDAMI BİLE DİLLENDİRMEYE
BAŞLADILAR
10 Haziran’daki Kocaeli mitingi sırasında Cumhurbaşkanı
Erdoğan, Demirtaş’ı hedef alan açıklamalar yaparken miting
alanından “idam” sloganları yükseldi. Erdoğan, bunun üzerine
“parlamento bunlarla ilgili kararı bana göndermiş olsaydı, ben bunu
çoktan onaylardım” açıklamasında bulundu. Demirtaş’ın idamını ima
ettiğini gördüğünüzde ne hissettiniz?
Erdoğan, idam imasıyla Selahattin’den ne kadar korktuğunu
gösterdi. HDP barajı geçtiği takdirde Meclis’te çoğunluğu
sağlayamayacaklar. Bu nedenle HDP’ye ve Demirtaş’a gece gündüz
hakaret yağdırıp iftira atıyorlar. Korkuları o boyutta ki, idamı
bile dillendirmeye başladılar. Ama korkunun ecele faydası yok.
Etrafınızdan öğretmenliği bırakıp aktif siyasete
girmenizi önerenler oluyor mu?
Öyle bir öneri gelmedi ama gelse de tereddüt etmeden reddederim.
Aynı evde bir tane siyasetçi yeter. (Gülüyor).
Peki siyaseten eşinizi eleştirdiğiniz, "şunu şöyle
yapsaydın daha iyi olurdu" dediğiniz oluyor mu? Ya da kendisi bu
konuda size danışıyor mu?
Kendisi bana da çok açık vermediği için eleştirdiğim yanları
olmuyor. Ama kendisi yapıp ettiklerinin, söylediklerinin halk
tarafından nasıl karşılandığını çok merak ediyor. O yüzden zaman
zaman izlenimlerimi, gözlemlerimi ona aktarıyorum. “Nasıl gidiyor,
insanlar ne düşünüyor” diye soruyor. Dışarıdayken de bunu çok merak
ederdi. Elbette benim de düşüncelerimi merak ediyor ama benimki
çoğunlukla hayranlık beyan etmekle sınırlı kalıyor (Gülüyor).
Geçenlerde bir dergi için yazdığı yazıyı okuttu, valla ne yalan
söyleyeyim, bir kez daha hayran kaldım!
HAYALLERİMİZ TÜRKİYE’DEKİ MİLYONLARIN HAYALİYLE
ORTAK
Ailenize, kendinize, eşinize ve çocuklarınıza dair
hayalleriniz nelerdir?
Öncelikli hayalim Selahattin’in ve tüm arkadaşlarının, masum
olan herkesin özgür kalması. Demokrasinin, barışın hakim olduğu,
eşit ve kardeşçe koşullarda çocuklarımızı büyüttüğümüz bir Türkiye
hayal ediyorum. Bizim hayalimizle Türkiye’deki milyonların hayali
ortak aslında. Halkımızdan bağımsız bir hayal kuramayız biz.
AKP medyası özellikle 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçimi
öncesinde uzun süre sizi de hedefine aldı. Aylarca memuriyetten
ihraç edilmeniz yönünde çağrılar yaptı. Siz bu süreci nasıl
geçirdiniz?
Anlaşılan Selahattin’e yönelik iftira kampanyaları, yalanları
içlerini soğutmaya yetmedi ki, bana da çocuklarıma da yöneldiler.
İnanılmaz seviyesizlikler, hakaretler, yorumlar görüyoruz. Onların
adına utanmak bile bize kalıyor.
Öğretmenlik nasıl gidiyor bu arada?
Bu aralar biraz yorucu ama çocuklar için bir şeyler yapmak beni
çok mutlu ediyor.
Sizin çocuklarınız devlet okulunda mı
okuyor?
Evet, Amerika’da okumuyorlar (Gülüyor). İkisi de devlet
okulunda. Delal bu sene LGS’ye girdi, Dilda ise 6. sınıfta. LGS’de
bu sene sorular çok zordu, çocukların çoğu ağlıyordu. Bu yaştaki
çocuklara bunlar yapılmaz! Bir kişinin iki dudağı arasında çıkan
söz, milyonlarca çocuğun hayatını bu kadar kolay belirlememeli.
Muharrem İnce’nin 11 Haziran’daki Diyarbakır mitingi
sonrasında sizi de ziyaret edeceği açıklanmıştı ama kendisiyle
değil, eşiyle buluştunuz. İnce’nin bu ziyareti neden
gerçekleşmedi?
Ülkü Hanım, Muharrem Bey’in programının yoğunluğu dolayısıyla
gelemediğini söyledi ve selamlarını bizzat iletti. Zaten Muharrem
Bey mitingdeyken kendisi ziyarete geldi ve miting biter bitmez de
havalimanına geçti. Ülkü Hanım, çocuklarıma çok güzel kitaplar
getirdi. Delal ve Dilda kitaplara bayıldılar. Kendisi de öğretmen
ve bir anne olduğu için konuşacağımız çok şey vardı. Tamamıyla
siyaset dışı bir sohbet geçti aramızda.
Yeni mi tanıştınız?
Daha önce, Selahattin dışarıdayken havalimanında karşılaşmış,
beraber oturup çay içmiştik.
Demirtaş’la Edirne’de görüşen tek rakibi Muharrem İnce
oldu. Diğer adaylar içinde sizi arayan, herhangi bir mesaj gönderen
kimse oldu mu?
Hayır, olmadı ama gerek Sayın Akşener, gerekse Sayın
Karamollaoğlu, Selahattin’in tahliye edilmesi gerektiğini kamuoyu
önünde ifade ettiler. Bunlar hem anlamlı hem de olması gerekendir.
İnsanların bu kadar ayrıştırıldığı, birbirinden uzaklaştırılmak
istendiği bir dönemde en ufak insani tavrın bile anlamı çok büyük
oluyor.
SELAHATTİN HER KOŞUL VE POZİSYONDA ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİ
SÜRDÜRÜR
Demirtaş, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk veya ikinci
turunda seçilemezse, bundan sonraki siyasi serüveni nasıl devam
edecek?
Selahattin eşbaşkanlık görevini diğer arkadaşlarına
devrettiğinde de insanlar “acaba mücadeleyi bırakıyor mu” diye
düşündüler. Hayır, öyle bir şey söz konusu olamaz. Selahattin her
durumda, her koşulda, hangi pozisyonda olursa olsun özgürlük
mücadelesini sürdürür.
Sizce hangi durumda hapisten çıkar?
Açıkçası bunu kendi aramızda da hiç konuşmadık. Çünkü
tutukluluğunun hukukla bir ilgisi yok. Selahattin ve arkadaşları
birer siyasi rehine olarak tutulduğu için dışarı çıkmaları da hukuk
çerçevesinde olmayacak. Ne zaman çıkacakları tamamen siyasi sürece
ve tabii yürütülen mücadeleye bağlı.
Son olarak Demirtaş’ın ketılını soralım…
Ya, inanılmaz ama Selahattin cezaevinden ilk tweet’i avukatları
aracılığıyla atınca ne olmuş biliyor musunuz? Cezaevi personeli
gidip acaba hücresinde telefon mu var diye arama yapmış. Selahattin
de “hücremde ketıl dışında elektronik alet yok” demiş. Ketıl
esprisi böylesi bir akıl dışılıktan çıktı zaten.