Bu sorunun gerçek yanıtını kim biliyor? Öylesine yorum yapmadan,
speküle etmeden, tahmin yürütmeden, cümleye “bence” diye
başlamadan, bu sorunun gerçek doğru yanıtı nedir? Yanıtı
(gerekçeyi) tek bilenler, DEM Partili bir grup yönetici olsa gerek.
Onlar da açık, şeffaf ve ikna edici bir yanıt vermiyorlar! Bu durum
da ikinci bir “neden” sorusunu üretiyor? Neden açık ve şeffaf
değiller? Bunu da yorumlamak, speküle etmek ve tahmin etmek gerek
değil mi?
Başak Demirtaş’ın önce aday olup sonra adaylıktan çekilmesi
üzerine yapılan yorumlar arasında öyle ufak kaymalar falan yoktu
haa, basbayağı bir uçtan öbür uca savrulan yorumlar; aday olunca
AKP ile anlaştı, adaylıktan çekilince CHP ile. İki kutuplu ülke
siyasetinde bir uçtan öbür uca. Anlayan beri gelsin!
Tayyip Erdoğan’ın Başkanlık sistemini getirerek her seçimde
toplumu ikiye bölen düzeninde, aslında her türlü “pazarlığa”
alıştırılmıştık. Yani pazarlık ise asıl konu, DEM Parti çıkıp;
“AKP’den, kayyum atanmayacağına ilişkin yasal güvence istedik” dese
ya da “CHP’den Kars’ta, Mersin’de, Antalya’da, Ankara’nın ve
İstanbul’un bazı ilçelerinde ‘güvence’ istedik” dese herhalde bu
durumdan daha ‘anlaşılmaz’ olmazdı. Parti daha az yıpranırdı,
kesinlikle.(1) Neyse..
İrfan Aktan’ın,(2) “Başak Demirtaş neden
vazgeçti?” başlıklı yazısını görünce, eminim birçok kişi yanıtı
bulacağını düşünmüş olmalı. Ama heyhat! Yazının derleyip topladığı
bilgiler ve fikirler, durumun daha da “anlaşılmaz”, “anlatılamaz”
halde olduğunu gösteriyor.
Örneğin; “Başak hanımın adaylık açıklaması partimize güç vermek
içindi, geri çekilme açıklaması da partimizin bilgisi dahilinde.
Bütün bu süreçler birlikte yürütülmüştür. Halkımız bilsin, halkımız
bize güvensin; ne yaptığımızı biliyoruz" diyor sevgili Selahattin
Demirtaş. Adaylık, partiye güç vermek için idiyse geri çekilmek,
partiye daha fazla güç vermek için mi?
Sayın Aktan’ın kendi çıkarımı bile durumun “garipliğini”
sergiler nitelikte; “Öyle anlaşılıyor ki, aradan geçen 18 günde
Başak Demirtaş ve DEM Parti, girişimlerinin henüz ‘demokrasi ve
toplumsal barışın önünü açmayacağını’ gördü ve belki de şimdilik
vazgeçti”. Bu cümledeki kritik sözcük; henüz. Demokrasi ve barışın
önünün açılması, bir başka bahara ertelenmiş, anlaşılan! Bu da bir
başka “neden” dedirtiyor.
Tam bu noktada Selahattin Demirtaş’ın, Başak Demirtaş’ın X
hesabından yaptığı açıklamaya değinmek gerekli: “Başak Demirtaş'ın
adaylık iradesi, DEM Parti’nin ısrarla kurmaya çalıştığı üçüncü yol
siyasetini görünür kılmak içindi. ‘Biz koltuk, makam, rant için
değil, halkın acil ihtiyacı olan demokrasi, adalet, barış için
siyaset yapıyoruz’ demek içindi.”(3) Ancak
Selahattin Demirtaş da neden adaylıktan çekinildiği açıklamıyor.
Bunu açıklamak da DEM Parti’ye düşer artık, herhalde…
Neyse, neyse, neyse… Bu konuyu devam ettirmek, kafa açıcı değil,
daha da karıştırıcı olacak. Umalım da DEM Parti’nin İstanbul
adayları olarak belirlediği Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni, bir
nebze ortalığı yatıştırabilir olsun. Ancak açıktır ki bu tercih,
İstanbul’daki Kürt seçmenlerin oyunu DEM bünyesinde toplayabilir
fakat yaşatılan süreç hem Demirtaşları zedelemiş hem de açıklanan
adayları gölgelemiş durumda. Ve yine altı çizilmeli ki Başak
Demirtaş’ın adaylığının geri çektirilmesi, İstanbul’dan başlamak
üzere tüm ülkede CHP’den umudunu kesmiş sol, demokrat kitleler için
yeni bir 3. Yol oluşturma umudunu da örselemiş oldu.
Oysa bu süreç, hiç de bu aşamaların yaşanmadığı/yaşatılmadığı
bir “incelikle” örülebilir, örgütlenebilirdi. Ve aynı sonuç
(adaylar) çok daha etkili ve umut verici olabilirdi. Bu hala mümkün
diyenlere ise çok daha fazla sorumluluk ve emek düşmüş olacak!
BÜTÜNLEME DERSLERİ
Sürekli sınıf tekrarı yapan, bir türlü mezun olamayan
siyasetçilerimiz (başta solcular olmak üzere çoğunluğu), bu
durumdan “tekrar dersler” çıkarırlar mı acaba?
Mesela 5 yıl öncesinden tarihi belli olan yerel seçimlere, en
azından bir yıl öncesinden çalışmaya başlamak, politikasını,
adaylarını, projelerini, olası ihtimallere karşı a, b, c, d
planlarını oluşturmak. Bu kadar mı zordur?
Aslında zor olan; başkalarını beklemek, onların planlarını
anlamaya çalışmak, araya sızmaya gayret etmek, oluşturulmuş
planları bozmaya uğraşmak, spekülasyonlardan şikayet etmek,
bireylerin kişisel kariyer planlarına teslim olmak, oyun kurucu
değil oyun bozucu olmaya çalışmak, v.s. v.s. v.s. değil mi?
Bu durumdan en çok muzdarip(4) olan da
solcularımız, sol yapılanmalarımız! Halkın taraf olabileceği
bağımsız bir siyasi kimlik oluşturmaktan, halktan
yana yerel yönetim projeleri üretmekten özenle kaçar durumdalar. 81
ilin, 922 ilçenin, 32242 mahallenin ve 18265 köyün kaçında sol
yapılar ortaklaştı ve halkın karşısına alternatif bir yerel yönetim
programıyla çıktı? Daha da kötüsü Dersim’de görüldüğü, Kadıköy’de
görüleceği üzere birbiriyle rekabet eden, grup çıkarını önceleyen
ve bir yerel seçimde daha “boş yapan” bir süreci yaşayacağız.
Buna da neyse deyip, Selahattin Demirtaş’ın vurgusunu
tekrarlamakla yetinelim; “Bizim için 31 Mart seçimlerinden çok, 1
Nisan ve sonrası önemlidir.” Ve umalım ki 1 Nisan sonrası, herkesin
kendi konfor alanına döndüğü bir dönem olmasın!
NOTLAR:
(1) Adaylıktan geri çekildiğinin bilgisini, ilk
kamuoyuna duyuranın da Oda TV olduğunu göz önünde tutarak!
(2) Başak Demirtaş’ın aday olacağı, ilk kez
onun röportajı ile öğrenilmişti.
(3) Ki benzer bir tutumu, bir önceki yazımda anlatmaya
çalışmıştım; “böyle bir durum ilerici Kürt halk kesimleri ile
solcuları, sosyalistleri “yeniden ortak bir hedef doğrultusunda
harekete geçirebilirdi”.
(4) Sıkıntı, ıstırap çeken. Bir tarafı
sızlayan, ağrıyan. Ağlayan.