Başak Demirtaş'ın da Eda Demirci'nin de yanındayız

İsmail Küçükkaya demiş ki Eda Hanım’a zamanında; “Sana mı inanırlar, bana mı? Sen kimsin ki?” Biz Eda Hanım’a inanırız İsmail Bey. Başak Hanım’ın ve tüm kadınların olduğu gibi, Eda Demirci’nin de yanındayız. Ve hepsi bir yana, inanmayı tercih ederiz.

Tuba Torun avtubatorun@gmail.com

Farkında mısınız gündem artık çoğunlukla kadınlar üzerinden oluşuyor veya oluşturuluyor? Her gün nereye doğru gidiyoruz diye sorgulamaktan bıktık. Sistemsel olarak maruz bırakıldığımız dev sorun bir yana, bunları yaşayan kadınlar için her biri ayrı travma.

Başak Demirtaş örneğin. Eşi cezaevinde ve çocuklarıyla ayakta durmaya çalışıyor. Çok da güzel başarıyor. Sapasağlam, kararlı, bir yerde konuşurken seçtiği kelimelerin her biri kaya gibi, kendinden emin. Hem de çok uzun süredir. Sonra bir yeşil toplu ağzı salyalı çıkıyor; iğrenç zırvalarıyla. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da arka planına almış. Ne utanç! Koca ülke Başak Demirtaş’ın yanındayız diyor, birileri yeşil topu ve arka plandan dolayı AKP’yi koruyayım derken kadınlara tekrar tekrar şiddet uyguluyor. Fahrettin Altun’un yine siyasi şeytanlaştırma üzerinden attığı çirkin tweet, Bülent Turan’ın Canan Kaftancıoğlu’na sataşması ve girdiği seviyesiz laf dalaşı ve nicesi… Yazık. Bu ülkeye, taşıdığınız unvanlara yazık.

‘Sosyal Medya Etik Kuralları’ bağlamında ‘yeşil top’ uygulamasını başlatan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Tanıtım ve Medya Başkanı Mahir Ünal da yeşil topu savundu. “Etik farkındalık çalışmamız ahlaki iki yüzlülüğü gözler önüne sermiştir. Bir kişinin ahlaksızlığı 10 milyon üyesi olan bir harekete mal edilemez" dedi. Sanırım kendisinin son günlerde tüm rezilliklerin yeşil toplu hesaplardan geldiğinden haberi yok. Mahir Ünal kaş yapayım derken göz çıkarmış. Yeşil topu hiç devreye sokmasaymış, tüm bu rezillikler daha az AKP’ye mal olurmuş. Bir nevi kendilerini ifşa ediyorlar yeşil top vasıtasıyla. Mahir Ünal’ın ve tüm AKP’lilerin şu soruyu kendilerine sorması gerekiyor: Bu rezil ve suç teşkil eden tweetleri atan hesaplar niçin fonlarına Cumhurbaşkanı’nın fotoğrafını koyuyor ya da AKP’yi savunan mesajlar atıyor? Trol deseler, niye yeşil top kullanıyor troller? Ya da yeşil topluların tamamı trol mü bu durumda? İşte önce bu basit soruları kendilerinin yanıtlaması şart, söylediklerini ciddiye alabilmemiz için. “Sosyal Medya Etik Kuralları bağlamında” kullandıkları yeşil topun gamalı haçtan farkı yok mevcut durumda. Eğer amaçları zaten böyle bir topluluk oluşturmak idiyse, adını “Sosyal Medya Etik Kuralları” vs. gibi meşru bir şey seçmek istedilerse o ayrı.

Neticede filler tepişirken, kadınları ezmeye devam ediyorlar. Her biri ayrı travma yaşıyor kendi içinde. Her birinin ayrı ayrı yanında olmak gerekiyor. Sosyal medya üzerinden isterseniz aylarca yanındayız mesajları atalım, evlerinde bu saldırılara tek başlarına direnmeye çalışıyorlar. Dijital şiddet çünkü bu. Siyasi saiklerle kadınlar üzerinden yaptıkları iğrenç saldırıların tamamı dijital şiddet ve suç. Her birinin en üst sınırdan cezalandırılması gerekiyor. Trol deyip geçmemek, basitleştirmemek, trol olsalar bile her birinin gerçek iradeler olduğunu ve suç işlediklerini hatırlamak gerekiyor. 8 Mart’larda KADEM’lerde kadına şiddeti lanetleyenlerin samimiyetini işte buralarda göstermeleri gerekiyor. Bir kere en başta kadınlar üzerinden muhalefete saldıran zihniyeti palazlandıran söylemlerine bir son vermeleri gerekiyor. Şiddet boşuna artmıyor ve kazanılmış haklarımıza saldırmaya kadar varan girişimler de boşuna yapılmıyor. Aradaki bu bağlantıyı eril egolarına, kötücül siyasi emellerine kadınları alet edenlerin yüzüne, her fırsatta bıkmadan usanmadan korkmadan, bağırmamız gerekiyor.

Şiddet boşuna artmıyor demişken, İsmail Küçükkaya’nın eski eşi Eda Demirci, Küçükkaya'nın mahkemeden aldırmış olduğu yayın yasağı kalkınca yaşadığı şiddeti açıkladı. Bir hukukçu olarak öncelikle şunu söylemem gerekir, şiddet suçları yayın yasağına bağlanamaz, bağlanmamalı. Hukuk mantığına tamamen aykırı. AİHM’nin Opuz kararıyla tescillendiği ve tüm uluslararası sözleşmelerle ve yerel yasalarla hüküm altına alındığı üzere, kadına yönelik şiddet kamu sağlığına/düzenine ilişkin bir toplumsal sorun ise eğer, yayın yasağına tabi olamaz, taraflar arasındaki belirlenmiş yayın yasakları sebebiyle de tazminata vs. hükmedilemez.

Eda Demirci’nin yaşadıkları oldukça ağır. Burada yazmaya gerek yok, merak edenler zaten kolayca bulup okuyabilir. Ve bu ağır şiddete karşın susmak zorunda kalmış. Konuştuğunda ise üç tazminat davası birden açtı İsmail Küçükkaya. Eda Demirci, “tekrar susmak zorundayım” yazmış. Sanırım şiddetten de ağır gelen bu olsa gerek. Ağzından afili “kadına şiddete karşıyız, eşitiz, başımızın tacı, çiçek böcek” lafları eksik olmayanlardan ağızlarından çıkana uygun davranmalarını bekliyoruz. Yaşadığı şiddeti anlatan bir kadına, anlattı diye, üç tazminat davası açmak da bana sorarsanız şiddetin hukuki halidir.

İsmail Küçükkaya demiş ki Eda Hanım’a zamanında; “Sana mı inanırlar, bana mı? Sen kimsin ki?” Biz Eda Hanım’a inanırız İsmail Bey. Başak Hanım’ın ve tüm kadınların olduğu gibi, Eda Demirci’nin de yanındayız. Ve hepsi bir yana, inanmayı tercih ederiz. Zira, kadına yönelik şiddete karşı duruş bunu gerektirir. “Kadının beyanı esastır” ilkesi bunu gerektirir. Hem sivil toplum mücadelemden hem de hukuk pratiğimden söyleyebilirim ki; hiçbir kadın yaşamadığı şiddetin detaylarını bu şekilde anlatamaz. Bu ilkeye niçin saldırıyorlar sanıyorsunuz? TBMM’deki boşanma komisyonu raporunda bu ilke niçin “sakıncalı” olarak görüldü sanıyorsunuz? Kadınlar sussun diye. Susturamazsınız, susturamayacaksınız. Şiddet uygulayan herkes tek tek ifşa olana dek, şiddetin kökü kazınana dek.

Tüm yazılarını göster