Başbakan, hırsız, savcısı ve videocusu!

Devlette, yargıda ve iş dünyasındaki “iğrençlikler” sadece dilden dile dolaşmıyor; belli ki elden ele de dolaşıyor. Her gelen öncekilerin insan ve çirkinlik mirasından da nemalanıyor. Aynı oyuncuları da kullanarak yeni filmler çekiliyor, hatta daha büyük gişe hasılatı elde ediliyor ve bazıları asla durmak bilmiyor, asla utanmak bilmiyor. Ne arsızlıkları bitiyor, ne yüzsüzlükleri.

Umur Talu umurtalu479@gmail.com

İzlemiş miydiniz?
“Tablo” gibi filmler yapan Galli Peter Greenaway’in filmiydi: “Aşçı, Hırsız, Karısı ve Aşığı”

Filmde her şey, gangster Spica’nın bir Fransız şefin “Hollandalı” adını taşıyan restoranında masaya kurulmasıyla başlıyordu.
Michael Gambon, Helen Mirren, Richard Bohringer ve Alan Howard, filmin adındaki dörtlüyü canlandırıyordu.
Arsızlık, entrika, cinayet, şantaj, temizlik vs ile.
Gaultier kostümleri ve Şef Giorgio Locatelli’nin mutfağından çıkanlarla.

Yerli çevrimlerinden birini Sedat Peker açıkladı; doğrulayanlar çıktı hemen. “Yalan” diyen çıktı mı, ha bir kişi çıktı:
Ertuğrul Özkök “Ben bugüne kadar sadece patronumdan prim aldım” dedi.
Ama zaten başlıkta o yok! Başrol oynayamaz iradesiyle ama filmin kadrosuna da almadım.
Filmde “Spica çetesi”nin az ya da çok görünen üyeleri var. Dilerse o rollerden birini seçebilir.
Lakin ona da itiraz edecek, çünkü Mehmet Cengizlere “çete” denmesini de kabul edemiyor, duygulanıyor, ağlamaklı oluyor.

Filmin SP versiyonunda başroller şöyle:
(Rahmetli) Başbakan Mesut Yılmaz…
(Bereketli) iş adamı Mehmet Cengiz…
(Beşiktaşlı eski subay, sonra DGM Savcısı) Engin Baltacı…
(Şimdi sürgünde olan, devrin “yeraltı” mahpusu ve “yerüstü” videocusu) Sedat Peker.

Peker bu filmi hem yönetmiş, hem de kendisinin de söylediği gibi, oynamış!

“Senaryo” şöyle:
Başbakan (Parti lideri, sonra başbakan yardımcısı vs.) kumara meraklıymış. Yurtdışında oynarmış. Fakat nasıl olduysa, videoları (o sıra hapiste olan) birinin eline geçmiş. O da, o başbakandan o sıra hoşlanmayan eski (rahmetli) cumhurbaşkanının yakını olan bir iş adamına söylemiş. O da başbakana iletmiş. Kanıtlanmasını istemişler. Filmin fragmanı gösterilmiş. Ve hapisteki “oyuncu”, hükümetteki “oyuncu”dan 5 milyon dolar ile tahliye talep etmiş ve aracılardan biri de daha sonra “milletin anası”yla oynayacak paralı oyuncuymuş ve güvenlik mahkemesinin başı olan oyuncu da hükümetteki oyuncunun isteğiyle hapisteki oyuncuyu tahliye ettirirken 5 milyon dolar da iki taksitte ödenmiş.

Greenaway’in filmi 1989 yapımıydı. Yerli film bir 10 sene kadar sonra. Ve onu çok aşmış. Oyuncu kalitesiyle değil, oyunun oyun içinde oyun olmasıyla.
Sene 2022, yerli film halkın vizyonuna yeni girdi.

Devlette, yargıda ve iş dünyasındaki “iğrençlikler” sadece dilden dile dolaşmıyor; belli ki elden ele de dolaşıyor.
Her gelen öncekilerin insan ve çirkinlik mirasından da nemalanıyor.
Aynı oyuncuları da kullanarak yeni filmler çekiliyor, hatta daha büyük gişe hasılatı elde ediliyor ve bazıları asla durmak bilmiyor, asla utanmak bilmiyor. Ne arsızlıkları bitiyor, ne yüzsüzlükleri.

Borcunu ödeyemediği için intihar eden esnaf…
Hakarete maruz kaldığı için intihar eden asker, polis…
Umutsuzluk girdabında kaybolan genç öğretmen…
Çocuğuna mahcubiyetiyle yaşayamayan işsiz işçi…
İki çocuğunun önünde kendini tavana asan anne…
Hayat sevinçlerini kaybetmiş milyonlarca insanın üzerine basa basa yiyorlar, oynuyorlar, alıyorlar, şişiyorlar, kusuyorlar!

Greenaway’in filminin esin kaynaklarından olan ve filmde de oynayan tablo, Frans Hals’ın 1616 tarihli resmi, “St. George Milis Kuvvetleri Subaylarının Yemek Masası”ydı.

Yerli filmimizde de, darbeciler de, demokratlıktan nasipsiz sözde darbe karşıtları da, o arsız filmlerinin yürüyebilmesi için “silahlı” güçleri de kullanmışlar mıydı kullanmamışlar mıydı, tablolarına halel gelmesin diye.
Halel, gülüm… Helal değil!

Tüm yazılarını göster