Basit hatalar, kaybolan yıllar ve rastlantılar üzerine
Toygun Özdemir’in 22 eser ile adım adım bir hikaye anlattığı “Basit Hatalar, Kaybolan Yıllar ve Rastlantılar Üzerine” sergisi, bu aralar politik ve ekonomik meselelerden oldukça sıkışmış Türkiye sanat piyasasında eski leziz tadı getiren bir sergi. Sanatçı anlatmak istediğini anlatmış, denemek istediğini denemiş, illa bütün renkler canlı olsun, resimlerim ebatları kolay satılacak şekilde küçük-orta boy olsun dememiş, galeri de kendisini bu konuda sıkmamış.
“Eski Türkiye”deyiz. İzmir’de Güzelyalı Parkı’ndayım ve 80’lerde
doğan tüm çocukların üzerine çıka çıka sırtını, kulaklarını
aşındırdığımız (çünkü kulaklarına tutunuyorduk) aslan heykeline bir
daha çıkmak için beni parka götüren anneanneme ısrar ediyorum.
Benden sonra ya da önce, belki aynı gün, belki bir gün sonra o
aslana bir çocuk daha çıkıyor. Anneannesi Y Hanım getirmiş onu da.
20-25 yıl sonra aslan heykeline tırmanmak için sırada beklediğim
çocukla ekran karşısındayız. Ben Lozan’da, o İstanbul’da İzmir’deki
çocukluğumuzu ve kendisinin, Toygun Özdemir’in, İstanbul’da, Öktem
Aykut Galeri’deki “Basit Hatalar, Kaybolan Yıllar ve Rastlantılar
Üzerine” sergisini konuşuyoruz.
BASİT HATALAR
Toygun Özdemir ile tanışmam “Altın Çağ” sergisi ile olmuştu.
Dedesi öldükten sonra bulduğu fotoğrafları, bir fotoroman gibi
resme dökmüş ve sergilemişti. Türkiye’nin orta sınıfının bir
portresiydi bu sergi. Çocukken dedesinin anlattığı Tatvan’da gemi
yüzdürme hikayesinin gerçekten de var olduğunu bu fotoğraflarla
çözmüştü sanatçı.
Bu aile sergisi biter bitmez, aile hikayesini bu kez baştan
almış Toygun ve Basit Hatalar serisine başlamış. Biraz gerçek aile
hikayeleri, biraz dönemin Türkiye portresinden hikayelerin
karışımı, sergide sizi bir hikayenin içine alıyor. Sergi, Toygun’un
mitolojik bir kahramana benzettiği anneannesi ile açılıyor.
Çocukluk hatıralarının ana karakterlerinden Y Hanım ile,
anılarımızı yad ettiğimiz İzmir Güzelyalı’da bir yürüyüşteler.
Yokuşlar, İzmir’in insanı pişiren omlet güneşi… Sonra sanatçının
büyüdüğü eve gidiyoruz. Üç katlı bir İzmir evi. İzmir ve
çevresindeki sahil kasabaları biz büyürken hem ülkenin hem dünyanın
gerçeklerinden uzaktı, bizler hiçbir şeyin farkında değildik küçük
maceralarımızın dışında. 90’larda Ege’de bir sahil kasabasında
yaşıyorsanız, sınıf kavramını bilmezsiniz. Herkes iyi kötü aynıdır,
herkes neşelidir. Politik, dini ayrımlar yoktur. Güneş omlettir,
deniz özgürlüktür, sokaklar bizimdir ve hayaller büyüktür. Ancak
büyüdükten sonra algılarsınız (Türkiye’de giderek belirginleşen)
sınıf kavramını, istediğin her şeyi yapamayacağın gerçeğini...
Sergi, bu farkında olmama halini ve farkındalıkla gelen iniş
çıkışları bu aile hikayesinde başarıyla anlatıyor. Resimlerdeki
renk ve ruh hali değişimleri açık ve net hissediliyor. Daha
“güneşli” resimlerde, her istediğini yapan ve böylece hatalar yapan
bir çocuğu izliyoruz. Basit hatalar... Bunlardan öğrenirsin. Bir
bahçede bir çocuk görüyoruz “Basit Hatalar” resminde, arkada,
bahçede ağaç diken bir dede. “Dede, solucanı yesem ne olur?” O
dönem pedagoji rüzgarının çevremizi sarmadığı yıllar, sokakta
oynuyoruz, kim bilir ne haltlar çeviriyoruz, kimse de
endişelenmiyor. “Bir dene bakalım,” diyor dede. Meraklı çocuk
yiyor, solucan bölününce, sergideki kanvasta gördüğünüz zümrüt gibi
bir yeşil renk çıkıyor. Yanda bir pencerede göğüslerin arasında bir
sigara, ilk gençliğindeki çocuğa belki de sürekli mesaj veren bir
kız, çocuğun toyluğundan bu mesajları asla anlamadığı (çok sonra
konuyu çözdüğü) dönemler. Bunların hepsi basit hatalar. Çocuklukla
gençlik arasında bir yerdesin, meraklısın, bir yandan solucan
yemeğe merak sarıyor, bir yandan acemi flörtlerde kayboluyorsun.
Sonradan anladığımız üzere hayat pek hoş...
Basit Hatalar
KAYBOLAN YILLAR
Sergide güneşli günlerden karanlığa, zevkten derin düşüncelere
hızlı geçişler yapıyoruz. Tüm duygu durumlarının bulunduğu bir
sergi bu. Çocukluğun hoş günleri, yerini gerçeklere bırakıyor.
Geçen gün telefonda bir arkadaşım, “Aile büyüklerimizin
sağlıklarının bundan sonra asla daha iyiye gitmeyeceğini kabul et,”
diyordu. Ne zaman buraya geldik, bilmiyorum. Toygun’un küçük yaşta
kardeşlerine bakması için okuldan alınmış, sonra kendi çocuklarına
da tek başına bakmış mitik kahramanı Y Hanım, yıllar sonra bir
aynaya bakıyor. 13 yaşındaki hali ile konuşuyor, çünkü bugün aklı
burada değil, hatırlamıyor artık. Sanatçının sergi boyunca
anlattığı Y Hanım’ın dini bir ikon gibi çocukları yılandan
kurtardığı anılar, tatlı geziler, artık Y Hanım’ın hatıralarında
değil, sadece bu resimlerde. Yıllar sadece geçip gitmemiş,
yaşananlar da kaybolmuş.
O yıllar kaybolurken kaybolan masumiyetlerden de bahsediyor
sanatçı. Gücünün yettiğine diş geçiren öfkeli çocuklardan
bahsederken, kendi çocukluk anıları ile kurgular birlik oluyor. Sel
olduğu bir gün boş uçak pistinin ortasında, piste akın eden
binlerce sümüklü böceği izleyen çocuğu başka bir tuvalde bir yaz
günü iş çıkışı annesinin kullandığı arabanın ışıklarının
aydınlattığı yolda anneannesinin evine gitmesinin neşesini yaşarken
görüyoruz “Haritacılar” resminde (İzmirliler Haritacılar Sitesi’ni
bilir). Sanatçının kafasındaki dünyayı iyi anladığımız resimlerden
biri bu yolculuk resmi; sanatçının imza tarzına bir örnek olarak
tuvalde hiç boyanmamış, beyaz kalmış olan yer, tuvalin en çarpıcı
alanı. Ayrıca ters çıkan bir yokuş ile yaratılan bir ilüzyon,
kübist esintiler, bizi başka bir kafaya, dünyaya çekiyor.
Haritacılar
RASTLANTILAR
Sergiye adını veren resimlerin sonuncusu olan “Ve rastlantılar
üzerine” artık çocukluğu çoktan geride bırakmış, son sergisine
hazırlanan sanatçının atölyesinde, gerçekten de bir rastlantı
sonucu ortaya çıkmış. Toygun, pek de bir planı olmadan çalıştığı
tuvalde kıpkırmızı bir alan boyarken bir misafir çıkagelmiş.
Fırçayı misafirin eline verip arkadaşından tuvale gönlünden geçeni
çizmesini istediğinde, arkadaşı da geometrik şekiller yapmış. Sonra
bu resmi dolduran sanatçı, resmin son halinde kırmızıdan taşan,
güneşe doğru çekilen kibrit çöpleri görmüş. Rastlantı sonucu ortaya
çıkan bu tablo, bir yandan da şiirsel gelmiş sanatçıya. Tablonun
bir kısmında bir amatörlük, hatta yanlışlıklar var ama hayat da tam
böyle bir şey, diye bu işin sergi için belirleyici eserlerden biri
olduğunu düşündüm, diyor sanatçı. Ona göre rastlantılar
iyimserlerindir, o da sergiye iyimserlikle nokta koyuyor.
Smalls
Benim için son resim ise “Smalls” resmi... Başından beri
izlediğimiz o çocuğun devam eden yolculuğunda bugün durduğu yer ve
ona eşlik eden bir sürü anı, uçuşan düşünceler... Ünlü bir dizideki
bir kahraman “Hiç bir zaman insanın kafasında böyle yekpare kristal
top gibi parlayan tek bir düşünce olmuyor,” diyordu, kafamın bir
yerinde bir şarkı çalıyor, diğer yanı akşam ne yiyeceğim diye
düşünüyor, başka bir köşesi ise belki de başından geçenleri
düşünüyor. İşte bu resim de tam onun gibi, hayat gibi, dümdüz
olmayan, kıvrılan, inen çıkan bir yolun hikayesini izlediğiniz bir
tablo.
Kurbağa ezen bir çocuk, sahilde yatan bir kız, öfkesini
dönüştürmeye çalışan bir çocuk, güneş omlet, bir kızın poposuna
benzetebileceğiniz bir ağaç, bir sürü el, o ellerden birinden düşen
bir viski bardağı, kafası bir yerde elleri bir yerde bir piyanist,
bir saksafoncu. İzmir’den çıkılmış, New York’a gelinmiş, caz müziği
dinleniyor bütün anılar kafada. Şimdi nereye?
Toygun Özdemir’in 22 eser ile adım adım bir hikaye anlattığı
“Basit Hatalar, Kaybolan Yıllar ve Rastlantılar Üzerine” sergisi,
bu aralar politik ve ekonomik meselelerden oldukça sıkışmış Türkiye
sanat piyasasında eski leziz tadı getiren bir sergi. Sanatçı
anlatmak istediğini anlatmış, denemek istediğini denemiş, aman
satılır mı, (maalesef artık çok söylendiği üzere) illa bütün
renkler canlı olsun, resimlerim ebatları kolay satılacak şekilde
küçük-orta boy olsun dememiş, galeri de kendisini bu konuda
sıkmamış. İstediğini yapmış, bize yeni birşeyler keşfedecek alan
açmış. Sonuçta sağlamcılıkla yaratıcılık olmaz; başarı, denemekten,
keşfetmekten korkmayan iyimserlerindir.
Toygun Özdemir'in “Basit Hatalar, Kaybolan Yıllar ve
Rastlantılar Üzerine” sergisi 8 Şubat 2025’e kadar Öktem Aykut’ta
görülebilir.