Başladığını ve topu topu bir yıllık bir sprintten ibaret olacağını düşündüğüm başkanlık yarışı hakkında bu köşeden iki yazı yazdım. İlkinin sonu “hamsi kavağa çıkar mı?” sorusuyla bitiyordu. İkincininki ise “umuda cüret edelim” çağrısıyla. Üzerine daha çok, daha yoğun konuşmamız gerektiğine inandığım aynı konudaki bu üçüncü yazımda şu “cüretkar hamsi” imgesinin altını doldurmaya çalışacağım.
Hepimizi yüreklendiren Adalet Yürüyüşü sonrasında ana muhalefetin lideri Sayın Kılıçdaroğlu’nu ülkemizin her yerinde “forum” tarzı spontane toplantılar düzenlemeye davet eden değerli dostum, anayasa hukukçusu Murat Sevinç’in yazısını önemi itibarıyla başa alıyorum.
Sevinç, özetle, “Zeytinliklerle ilgili bir sorun mu var? O zaman hemen ilgili bölgeye gitmeli ve insanları, hangi partiye oy veriyor olurlarsa olsunlar, bir araya toplamalısınız. HES tartışması mı var? O zaman yolunuz o köye çıkmalı. Her neresiyse toplandığınız alan; gelen yüz, bin, beş bin yurttaşa, söz hakkı vermelisiniz.” diyor. Haklı da.
Sevinç’in Kılıçdaroğlu için önerdiği yeni siyaset biçimi, benim için başkanlık seçimi kampanyasının temel ivmesi. Ayinvari kitlesel gövde gösterisi tarzı mitinglerin devri çoktan kapandı. 24/7 tüm günleri kabaca şafaktan gece yarısına saatlendirilmiş hatta çeyrek saatlik dilimlerde programlanmış bir “oy toplama makinesi” olmalı kazanacak bağımsız aday. Kazanmanın yolu ikinci tura kalacak ikinci aday olmaktan geçiyor.
İkinci tura kalacak ikinci adayın yüzde 35 civarında oyla çıkması ilk turdan, hayati. Yüzde 35 demek, CHP’nin yüzde 25’ine HDP’nin yüzde 10’unu katmak demek. Yarıştaki diğer adayların da Erdoğan’ı yüzde 40 oy civarında tutmaya katkı sunması gerek. Bunu başarmak, söylemekten, yazmaktan çok daha zor biliyorum. İkinci tura kalacak ikinci aday gibi, Erdoğan’ın da ikinci turda oyunu artıracağı da kesin zira.
Öyleyse ikinci tura kalacak bağımsız adayın, ikinci turda kendine ekleyeceği oylar, her hâl ve kârda Erdoğan’ın ekleyeceğinden daha fazla olmalı. Sevgili Ruşen Çakır’ın bana yaptığı “kabak tadı verdin” uyarısını kulak ardı ederek yine Gazi Koşusu’na dönersek, Pershing’in yarışın sonunda belki 20 metre daha olsa Piano Sonata’yı yakalayıp geçeceğini unutmayalım.
Sözünü ettiğim “oy toplama makinesi gibi tasarlanmış” seçim kampanyasının bence dört önemli ayağı var: 1. kamuoyu araştırmaları, 2. medya iletişim, 3. konuşma notu-içerik sağlama, 4. finansman. Geçen gün sosyal medyada Sayın Ömer Üründül’e öykünerek şaka yollu ifade ettiğim üzere, siyasette (de) “bloklar arası bağlantı ve mesafe” ve “hücum varyasyonları” önemli.
Esasen günümüzde (“laboratuar koşullarında” diyelim) sosyal medya her bireyin kendi boyunun ölçüsünü bu anlamda alarak, siyaset yaptığı bir alan aynı zamanda. Takma adla hesap açan bir kullanıcı, sağladığı içerik, içeriğe gelen tepkilerin, aldığı etkileşimin ölçümü, düzenli içerik güncelleme ve tutarlı içerik sürdürme, (kullandığı iletişim gerecine yaptığı yatırım dışında) sıfır finansmanla, sıfır kullanıcıyla yola çıkıp, on binlere hitap eder duruma gelebiliyor.
Başarılı kampanyanın sırrı, daha makro ölçekte de olsa, burada. Ancak en uzak durulması gereken, profesyonel medya-iletişim yöneticisine gereksinim duyulacak olmakla birlikte, “kimi olsa parlatırız abi” diye ortaya çıkan içtenliksiz, “ekmeğinin peşindeki” pazarlamacılardan kaçınmak.
Bağımsız aday kuşkusuz “rüzgârgülü” gibi yel nereden eserse, oraya doğru fırıl fırıl dönmeyecek. Ama Sevinç’in isabetle işaret ettiği üzere (ilkeler evrensel ama) siyaset yerel. Yani bağımsız aday, Yozgat’ta “kaygılanmayın ülkemiz bölünmeyecek” derken, Diyarbakır’da “anadilde eğitim haktır” diyebilecek. Konya’da mütedeyyin yurttaşa “laiklik inanç özgürlüğüdür” derken, İzmir’de “laik eğitim duyarlılık değil zorunluluktur” diyebilecek. Antalya’da “turizmin sekteye uğramasının nedeninin yanlış dış siyaset” olduğunu izah ederken, Artvin’de “çevreyi korumak, gelir kaynaklarını kurutmak değil, yaşatmaktır” vurgusu yapabilecek.
Bağımsız adayın seçmene sorusu tek olacak: “Mevcut yönetimden memnun muyuz?” Yanıtı da: “Hukuk devleti temelinde laik-çoğulcu-katılımcı tam demokratik parlamenter cumhuriyet ülkemiz için en etkin yönetim biçimidir.” Bu önermenin altı istendiği gibi doldurulur. Örnekse, kendi alanım dış politikanın kuralı “herkesle iyi geçinmek”. Bu denli yalın. Türkiye’nin başının dik, muteber olması, öngörülebilir, güvenilir olmasına dayanır.
CHP ve HDP’nin birlikte, örtük veya açık desteğini alacak bağımsız adayın ezber bozacak seçim kampanyası aslında ülkemizde son nefesini vermekte olan güdük demokrasimizi de hayata döndürme çabasının atar damarı olacaktır. Kampanya yurttaş(lık) odaklı, doğru tarım, sosyal haklar, girişimcinin sırtından devleti kaldırma odaklı yürütülmelidir.
Siyaset iktidara gelmek ve ülkemizi dönüştürmek için yapılır. Siyaset her şeydir. Kavağa, umuda cüret edebilen hamsi çıkar. Haddimi aşmak pahasına, bir de kampanya sloganı önererek bitireyim: “Huzur, yeniden!”