Başrol olmak isteyen figüran

'İç Mekân Çin Mahallesi', bugüne kadar siyahlar, Kızılderililer üzerinden okuduğumuz Amerikan faşizmine, bir de Asyalılar gözünden bakmamızı sağlar.

Abone ol

Nilgün Taylan

Charles Yu, 2007 yılında Ulusal Kitap Vakfı tarafından, “gelecek vadeden beş yazar” arasında anılır ve modern Amerikan edebiyatından öne çıkan yazarlardan biri olarak kabul edilir. Romancılığının yanı sıra çeşitli gazete ve dergiler için de makaleler yazan Yu’yu biz aslından televizyon dizilerinden tanırız, çünkü kendisi Legion, Westword gibi dizilerde hikâyeci, senarist olarak görev almaktadır.

Yu’nun Türkçeye henüz bir kitabı çevrildi. İç Mekân Çin Mahallesi adını taşıyan bu roman İthaki Yayınları etiketiyle geçtiğimiz günlerde raflara girdi. Kitabın çevirmeni ise Avi Pardo.

KUNG FU’CU ADAM OLMAK

“Çocukluğundan beri Kung Fu’cu Adam olmayı hayal ettin.

Kung Fu’cu Adam değilsin.

Şimdilik, Tuhaf Bir İfade Takınan Asyalı Adam’sın, fakat kendini geliştiriyorsun.

Belki yarın senin günün olacak.”

Willes Wu genç bir adamdır. Altın Saray adlı bir restoranda çalışır. En büyük amacı hayatın başrolüne yükselip dikkatleri üzerine çekmek, birilerinin kahramanı olmaktır. Asyalı olduğu için de bunun yolu Kung Fu’cu Adam rolünü üstlenmekten geçer. Ancak bu o kadar kolay değildir.

Badem Gözlü Kız’dan Asyalı Yaşlı Kadın rolüne geçen annesi ve Kirli Tişörtlü Adam’dan Yaşlı Asyalı Adam rolüne geçen babası ekonomik birtakım gerekçelerle ayrı yaşasalar da, Wu’nun da içerisinde bulunduğu bu dağınık aile aslında bir aradadır. Tek odalı evlerden oluşan Tok binasında yaşamaktadırlar. Burası da her türden figüranın bulunduğu bir yerdir. Kavgacı Genç Serseriler, Asyalı Küçük Çocuklar, Seksi Asyalı Fahişeler, Ölüm Döşeğindeki Yaşlı Asyalılar... Ve bütün bu figüranlar gibi Wu da yoksulluk içerisinde yaşar.

Günün birinde, gizemli bir vakayı soruşturmak için iki polis restorana gelir. Biri Siyah Adam, diğeri Beyaz Kadın’dır. İkisi de kameranın ışığını almış başrollerdir. Wu bu iki polise yardım etmeyi teklif eder. Bu sayede Tuhaf Bir İfade Takınan Asyalı Adam’lıktan çıkıp Kung Fu’cu Adam olmaya bir adım daha yaklaşır.

DÜNYAYA FİGÜRANLARIN GÖZÜNDEN BAKMAK

Hayat televizyonu/sinemayı taklit ederken onlar da hayatı taklit etmeye çalışır. Özellikle söz konusu olan ırkçılık ve öteleştirmeyse, ana akım sinema ve televizyon dizileri bunu layıkıyla yapmayı iyi bilir. Diğer bir değişle ırklar ve cinsiyetler üzerindeki dolaylı baskı, karikatürleştirme ve ötekileştirme sinema perdesinde ve televizyon ekranlarında yeniden üretilir.

Yıllardır verilen legal/illegal mücadeleden sonra Beyaz Adam, Siyah Adam’ı kabul etmiş, onun kendisiyle aynı basamağa çıkmasına müsaade etmiş olsa da, hâlâ lider olduğunu bilir ve bunu küçük ayrıntılarla belli eder. O örtük patrondur. Restorana gelen polisler de tam olarak böyledir işte. Klişe, kaba ve sarkastik.

Siyah Adam’la Beyaz Kadın olayları çözerken, Wu hayatta ve ekranlarda “arkadan geçen”, olmadı “garsonluk yapan” bir figürandır ve polislere yardım ederek “diyaloglu yardımcı oyunculuğa” terfi eder. Zaten Yu’nun temel derdi de budur. Yu, Trevor Noah’la yaptığı bir röportajda, olayı öndekilerin gözünden değil, arkadaki Kirli Atletli Asyalı Adam’ın gözünden atlatmak istediği için ortaya böyle bir roman çıktığını belirtir.

Ancak dedik ya, bir Asyalı için bunu yolu Kung Fu’cu Adam olmaktan geçer ve bunu ilk defa yapan ve böylelikle bütün figüranlara -hâlâ daha- umut kaynağı olan kişi ise Bruce Lee’den başkası değildir. Sadece Wu için değil, bütün Asyalılar için tanrı gibi kabul edilen Lee, Asyalı Adam’ı gerek gerçek hayatta gerek beyazperdede ve televizyonlarda başrole yükseltmeyi başarmış biridir. Wu, Lee olamayacağını bilir, ona sadece “tapınır”, ama Büyük Abi gibi efsane olmayacağı ne malumdur.

KLİŞELERİ DÜŞÜNMEK

Amerikan klişelerini hicvederek bütün bir hayatı film seti gibi kurgulayan Yu, İç Mekân Çin Mahallesi’ndeki hikâye yapısını da buna endeksli olarak kurar. Romana başlamadan evvel esas karakterleri ve bunların ömürleri boyunca “oynadıkları” klişe Asyalı Adam/Kadın rollerini alt alta yazar. Sadece bu kısım bile karakterlerin hayatları boyunca nasıl biri olduklarını, nelerle uğraştıklarını ve geldikleri noktaları anlamamıza yeter.

Ayrıca Yu, romanı da düz bir biçimde anlatıp işin kolayına kaçmaz. Yaşanan macerayı başlıklara/sahnelere bölerek kurar. Klasik roman formunda anlattığı kısımlarda “gerçeği”, karakterlerin ruh hallerini, yoksullukları ve yalnızlıkları tarifler, ancak işin klişeye bindiği -polislerin dahil olduğu- kısımlardaysa birden senaryo formatına geçerek hem hicvini hem de yaşananların plastikliğini vurgular. Böylelikle karşımıza şöyle bir soru çıkar:

Hayat mı daha acımasız yoksa klişeler mi?

2020’de Ulusal Kitap Ödülü’ne layık bulunan İç Mekân Çin Mahallesi, bugüne kadar siyahlar, Kızılderililer üzerinden okuduğumuz Amerikan faşizmine, bir de Asyalılar gözünden bakmamızı sağlar ve Yu, senaristliğin getirdiği deneyimle bunu hem biçimsel hem de sosyolojik olarak layıkıyla becerir.