Seçimin ‘mağrur’ mağlupları, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın
elde ettiği sonuç için "Pirus Zaferi" benzetmesiyle teselli
bulabilir. Erdoğan’ın gitmesini sessizce bekleyen bazı Batılı
başkentlerden hızlıca gelen tebrik mesajları da iyi ilişkileri
peşinen satın alma çabasına verilebilir. Tebrik cephesinde
Erdoğan’ın sevindirdikleri kadar yutkundurdukları da var. Ama hepsi
için parola aynı: Pragmatizm.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun biraz da Batı’yı dürtmek için dirsek çaktığı
Rusya lideri Vladimir Putin’in “Zaferiniz Türk halkının bağımsız
dış politikanıza verdiği desteğin açık kanıtıdır” yönündeki özlü
sözü NATO’daki çatlağı büyütmeye azmetmiş yeni bir kanca
sayılabilir. Rus liderin Erdoğan’a yaptığı yatırım güven
ilişkisinden ziyade karşılıklı mecburiyetlerle ilgili.
Katar, Taliban, Müslüman Kardeşler (İhvan), Heyet Tahrir el Şam
(HTŞ) ve El Kaide bağlantılı bazı isimlerin tebrik mesajları ya da
Suriye’nin kuzeyinde “Suriye Milli Ordusu” bileşenlerinin havaya
sıkıp gelip geçene tatlı dağıtması Erdoğan’ın dost çemberini görme
ve yerme vesilesi olabilir. Fakat fotoğrafın diğer yarısı, Erdoğan
cephesinin “dünya lideri” köpürtmesine asit sağlıyor. Mesajlarını
“Erdoğan’la çalışmayı dört gözle bekliyorum” diye bitirenlerin
başında kimler yok ki; ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere Başbakanı
Rishi Sunak, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB
Konseyi Başkanı Charles Michel vs.
Erdoğan’ın epey uğraştığı Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un
hem Fransızca hem de Türkçe attığı mesaj yanlış bir çeviriyle
servis edilince “Nedir bu acele” dedirtiyor. Avrupa’nın içinde
bulunduğu psikolojiyi de ele veriyor: “Fransa ve Türkiye’nin
birlikte üstesinden geleceği büyük sınamalar var. Avrupa’ya barışın
geri gelmesi, Avrakdeniz İttifakımızın geleceği, Akdeniz denizi.
Yeniden seçilmesi dolayısıyla tebriklerimi ilettiğim Başkan Erdoğan
ile birlikte, ilerlemeye devam edeceğiz.”
Mesajdaki “Avrakdeniz” ifadesi iğneleyici uyarılar üzerine
Fransızca aslına uygun olarak “Avro-Atlantik” diye düzeltildi.
***
Türkiye’nin AB rotasını elbirliğiyle gömdükten sonra kimse
Erdoğan’ı büyük bir şevkle Brüksel’de beklemiyor. İnsan hakları,
hukuk ve demokrasi uyarıları sahtekârca. Avrupa’nın çıkarlarını
etkileyecek şekilde göç, istikrarsızlık ve güvensizlik üretmediği
sürece Erdoğan’ın anti-demokratik pratiklerini içlerine
sindirebildiler. Esasen Erdoğan’ın seçmenine “dış düşman” diye
gösterdiği NATO-AB kliğine hizmetleri eşsiz! Çıkardığı gürültü
günün sonunda hak ettiği iltifatı kesmiyor. (Beri tarafta “Batıcı”
görünümüne rağmen demokratik değerleri içselleştirmemiş, ortak
yaşamın kodlarını çözememiş, iç barışı inşa etme yeteneklerinden
yoksun, zor dönemeçte iktidarla milliyetçilik yarışına tutuşan
hatta ırkçı ve faşizan savrulmalar yaşayan muhalefet blokunu da
izliyorlar.)
Erdoğan’a hürmetin birincil sebepleri ticari çıkarlar, NATO’da
beklenen uyumlu adımlar ve sığınmacıların Türkiye kafesinde
tutulması. Avrupa için Türkiye Asya ve Orta Asya’nın önünde doğal
bir tampon; Karadeniz’de Rusya’yı dengeleyen bir güç, NATO’da
hayati bir müttefik ve vazgeçilmez bir pazar. Haliyle onlara göre
Türkiye kol mesafesinde sabitlenmeli; içeri alınması da itilmesi de
tehlikeli. Biçilen stratejik statü korunmalı.
Ama bu ihtiramın karşılığını ziyadesiyle alacaklar. İlk dönemeç
11-13 Temmuz’daki NATO zirvesi. Kuvvetle muhtemel Finlandiya’nın
üyeliğinden sonra İsveç’in üyeliğinin önündeki veto da
kaldırılacak. Ülke ekonomisinin Erdoğan’ı ne denli çaresiz
bıraktığını bilerek hareket edecekler.
Körfez’den Hazine’ye park ettirilen ödünç rezervlerle böbürlenen
bir biçarelik. Hazine soygun yeri, ülke virane. Kapitülasyonlar
yeni formlarıyla kapıyı tıklıyor. Kim ne alacak? Körfez ülkeleri ne
kaldıracak? THY, Türk Telekom ve Turkcell gibi Varlık Fonu’na
geçirilmiş son ‘gümüş kaşıklar’ masaya mı konulacak? Doğalgaz
borçlarını erteleyen Putin’e BOTAŞ mı sunulacak? Dudak uçuklatan
tam takır Hazine ve dış borç stoku karşısında finans dünyasıyla
nasıl bir pazarlığa girilecek? Elde kalan haraç mezat mı gidecek?
Bu ekonomik tablo “Dik duruyorum” diyeni de sekize katlar. O yüzden
“stratejik özerklik” masalıyla kasılan Erdoğan, Batı yakasıyla
işleri idare edilebilir düzeye getirmek zorunda. Fakat bunun için
Erdoğan’ın içeride otokratik gidişattan döneceği ve kucaklayıcı
olacağı yönündeki beklentiler beyhude. Sözüm ona “değerler dünyası”
ile kurduğu al-ver ilişkisi demokratik teamüllere dönüş konusunda
baskı üretmiyor. Zafer konuşmasında Selahattin Demirtaş başta olmak
üzere siyasi tutsakları bırakmayacağını açıkça söyledi. T.C.
Anayasa Mahkemesi ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına
uyma gereği duymuyor. İşine gelmediği sürece duymayacak. Ayrıca
sadece kendi kitlesini değil geri kalan yarıyı da dönüştürdü. İğdiş
edilmiş bir toplumsal doku üzerinden iktidar olmayı sürdürebilirken
final sezonunda dünden farklı bir Erdoğan beklemek epey naiflik
olur.
Erdoğan içerde de dışarda da en iyi bildiği oyundan kolayca
sapamaz. Kendi kısırdöngüsünden çıkacak enerjisi de yok kadrosu da.
Batı ile Rusya arasındaki çelişkilerden faydalanma konusunda
muazzam bir deneyim kazandı. “Yaptırımlara uymuyor” diye
sızlananlar çıksa da Avrupalılar genel olarak Rusya ile açık tutmak
zorunda kaldıkları siyasi-ticari kanallar için Türkiye’yi tercih
ediyor. Kulüpten Putin’le konuşabilen birinin olması da önemli.
Ukrayna-Rusya arasında tahıl koridoru anlaşması bu tarz bir
ilişkinin sonucu. Erdoğan buradan kendine manevra alanları açtı. Bu
denklem yeni dönemde de değişmeyebilir.
***
Erdoğan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile
gerilimli sayfaları nakite çevirebildiği için Araplarla normalleşme
çabalarını sürdürebilir. Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah el
Sisi’den aldığı tebrik mesajı Kahire-Ankara arasındaki temasın
liderler düzeyine taşınabileceğinin işareti. Tabii Libya’da
Türkiye’den beklenen uyumun sergilenmesi şart.
Erdoğan’ın önündeki asıl yakıcı dosya Suriye. Sığınmacılar konusu
seçimden önce baskı oluşturduğu için Esad’la el sıkışmak elzem hale
gelmişti. Ancak mülteci düşmanlığı ikinci turda muhalefete umduğu
zaferi getirmedi. Sığınmacılar normalleşme görüşmelerinde en önemli
pazarlık konusu olmaya devam edecek, Batı’ya karşı şantaj aracı
olarak da işlevselliğini koruyacak. Putin-Erdoğan ilişkisinin seçim
dönemeciyle biraz daha kıvam kazanması, Moskova’daki dörtlü
görüşmelerin liderler düzeyine taşınması konusunda Esad üzerindeki
baskıyı artırabilir. Esad “Çekilme olmadan buluşma olmaz” mesajıyla
biraz da Erdoğan’ın düşüşünü bekledi. Hem Erdoğan hem de Esad’ın
Putin’e ihtiyacı sürüyor. Fakat tarafların koşullarını buluşturmak
o kadar basit değil. Erdoğan seçim stratejisini içeride ve dışarıda
“terörle mücadele” söylemi üzerine kurdu. Balkon konuşmasında yerel
seçime doğru istikametini bozmayacağının işaretini verdi. Bu da
Suriye’nin kuzeydoğusunda Kürtlerin liderliğindeki özerk yapıya
karşı saldırganlığın süreceği, Türk askeri varlığının korunacağı ve
SMO’ya desteğin süreceği anlamına geliyor. Bu tür gidişat
Esad-Erdoğan kucaklaşmasını nasıl mümkün kılar, kestirmek zor.
Tabii Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü de tersinden Esad’ın
Erdoğan’a karşı elini güçlendirdi. Esad birliğin Cidde zirvesinden
Suriye’ye yabancı müdahaleleri ve milis gücü oluşumlarını reddeden
bir bildiriyle döndü.
Bir de Erdoğan Şam’la normalleşmeye Suriye’nin yeniden inşasında
alacağı payları düşleyerek bakıyor. Yeniden inşayı önleyen en
önemli faktör ABD-AB yaptırımları. Erdoğan YPG-SDG’ye destek
konusunda ters düşse de Esad’ın mutlak zaferini önleyen bir lider
olarak Batı cenahını memnun ediyor. Esad’la yeniden inşayı içeren
yeni bir sayfa bu cepheyi ya karşısına almayı ya da onları başka
bir oyuna ikna etmeyi gerektiriyor. Mesela Araplar Suriye’nin Arap
Birliği’ne dönüşüne karşı Amerikan itirazını araya “İran’ı
geriletme”, dolaylı olarak “İsrail’i rahatlatma” hedefini
sokuşturarak yumuşattı. Hatırlarsanız 2008’de Esad-Erdoğan
arasındaki kardeşlik hikâyesinin pazarlama kısmında da
İsrail-Suriye arasında dolaylı arabuluculuk rolü vardı.
***
Erdoğan’ın ihtiraslı, hesapsız ve kitapsız hamleleri yüzünden
dış ilişkiler mayınlı tarlayı andırıyor. Erdoğan’ın şansı hangi
mayını nereye koyduğunu biliyor olması. ‘U’ dönüşlerindeki
kıvraklığı da bundan geliyor. Yönetilmesi gereken pek çok çapraz
çıkarlar ya da çıkar çatışmaları var. Mesela Putin’e bir kez daha
gebe kaldıktan sonra çok önem verdiği iki proje için Moskova ile ne
kadar tersleşebilir? Bunlardan birisi Zengezur Koridoru üzerinden
Trans Kafkasya, Hazar Havzası ve Orta Asya’da Türkiye’nin rolünü
büyütmek. Diğeri Türk Devletleri Teşkilatı’nı ete kemiğe
büründürmek. Her iki alanda Rusya ile çakışma söz konusu. Aşağıda
ise Araplarla yeni sayfa açmaya çalışırken Suriye’de Türk askeri
varlığına açıktan karşı çıkan yeni Arap duruşuyla yüzleşmek
zorunda. Irak’ta petrol sevkiyatıyla ilgili düğüm başta olmak üzere
çözülmeyi bekleyen ciddi sorunlar var. İran’la farklı alanlarda
kapışma potansiyeli büyüyor. Batıda Ege ve Doğu Akdeniz’deki kronik
sorunlar Yunanistan ile ilişkilerde sancı nöbetlerine yol açıyor.
Liste uzun. Ve Erdoğan bitkin. Pirus kehaneti tutarsa
şaşmamalı...