Bu yılın nisan ve mayıs aylarında, bir dizi yazı ile dünya
siyasetinde ve ekonomisinde son dönemde yaşanan gelişmeleri
anlayabilmek için 'küresel ara rejim' kavramının
kullanılabileceğini önermiştim. Bu yazı ile seriyi devam ettirerek,
birkaç ekleme yapacağım.
KÜRESEL ARA REJİM
Askeri, siyasi ve ekonomik bakımdan hegemonik olan devletin,
dünya sistemindeki işlevlerini yerine getirmekte zorlanmaya
başlaması ile oluşan küresel ara rejimin özelliklerini dört
başlıkta özetlemiştim. Tekrara düşmemek
için burada başlıklar halinde aktarmakla yetineyim: (i)
Uluslararası para ve finans sistemindeki istikrarsızlıkların
artması, (ii) Sermayenin uluslararasılaşmasının maliyetlerinin
hangi ulus devletler ve bu ulus devletlerdeki hangi sınıflar
tarafından üstlenileceğinin belirsiz olması, (iii) 1945 sonrasının
hâkim gücü olan ABD’nin bazı ekonomik alanlarda rakiplerinin ortaya
çıkması, (iv) Hâkim gücün göreli gerilemesine karşı, rakip güçlerin
(en kuvvetlisi Çin) henüz hakim gücün yerini alacak düzeye
gelememesi.
'G-ZERO'
Siyaset bilimci Ian Bremmer, dünya ekonomisi ve siyasetinde bir
liderlik bunalımı yaşanan dönemi, son dönemde küresel yönetişim
platformları olarak gelişen G-7 ya da G-20 toplantılarına
referansla, 'G-Zero (Grup Sıfır)' olarak adlandırıyor. Aslında
Bremmer’in argümanı yeni değil, 2012’deki kitabına dayanıyor. Bremmer
çeşitli vesilelerle bu argümanı güncelliyor. En son 2017 başında
Time dergisindeki yazısında,
küresel düzeydeki hegemonya krizini beş maddede özetliyor.
Bunlardan ilki, Büyük Britanya’nın Avrupa Birliği’nden (AB)
ayrılması ile tarihsel olarak en önemli bölgesel birlik
projelerinden biri olan AB’nin geleceği ile ilgili belirsizliklerin
artmasıdır. Bremmer ayrıca, Britanya’nın AB’den ayrılmasının Batı
dünyasındaki çatlakları artırarak, mevcut hegemonik krizi daha da
derinleştireceğini ileri sürüyor.
İkincisi, NATO’nun mevcut durumu. Donald Trump’ın başkanlığı ile
birlikte ABD’nin giderek yüksek sesle dillendirdiği, NATO’nun
masraflarının üyeleri arasında eşit şekilde bölüştürülmesi görüşü,
G-Zero düzeninin bir başka özelliği. Bremmer, özellikle NATO’nun 5.
Maddesi ile düzenlenmiş olan, bir üyeye yapılan saldırının tüm
üyelere yapılmış sayılacağı ilkesinin giderek zayıflamakta olduğuna
işaret ediyor. Hatırlayacağınız gibi, bu maddeyi en son Türkiye,
savaş uçağının düşürülmesi üzerine çalıştırmak istemiş ancak
başarılı olamamıştı.
Üçüncü olarak, Çin’in hızlı ekonomik büyümesi özellikle de dış
ticaret alanında ABD’ye karşı sürekli pozisyon kazanması, G-Zero
dünyasının bir diğer önemli özelliği olarak görülüyor. Dördüncü
olarak, ABD’nin iklim değişimine karşı alınacak önlemleri
düzenleyen Paris anlaşmasından çekilmesi, G-Zero dünyasının bir
başka özelliği. Son olarak Bremmer, Ortadoğu’daki giderek içinden
çıkılmaz bir hale gelen kaotik durumun da hegemonya krizindeki
dünya sisteminin sonuçlarından biri olduğunu ileri sürüyor.
YENİ DÜNYA DÜZENİ
Küresel ara rejimin temel özelliklerine ve Bremmer’in bakış
açısından küresel ara rejimin güncel olarak ortaya çıkan
semptomlarına değindikten sonra, içinden geçmekte olduğumuz bu ara
rejimin niteliğine değinmek istiyorum. 1990’lı yıllarda, özellikle
Sovyetler Birliği’nin ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra
oluşan tek kutuplu dünya sistemi, Yeni Dünya Düzeni (YDD) olarak
adlandırılmıştı. Ancak ABD’nin mutlak önderliğinde oluştuğu
düşünülen YDD, üzerinden çok zaman geçmeden eskidi!
LİDERLİK KRİZİ
Günümüzde, yani hegemonik devletin gerilemeye başladığı ancak
yeni hegemonya adayının henüz ortaya çıkmadığı bir dönemde, dünya
ekonomisini ve siyasetini düzenleyen küresel yönetişim sistemindeki
kırılganlıklar giderek daha da belirginleşiyor. Özellikle Donald
Trump’ın başkanlığından sonra ABD’nin 'hür dünya'nın moral ve
entelektüel liderliğini üstlenmeyi sürdüremeyeceğini düşünenlerin
sayısı hızla artıyor.
Bu göreve geçici olarak talip olabileceği düşünülen Almanya
Başbakanı Angela Merkel ise, geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen
seçimlerden zayıflayarak çıktı ve önümüzdeki dönemde kendi
ülkesinde gelişen sağ popülist dalga ile boğuşmak zorunda kalacak.
Dolayısıyla küresel yönetişim mekanizmalarındaki tıkanıklıklara ek
olarak, aktörler düzeyinde de bir liderlik krizinin yaşandığı bir
dönemdeyiz.
Şüphesiz ki hegemonik kriz, dünya sistemindeki aktörlerin
istedikleri gibi davranabildikleri bir yapıya işaret etmiyor. Ancak
tarafların önceden üzerinde 'anlaştıkları' kuralların mevcudiyetine
rağmen, istisnaların kaideyi bozacak şekilde genişlediği ve 'oyunun
kurallarının' daha kolaylıkla askıya alınabildiği bir dönemden
geçiyoruz. Küresel sistemin merkezinde, yani Batı’daki liderlik
krizi, istikrarsızlıkların arttığı, öngörülebilirlik ufkunun
daraldığı ve merkezkaç hareketlerin göreli olarak güçlenebileceği
bir aralık da yaratıyor. Gerek Ortadoğu’daki gerekse küresel
siyasetteki gelişmeleri ve krizleri, biraz da bu gözle
değerlendirmekte fayda olabilir.