'Bay Kemal' 'Recep Efendi'ye karşı: 'Lâmı cimi yok bu zorba gidecek'

Kılıçdaroğlu iktidara yürüdüğünün farkında; ne istediğinin farkında. Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nu aşağılamak ve erken Cumhuriyet ile düşünsel bağını vurgulamak için kullandığı 'Bay Kemal’i zaten sahiplenmişti. Erdoğan’ın kürsüde zoraki yürür hâli, “Bu ülke küllerinden yeniden doğacak, yaşama sevincini geri alacağız, çünkü ancak biz kazanırsak Türkiye kazanır” diyerek konuşmasını bitiren Kılıçdaroğlu’nda yoktu.

Mete Kaan Kaynar metekaankaynar@gmail.com

ÖNSÖZ 'SEÇİM BEYANNAMELERİ'NDEN VİZYON SUNUMLARI/'ŞOV'LARINA

Seçimlerden önce partilerin, liderlerin politik duruşlarını, vaatlerini/beyanlarını toplumla paylaşmaları anlamında seçim beyannamelerine Cumhuriyet’ten önce bile rastlamak mümkün. 1919 Seçimleri öncesinde -7 Ekim’de- hükümetin seçimlerin yapılmasını öngören kararnameyi yayınlamasının akabinde Heyet-i Temsiliye Reisi unvanıyla Mustafa Kemal 11 Ekim’de Yeni Gün gazetesine Heyet-i Temsiliye’nin seçimlerdeki tavrını açıklayan bir beyanat verir. 13 Ekim’de Tasvir-i Efkâr gazetesinden Velit Ebuzziya da Mustafa Kemal’e seçimlerle ilgili sorular sorar, Mustafa Kemal bu gazeteye de beyanatta bulunur.

İttihat Terakki artık ortada yoktur, yerine kurulan Teceddüt Fırkası seçimler için hazırlanmaya başlar ama Parti seçimlerden önce Vükelâ Heyeti (Bakanlar Kurulu) tarafından kapatıldığı için bu partinin bir beyannamesine rastlamayız ama o zamanın bir nevi Altılı Masası olarak tanımlayabileceğimiz Hürriyet ve İtilaf Fırkası (İttihat Terakki’ye muhalefet cephesi, pre-Millet İttifakı!) da 21 Kasım’da bir beyanname yayınlar.

Seçimlere katılan diğer partiler de boş durmazlar, gazeteler seçimlere katılan partilerin vaat ve açıklamalarından geçilmez. Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası 20 Ekim’de toplantısını yapar, 5 Aralık’ta adaylarını açıklar, Ahali İktisat Fırkası Genel Sekreteri Lütfi Akat Bey Vakit gazetesine partisinin görüşlerini açıklar. Milli Ahrar Fırkası üyeleri 8 Ekim’de bir araya gelerek seçimlerde izleyecekleri stratejiyi belirlerler ve bir bildiri ile bunu neşrederler. Osmanlı Sosyal Demokrat Fırkası, Mesai Fırkası da çalışmalarına başlar. Osmanlı Sosyalist Fırkası “Vizyon Sunumunu”(!) Şark Sineması’nda gerçekleştirilen toplantısında sunar. Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası da 24 Ekim’de Ferah Tiyatrosu’ndaki toplantısı ile seçimlerdeki tavrını beyan eder.[1]

1946 Seçimleriyle birlikte seçim beyannamelerinin ayrı birer “yayın” olarak yazılıp yayınlanması da bir gelenek haline gelir. Tabii bu beyannamelerin tamamının ya da geniş özetlerinin neşredildiklerini, bu beyannamelerle ilgili eleştiri ve mülahazaların da yayınlandıklarını söylemeye bile gerek yoktur sanırım. 1946 yılında düzenlenen seçimlerden 1983 seçimleri öncesine kadar Türkiye’de gerçekleştirilen tüm seçimlere iştirak eden siyasî partilerin tamamının seçim beyannamelerini Nurettin Kalkan Hoca ile birlikte yazdığımız ve TBMM tarafından yayınlanan Cumhuriyet Dönemi Partiler, Seçimler, Beyannameler (1923-1980) başlıklı kitapta bulabilirsiniz. Bu serinin ikinci ve üçüncü ciltlerini de arkadaşımla birlikte hazırlamaya devam ediyoruz, böylece Cumhuriyet tarihinde yapılan tüm seçimlere katılan tüm partilerin tamamının seçim beyannamelerini bir kitapta toplamış olmayı hedeflemekteyiz.

1946’da başlayan bu gelenek önce radyonun sonra da -1983 Seçimlerinin ardından- televizyonun yaygınlaşması ile birlikte şekil değiştirmeye başlar. Atilla Aşut ve sevgili dostum Gökhan Atılgan TİP’in radyodaki seçim konuşmalarını Yordam’dan yayınladıkları Türkiye İşçi Partisi Radyoda / Proletaryanın Büyülü Kutusu başlıklı kitapta topladılar.

90'ların sonlarından itibaren artık internet de siyasî partilerin vaatlerinin seçmenlere duyurulduğu önemli mecralar arasında yer almaya başlar. Sanırım 2023 seçimleri ile birlikte seçim beyannameleri artık yerlerini vizyon sunumlarına bırakmaya başlamaktalar. 1946-2023 arasında birer broşür/kitap(çık) olarak yayınlanan seçim beyannamelerinin gazete, radyo, televizyon ve nihayet internet aracılığıyla halka duyurulduğu bir dönemdi. 2023 seçimleriyle birlikteyse vizyon sunumları/toplantılarının gazeteler… internet aracılığıyla duyurulduğu, kitapçık haline getirilerek arşivlendiği yeni bir dönem başlamakta.

Bu sunumları birer “şov” olarak adlandırmam, onları küçümsediğimi düşündürtmesin lütfen. AKP ve CHP’nin farklı tarihlerde birbirlerini andırır isimlerle gerçekleştirdikleri vizyon sunumları tam da günümüz yeni medyasının diliyle birer “politik-şov”dur. Ayrıca, doğruya doğru, seçimleri belirleyecek olan Z-kuşağını etkilemek istiyorsanız da bu türden bir “şov”u bihakkın gerçekleştirmek zorundasınız.

ERDOĞAN’IN 'TÜRKİYE YÜZYILI VİZYONU' SUNUMU

Erdoğan’ın “Türkiye Vizyonu” adını verdiği vizyon sunumu -eskilerin diliyle seçim beyannamesi- 28 Ekim tarihinde Ankara Spor Salonu’nda gerçekleştirilmişti: Gayet iyi hazırlanılmış, teknik detaylara dikkat edilmiş; sunumun bir görsel-şova dönmesi, gözlere hitap etmesi için her ayrıntıya dikkat edilmişti. Sinevizyon gösterilerinden üç boyutlu görsellere, güftesi ve bestesi Yücel Arzen’e ait Türkiye Yüzyılı şarkısından Türkiye Yüzyılı sloganını pekiştiren yeni logosuna, eski bakanların da davet edildikleri miting alanındaki muntazam oturma düzenine kadar başarılı bir “şov” gerçekleştirmişti AKP.

Görsel açıdan iyi düşünülmüş bu şovun, siyasî olarak hayli sönük kaldığını düşündüğümü yazmıştım. Görsel açıdan hayli “janjanlı” Türkiye Vizyonu sunumunun içerik açısından sönük kaldığını Erdoğan’ın bu toplantıda “…son dönemde evelediklerini oldukça iyi kotarmış, bir görsel şovla tekrar remix etmiş” olduğunu belirtmiştim. Bence Erdoğan bu sunumda hiçbir şey söylememişti; daha doğrusu bu şov öylesine bir şovdu ki Erdoğan hiçbir şey “söylemişti” ve çok güzel söylemişti. Bu konuya tekrar döneceğim.

KILIÇDAROĞLU VE 'İKİNCİ YÜZYILA ÇAĞRI'

“İktidar” sloganları arasında, kendinden emin cümlelerle İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’ndaki kürsüye çıktı Kılıçdaroğlu. Tribünü “O da olacak” diye selamladı; konuşması/şovu için sadece metin anlamında değil sunum anlamında da gayet iyi çalıştığı görülüyordu; konuşma metnini prompterdan okumadı. Ekibini öne çıkardı. Üç büyük güçten bahsetti, halk, siyasî güç olarak tanımladığı örgüt ve “…dostlarımızla kurduğumuz siyaset üstü güç” birliği dediği Altılı Masa.

REİS’E KARŞI LİDER

AKP’nin vizyon sunumunda “Erdoğan” öndeydi. Hatta ne ekip ne de parti vardı bu sunumda. Türkiye Yüzyılı şovu, Erdoğan’ın sahne aldığı, onun “reis”liğinin öne çıkarıldığı bir (asla “tek” değil olsa olsa) “yalnız(ca) adam” şovuydu. Kılıçdaroğlu ise ekibini öne çıkardı; ekibi işe koşan, onlara yol açan bir lider olarak da kendini konumlandırdı. Her birinden tek tek bahsetti, övdü. Açılış konuşmasını yaparak sözü onlara bıraktı. “Yeni bir tek adam aramıyoruz” diyerek Erdoğan’a göndermede bulundu.

MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKÂR SAĞ SÖYLEMLERE KARŞI ZAMANIN RUHU

Kılıçdaroğlu, ekibinin küresel vizyonunu ve uluslararası başarılarını övdü. Ekip, çevreden üçüncü sanayi devrimine, İstanbul Sözleşmesi’nden Barış Akademisyenleri’ne, birçok konuyu gündemine taşıdı; hem zamanın ruhunun dilini hem de toplumsal muhalefetin dilini ve gönlünü yakalayabildi; Cumhuriyet’in ikinci yüzyılını “hayal etmek”ten, “ortak akıl ve vicdan koalisyonu”ndan, “yoksulluğa ve sömürüye son vermek”ten bahsetti.

Jeremy Rifkin video-sunumunda Türkiye’nin genç nüfusundan bahisle, ülkenin üçüncü sanayi devrimi dönüşümüne başlayabileceğinin altını çizdi. Türkiye’nin “Akdeniz havzasındaki 22 ülkeyle ortak bir yönetişim kurmak durumunda olduğunu” belirtti. İklim krizi, alternatif enerji ve çevre konusunu ön plana çekti.

Faik Öztrak, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında Türkiye’yi 4. endüstri devriminin geliştiricilerinden biri yapacaklarından dem vurdu; temiz enerji, temiz fon ve temiz toplum üzerinden tertemiz bir toplum inşa etme düşüncesini işledi. Merkez Bankası’nın özerkliği vurgulandı, şatafata ve israfa son verileceğinin altı çizildi. Merkez Bankası ile ilgili değişikliklere Refet Gürkaynak da konuşmasında yer verdi. Gürkaynak “enflasyonu düşürmek adına bağımsız, güvenilir bir Merkez Bankası’na” ihtiyaç olduğunun altını çizdi. Öztrak ayrıca, cinsiyet eşitsizlikleriyle etkin şekilde mücadele edileceğinin ve İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden yürürlüğe sokulacağının da sözünü verdi.

CHP Yoksulluk ve Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo, CHP’nin sosyal devlet politikalarıyla ilgili projelerini açıkladı. Aile Destekleri Sigortası Kurumu kurulacağını, tüm sosyal yardımların tek elden yürütüleceğini, kreş hakkının genişletileceğini, 25 bin genç sosyal hizmet uzmanı istihdam edileceğini vurguladı.

Hakan Kara Hoca da şovda video-sunum yapan ekipte yer aldı. Yoksullukla mücadele, iktisadî büyüme ve makro istikrar ile makro-politik istikrar ilişkileri sunumun anahtar kelimeleri olarak özetlenebilir.

Ufuk Akçiğit ise sunumunda beyin göçü konusuna değindi. E-ticaret yatırımları ve ihtiyaca göre uzmanlaşmış kişi yetiştirilmesi gibi konular da hocanın değerlendirmeleri arasında yer aldı.

Salonun hararetini yükselten konuşma CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke’den geldi. Selin Hanım konuşmasında işsizlik, eğitim, kamu harcamaları ve gelir dağılımı gibi konulara yer verdi. Kamu ihalelerinin yandaşlara aktarılmayacağını iddia etti ve YÖK’ün kaldırılacağını söyleyecekti ki alkış kıyamet koptu salondan. Sayek-Böke, “Boğaziçi'ni ve tüm üniversiteleri hep birlikte özgürleştireceğiz. Ve Barış İmzacısı Akademisyenleri yeniden öğrencileriyle, yeniden üniversitelerle buluşturacağız.” dedi.

Yukarıda da ana başlıklar halinde özetlemeye çalıştığım gibi, CHP’nin politik-şovunda sahne alan ekip üyelerinin konuşmalarına temel hatlarıyla baktığımızda, konuşmacıların zamanın ruhunu iyi yakaladıklarını, üniversitelerdeki baskılardan İstanbul Sözleşmesi’ne Merkez Bankası’nın özerkliğinden, malî istikrar ve makro ekonomiye, endüstri 4.0’a… birçok konuda -doyumluk değil tadımlık da olsa- epey söz söylendiğini görüyoruz.

Erdoğan’ın 28 Ekim’deki one-man-show’unda ise Türkiye sağının İkinci Dünya Savaşı sonrası, Soğuk Savaş dili çok daha belirgindi.

Erdoğan ekibini öne çıkarmamıştı. Muhalefet partilerinin yöneticilerini ve muhalif gazetecileri de sunumuna davet ederek farklı bir profil çizmeye çalışmıştı ama kullandığı kaba, üsttenci ve ikinci tekil şahıs dili salonda oluşturulmaya çalışılan “Türkiye vizyonu” ile hiç de uyumlu değildi. Erdoğan sunumunun Kanal İstanbul’dan bahsettiği bölümünde muhalefetin “kafasının bunlara basmayacağından” bahsetmekten geri durmuyor; Türkiye sağının duymaktan çok hoşlandığı “kızıl elma” gibi irridentist kavramlara yer vererek Cumhur İttifakı içindeki milliyetçi kanada selam çakmayı ihmale etmiyor; kadınları “sevginin şefkatin… merhametin hayatın sembolü” olmanın dışında pek de konuşmasına taşımamaya gayret ediyor; türban ile ilgili Anayasa değişikliğini ön plana çıkarıyordu.

BAY KEMAL RECEP EFENDİYE KARŞI; 'KURAL'A KARŞI 'KRAL'

Cumhuriyet’teki (31.10.2022) köşesinde Necati Özkan’ın da ifade ettiği gibi “…bir seçim kampanyasında en belirleyici kaldıraç fikirdir. İyi bir fikir kadar asimetrik güce sahip başka hiçbir şey yoktur. Sizi rakiplerinizden ayrıştıracak bir fikir bulabilirseniz işiniz kolaylaşır; kampanyanızı o fikrin etrafında örebilirsiniz.”

Kılıçdaroğlu da sunumunda kendini Cumhur İttifakı’ndan ayrıştıracak hususları net bir şekilde ortaya koyabildi: Muhalefetin dilini sahiplendi; “Türkiye için ayağa kalkmaktan” “teknolojik yatırımda dünya liderliğine oynamaktan”, “dünyayı seyretmeyi bırakıp yaşamaya başlamaktan”, “kalıcı ve topyekûn refahtan” “endüstriyel devrimden”, “fakiri fakirleştiren sistemin sona ereceğinden”, Erdoğan’ın halktan “çaldıklarının yine halka verileceğinden” bahsetti.

Erdoğan’ın kürsüde zoraki yürür hâli, “Umutsuzluğun olmadığını öğrendik, böyle bir Türkiye mümkün” diyerek, “Bu ülke küllerinden yeniden doğacak, yaşama sevincini geri alacağız, çünkü ancak biz kazanırsak Türkiye kazanır” diyerek konuşmasını bitiren Kılıçdaroğlu’nda yoktu.

Kılıçdaroğlu iktidara yürüdüğünün farkında; ne istediğinin farkında. Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nu aşağılamak ve erken Cumhuriyet ile düşünsel bağını vurgulamak için kullandığı 'Bay Kemal’i zaten sahiplenmişti. Bay Kemal geçtiğimiz hafta Lütfi Kırdar’daki vizyon toplantısında sadece Bay Kemal’i sahiplenmekle kalmadı bir de sanki Nihal Atsız’ın Davetiye şiirini Erdoğan’a okur da,

Söyle, AKP’liler etmesin keder;
Seçim, bir gün mukadder!
Gerçi bugün eskisinden daha çok diksin;
Fakat ben yine Bay Kemal, sen Recep Efendisin

der gibiydi ya da ben yanlış anladım!

Keyifli günler…

NOTLAR:

[1] 1919 Seçimleri ile ilgili tüm detayları İhsan Güneş’in Atatürk Dönemi Türkiye’sinde Milletvekili Genel Seçimleri ve Tarık Zafer Tunaya’nın Türkiye’de Siyasî Partiler kitaplarından özetledim.

Tüm yazılarını göster