ÖNSÖZ 'SEÇİM BEYANNAMELERİ'NDEN VİZYON
SUNUMLARI/'ŞOV'LARINA
Seçimlerden önce partilerin, liderlerin politik duruşlarını,
vaatlerini/beyanlarını toplumla paylaşmaları anlamında seçim
beyannamelerine Cumhuriyet’ten önce bile rastlamak mümkün. 1919
Seçimleri öncesinde -7 Ekim’de- hükümetin seçimlerin yapılmasını
öngören kararnameyi yayınlamasının akabinde Heyet-i Temsiliye Reisi
unvanıyla Mustafa Kemal 11 Ekim’de Yeni Gün gazetesine
Heyet-i Temsiliye’nin seçimlerdeki tavrını açıklayan bir beyanat
verir. 13 Ekim’de Tasvir-i Efkâr gazetesinden Velit
Ebuzziya da Mustafa Kemal’e seçimlerle ilgili sorular sorar,
Mustafa Kemal bu gazeteye de beyanatta bulunur.
İttihat Terakki artık ortada yoktur, yerine kurulan Teceddüt
Fırkası seçimler için hazırlanmaya başlar ama Parti seçimlerden
önce Vükelâ Heyeti (Bakanlar Kurulu) tarafından kapatıldığı için bu
partinin bir beyannamesine rastlamayız ama o zamanın bir nevi
Altılı Masası olarak tanımlayabileceğimiz Hürriyet ve İtilaf
Fırkası (İttihat Terakki’ye muhalefet cephesi, pre-Millet
İttifakı!) da 21 Kasım’da bir beyanname yayınlar.
Seçimlere katılan diğer partiler de boş durmazlar, gazeteler
seçimlere katılan partilerin vaat ve açıklamalarından geçilmez.
Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası 20 Ekim’de toplantısını yapar, 5
Aralık’ta adaylarını açıklar, Ahali İktisat Fırkası Genel Sekreteri
Lütfi Akat Bey Vakit gazetesine partisinin görüşlerini
açıklar. Milli Ahrar Fırkası üyeleri 8 Ekim’de bir araya gelerek
seçimlerde izleyecekleri stratejiyi belirlerler ve bir bildiri ile
bunu neşrederler. Osmanlı Sosyal Demokrat Fırkası, Mesai Fırkası da
çalışmalarına başlar. Osmanlı Sosyalist Fırkası “Vizyon
Sunumunu”(!) Şark Sineması’nda gerçekleştirilen
toplantısında sunar. Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası da 24
Ekim’de Ferah Tiyatrosu’ndaki toplantısı ile seçimlerdeki
tavrını beyan eder.[1]
1946 Seçimleriyle birlikte seçim beyannamelerinin ayrı birer
“yayın” olarak yazılıp yayınlanması da bir gelenek haline gelir.
Tabii bu beyannamelerin tamamının ya da geniş özetlerinin
neşredildiklerini, bu beyannamelerle ilgili eleştiri ve
mülahazaların da yayınlandıklarını söylemeye bile gerek yoktur
sanırım. 1946 yılında düzenlenen seçimlerden 1983 seçimleri
öncesine kadar Türkiye’de gerçekleştirilen tüm seçimlere iştirak
eden siyasî partilerin tamamının seçim beyannamelerini Nurettin
Kalkan Hoca ile birlikte yazdığımız ve TBMM tarafından yayınlanan
Cumhuriyet Dönemi Partiler, Seçimler, Beyannameler
(1923-1980) başlıklı kitapta bulabilirsiniz. Bu serinin ikinci
ve üçüncü ciltlerini de arkadaşımla birlikte hazırlamaya devam
ediyoruz, böylece Cumhuriyet tarihinde yapılan tüm seçimlere
katılan tüm partilerin tamamının seçim beyannamelerini bir kitapta
toplamış olmayı hedeflemekteyiz.
1946’da başlayan bu gelenek önce radyonun sonra da -1983
Seçimlerinin ardından- televizyonun yaygınlaşması ile birlikte
şekil değiştirmeye başlar. Atilla Aşut ve sevgili dostum Gökhan
Atılgan TİP’in radyodaki seçim konuşmalarını Yordam’dan
yayınladıkları Türkiye İşçi Partisi Radyoda / Proletaryanın
Büyülü Kutusu başlıklı kitapta topladılar.
90'ların sonlarından itibaren artık internet de siyasî
partilerin vaatlerinin seçmenlere duyurulduğu önemli mecralar
arasında yer almaya başlar. Sanırım 2023 seçimleri ile birlikte
seçim beyannameleri artık yerlerini vizyon
sunumlarına bırakmaya başlamaktalar. 1946-2023 arasında birer
broşür/kitap(çık) olarak yayınlanan seçim beyannamelerinin gazete,
radyo, televizyon ve nihayet internet aracılığıyla halka
duyurulduğu bir dönemdi. 2023 seçimleriyle birlikteyse vizyon
sunumları/toplantılarının gazeteler… internet aracılığıyla
duyurulduğu, kitapçık haline getirilerek arşivlendiği yeni bir
dönem başlamakta.
Bu sunumları birer “şov” olarak adlandırmam, onları
küçümsediğimi düşündürtmesin lütfen. AKP ve CHP’nin farklı
tarihlerde birbirlerini andırır isimlerle gerçekleştirdikleri
vizyon sunumları tam da günümüz yeni medyasının diliyle birer
“politik-şov”dur. Ayrıca, doğruya doğru, seçimleri
belirleyecek olan Z-kuşağını etkilemek istiyorsanız da bu türden
bir “şov”u bihakkın gerçekleştirmek zorundasınız.
ERDOĞAN’IN 'TÜRKİYE YÜZYILI VİZYONU' SUNUMU
Erdoğan’ın “Türkiye Vizyonu” adını verdiği vizyon sunumu
-eskilerin diliyle seçim beyannamesi- 28 Ekim tarihinde Ankara Spor
Salonu’nda gerçekleştirilmişti: Gayet iyi hazırlanılmış, teknik
detaylara dikkat edilmiş; sunumun bir görsel-şova dönmesi, gözlere
hitap etmesi için her ayrıntıya dikkat edilmişti. Sinevizyon
gösterilerinden üç boyutlu görsellere, güftesi ve bestesi Yücel
Arzen’e ait Türkiye Yüzyılı şarkısından Türkiye
Yüzyılı sloganını pekiştiren yeni logosuna, eski bakanların da
davet edildikleri miting alanındaki muntazam oturma düzenine kadar
başarılı bir “şov” gerçekleştirmişti AKP.
Görsel açıdan iyi düşünülmüş bu şovun, siyasî olarak hayli sönük
kaldığını düşündüğümü yazmıştım. Görsel açıdan hayli “janjanlı”
Türkiye Vizyonu sunumunun içerik açısından sönük kaldığını
Erdoğan’ın bu toplantıda “…son dönemde evelediklerini oldukça iyi
kotarmış, bir görsel şovla tekrar remix etmiş” olduğunu
belirtmiştim. Bence Erdoğan bu sunumda hiçbir şey söylememişti;
daha doğrusu bu şov öylesine bir şovdu ki Erdoğan hiçbir şey
“söylemişti” ve çok güzel söylemişti. Bu konuya tekrar
döneceğim.
KILIÇDAROĞLU VE 'İKİNCİ YÜZYILA ÇAĞRI'
“İktidar” sloganları arasında, kendinden emin cümlelerle
İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’ndaki
kürsüye çıktı Kılıçdaroğlu. Tribünü “O da olacak” diye selamladı;
konuşması/şovu için sadece metin anlamında değil sunum anlamında da
gayet iyi çalıştığı görülüyordu; konuşma metnini prompterdan
okumadı. Ekibini öne çıkardı. Üç büyük güçten bahsetti,
halk, siyasî güç olarak tanımladığı örgüt ve
“…dostlarımızla kurduğumuz siyaset üstü güç” birliği dediği
Altılı Masa.
REİS’E KARŞI LİDER
AKP’nin vizyon sunumunda “Erdoğan” öndeydi. Hatta ne ekip ne de
parti vardı bu sunumda. Türkiye Yüzyılı şovu, Erdoğan’ın sahne
aldığı, onun “reis”liğinin öne çıkarıldığı bir (asla “tek”
değil olsa olsa) “yalnız(ca) adam” şovuydu. Kılıçdaroğlu
ise ekibini öne çıkardı; ekibi işe koşan, onlara yol açan
bir lider olarak da kendini konumlandırdı. Her birinden
tek tek bahsetti, övdü. Açılış konuşmasını yaparak sözü onlara
bıraktı. “Yeni bir tek adam aramıyoruz” diyerek Erdoğan’a
göndermede bulundu.
MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKÂR SAĞ SÖYLEMLERE KARŞI ZAMANIN RUHU
Kılıçdaroğlu, ekibinin küresel vizyonunu ve uluslararası
başarılarını övdü. Ekip, çevreden üçüncü sanayi devrimine, İstanbul
Sözleşmesi’nden Barış Akademisyenleri’ne, birçok konuyu gündemine
taşıdı; hem zamanın ruhunun dilini hem de toplumsal
muhalefetin dilini ve gönlünü yakalayabildi; Cumhuriyet’in
ikinci yüzyılını “hayal etmek”ten, “ortak akıl ve vicdan
koalisyonu”ndan, “yoksulluğa ve sömürüye son vermek”ten
bahsetti.
Jeremy Rifkin video-sunumunda Türkiye’nin genç nüfusundan
bahisle, ülkenin üçüncü sanayi devrimi dönüşümüne
başlayabileceğinin altını çizdi. Türkiye’nin “Akdeniz havzasındaki
22 ülkeyle ortak bir yönetişim kurmak durumunda olduğunu” belirtti.
İklim krizi, alternatif enerji ve çevre konusunu ön plana
çekti.
Faik Öztrak, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında Türkiye’yi 4.
endüstri devriminin geliştiricilerinden biri yapacaklarından dem
vurdu; temiz enerji, temiz fon ve temiz toplum üzerinden tertemiz
bir toplum inşa etme düşüncesini işledi. Merkez Bankası’nın
özerkliği vurgulandı, şatafata ve israfa son verileceğinin altı
çizildi. Merkez Bankası ile ilgili değişikliklere Refet Gürkaynak
da konuşmasında yer verdi. Gürkaynak “enflasyonu düşürmek adına
bağımsız, güvenilir bir Merkez Bankası’na” ihtiyaç olduğunun altını
çizdi. Öztrak ayrıca, cinsiyet eşitsizlikleriyle etkin şekilde
mücadele edileceğinin ve İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden yürürlüğe
sokulacağının da sözünü verdi.
CHP Yoksulluk ve Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo,
CHP’nin sosyal devlet politikalarıyla ilgili projelerini açıkladı.
Aile Destekleri Sigortası Kurumu kurulacağını, tüm sosyal
yardımların tek elden yürütüleceğini, kreş hakkının
genişletileceğini, 25 bin genç sosyal hizmet uzmanı istihdam
edileceğini vurguladı.
Hakan Kara Hoca da şovda video-sunum yapan ekipte yer aldı.
Yoksullukla mücadele, iktisadî büyüme ve makro istikrar ile
makro-politik istikrar ilişkileri sunumun anahtar kelimeleri olarak
özetlenebilir.
Ufuk Akçiğit ise sunumunda beyin göçü konusuna değindi.
E-ticaret yatırımları ve ihtiyaca göre uzmanlaşmış kişi
yetiştirilmesi gibi konular da hocanın değerlendirmeleri arasında
yer aldı.
Salonun hararetini yükselten konuşma CHP Genel Sekreteri Selin
Sayek Böke’den geldi. Selin Hanım konuşmasında işsizlik, eğitim,
kamu harcamaları ve gelir dağılımı gibi konulara yer verdi. Kamu
ihalelerinin yandaşlara aktarılmayacağını iddia etti ve YÖK’ün
kaldırılacağını söyleyecekti ki alkış kıyamet koptu salondan.
Sayek-Böke, “Boğaziçi'ni ve tüm üniversiteleri hep birlikte
özgürleştireceğiz. Ve Barış İmzacısı Akademisyenleri yeniden
öğrencileriyle, yeniden üniversitelerle buluşturacağız.” dedi.
Yukarıda da ana başlıklar halinde özetlemeye çalıştığım gibi,
CHP’nin politik-şovunda sahne alan ekip üyelerinin konuşmalarına
temel hatlarıyla baktığımızda, konuşmacıların zamanın ruhunu iyi
yakaladıklarını, üniversitelerdeki baskılardan İstanbul
Sözleşmesi’ne Merkez Bankası’nın özerkliğinden, malî istikrar ve
makro ekonomiye, endüstri 4.0’a… birçok konuda -doyumluk değil
tadımlık da olsa- epey söz söylendiğini görüyoruz.
Erdoğan’ın 28 Ekim’deki one-man-show’unda ise Türkiye
sağının İkinci Dünya Savaşı sonrası, Soğuk Savaş dili çok daha
belirgindi.
Erdoğan ekibini öne çıkarmamıştı. Muhalefet partilerinin
yöneticilerini ve muhalif gazetecileri de sunumuna davet ederek
farklı bir profil çizmeye çalışmıştı ama kullandığı kaba, üsttenci
ve ikinci tekil şahıs dili salonda oluşturulmaya çalışılan “Türkiye
vizyonu” ile hiç de uyumlu değildi. Erdoğan sunumunun Kanal
İstanbul’dan bahsettiği bölümünde muhalefetin “kafasının bunlara
basmayacağından” bahsetmekten geri durmuyor; Türkiye sağının
duymaktan çok hoşlandığı “kızıl elma” gibi irridentist kavramlara
yer vererek Cumhur İttifakı içindeki milliyetçi kanada selam
çakmayı ihmale etmiyor; kadınları “sevginin şefkatin… merhametin
hayatın sembolü” olmanın dışında pek de konuşmasına taşımamaya
gayret ediyor; türban ile ilgili Anayasa değişikliğini ön plana
çıkarıyordu.
BAY KEMAL RECEP EFENDİYE KARŞI; 'KURAL'A KARŞI 'KRAL'
Cumhuriyet’teki (31.10.2022) köşesinde Necati Özkan’ın
da ifade ettiği gibi “…bir seçim kampanyasında en belirleyici
kaldıraç fikirdir. İyi bir fikir kadar asimetrik güce sahip başka
hiçbir şey yoktur. Sizi rakiplerinizden ayrıştıracak bir fikir
bulabilirseniz işiniz kolaylaşır; kampanyanızı o fikrin etrafında
örebilirsiniz.”
Kılıçdaroğlu da sunumunda kendini Cumhur İttifakı’ndan
ayrıştıracak hususları net bir şekilde ortaya koyabildi:
Muhalefetin dilini sahiplendi; “Türkiye için ayağa kalkmaktan”
“teknolojik yatırımda dünya liderliğine oynamaktan”, “dünyayı
seyretmeyi bırakıp yaşamaya başlamaktan”, “kalıcı ve topyekûn
refahtan” “endüstriyel devrimden”, “fakiri fakirleştiren sistemin
sona ereceğinden”, Erdoğan’ın halktan “çaldıklarının yine halka
verileceğinden” bahsetti.
Erdoğan’ın kürsüde zoraki yürür hâli, “Umutsuzluğun olmadığını
öğrendik, böyle bir Türkiye mümkün” diyerek, “Bu ülke küllerinden
yeniden doğacak, yaşama sevincini geri alacağız, çünkü ancak biz
kazanırsak Türkiye kazanır” diyerek konuşmasını bitiren
Kılıçdaroğlu’nda yoktu.
Kılıçdaroğlu iktidara yürüdüğünün farkında; ne istediğinin
farkında. Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nu aşağılamak ve erken Cumhuriyet
ile düşünsel bağını vurgulamak için kullandığı 'Bay Kemal’i zaten
sahiplenmişti. Bay Kemal geçtiğimiz hafta Lütfi Kırdar’daki vizyon
toplantısında sadece Bay Kemal’i sahiplenmekle kalmadı bir de sanki
Nihal Atsız’ın Davetiye şiirini Erdoğan’a okur da,
“Söyle, AKP’liler etmesin keder;
Seçim, bir gün mukadder!
Gerçi bugün eskisinden daha çok diksin;
Fakat ben yine Bay Kemal, sen Recep Efendisin”
der gibiydi ya da ben yanlış anladım!
Keyifli günler…
NOTLAR:
[1] 1919 Seçimleri ile ilgili tüm detayları İhsan Güneş’in
Atatürk Dönemi Türkiye’sinde Milletvekili Genel Seçimleri
ve Tarık Zafer Tunaya’nın Türkiye’de Siyasî Partiler
kitaplarından özetledim.