Bazı sorular: ‘Kedicik’ sirki mi, devlet aparatı mı?
Türkiye’de toplumsal, sınıfsal, dini hiçbir grup ve gelenekle organik ilişkisi olmayan; bu köksüz ucubenin; ‘lideri’ her gözaltına alınıp ‘çıktığında’, yani devletle her selamlaştığında mutasyon geçiren, ama parası, insan kaynağı, fiziki ve idari olanakları hiç bitmeyen bu garip örgütün ilişikler ağını ve tüm suçlarını ortaya çıkarmak, ‘kedicik’ magazini seviyesinde debelenen bu medya ile mümkün mü?
‘Yeni dönem’in arife günü olan 8 Temmuz’da Çorlu’da katliam gibi bir kaza olmuştu. Resmen ilan edildiği 9 Temmuz Pazartesi günü ise bir başka katliamın, Soma’da 301 madencinin can verdiği işçi kıyımının karar duruşması görülecekti. Karar duruşması iki gün sonraya ertelendi ve gösterişli başkanlık merasimi, tren faciası nedeniyle halk oyunları ve lazer gösterilerinden feragat edilerek gerçekleştirildi.
Ve ilk 48 saat içinde, bu yeni dönemin temel özellikleri hakkında fikir verecek büyük emareler görmeye başladık.
İlk olarak pazartesi akşamı, rejimin topluma bakışı açısından eksiksiz bir fikir verecek şekilde, çalışma, sosyal hizmetler ve kadın-aile bakanlıklarının birleştirildiğini resmi olarak da öğrendiğimiz yeni kabineyle tanıştırıldık. Tüm bir çalışma yaşamını, emek-sermaye çelişkilerini, “Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile” adı konulmuş bir bakanlığın uhdesinde ele almak, hayli kibarlaştırılarak ‘yeni yönetim şekli’ denilen bu yeni devlet örgütlenmesinin, meseleye bakışındaki ideolojik ve sınıfsal perspektifi olanca çıplaklığıyla gösteriyor. Emekçi sınıfların sorunlarını ‘sosyal hizmet ve aile’ ekseninde ele almak; üstelik bunu, daha önce “Çalışıyorum diye annelikten imtina eden bir kadın, aslında kadınlığını inkar ediyor demektir. Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın, iş dünyasında istediği kadar başarılı olsun, eksiktir, yarımdır” diyen bir ‘Başkan’ın emrine vermek...
Kadın ve çocuk istismarının da, önümüzdeki dönemin ekonomik zorluklarıyla birlikte giderek tırmanacağı şimdiden belirgin işaretlerle görünen emek cephesi sorunları/huzursuzluklarının da nasıl çarpık bir bakış açısıyla birleştirilip, toplumsal çözüm alanının dışına atılmak isteneceğinin ilanı oldu bu bakanlık. Belli ki yaşayarak göreceğiz bu kasıtlı şekilde çarpık bakışın yol açacağı sıkıntıları.
Ve ikinci olarak, 48 saat geçmeden, hem bir kutlama hem de ‘işaret’ fişeği gibi patlatılan bir operasyona tanık olduk. Ülkenin neredeyse tamamı tarafından sevilmeyen, çarpık ve karanlık, cinsel istismardan nefret söylemine, şantajdan mali usulsüzlüklere dek bir dizi suça bulaştıkları hemen herkesçe açıkça bilinen ‘Adnan Hocacı’ örgüte yapılan operasyon, ustaca düşünülmüş, çok fonksiyonlu, yönetenler açısından fayda ve topluma dönük mesaj dolu bir hamle olarak başladı, sürüyor.
Bu tuhaf dinci grubun toplum nezdinde hiçbir itibarının olmaması, bu operasyonu, “halkın da tepkileriyle dahil olması” hedeflenecek bir zincir açısından çok elverişli bir başlangıç noktası haline getiriyor. Operasyona ilk tepkisi, sabaha karşı ünlü bir gazeteciyi arayarak “Bu işten Tayyip Hocamızın haberinin olmadığına eminim” demek olan Adnan Oktar’ın adli tıptan çıkarılması sırasında halkın gösterdiği tepki de bunu teyit etmiyor mu?
Adnan Oktar ve örgütünün, evrim karşıtı hurafeleri kaynağı belirsiz bir servetle topluma şırınga etmekten hedonist eğlencelerini televizyondan canlı yayınlamaya kadar varan ‘çeşitlilikteki’ etkinlikleri, bunlardan canını kurtaranların yaptığı ifşaatlar, çocuklarını kurtarma derdindeki ailelerin feryatları ve benzeri onlarca işaret, ortada kriminal bir durum olduğuna dair yeterince kanıtı yıllardır vermiyor muydu?
‘Adnan Hoca’ ve grubu, tüm bu belirtileri on yıllardır göstermesine rağmen ulu orta örgütlenmeye devam etmiyor muydu?
Bu grubun neredeyse 40 yıl önceye giden varlığı, meczup bir güzel sanatlar öğrencisinin bireysel performansına mı dayanıyordu gerçekten?
Çeşitli dönemlere uygun ama birbiriyle taban tabana zıt pozisyonlar alarak gösterdikleri işlev neydi?
Yahudi düşmanlığıyla başlayıp İsrail dostluğuna varan; ‘kafir Kemalistler’ söyleminden ‘Atatürkçülük’ iddiasına çark eden; ‘örtünmeyenler cehenneme’ fetvasından yarı çıplak dansları canlı yayınlamaya, tarikat merkezinden, tüm ‘ana akımın’ iştahla atlayıp foto galeri dizeceği ‘erotik’ albümler neşretmeye uzanan bu çelişik seyrin arkasındaki esas motivasyon, o gürültülü zikzakların örttüğü esas amaçlar nelere yol açtı?
Onlarca yenisiyle çoğaltılabilecek bu sorulara, iddianameler ya da yargılama süreçleri ile karşılık bulunabileceğine inanan var mı?
Türkiye’de toplumsal, sınıfsal, dini hiçbir grup ve gelenekle organik ilişkisi olmayan; bu köksüz, ucube, tekinsiz fenomenin; ‘lideri’ her gözaltına alınıp ‘çıktığında’, yani devletle her selamlaştığında yeni bir mutasyonla bambaşka bir saçmalığa savrulan; ama parası, insan kaynağı, fiziki ve idari olanakları hiç bitmeyen bu garip örgütün ilişikler ağını, suçlarını ve bağlaşıklarını ortaya çıkarmak, ‘kedicik’ magazini seviyesinde debelenen bu medya ile mümkün mü?
İradeleri ve bilinçleri dinsel safsatalarla teslim alınmış; tehditle, şantajla bu şebekenin esiri haline getirilmiş; bir tornadan çıkmışçasına aynı abartılı vücutlar giydirilerek köleleştirilmiş kadınları kedicik medicik diyerek teşhir nesnesi halinde kullanmaktan, onlarla ilgili arsız ve alaylı göndermeler yapmaktan çekinmeyen; bu deforme bedenleri her fırsatta servis ederek toplumla da aynı arsızlığın alışverişine girmekten fayda sağlayan; hikayeleri ballandırarak anlatan bu gazeteler, bu televizyonlar konuyu anlamamızı sağlayabilir mi?
90’larda bu karanlık örgüte operasyon yapıldığında, ‘motorlar’, ‘bacılar’ tefrikaları yayınlayan ‘eski Türkiye’ medyasına ve bugün, Sabah’ından Akit’ine, “kızların ‘Turnike Sistemi’nde seks kölesi edilmeleri” detaylarına odaklanan muhafazakar/dinci ‘yeni Türkiye’ medyasına bakın... Bir nebze olsun değişen bir şey var mı?
Eski Türkiye’nin ve Yeni Türkiye’nin merkez odaklarının, bu –artık işi/işlevi bitmiş görünen– kullanışlı örgüt karşısında aynı uyutucu, ‘unutturucu’ pozisyonu alması tesadüf müdür?
Gençliği komünizme karşı Türk-İslam ülküsüyle donatmaya ant içmiş 12 Eylül darbesinden hemen sonra ortaya çıkan, zaman zaman torna tesviye tezgahından geçirilip yeniden yeniden topluma salınan “Adnan Hoca ve müritleri”, 40 yıldır, devletin hangi sahipleri tarafından hangi işler için kullanılmıştır?