Bir insanın hayata gelmesi kendi tercihi değildir. Eğer biraz altını oyarsanız, insanoğlunun bencilliği bile diyebilirsiniz dünyanın en mucizevi olayına. 9 ay (çocuk sahibi olanlar ya da olmayı bekleyenler bilir aslında 10 aydır) boyunca kucaklarına alacakları, hayatlarını kökünden değiştirecek şeyin bu süreçte ebeveynler için en büyük sürprizi ise cinsiyettir. Tüm oda ve kıyafet hazırlıkları, isim tercihleri doktorun 16 haftadan sonra dudağından döküleceklere odaklanmıştır adeta. Lakin başta da dedim ya. Doğan çocuğun, hayata gelmek gibi bir talebi olmadığı gibi aslında bir cinsiyeti de yoktur. Daha doğrusu evet, her çocuk bir cinsiyetin bedeninde gelir ama herkes o vücudun cinsiyetine sahip olmak zorunda değildir.
11 Aralık 2016’da tam da bu köşede yine homofobi konusunda bir şeyler karalamıştım. Klavye ve zihnim ne kadar el verdiyse sporun içindeki eşcinsel karşıtlığı ve bu tabuyu yıkmak için mücadele edenlerden bahsetmiştim. Bedenleriyle ruhları örtüşmeyenlerin mücadelesinin bedel ödeyeni çoktu. Bedelin daha iyi bir hayat için olduğunu hep bilirler. Ama vazgeçmek onların işi değildir. Artlarından kitleleri sürüklemeyi başarırlar. Açtıkları yol, bugünler için büyük, mücadele için kocaman ama yeterli demek için bebek adımıydı. Lakin o bebek adımının başlattığı domino etkisi sürüyor. Bu, cinsel yönelimi nedeniyle toplum ve spor dışına itilmek isteyenlerin hikayesi. Tam eşit yaşam hakkına kadar sürecek.
MÜCADELE VOLEYBOLA TAŞINDI
Bir de sadece doğduğu cinsiyetin insanı olmayanlar değil, bedeninden de memnun olmayanlar var. Ve bütün baskılara karşın ruhları ve bedenlerini aynı yöne döndürüyorlar. Onlar toplumun hangi kesimde olurlarsa olsunlar en büyük sıkıntıyı çekenler belki de. Bakmayın Bülent Ersoy ya da Conchita Wurst’e. Onlar toplum tarafından kabul edilebilmek için ne mücadelelerden geçtiler kim bilir. Şimdi benzer bir mücadele de voleybol salonlarında yaşanıyor.
Bu hikayenin kahramanın adı Rodrigo Pereira de Abreu. En azından doğumuyla birlikte hayata başladığı erkek bedeni için ailesi bu ismi uygun görmüştü. Tarih yaprakları 29 Ekim 1984’ü gösteriyordu. Aslında ilk günden beri durumun farkına varmış gibiydi. Ruhu ve bedeni aynı senkronda ilerlemiyordu. Yine de belki de bu düşünceleri aklından atmak için başladığı voleybol onun için bir tutku haline dönüşmüştü. Artık profesyonel olarak voleybol oynamak istediğini biliyordu Brezilyalı Rodrigo.
KENDİSİ GİBİ YAŞAMAYI SEÇTİ
Brezilya’da A ve B liglerinde oynadıktan sonra yolu Fransa’ya düştü. Ardından İspanya, Hollanda ve Belçika. Hepsinde erkekler liginde forma giymişti. Lakin kafasındaki soru işaretleri azalmak bir yana büyüyordu. Voleybol salonlarının gürültüsü bile içindeki sesin desibelini bastıramıyordu. Artık daha fazla kendisini kandırmasına da gerek yoktu. Kolay bir karar olmadığı da belliydi ama kendisi gibi yaşayabilmenin tek yolu da buydu. 2014 yılında geçirdiği cinsiyet değiştirme operasyonuyla kendisi için doğru bedeni bulmuştu Rodrigo. Artık doğru ismi de seçmesi gerekiyordu.
Tiffany’i beğendi. Yani gerçek ve isteyerek doğumu artık tamamlanmıştı. Peki ya voleybol? Yani tutkusu. Ondan vazgeçmek zorunda mıydı? Hayır. Uluslararası Voleybol Federasyonu’ndan özel bir izne ihtiyacı vardı. Durum çok karşılaşılan bir durum değildi. Ancak Tiffany’nin istediği izin konusunda bir sıkıntı çıkarmadı uluslararası federasyon. Artık kendi tercih ettiği cinsiyet ve isimle, tutkusu olan voleybolu, hem de yeni hemcinsleriyle oynayabilecekti.
İTALYA’DAN UZANAN DOST ELİ
Ona kapısını açan İtalya 2. Lig takımlarından Golem Palmi oldu. Bir önceki sezon Belçika Erkek Ligi’nde oynayan Rodrigo, bir sezon sonra İtalya Kadın 2. Ligi’nde forma giyecekti. Koçu Giangrossi, Tiffany’nin geçmişine dair herhangi bir sıkıntıları olmadığını dile getirip “Biz onu yetenekleri ve sportmen kişiliği nedeniyle transfer ettik. Ben onu bir kadın gibi kabul ediyorum. Benim için Tiffany, voleybolu nasıl oynaması gerektiğini bilen iyi bir voleybol oyuncusu” sözleriyle destek verdi. Takım arkadaşları da açıkçası ona hiç yabani yaklaşmadı. Kendi sözleriyle dile getirmek gerekirse onu hep gruptan biri olarak gördüler.
Başka takımlardan ise aksi reaksiyonlar geldi hep. Bu durumun kabul edilebilir olmadığını dile getirdiler. Rakip oyuncular hep mesafeli, hatta biraz da düşmanvari yaklaştılar ona. Ama onun yılmak gibi bir niyeti yoktu. İçerdeki destek dışarıdaki köstekten çok daha büyük bir motivasyondu Brezilyalı oyuncu için.
İLK PATİKAYI O AÇTI
Tiffany gerçekten de yetenekli bir oyuncuydu. Ama tarihe geçmek için bu sezonu beklemek zorundaydı. Çünkü İtalya’da geçen yıllarından sonra artık eve dönüş vakti gelmişti. Hem de bu sefer en üst lig için takmıştı çantasını koluna. Evet, Tiffany Pereira de Abreu, Brezilya Kadınlar 1. Ligi’nde mücadele eden Genter Vôlei/Bauru takımına transfer olarak hem erkekler hem de kadınlarda en üst ligde voleybol oynayan ilk oyuncu unvanına sahip oldu. Şimdilik Bauru yetkilileri Tiffany’nin elindeki sakatlığın geçmesini bekliyor. Henüz imzalar atılmadı ama Tiffany en azından çok büyük bir rol model olarak tarihe geçti. Ne kendi olmak için baskıdan ne de gerçek kimliğini bulduktan sonra voleybol tutkusundan vazgeçti. Yolundan gelecekler için de ilk patikayı açmış oldu.