31 Mart’ta HDP’li adayların kazandığı Diyarbakır, Mardin ve Van
büyükşehir belediyelerine hükümet tarafından el konmasına iktidar
medyası, Kürtlere hakaretler eşliğinde her türlü kılıfı uydurmaya
çalışıyor. Kimisi Kürtlerin kayyumu kurtarıcı gibi görüp büyük
hasretle beklediğini, kimisi HDP’li adayları seçen Kürtlerin zaten
cahil olduğunu TV ekranlarından, gazete sayfalarından söylüyor.
Kayyum atamalarını milli bayram gibi kutlayan iktidar medyası,
bu uygulamayı yapan “demokrasi teorisyeni” İçişleri Bakanı’na pek
iş bırakmıyor. Dolayısıyla ona da kayyum hamlesine dayanak olarak
her türlü iddiayı, karşı görüşe ve bilgiye tamamen kapalı, “tekin
gazeteciler” nazarında dile getirmek kalıyor.
31 Mart’ta halk oylarının yüzde 53’ünü alarak Van Büyükşehir
Belediyesi Eş Başkanlığı’na seçilen ve sadece beş ay sonra yerine
kayyum atanan Bedia Özgökçe Ertan’a, hakkındaki iddiaları sormak
üzere Van’a gittik. Salı günkü polis müdahalesi sırasında geçirdiği
sakatlık yüzünden iki arkadaşının desteğiyle söyleşi yapacağımız
HDP Van İl Binasına gelebilen Ertan’dan önceki kayyumun
icraatlarını ve hakkındaki iddialara tek tek yanıtlarını
dinliyoruz…
Destek almadan yürümekte güçlük çekiyorsunuz. Ne
oldu?
Salı günü milletvekilleri ve partililerimizle beraber Van’ın en
işlek yeri olan Cumhuriyet Caddesi’nde bir basın açıklaması yapmak
istedik. Fakat polis, halkı çağırdığımız yere ulaşamadan bizi
ablukaya aldı. O ablukada şimdiye kadar hiç görmediğimiz gazlarla
müdahale yapıldı. Milletvekillerimiz yaralandı.
Kaç kişiydiniz?
Halka doğru yürümeye çalışan 25-30 kişilik küçük bir gruptuk. 15
milletvekilimiz, belediye eş başkanlarımız, bazı meclis üyelerimiz
vardı. Polis müdahalede bulunmak isteyince bulunduğumuz yerde
oturup konuşma yapmaya çalıştık. Bunun üzerine gaz sıkıp üstümüze
çullandılar. Saçımı çektiler, üstüme bastılar. O arada dizim
yaralandı. Kırık yok ama dizim ezilip burkulmuş. Zaten tüm vücudum
ezildiği için ağrılar içindeydim. Aynı şekilde milletvekillerimize
tekmelerle, kalkanlarla vurdular. Milletvekilimiz Abdullah Koç’un
yüzüne daha önce hiç görmediğimiz bir gaz sıkılmıştı. Kanserojen
madde içeren gazı hastanede iki saat boyunca yıkayıp silmeye
çalışmışlar. Ben de dizimden aldığım darbe yüzünden hastaneye
kaldırıldım.
Sizinle söyleşiye gelirken konuştuğumuz şoför, “Vanlılar
dişlerini sıkmış durumda ama kimse sesini çıkaramıyor” diyordu. 19
Ağustos’ta makamınıza kayyum atanmasıyla beraber burada nasıl bir
halet-i ruhiye var?
Hakikaten herkes çok öfkeli ama burada 2016’da ilk kayyum
atandığından beri ayda veya 15 günde bir ilan edilen bir
eylem-etkinlik yasağı var. Bu uygulama zaten OHAL döneminde
daimileştirildi. Dolayısıyla insanların öfkelerini, taleplerini
basın açıklamasıyla ilan etmek istemesi bile çok ağır müdahalelere
maruz kalmaları anlamına geliyor. Zaten herhangi bir basın
açıklaması yapmak istediğimizde bizi hemen ablukaya alıp halktan
uzak tutuyor, sonra da sanki marjinal bir grupmuşuz gibi bir algı
yaratıyorlar. 2016’dan beri bu algıyı sürekli diri tutmak
istiyorlar. Ama biz marjinal değiliz, halkız biz!
Önceki gün sosyal medyaya çok korkunç bir görüntü
yansıdı. Bırakın HDP’lileri, CHP ve hatta bir AKP milletvekili bile
bu şiddete isyan etti. Sonradan şizofreni hastası olduğu Valilik
tarafından da kabul edilen genci bir grup polis kahvehanenin içinde
linç edercesine dövüyor…
O lincin görüntülerini bir vatandaş gizlice çekmiş ama görüntüsü
olmayan, buna benzer binlerce olay var. Son dört yılda gerçek
mermilerin kullanıldığı, ağır şiddetin uygulandığı, gözaltı
araçlarında korkunç şiddetin uygulandığı sayısız olaya şahitlik
ettik. Kolluk güçlerine bunun için hem yetki hem de cesaret
verilmiş durumda. 2016 yılında yapılan yasal düzenlemeler bu
şiddeti, işkenceyi doğrudan teşvik edici mahiyette. Şu an
konuştuğumuz HDP İl Binamız dört yıldır sıkı bir gözetim altında.
Buraya girip çıkan herkes tek tek kayıt altına alınıyor, binamız
dinleniyor. Seçim kampanyası sırasında da bu böyleydi. Hatta bazı
dönemlerde binamıza gelip gidenlere GBT kontrolü bile yapılıyor.
Zaten HDP’nin yerelde herhangi bir biçimde siyaset yürütmesine,
basın açıklaması bile yapmasına engel olunuyor. Kayyumun
atanmasıyla beraber bize yönelik saldırganlık had safhaya ulaşmış
durumda.
'AKP’Lİ ADAYIN BABASINA BİLE ARAÇ TAHSİS
EDİLMİŞ!'
Size yönelik bu uygulamaları yürüten mülki amir, 19
Ağustos’tan itibaren artık sizin belediyedeki koltuğunuzda da
oturuyor. Makamınıza kayyum atanmasına gerekçe olarak İçişleri
Bakanlığı’nın açıkladığı bazı hususlar var. Bunlardan biri örgüte
para aktarıldığı iddiası. Van Büyükşehir Belediyesi’nin böyle bir
faaliyeti oldu mu?
Bu hem dayanaksız hem de çok komik bir iddia. Böyle bir şeyin
olması söz konusu bile değil. Van Büyükşehir Belediyesi, önceki
kayyum döneminden kalan 1,5 milyar TL’lik bir borcun altında ezilen
ve 31 Mart’tan beri bir kuruş harcayamayan bir belediye. Belediyeyi
geri aldığımız 31 Mart itibariyle mali tabloda görünen borç 1.2
milyar TL’ydi. Bu, o gün itibariyle muhasebeleşmiş borçtu. Ama
belediyenin diğer borç kalemleri de eklendiğinde, biz orayı 1,5
milyar TL borçla devraldık. Bununla beraber belediyedeki hasar
sadece borçtan ibaret değildi. Belediyenin bel kemiğini oluşturan
nitelikli iş gücünün önemli bir bölümü KHK’larla ihraç edilmişti.
İşten atılanların yerine getirilenler de kalifiye değildi.
Dolayısıyla belediye çalışamaz hale getirilmiş, çalışabilecek
nitelikli personel yok ama personel fazlası var! Peki biz hangi
kaynakla, hangi güçle örgüte yardım yapmışız? Böyle bir şey yok.
Biz geldiğimizden itibaren harcama değil, sadece tasarruf
yaptık.
Nasıl bir tasarruf yaptınız?
Görevdeki dört ay boyunca gereksiz giderleri önleyerek tasarruf
yapmaya çalıştık. Makam saltanatına son verdik. Kayyum döneminde
daire başkanlarına, şeflere, müdürlere, ilçelerdeki kayyumlara,
kayyum eşlerine, hatta AKP adaylarının babalarına tahsis edilen
araçları geri çektik mesela! Ki bu da 190’dan fazla araçtı.
Belediye başkanının, daire başkanlarının, genel sekreterlerin belki
makam aracı olabilir. Ama şeflerin, müdürlerin, yahut Gevaş
Belediyesi kayyumunun, eşinin aracını neden Büyükşehir Belediyesi
tahsis etsin! Gevaş’taki AKP adayının babasına neden belediye araç
tahsis etsin? Keza Van Büyükşehir Belediyesi’nin adayına neden
belediye araç tahsis etsin?
'KAYYUMUN ‘ŞEHİT AİLESİ’ ADIYLA ALDIĞI ÜÇ KİŞİNİN NE
İŞİNE SON VERİLDİ NE YERİ DEĞİŞTİRİLDİ'
Tüm bunları daha önce kamuoyuna açıkladınız
mı?
Biz tüm bunlarla ilgili bilgileri, yapılmış ihalelerdeki
usulsüzlüklere ilişkin dosyaları hazırlıyorduk ve kayyum
atanmasaydı teker teker kamuoyuna açıklayacaktık.
Araçlar dışında ne tür tasarruf tedbirleri
aldınız?
Mesela Kocaeli Parkı’nda belediyeye ait bir restoran-kafe var.
Burası sürekli zarar ediyordu. Araştırınca ortaya çıktı ki, her gün
400 adet kahvaltı valiliğe, emniyete ve başka kurumlara yollanıyor.
Bu kurumlara yüzde 40 indirim uygulanıyor. Belediyeyi
devralışımızdan iki ay öncesine kadar her ay 240 bin lira zarar
eden ve belediye bütçesinden kaynak aktarılan bu işletmedeki kaçak
musluğu kapatınca, burayı normal bir işletme hâline getirince kâr
etmeye başladık. Buna benzer çok sayıda kaçak musluğu kapattık.
Aleyhinizdeki iddialardan biri de kayyum döneminde işe
alınan “şehit yakınlarını” işten çıkarttığınız, mobbing
uyguladığınız yönünde…
Bakın, bir kere bizim belediyeye kayyum döneminde “şehit ailesi”
adıyla alınan üç kişinin ne yeri değiştirildi ne de işlerine son
verildi. Dolayısıyla bu yöndeki iddia külliyen yalan. Kimsenin
ekmeğiyle oynamadık ve bir istisna dışında kimsenin işine son
vermedim.
'SADECE BİR KİŞİYİ İŞTEN ATTIM, O DA BELEDİYE ARACINDA
UYUŞTURUCU KULLANMIŞ'
Kim o istisna?
Belediyenin aracında uyuşturucu kullanırken yakalanmış bir
BelVan personeli vardı. İşine son verilmesi yönündeki talep önüme
geldiğinde, polis tutanağına baktım ve o personelin işine son
verdim. Ayrıca yerini değiştirdiğim bir kadın personel, bu nedenle
sokakta başka bir kadın personeli dövmüştü. Onun da çıkışını vermek
istedim ama belediyeye kayyum atandığı için son aşamada ne olduğunu
bilmiyorum.
Peki İçişleri Bakanlığı’nın hakkınızdaki mobbing
iddiasına yanıtınız nedir?
Bakın, işe alınma sebeplerine bakarak bir çok kişinin yerini
yeniden belirledim. Personel kaloriferci olarak işe alınmış ama
hukuk servisinde çalışıyor! Beden işleri için alınmış ama fen
işlerinin, yahut imar daire başkanlığının masasında çalışıyor!
Mühendislerin masası, bilgisayarı yokken nedense kayyum döneminde
işe alınmış bu personelin vardı! Ayrıca bir yerde yolsuzluk
yapılıyordu mesela. Yani doğrudan vatandaştan rüşvet alanlar vardı.
Derhal onlar hakkında soruşturma başlattım, açığa aldım ve
evraklarını savcılığa bildirdim. Dolayısıyla yer değişiklikleri,
açığa alma, mobbing dedikleri şeyler bunlardır. Evet, yer
değişiklikleri yaptım. Kayyum öncesi daire başkanlarıyla
çalışacağımı söyledim. Bu uygulamaların hepsi yasal olarak
yetkilerim dahilindedir.
İşe kaç kişi aldınız peki?
3700’ün üzerinde personelin çalıştığı belediyeye atadığım kişi
sayısı 5! Onların da kim olduğunu söyleyeyim: Belediyeye gelir
gelmez, beraber çalışabileceğim en yakın kadroyu kurdum. Bunlar da
ikisi basın, ikisi sözleşmeli ve bir tanesi de kendi danışmanım
olan, toplam 5 personelden oluşuyordu. Normalde beş tane danışman
alma hakkım olduğu halde, bütçemizi, belediyenin devasa borcunu göz
önüne alarak sadece bir danışman atamayı tercih ettim.
'HAKKIMDAKİ FEZLEKELER: PERVİN BULDAN’I, FATMA
KURTULAN’I PROTESTO ETMEDEN DİNLEMEK!'
Kayyum atamasına gerekçe olarak sunulan hususların
başında, hakkınızda açılmış davalar da bulunuyor. Nedir bu
davalar?
1999 yılından beridir insan hakları, kadın hakları alanında
mücadele yürüten bir hukukçuyum. Özellikle İnsan Hakları
Derneği’ndeyken çok sayıda faili meçhul cinayet ve işkence davasını
takip ediyordum. Bu hak ihlallerine karşı çok sert açıklamalarım,
hazırladığım dosyalar da oldu. Fakat 2015 yılında HDP milletvekili
seçildiğim güne kadar hakkımda açılmış bir soruşturma bile yoktu.
Ne zaman ki milletvekili oldum, konuştuğum her söz, attığım her
adım, hatta sessizliğim bile fezleke konusu oldu.
Dokunulmazlıkların kaldırılması konuşulur konuşulmaz, yirmi gün
içinde HDP milletvekili arkadaşlarım gibi benim hakkımda da
dosyalar oluşturuldu. Hakkımda açılan üç dava dosyası gerekçesiyle
de dokunulmazlığım kaldırıldı. Devam eden bu davalardan bir tanesi
ağır ceza mahkemesinde, iki tanesi de asliye ceza mahkemesinde.
Davalardan biri örgüt propagandası kapsamında açıldı. O da 8 Mart
Dünya Kadınlar Günü’nde yaptığım konuşmaya dayandırılıyor. “Biz
kadınlar barış istiyoruz. Barikatların önünde de arkasında da
kimsenin ölmesini istemiyoruz” demiştim. Savcılık iddianamesinde
“barikatın arkasındaki teröristleri savunmak suretiyle terör örgütü
propagandası yaptı” deniyor. Ağır cezada süren davam işte budur! Bu
açıklamadan sonraki süreçte ben ikinci kez milletvekili seçildim.
Benzer bir biçimde konuşmalarım, partimin etkinlikleri dolayısıyla
hakkımda bir sürü fezleke hazırlandı. Mesela 9 Mart’ta
milletvekilimiz Fatma Kurtulan’ın açıklamasını, Eş Genel Başkanımız
Pervin Buldan’ın konuşmasını, kendilerini protesto etmeden
dinlediğim için hakkımda örgüt propagandası yapmaktan iki ayrı
fezleke hazırlandı. Türkiye’nin Afrin’e girişinden sonra, insan
hakları örgütlerinin tespit ettiği ihlalleri Mersin’deki Newroz
kutlamasında aktardığım ve eleştirdiğim için de dava açıldı. Bu
davaların tümü milletvekili olarak, Meclis’te yaptığım konuşmaların
aynısının dışarıda yapılmış olmasından kaynaklıdır. Dolayısıyla
aslında bizim için hiçbir zaman kürsü dokunulmazlığı işletilmedi.
Ben bir hukukçuyum ve hakkımda açılan davalar bağımsız, tarafsız
herhangi bir mahkemeye giderse, tamamından beraat ederim.
Katıldığınız cenaze törenleri ve taziyeler de dava
konusu olmuş galiba…
Özellikle bu konuda da bize yönelik bir manipülasyon
işletiliyor. Ölümle birlikte hükmün kalktığı yasada da, sosyolojide
de, kültürde de bir kabuldür. Fakat siyasi iktidar meseleye bu
açıdan bakmayı reddediyor ve bu konuda da hakkımda açılmış dava
var. İnsanların acısını paylaşmak, ölümleri, gençlerin toprağa
düşmesini engellemek biz siyasetçilerin görevidir.
'GÖREVDEN ALINMAMIN GEREKÇELERİNDEN BİRİ AKP’LİLERİN
ATTIĞI İKİ TWEET'
Belediye eş başkanlığına seçildiğinizde, kayyum
atanabileceğini tahmin ediyor muydunuz?
Bu ihtimal her zaman için vardı. OHAL KHK’larıyla kayyum
atandıktan sonra yasal değişiklikler yapıldı ve belediye mevzuatı
da bu çerçevede değiştirildi. KHK’larla belediye mevzuatına sokulan
bir sürü garabet var ama OHAL KHK’ları Meclis onayından
geçirildikten sonra yasa haline de getirildi. CHP bunu Anayasa
Mahkemesi’ne götürmüştü ama AYM bu konuda olumsuz yanıt verdi.
Neticede Belediye Yasası’nın 45 ve 47. maddesinde, belediye başkanı
hakkında Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında açılmış herhangi
bir soruşturmanın olması, görevden almaya yetiyor. Yani belediye
başkanlığı zaten pamuk ipliğine bağlı. Dolayısıyla istedikleri an
kayyum atayabileceklerini biz zaten biliyorduk.
Yani diyelim ki Ekrem İmamoğlu hakkında herhangi bir
savcı TMK kapsamında soruşturma açtı. İçişleri Bakanlığı bunun
sonucunu beklemeden yerine kayyum atayabilir mi?
Derhal atayabilir! Zaten hakkımda saydığım davalar olmasaydı
bile, herhangi birinin şikayetini dikkate alan savcı soruşturma
açsaydı, bakanlık yine kayyum atayabilirdi. Yani halkın onca emekle
gidip seçtiği belediye başkanları bu kadar güvencesiz hale
getirilmiş durumda. Nitekim görevden alınmama gerekçe yapılan
soruşturmalardan biri, atılmış iki tweet dolayısıyla açıldı.
Sizin attığınız tweetler mi?
Hayır. Birisi AKP’li Gevaş Belediye Başkanının, diğeri de AKP’li
bir belediye meclis üyesinin aleyhimde attığı, belediyeler arasında
ayrım yaptığımı iddia ettikleri iki tweet! “AK Partili ilçe
belediyemiz dururken, gidip Batman-Kozluk belediyesine yardım
yapıyorsunuz,” demişlerdi. Mersin’den bir savcı bu iki tweeti,
üzerine vazife bilip ben ve meclis üyelerimiz aleyhine TMK
kapsamında soruşturma başlattı.
Kozluk Belediyesi’ne nasıl bir yardım
yaptınız?
Göreve yeni başladığımızda Kozluk Belediyesi Başkanı yanımıza
geldi ve kayyumun yarattığı enkaz yüzünden adım atacak imkânı
olmadığını söyledi. “Hiç mazotumuz yok, bari bize biraz mazot
verin” dedi. Biz de bu talebi belediye meclisimize sevk ettik.
Belediye Kanunu’nun 75. Maddesi’ne göre, herhangi bir kamu
kurumuna, kamu hizmeti olduğu müddetçe yardım yapmak görevimiz
kapsamındadır.
'BELEDİYENİN ETRAFINA 1 MİLYON 650 BİN TL’YE DUVAR
ÖRÜLMÜŞ'
680 milyonluk borcu dolayısıyla adım atamayan Yüksekova
Belediyesi de Kadıköy Belediyesi’nden böcek ilacı yardımı talep
edip almıştı…
Tabii, sanırım biz de bir miktar ilaç yardımı yaptık onlara.
Kozluk’a, miktarını tam hatırlamıyorum ama 1 ila 10 ton arasında
bir mazot desteği verdik ve daha sonra da ilçe belediyelerimize
“gücümüz yok, artık böyle yardımlar yapamayız” dedik. HDP’li Özalp
ve Muradiye belediyelerinin de, AKP’li belediyelerin de mazot
talebi vardı. Ama biz belediye meclisi olarak bu taleplerin tümünü
reddettik. Bunun üzerine sözünü ettiğim iki tweet atıldı. Şimdiden
bakınca onun da kayyum hazırlığının bir parçası olduğunu görüyorum.
Çünkü bu iki tweet üzerine, hemen hiç haber olmadığımız 60’a yakın
ulusal basın organı “belediyeler arasında ayrım yapıyor” diye haber
yaptı.
31 Mart’tan çok kısa süre sonra, 12 Mayıs’ta Trabzon’da
konuşan İçişleri Bakanı da “Önümüzdeki 5 yıl aynı şekilde devam
edelim. Çok net söylüyorum orada HDP’nin belediyesi filan kalmaz”
diyerek bugünkü uygulamanın sinyali verilmişti…
Seçimden önce de “yine kayyum atayacağız” demişlerdi zaten. Bu
tehdidi hiçbir zaman dilden düşürmediler. 31 Mart seçimi,
kayyumların oylandığı bir referandumdu aslında. Neticede “kayyuma
hayır” diyen halkın iradesi kazandı. Yasal kılıfını yapmışlardı ama
biz, devletin halkın talebini, tepkisini doğru okuyacağını ve bir
daha kayyum politikasına başvurmayacağını düşünüyorduk. Bakın, biz
göreve başladığımız ilk gün, Van Büyükşehir Belediyesi’nin etrafını
ören duvarı kaldırmak istedik ama Valilik bunu reddetti.
Nasıl bir duvar bu?
Kayyum zamanında her bir beton bloğu 7 bin liraya mal olan,
belediye bütçesinden toplam 1 milyon 650 bin lira harcanarak örülen
bir “güvenlik duvarı” var. Biz, halkla belediye arasına kurulmuş bu
duvarı kaldırmak istediğimizde Valilik derhal yazı gönderip
“kaldırırsanız yine koyarız” dedi.
Neden?
İl İdaresi Kanunu’na dayanarak “ilin güvenliği valilik
sorumluluğundadır” diyorlar. Neticede o duvar kaldı. Görev
yaptığımız beş ay boyunca da belediyemizin önünde sürekli iki
panzer, birkaç zırhlı araç ve gözaltı aracı olarak kullanılan bir
otobüs sürekli bulunduruldu.
'VAN KAYYUMU BANYO YAPTIRMAMIŞ AMA MİLYON LİRALIK
'DOĞRUDAN TEMİN' YAPMIŞ'
Göreve başlayıp belediye binasına girdiğinizde,
Diyarbakır Belediyesi'ndeki gibi lüks banyoya benzer bir tablo
gördünüz mü?
Van’daki kayyum banyo yaptırmamış ama şu an hapiste bulunan
önceki dönem belediye başkanımız Bekir Kaya döneminde belediyeye
hediye edilmiş, başkanlık katında serili halılar çalınmış galiba
(Gülüyor). Tabii fahiş harcamalar, usulsüz ihaleler diz boyu. Bu
arada ilk kayyum olan valinin ve özellikle de eşinin Kayseri’den,
Elazığ’dan özel olarak çağırdığı firmalara, Kocaeli Parkı’ndaki
işletmede tekrar tadilat yaptırılmış. O restoran ve kafe zaten yeni
yapılmıştı ama kayyum bir daha, bu sefer inanılmaz bir lüksle
yaptırılmış. Çünkü o işletmeyi kayyum, eşi ve yakın çevresi,
misafirlerini ağırladıkları özel bir mekân gibi kullanmış. Vali ve
eşine özel mescit ve tuvalet yaptırılmış. Her akşam özel yemekler
verilmiş burada. Ha, burası için 48 bin liraya alınmış özel yemek
takımını da unutmayalım! (Gülüyor). Harcamalarıyla, şatafatıyla
tamamen bir saray özentiliği. Keza Van Gölü’nde bulunan, belediyeye
ait bir teknemiz var. “Protokol tekne” dedikleri, ta Özel
İdare’den, Valilikten kalma, 650 bin lira değerinde, 70 kişilik
kapasitesi bulunan eski bir tekne bu. Bu tekne de 638 bin lira gibi
bir parayla tadilattan geçirilmiş, üstüne bir kat çıkarılmış,
kapasitesi 30 kişiye düşürülmüş. Orada ilk kayyumun eşi ve yakın
çevresi gün yapıyormuş!
İhalelerde usulsüzlük yapıldığına dair elinizde veriler
var mı peki?
Az önce saydıklarım sadece buz dağının görünen kısmı. Bütün
ihaleler Kayseri, Elazığ ve Trabzon’dan çağrılan şirketlere
verilmiş. Mesela Kocaeli Parkı’ndaki tesis için 500 bin liralık
danışmanlık hizmeti alınmış. Normalde sadece 90 bin TL’ye kadarki
ihaleler doğrudan temin yoluyla, zorunlu hallerde yapılabiliyor.
Aynı iş için de bir yıl içinde iki kez ihale açamazsınız. Fakat
aynı iş için, çok kısa süreli aralıklarla üç tane ihale yapılmış.
Üstelik bunlar 2, 5, 6 milyon TL’lik ihaleler. Belli ki doğrudan
temin yoluyla birilerine bu paralar aktarılmış. Bunun başka bir
izahını bulamıyorum. Buna benzer sayısız iş var ve 1.2 milyar
TL’lik bu şekilde oluşturulmuş.
'KİMSENİN YAŞAMADIĞI AKDAMAR ADASI’NA MİLYONLARCA
LİRAYLA GÖL ALTINDAN SU HATTI ÇEKİLMİŞ'
Peki ilk kayyum, Bekir Kaya’dan belediyeyi ne kadar
borçla almıştı?
380 milyon TL’lik borç kalmıştı o zamandan. Üstelik o borcu da
Bekir Kaya, önceki AKP belediyesinden devralmıştı. Van Su ve
Kanalizasyon İdaresi (VASKİ) eskiden belediyeye borç para
verebiliyordu. Kayyum, buranın gelir-gider dengesini bozmuş. Şu
anda Van merkez mahalleleri içinde kanalizasyon sorunu olan
bölgeler var. Fakat burayı çözmek yerine İran sınırındaki köylerde
kanalizasyon yapmışlar. Tabii hayali mi, değil mi, onu da
bilmiyorum çünkü kısa görev süresi içinde gidip görme imkânı
bulamadım. Keza kimsenin yaşamadığı ama turistlerin gittiği Akdamar
Adası’na Van Gölü’nün altından su hattı geçirilmiş ve bunun için
devasa paralar harcanmış. Bu elbette bir hizmet ama acil ihtiyaç
değil. Oraya giden turistlerin içme suyu ihtiyacı taşıma usulüyle
bile halledilebilirdi. Neticede faturalardan ayda 3 milyon, genel
bütçeden de 3 milyon olmak üzere toplam 6 milyon geliri olan ama en
az 12 milyon gideri olan VASKİ şu an batak halde. Her yere sondaj
yapıldığı için VASKİ’nin her ay sadece elektrik faturası 4,5 milyon
TL. Borcundan dolayı iki defa enerji firması elektrikleri kesince
Van susuz kaldı. Bin bir uğraşla elektrikleri açtırabildik.
Personeliyle, borcuyla bir enkaz devraldık yani.
Peki yeni kayyum belediyeyi nasıl
yönetebilecek?
Bize her ay genel bütçeden 40-45 milyon TL para gelirdi ama
bunun 10-15 bini kesiliyordu. Oysa kayyum döneminde bu kesinti hiç
yapılmamıştı. Kesintiler dolayısıyla zaten ay sonunu zor
getiriyorduk. Belediye şu an kendini çevirebilecek durumda değil
ama muhtemelen iktidar kaynak aktararak, kesintilere son vererek
burayı yönetme yoluna gidecek.
'MADEM HALK KAYYUMU İSTİYORDU, NEDEN BİZİ
SEÇTİ?'
İktidar medyasından bazı kalemler, “kayyum gelince halk
derin bir oh çekti, çünkü artık hizmet gelecek” yollu yazılar
yazıyor…
Hakikatin alanen bu kadar ters yüz edilmesi insanda büyük bir
öfke yaratıyor. İnsanlar bin bir emekle, yoğun baskılar altında,
gözaltı ve tutuklama tehditlerine rağmen sandığa gitti ve bizi
seçti. Madem halk kayyumu bu kadar istiyordu, neden bizi seçti?
Ayrıca kayyum döneminde hizmet filan olmadı. İcraatları da,
yarattıkları borç da ortada ve bunu Van halkı görüyor. Burada
kayyumdan sonra AKP’li adayların başa geçtiği ilçe belediyelerimiz
var ve onlar da büyük borç batağı içinde ama korkudan seslerini
çıkaramıyorlar. Sayıştay’ın 2017 raporuna da yansıdığı üzere 194
kişi, kayyum tarafından usulsüz bir biçimde işe alınmış. Bu rapora
dayanarak bu insanları işten çıkarmamız gerekiyordu ama vicdanımız
elvermedi ve bunun için bir komisyon kurmayı, bununla ilgili
işlemleri ona göre yapmayı planlıyorduk. Bunun dışında yolsuzluk
dosyaları var. Tüm bunlar ortadayken yüzleri kızarmadan aleyhimize
propaganda yapmalarına hayretle bakıyoruz.
Kayyum atamaları sonrası CHP’den gelen tepkileri,
Kılıçdaroğlu'nun tutumunu nasıl yorumluyorsunuz?
Sayın Ekrem İmamoğlu’nun tepkisi demokrasiye, yerel yönetim
anlayışına uygun, çok isabetli bir açıklamaydı. Ama akabinde Sayın
Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamayı çok talihsiz buluyoruz. Böylesi
bir uygulama karşısında evde sessizce oturup izlememizi mi
bekliyorlar? Bu halk büyük bir emekle sandığa gidip bizleri seçti.
Halkımız sandığa gidip sadece şahısları değil, haklarını savunan
partinin programını seçiyor. Bunu görmezden gelmek, Kürtleri
görmezden gelmektir. Mesele Kürtler olunca “sesini çıkarma”
deniyor. Kürtler kendi mahallelerine sıkışsın, dertleriyle
kendileri cebelleşsin isteniyor. Kürtlere her türlü pervasızlık
uygulanırken seslerini çıkarmamalarının istenmesi siyasi ahlakla
bağdaşmaz.
'KILIÇDAROĞLU'NUN ÇOK SAYIDA ÇIKIŞI TEK ADAM REJİMİNİN
TESİSİNE İMKAN SAĞLADI'
Sizi arayan herhangi bir CHP’li oldu mu?
Tabii, CHP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya, CHP Gençlik
Kolları, CHP Van İl Başkanı, çok sayıda milletvekili aradı beni…
Bakın, kayyumla Kürtlerin seçme ve seçilme hakkına el konuyor.
Kürtlere, “istediğimiz olmayanı seçtirmeyiz, seçseniz bile
çalıştırmayız” deniyor. Bakın, mesela Bekir Kaya hakkında, Çatak’ta
yaptığı köprü nedeniyle dava açılmış. Neymiş, o köprüden örgüt
üyeleri gelip gidiyormuş! Halbuki İl Özel İdaresi’nin yaptığı köprü
yıkılmış ve belediye onun hemen yanına bir köprü yapmış.
HDP, kayyuma karşı sürekli eylem kararı aldı. Ne
yapacaksınız bundan sonra?
Şu anda ilçe belediyelerine, Erciş ve İpekyolu’na yönelik de
kayyum atama hazırlıkları olduğunu görüyoruz. Ama herkese çağrımız,
mevcut hukuksuzluktan geri adım atılması için, yeni hukuksuzluklara
izin vermemek için, Türkiye demokrasisi adına dayanışma
gösterilmesidir. Eğer tüm bu yapılanları demokrasiye darbe olarak
görüp karşı çıkmazsak, herkesin siyasi, kişisel hakları ihlal
edilir hale gelir. Asgari adalet kaidelerinde buluşmak herkese
güven kazandırır. Ne yazık ki Kılıçdaroğlu'nun bugüne kadarki çok
sayıda çıkışı, ülkedeki tek adam rejiminin tesisine imkân
sağlamıştır. CHP’lilerin bunu çok iyi düşünmesi gerekiyor.