Bekaroğlu: Böke'nin istifası Erdoğan'a yaradı
CHP Milletvekili Mehmet Bekaroğlu: "Selin sevdiğim, siyasette çok önem verdiğim bir insan. Ama onun için talihsizlik oldu. Hileyle alınan seçimle ilgili hukuki süreçler devam ediyor, buna gölge düşürdü. Saray ve ekibi bu mücadeleden çok rahatsız. İkinci önemli nokta, en az yüzde 50 diye gördüğümüz hayır bloğuna müthiş zarar veriyor."
DUVAR - CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Selin Sayek Böke'nin istifasının ardından yaptığı değerlendirmede, "Kimin işine yarıyor diye baktığımız zaman, Erdoğan’ın, Saray’ın işine yarıyor bütün bunlar. 'Arkadaşlar onun için yaptılar' demiyorum ama neticede buna yarıyor" dedi.
"Sayın Kılıçdaroğlu melek değil, diğer yöneticiler de. Elbette hataları, yanlışları vardır. Anlıyorum; CHP’den beklentiler büyük, insanlar bir an evvel netice almak istiyor. Ne var ki toplumsal ve siyasal olan akşamdan sabaha değişmiyor" diyen Bekaroğlu, öncelikle “Ne olacak bu CHP’nin hali?” modundan çıkılması ve CHP olarak seçmene bir hikaye sunulması gerektiğini belirtti. "AKP'nin hikayesi bitti, 'Yurtta idam, dünyada harp'... CHP şimdi halka bir gelecek tasarımı sunmaya çalışacak" diyen Bekaroğlu Evrensel gazetesinden Serpil İlgün'e verdiği röportajda şunları söyledi:
Selin Sayek Böke’nin 16 Nisan sonrasında atılması gereken adımların atılmadığı ve ‘referandumun gayrimeşru sonucunu kabullenerek hedefler ve politikalar oluşturmak’ gerekçesiyle partideki görevlerinden istifasını nasıl karşıladınız?
Selin sevdiğim, siyasette çok önem verdiğim bir insan. Ama onun için talihsizlik oldu.
Neden?
Şöyle, bir defa “Fikri Bey’in MYK da oy birliği ile alınan kararla disipline sevk edildiği” açıklamasını o yaptı. Daha önce, kendisi “sine-i millet dahil her şey masada” diye bir açıklama yapmış, ancak hemen onu yalanlayan şekilde başka bir açıklama gelmişti. Buna tepki olarak istifa etti desek, yayınlamış olduğu istifa metni siyasi bir metin. Keşke tavrını o açıklamaları yapmadan koysaydı. Bunu talihsizlik olarak kabul ediyorum. Üzüldüm, ama siyaseten baktığımızda Baykal’ın çıkışı, Muharrem Bey’in zaten bekleneni ortaya koyması, Fikri Bey’in çıkışı, Selin Hanım’ın istifası... Bunların hepsi kamuoyunda “CHP karıştı”, dolayısıyla “hayır bloğu karıştı” algısını yaratır. Bu da zarar verir. Diğer yandan hileyle alınan seçimle ilgili hukuki süreçler devam ediyor, buna gölge düşürdü. Saray ve ekibi bu mücadeleden çok rahatsız. İkinci önemli nokta, en az yüzde 50 diye gördüğümüz hayır bloğuna müthiş zarar veriyor. Yani Selin için talihsizlik oldu olmadı, Fikri Bey’in gitmesi haksızlıktır değildir, bütün bunlar bir tarafa, hepsi birleştiğinde bu tartışmalar hileli seçimi örtüyor, Tayyip Erdoğan’ın “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demesini örtüyor. Dolayısıyla hayır bloğuna zarar veriyor. Siyasi olarak böyle bir sonucu var ve bu iyi bir şey değil.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdal Aksünger, istifayı ‘parti içi iktidar savaşı içinde değerlendirdiğini’ söyledi…
Hayır ben öyle görmüyorum, ama kimin işine yarıyor diye baktığımız zaman, Erdoğan’ın, Saray’ın işine yarıyor bütün bunlar. “Arkadaşlar onun için yaptılar” demiyorum ama neticede buna yarıyor.
'CHP’NİN SORUNU BİR HİKAYE SUNAMAMASIYDI'
Baykal, Sağlar ve İnce’nin çıkışları, ‘Ne olacak bu CHP’nin hali’ konulu tartışmaları yeniden harladı. Eleştiri ve tespitler şöyle özetlenebilir: ‘CHP politikalarında inandırıcı olamıyor, ‘terörle mücadele’ adına güvenlikçi-savaşçı politikalara angaje olmak AKP’ye/Erdoğan’a kazandırmaktan başka işe yaramıyor. Kemal Kılıçdaroğlu parti içi dengeleri bozmama gayretini sürdürdükçe, partinin siyasi duruşu netlik kazanamayacak…’ Siz partideki temel sorunu nasıl tarif edersiniz?
Bakınız, Sayın Kılıçdaroğlu melek değil, diğer yöneticiler de. Elbette hataları, yanlışları vardır. Anlıyorum; CHP’den beklentiler büyük, insanlar bir an evvel netice almak istiyor. Ne var ki toplumsal ve siyasal olan akşamdan sabaha değişmiyor. Bagajlar, alışkanlıklar, gelenekler var. 1950’den bu yana Türkiye’de kimlik siyasetleri revaçta olmuş. 1960 ihtilali, 1971 müdahalesi, 1980 darbesi, 28 Şubat süreci, 27 Nisan, 367 krizi... Dünya kadar durak var, sorun var. Dünya da yerinde durmuyor; Sovyetlerin yıkılması, küreselleşme, neoliberal dalga, dünyada solun tıkanması, Avrupa sosyal demokrasisinin krizi… Bütün bunlar olurken Türkiye’de sosyal demokrat parti olmaya çalışan CHP’de de inişler çıkışlar var. Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nu gönderelim de kim bütün bu sorunları aşacak hangi politikayı öneriyor? CHP yönetimine talip olan arkadaşlarımız bütün bu sorunları aşmak, tarihi bagajları bir anda bir tarafa koymak, CHP’yi yarın iktidara taşımak, seçim akşamları partinin önünde zafer kutlamaları yapmak için ne öneriyorlar, hangi projeleri, teklifleri var? Kimseyi eleştirmek, parti içi muhalefeti değersizleştirmek için söylemiyorum. Ama şunu kabul etmeliyiz ki CHP’nin meselesi kişiler, genel başkan meselesi değil.
Nedir peki CHP’nin meselesi? CHP ne yapacak ki tüm bu sorunları aşıp iktidar hedefine ulaşacak?
Öncelikle “Ne olacak bu CHP’nin hali?” modundan çıkmalıyız. Bu, sadece CHP’nin meselesi değil, Türkiye’nin, dünyanın meselesi. Aslında referandum süreci ve alınan sonuç tüm bu sorulara cevap vermek için hepimize müthiş bir fırsat sundu. Kişisel meseleleri bir tarafa bırakıp öncelikle bu fırsatın ne olduğunu anlamalıyız. Bakınız metrolar, boğaz geçişleri, Marmaraylar, Avrasya tünelleri, köprüler... AKP övündüğü bunca hizmete rağmen İstanbul’u kaybetti çünkü AKP’nin artık bir hikâyesi, ütopyası, bu milleti birlikte yaşatacak bir gelecek tasarımı kalmadı. 2002’de, 2005’te, 2011’de vardı. Şimdi yok. Ne diyor? “Yurtta idam, dünyada harp”. CHP, şimdi bu halkın ihtiyacı olan gelecek tasarımı üzerinde çalışacak. Herkesin kendisini içinde bulacağı, muhalif de olsa, azınlık da olsa, kimliği, inancı, yaşam tarzı ne olursa olsun, “Ben burada yaşarım, güvende, işimde gücümde, özgür olurum” diyebileceği bir Türkiye hikâyesi gerekiyor. CHP, zaman kaybetmeden bu hikâyenin peşine düşmelidir. Sokakta, çarşıda, tarlada, fabrikada, maden ocağında… insanların yanına gitmeliyiz; niçin iki kişiden biri hayır dedi, nasıl oldu da MHP’li, Saadet Partili, AKP’li, CHP’li ile HDP’li aynı tercihte bulundu? Ayrı ayrı amaçları neydi, ortak talepleri ve endişeleri neydi?
Sizin yanıtınız ne?
Benim inancım, insanların temel endişeleri, demokratik siyaset zemininin ortadan kalkma tehlikesiydi. Demokrasi, hukuk devleti, adalet anahtar kelimelerdir. CHP’nin sorunu buydu, bugüne kadar böyle bir hikâye koyamadı insanların karşısına. Bir dünya nedenden dolayı... Ama şimdi referandumda önceden yapılanlar edilenler birikti, zamanı geldi, bir fırsat olarak duruyor.
Bunun için CHP nasıl bir strateji/yol haritası izlemeli?
Referandum süreci Türkiye siyasetinde önemli değişikliklere işaret etmektedir. Yaklaşık 70 yıldır işleyen, kimlik, inanç ve yaşam tarzlarının belirlediği Türkiye siyaset sosyolojisinin sonuna gelinmiştir. Cumhurbaşkanının referandum kampanyası boyunca sınır tanımayan kutuplaştırıcı siyasetine rağmen farklı kimlik, inanç ve yaşam tarzı gruplarından insanlar, demokrasiyi korumak adına hayır tarafında yer almıştır. Dahası kampanya boyunca daha evvel hiç bir araya gelmeyen siyasi partiler, gruplar ve kişiler birlikte sahaya inerek hayır çalışması yapmışlardır.
Öyle anlaşılıyor ki, bundan sonra siyasi dizilişler, kimlik, inanç ve yaşam tarzlarına göre değil, değerlere göre olacaktır. Hiç kuşku yok ki bu, referandumda çıkan bu sonucun örgütlenmesi ile, yani siyasetçilerin, özellikle hayır kampanyasının ana unsuru olan CHP’nin bu sonucu okuması ve siyaset sosyolojisinde meydana gelen bu değişikliğe uygun bir siyasi program, söylem, örgüt yapısı ve eyleyiş biçimi geliştirmesi ile mümkün olacaktır.Bunun için yapılacak iş; demokratik siyasetin tekrar mümkün olmasının şartlarını hazırlamaktır.
Demokratik siyaset zemini nasıl mümkün olacak?
Çok açık ki, bunu farklı siyasi görüş ve programları olan siyasi partiler ve yine farklı kimlik, inanç ve yaşam tarzı olan insanlar birlikte yapacak. Bu aşamada bu siyasi parti, grup ve kişileri bir çatı altında, bir siyasi program çerçevesinde birleştirmenin imkânı yok, zaten buna gerek de yok. Yapılacak iş; bir zemin siyaseti geliştirerek ülkeyi tekrar demokratik siyasetin mümkün olacağı bir siyasal işleyişe kavuşturmanın ortak programını oluşturmaktır. Bu ortak programın öncelikli olarak içereceği konular; toplumsal barış, tam demokrasi, eşit yurttaşlık ve hukuk devletidir.
'CHP’NİN İŞİ ADAY ARAMAK OLMAMALI'
Bu kavga ve gürültü içinde CHP bu iddialarını nasıl yerine getirecek? Zira, ‘tartışmalar böyle devam ederse CHP yüzde 49’u eritebilir’ deniyor...
CHP’de elbette “Ben daha iyi yönetirim” mücadelesi olsun, ama kavga olmasın, hiç kimsenin bu umutları tüketme, bu iyimser iklimi bozma hakkı yoktur.
Esas olan; Türkiye siyaset sosyolojisinde meydana gelen değişiklikleri iyi okumak, buna göre bir tutum, bir çalışma programı yapmak ve yola koyulmaktır. Referandumda ister evet, ister hayır desin tüm toplumla, toplumsal dinamiklerle birlikte bu programın ayrıntılarını yazmalıyız, böyle bir çalışma başlatmalıyız. CHP’nin yapacağı bu çalışmanın en önemli ayağı hiç kuşku yok ki, demokratik, çoğulcu bir anayasa taslağıdır. AKP ve MHP’nin yaptığı yanlışların başında bu değişikliğin toplumun katılımı olmadan kapalı kapılar ardında hazırlanması var. Biz böyle yapmamalıyız. Anayasa konusunda topluma teklif edeceğimiz metin değil yöntemdir. Katılımcı, tüm toplum kesimlerinin katkıda bulunacağı, toplumsal uzlaşmayı mümkün kılan bir yöntem önermeliyiz. Esasen CHP bunları konuşmalı. CHP’nin işi, tanımadığımız, meşru görmediğimiz bir şekilde kabul edilen ve içeriğini tasvip etmediğimiz anayasanın ön gördüğü cumhurbaşkanlığı için aday aramak olmamalı.
'SOKAĞA ÇIKMAMA PASİFİZM DEĞİL, DUYARLI OLMAKTIR'
Aslında CHP tartışması, referandum sonucu için “tanımıyoruz, gayri meşrudur” denilmesine rağmen, bu çıkışın altını doldurmadığı yönündeki eleştirilerle başlamıştı. Örneğin CHP gençlik örgütü, parti yönetimini 16 Nisan akşamı YSK’nın kapısına dayanmamakla, sokağa sahip çıkmayarak tepkiyi soğurtmakla eleştirmişti. “CHP, yüzde 49’a sahip çıkmadı” iddiasına siz ne diyorsunuz?
İnsanlar haklı; hepimiz haksızlığa uğramışlık duygusu yaşıyoruz. Adaletsiz, eşitsiz koşullarda, herkes büyük bir fedakârlıkla çalıştı. Referandumu aldık ama YSK, gözümüzün içine baka baka, kanunun açık hükmünü yok sayarak verdiği kararla anayasa değişikliğinin kabul edildiğini ilan etti. Daha sonuç ilan edilmeden AKP’liler zafer konuşmaları yapıyordu.
Ben o akşam Genel Merkezdeydim; insanlar çok öfkeliydi. Bir kıvılcım kalabalıkları patlatabilirdi. Genel Başkan hukuki yollarla kararlı bir şekilde hak arayacaklarını söyleyerek insanları yatıştırdı. Sonra da protestonun hak olduğu ama kurumsal olarak sokağa çıkmayacaklarını söyledi. Bence doğru olan buydu. Evet, biliyorum, AKP hukuki olanı bir tarafa bırakmış durumda, YSK açıkça hukuku çiğnedi. Cumhurbaşkanı “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyerek insanları tahrik etti.
Ama CHP insanları ateşin içine atamazdı, atmamalıydı ve onu yaptı. Bu, mücadeleden vazgeçmek anlamına gelmez. Mücadelede kararlı olmak gerekir ama insanlara güçlerini aşacak, işler de yüklememek gerekir. Evet, tek adam rejimi, hileyle, hırsızlıkla, mahkemenin tam kanunsuz kararıyla resmileşmiştir ama demokrasi mücadelesi devam ediyor. Marifet bu mücadeleyi kimsenin burnu kanamadan sürdürebilmektir. Bu, pasifizm demek değildir; duyarlı olmaktır, insanları sevmektir, birlikte yaşamanın anlamını bilmektir. Kılıçdaroğlu bunu yapıyor ve bence doğru yapıyor, demokrasi mücadelesi böyle olmalıdır. Bu mücadeleyi demokratlar kazanacak, bunda hiçbir şüphem yok.
'KİMLİK, İNANÇ VE YAŞAM TARZINA DAYALI SİYASİ DİZİLİŞİN SONUNA GELİNDİ'
Referandum sonuçlarını siz nasıl okudunuz?
Önce şunu görmek gerekir; kimlik siyasetleri bitti. Esasen iki seçmenden birinin hayır demesi; kimlik, inanç ve yaşam tarzına dayalı siyasi dizilişin; yüzde 35-65 denkleminin sonuna gelindiğini gösteriyor. Türkiye seçmeni; siyasetin yapamadığını yaptı, “bizimkiler bu tarafa diğerleri öbür tarafa” siyasetini açığa düşürdü. İşte fırsat dediğim budur.
Şimdi siyaseti bu ülkede yaşayan herkesin güvenliği, ekmeği/refahı ve özgürlüğü için yaptığımızı göstermeliyiz. Bunu CHP yapacak; millet, kavgadan bıktı, artık komşusuna kimliği, inancı ve yaşam tarzı nedeniyle kuşku ile bakmak istemiyor. İnsanlar, barışa, huzura, güvenliğe kavuşmanın, ekmeğimizi ve özgürlüğümüzü garantilemenin yolunun demokrasi ve hukuk devleti olduğunu biliyor.
Başka bir şey daha oldu referandumda; farklı kimlik, inanç ve yaşam tarzındaki insanlar birbirlerini tanıdı. Bu çerçeveden CHP’yi, CHP’lileri tanıdılar. CHP’liler de diğerlerini tanıdı, güven oluştu. Bu çok önemli; şimdi bunun programını yapıp insanlara anlatacağız.
Siyaseti basitleştireceğiz; Türkiye’nin, insanımızın ihtiyacı olan barışın, huzurun, adaletin, özgürlüğün siyasetini örgütleyeceğiz.
Toplum nasıl bir anayasa, toplumsal uzlaşma belgesi istiyor anlaşıldıktan sonra bunu anayasa haline getirmek için bir yol aranabilir. Ne bileyim; belki de önce anayasanın nasıl düzenleyeceğini hükme bağlayan 175. Maddesi değiştirilir, belki tüm toplumun temsil edileceği bir kurul oluşturulur. Bunları konuşmalı, tartışmalıyız.