Bekçi Murtaza'nın doğduğu fabrika artık müze
Orhan Kemal'in kitaplarına esin kaynağı olan Milli Mensucat Fabrikası, Arkeoloji Müzesi oldu. Müzenin, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun en büyük müze kompleksleri arasına girmesi planlanıyor.
DUVAR - Bir dönem Orhan Kemal'in de çalıştığı fabrika olan Milli Mensucat, Adana Arkeoloji Müzesi oldu.
Evrensel Gazetesi'nden Halil İmrek'in haberine göre; Fabrika, yazar Orhan Kemal'in Cemile ve Murtaza adlı eserlerine ilham oldu. Asırlık fabrika binası restore edilerek kurulan Adana Müze Kompleksi, ziyaretçilerini bekliyor. Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun en büyük müze kompleksleri arasına girmesi planlanan müzenin, ilk etabı tamamlandı. İkinci etabı için çalışmalar devam ediyor.
Adana’nın Seyhan ilçesinde 1907’de kurulan Milli Mensucat Fabrikası’nda Çukurovalı Yazar Orhan Kemal de çalışmış. Fabrikanın, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından üç yıl önce başlatılan restorasyon çalışmaları bitmiş ve müze kompleksinin ilk etabı tamamlanarak 18 Mayıs 2017 açılmıştı.
MÜZE YEDİ SALONDAN OLUŞUYOR
Adana müze kompleksinin ilk etabında; arkeolojik ve etnografik eserler ile tarım ve sanayide kullanılan alet ve makinelerin yer aldığı 2 bini aşkın eser sergileniyor. Müze kompleksi içinde; arkeoloji müzesi, kent müzesi, tarım müzesi, sanayi müzesi, etnografya müzesi, çocuk müzesi ve mozaik müzesi bulunuyor.
Tarım müzesinde Çukurova’nın tarımsal süreci, sanayi müzesindeyse yine Türkiye’nin ilk sanayi yatırımları sergilenecek. Kent müzesinde kentin geçmişi aydınlatılacak, etnografya müzesinde kentin kültürel birikimi gözler önüne serilecek. Çocuk müzesinde ise geçmişten günümüze çocuk oyuncakları sergilenecek.
Adana şehrinin göbeğinde olan Milli Mensucat Fabrikası atıl durumdaydı. Çürümeye terk edilmiş, duvarları yıkılmak üzereydi. Restore edilerek Adana Arkeoloji müzesine çevrilen fabrikanın hem tarihi hem de fiziki yapısı müze olmaya elverişliydi. Müze, betonarme değil ve eski fabrika binanın restore edilerek aslına uygun şekilde dönüştürülmesiyle aynı zamanda ’yaşayan müze’ özelliğini taşıyor. Fabrika binalarının ve duvarların orijinal hali korunarak çelik bloklarla güçlendirme yapıldı. Aslına uygun yapılan restorasyon çalışması sonucu müze yüksek tavanları, geniş koridorları, geniş sergi salonları, aynı zamanda geniş bahçesi ile diğer müzelerden farklılık gösteriyor. Müzenin şehir merkezinde olması ise çok büyük avantaj. Öğrenciler, gençler, kadınlar, yerli ve yabancı turistler yoğun ilgi gösteriyor.
Müzeyi dolaşırken on yıllarca önce binaların içerisinde 24 saat devam eden üretimi ve makinelerin, motorların gürültüsünü ve işçilerin seslerini duyuyor; işçileri dinlenmek için çıktıkları fabrikanın büyük bahçesinde dolaşıyor hissine kapılıyorsunuz. Adana şehir merkezinde bulunan ve şehirle organik bir biçimde buluşmuş Adana Arkeoloji Müzesi, geçmişte yaşanmış seslerin, anıların, bütün heyecanlarını yaşatan bir mekan olma özelliği taşıyor.
MÜZEDE NELER VAR?
Adana’nın ve bütün Çukurova’nın tarihi eserlerinin sergilendiği Adana Arkeoloji Müzesi, ilk çağlardan Osmanlı dönemine kadar Çukurova’da kurulan uygarlıklara ait eserleri kapsıyor. Yapımı tamamlanan Adana Arkeoloji müzesinde, tarih öncesi dönemden bugüne insanın yaşam serüveninin, dönemlere ait bilgi metinleri, görseller, diaromalar ve canlandırmalar yardımıyla anlatıldığı yedi salon bulunuyor.
Salonlarda tarih öncesi Hitit, Asur, Arkaik, Hellenistik, Roma, Doğu Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait heykel, lahit, stel, sunak ve büstler, cam, pişmiş toprak ve bronzdan yapılmış çeşitli kaplar, pişmiş toprak ve bronz kandil, antik dönem küçük heykeller, silindir ve damga mühürler, cam, bronz, altın takılar ile M.Ö. 18 bin yılından bugüne eserler yer alıyor.
HİTİT FIRTINA TANRISI
Teşhir edilen eserler içerisinde özellikle Hitit Fırtına Tanrısı Tarhunda’ya ait taş heykel, Anadolu Hiyeroglif Yazıtlı Stel, Babil Steli, Adana Karataş ilçesinde denizden çıkarılan bronz erkek heykeli ile Roma dönemine ait mermer “Antropoid Lahit” ve “Akhilleus Lahti” dikkati çekiyor. Sikke, mühür ve mücevher eserler salonu ilk defa paranın görüldüğü Lidya dönemiyle bundan sonraki çeşitli dönemlere ait sikkeler, takılar ve Adana’nın ilçelerinde bulunan defineler bu salonda sergileniyor.
FABRİKA 1907 YILINDA ERMENİLER TARAFINDAN YAPILDI
Adana’nın Seyhan ilçesinin Döşeme Mahallesinde 1907 yılında inşa edilen Milli Mensucat Fabrikası, Türkiye’nin 7. Adana’nın ise ilk tekstil fabrikası. Fabrika 1907`de Ermeni Simyonoğlu evlatlarından Aristidi Kozma tarafından Simyonoğlu Fabrikası adıyla kurulmuş. Diğer azınlıklar birlikte Aristidi Kozma, şehri terk etmek zorunda kalmış ve fabrikaya el konulmuş. Hazineye geçen fabrikanın adı İttihat ve Terakki yönetimi tarafından Milli Fabrika olarak değiştirilmiş. Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün Adana’daki ‘sahipsiz’ fabrikaları yeniden canlandırma projesi kapsamında Kayserili tüccar ve Adana Milletvekili Nuh Naci Yazgan, 1924`te milletvekilliğinden istifa ederek 1927`de dönemin diğer işadamları Mustafa Özgür, Nuri Has, Seyit Tekin ile birlikte fabrikayı satın almış ve adını Milli Mensucat olarak değiştirmişler. Burada üretilen “Aslan” marka vater ve ekstra iplikler, ülkede büyük talep görmüş. Fabrika birkaç kez el değiştirse de iplik dokuma fabrikası olarak 1990’lı yılların sonuna kadar üretimini sürdürmüş.
MİLLİ MENSUCAT FABRİKASI VE ORHAN KEMAL…
Yazar Orhan Kemal, Milli Mensucat Fabrikası’nda uzun yıllar memurluk yapar. Fabrika, yazarın ‘Cemile’, ‘Murtaza’ gibi romanlarına ve filme esin kaynağı olur. Yazarın ünlü romanı “Murtaza” karakteri de bu fabrikanın gece bekçisidir.
Orhan Kemal, Cemile adlı kitabında fabrikanın iki ortağından biri olan Kadir ağayı (Nuri Has) cahil Kadir ağa olarak anlatır. Fabrikadaki katip Necati ile Boşnak kızı dokuma işçisi Cemile’nin aşkları, evlilikleri, verdikleri zorlu hayat kavgası, birlikte çalıştıkları Milli Mensucat Fabrikası, ‘Çarçaput Mahallesi’, işçi evleri, çamurlu sokaklar, yazarın hikaye ve romanlarında da belleğimizde canlanıp devinir.
Öte yandan yazarın ünlü romanı “Murtaza”, bu fabrikanın gece bekçisidir. Roman, yazıldığı günden beri defalarca filmlere, oyunlara konu olan Bekçi Murtaza karakterinin öyküsünü kara mizahla yüklü bir dille anlatır. Eser, otorite ile doğru kavramı arasında sıkışıp kalan, doğruculuğundan ödün vermemek için çabaladıkça daha çözümsüz durumlara düşen, bu arada gittikçe insanı anlatmaktan uzaklaşıp salt ilkelerini savunan bireyin başına gelenlerin acıklı bir güldürüsüdür. Kitap 1986 yılında başrolünde Müjdat Gezen’in oynadığı bir filmde sinemaya aktarılmıştır.