Bekir Ağırdır: Yeninin güçlü aktörü sivil toplum
Bekir Ağırdır, toplumun derin bir nefes almaya ihtiyacı olduğunu belirtti: "Şimdi aktif yurttaş, aktif kurumsal yurttaş olmak, yeniyi inşa sürecinin aktif katılımcıları olmak zorundayız."
DUVAR - Araştırmacı yazar Bekir Ağırdır, ülkenin seçim ve deprem gündeminde yeniden yapılanma çabasını değerlendirdiği yazısında, "Mesele bina yapmak değil, hayatı yeniden kurmak. Bunu da yerel yönetimler, sivil toplum aktörleriyle başarabiliriz." diye yazdı. İktidarın yeni konutlar inşa etmeye yöneleceğini ve bu konutlar için yüklenici firma seçimlerinin de şeffaf olmayan süreçlerle seçileceğinin anlaşıldığını ifade eden Ağırdır, deprem süresince ortaya çıkan sivil dayanışma aktörlerinin yeniyi inşa etmede de başrolde olması gerektiğini belirtti.
Ağırdır, Oksijen gazetesinde yayınlanan "Yeninin güçlü aktörü sivil toplum" başlıklı yazısında şu görüşlere yer verdi:
"Yeniyi üç aşamada kurabiliriz:
Şimdi bu enerjiyi yeniyi kurma sürecine yönlendirebiliriz. Yapabileceğimiz üç ayrı katmanda önemli işler var. Birincisi yapılabilir projeler geliştirmek ve gerçekleştirmeyi hedeflemek. İkincisi bu yeni kent ve yeni hayat tasarımları üzerinden siyasi aktörler üzerinde baskı oluşturmak. Üçüncüsü de böyle bir felaketin ardından yeni bilgi, tez, teori, model geliştirmek ve dünya literatürüne, siyasetini hedefleyen bilimsel çalışmalar yapmak.
İktidarın en iyi bildiği ve yine tercih edeceği anlaşılan yeni konutlar inşa etmeye yöneleceği, bu konutları yapacak yüklenicilerin şeffaf olmayan süreçlerle seçileceği anlaşılıyor. Elbette bu ülkenin inşaat sektörü bir yılda yüz bin ya da üç yüz bin konut yapacak kapasiteye sahip. Ama sorun şurada ki o inşaat alanlarının seçiminden, konut tipleri ve tasarımlarına kadar hemen her unsurunun bilimden, yerellikten, kültürden bağımsız, tek tip beton binalar ve kimliksiz apartman tarlaları üreteceği açık.
Bu coğrafyada meselemiz yalnızca bina yapmak değil hayatı yeniden geliştirerek, felaketten ders alarak kurmak. Her bir yerleşim yeri için, yerel aktörlerin dahil olacağı, doğayı esas alan, iklim, enerji, su ve gıda krizlerini dikkate alan, yerel halkın ihtiyaç ve talepleri verilerine dayalı, katılımcılığa yaslanan projelere ihtiyaç var. Yıkılan her şeyi bire bir kopyasını yapamayacağımıza göre yerelin doğasıyla, tarihiyle, kültürüyle uyumlu ama yeni bilimi, yeni teknolojiyi ve geleceğin ihtiyaçlarını da risklerini de dikkate alan yeni kent, mahalle, bina projeleri geliştirmek zorundayız. Daha önemlisi hedefi binalar dikmek değil bir arada yeni bir hayat olan projeler tasarlamalıyız. Bu projelerin tasarımını başından itibaren yerel yönetimler ve yereller başta sivil toplum aktörleri, akademik dünya, gönüllü meslek erbabıyla gerçekleştirebiliriz.
Yerel ve sivil toplum ön almalı
Yerel yönetimlerin, yerel siyasetçilerin ve sivil toplumun ön alması, inisiyatif geliştirmesi gerekiyor. Şu anda telaşlı ve dağınık görünen çabaların yerel yönetimler ve sivil toplum üzerinden ve öncülükleriyle bir an önce iş birliği ve koordinasyon modeli, yöntemi geliştirmek ve uygulamak gerekiyor. Yalnızca felaketin yıkımını tamir etmeyi değil yeni bir kent, mahalle inşa etmeyi hedefleyebiliriz. Gelen çağın, bilgi toplumunun yeni sosyal devletinin, katılımcı demokrasinin ve yeni ekonomisinin kuluçka merkezleri yeni metropoller, yeni kentler olacak. Şimdi yıkılan kentleri geleceğin hayatına göre tarihinden, kültüründen, kendi insanlarının ihtiyaç ve taleplerinden beslenerek tasarlayabilir, kurabiliriz.
İktidar istese de istemese de organize olmuş yerel ve sivil inisiyatiflerin, girişimlerin ulusal ve küresel iş birlikleriyle böylesi bir modeli tasarlamak ve gerçekleştirmelerinin mümkün olduğuna inanıyorum. İkinci yapabileceğimiz iş, geliştirilecek bu tasarım ve modeller üzerinden yakın zamandaki seçim sürecinde siyasi aktörler üzerinde ve sonrasındaki yeni iktidarın aktörleri üzerinde baskı ve basınç üretmek olabilir. Beslenme damarları kapalı ve sivil topluma güveni çok düşük siyasi aktörlerle bilgi ve çoğulculuk temelli somut projeler üzerinden yeni bir ilişki üretebilir. Siyasi aktörler ve sivil toplum arasında yeni bir güven ve karşılıklı beslenme ilişkisi toplumsal uzlaşmanın üretilmesi sürecine de katkı üretecektir.
Üçüncü yapabileceğimiz ise hem felakete müdahale hem de sonrasının ve yeninin tasarımı sürecinde yaşadıklarımızın dünya için de bir vaka analizi olacağının farkında olmakla ilgili. Akademik dünya ve sivil toplum yaşanan olumlu veya olumsuz tüm deneyimi kullanarak, özgün bilimsel modeller, tezler, bilgiler geliştirebilir. Akademik üretkenliği yalnızca iktidarın baskılarına sıkıştırmadan, tercüme teorilere yaslanmadan yeniden ve güçlü biçimde yükseltmenin mümkün olduğu zamanlardayız. Sıkça yazdığım gibi çaresizliğe, yılgınlığa inat umudu ve iddiayı inşa etme vaktidir. Bireysel gayretleri birleştirmek vaktidir. Çoban ateşlerinden büyük bir gelecek umudu taşıyan büyük ateşi oluşturmak vaktidir." (HABER MERKEZİ)