İktidar propaganda aygıtının görece mutedil vazifelilerinden
Abdülkadir Selvi, “Kandil’e Türk bayrağını dikmek,”
diye yazdı, “40 yıllık PKK
ile mücadelemizin neredeyse, ‘Kızılelma’sıydı.” Ne hoş, değil
mi? Abdülhamit, İttihat-Terakki, Teşkilat-ı Mahsusa, Enver, Talat,
Ziya Gökalp, Nihal Atsız, Recep Peker, Alparslan Türkeş,
Komandolar, Ülkücüler, İslâmcılar, Asena’lar, Rabia’lar, hepsi
üstüste bindi, içiçe geçti…
Peki, niye oraya bayrak dikmek “Kızılelma”ymış: “Çünkü
Kandil, PKK’nın beyni demekti. Kandil’in susturulması demek,
PKK’nın belinin kırılması demekti.”
“Beyin” demek yanlış, bu bir. Herhangi bir örgütün “beyni”
oradan oraya kolaylıkla geçer. İkincisi: Abdülkadir Bey bilmez mi,
PKK’nin bir “mahsül”, bir sonuç olduğunu? “PKK’nın belinin
kırılması” diyerek kastedilen her ne ise o hâsıl olduğunda
meselenin sadece birkaç yıllığına görünüm değiştireceğini, sonra,
kalındığı yerden veya başka yerden, her şeye tekrar
başlanacağını?
Daha mühimi -ki, burada öbür vazifedaşlarından farklı olarak
genellikle görece sâkin ve edepli bir görüntü veren Selvi de
elindeki masumiyet kırıntısını yola saçıyor-, Selvi bilmez mi, PKK
bugün kapısına kilit vurup, dükkânı kapattık, dese, devlet içinden
birileri ne yapar eder yenisini kurdurmaya çalışır. Bu derin ve
dallı budaklı -ve şüphesiz geniş izaha muhtaç- meseleye
girmeyeceğim. Şunu demekle yetineyim: Cumhuriyet’in kuruluşundan bu
yana Türkiye’de şekillenen devlet yapısı ve devlet-toplum ilişkisi,
bir tür savaşsız sürdürülebilir değildir. Bu, asla “iç düşman”sız
edemeyecek bir yapıdır. Toplumu hem devlete bağlayan hem de
toplumun elini kolunu bağlayan meşhur “bekâ” motifinin özü,
kaynağı, kanı, damarı, her şeyi budur. “Dört tarafımız”ın “düşmanla
sarılı” oluşu yetmez, hep teyakkuzda olmayı, halkın büyük bölümünü
devlet hizmetine koşmayı, muhbir yapmayı, lince hazır kitlelerin
her kuşakta yeniden yetiştirilmesini içeren bir projedir bu
devlet-toplum ilişkisi.
Geçiyorum, zira şu anda derdimiz başka.
AFRİN VE ÇANAKKALE
Abdülkadir Bey, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kandil
operasyonunun başladığını açıkladı,” diye devam ediyor.
“Nedendir bilinmez ama Kandil operasyonu henüz beklenen
heyecanı oluşturmadı. Afrin harekâtında Mehmetçik’e çay yapan
sakallı amcaları, börek açan teyzeleri, dolma saran anneleri,
askerlik şubesine müracaat eden gençlerin oluşturduğu kuyrukları
görüyorduk. Afrin’de bir milli şuur oluşmuştu. Seçim iklimi
nedeniyle mi, yoksa iktidarın bunu seçimlerde kullanacağı
propagandası mı etkili oldu tam bilemedim ama aynı heyecan dalgası
yok.”
Önce yine yan konuyu gündemden çıkaralım. Afrin harekâtı
dolayısıyla “oluşan” şu “millî şuur” nasıl bir
şeydi? Çanakkale Savunması ile Afrin harekâtını bir tutan, dünyanın
bu en mânâsız ve mesnetsiz ve tutarsız karşılaştırması aracılığıyla
bizzat kendi tarihini küçülten, küçümseyen, onyıllarca, kimbilir
kaç hükümetin, kaç muktedirin hükmetmek için kullandığı bir büyük
kahramanlık motifini buruşturup minnacık hale getiren,
düşüncesizce, kafasızca bir hamleydi. Dünyanın o esnadaki en güçlü
deniz kuvvetine karşı hem sayısız kahramanlık hikâyesi barındıran
hem de çok sonuç alıcı bir direnişi başarmış ve bunu yakın
tarihinin önemli bir zafer motifi olarak toplumun bilincine
yerleştirmişsin. Ülkede farklı toplumlar gibi yaşayan ve hemen her
konuda birbirini yiyen farklı kesimler hep beraber bu motifi
benimsemişler. Türklerle Kürtlerin, hattâ gayrimüslim azınlıkların
dahi sahip çıktığı bir ortak değere dönüşmüş, “Çanakkale”
savunması. Fakat sen tutuyor, uçağı, helikopteri, herhangi bir hava
kuvveti, düzenli ordudakini andırır herhangi bir mekanize gücü,
tankı topu olmayan bir kuvvetin elindeki toprağı ele geçiriyor ve
bunu yakın tarihindeki en anlamlı askerî başarılardan biri ile aynı
kefeye koyuyorsun. Üstelik, hangi sebeple olursa olsun, ele
geçirdiğin, başkasının toprağı. Bırakın mutlaka gözetilmesi gereken
ama bizim yerli-millî alışkanlıklarımız icabı zaten hesaba
katılmasını bekleyemeyeceğimiz insanî kaygıları, Çanakkale
savunması ile Afrin harekâtını aynı kefeye koymak, her ikisini de
cân-ı gönülden benimseyip destekleyecek milliyetçi bir insan için
de asla kabul edilemez olmalıydı. Pragmatik-oportünist zihniyetli
bir devletçi için de. Zira ikisini yanyana getirdikçe “vatan
savunması”nın anlamı üzerinden bir kıyaslama başlayabilir ve
insanlar hangi durumda vatan savunması yapanın kim olduğuna,
dışarıdan saldıranın kim olduğuna dair düşünmeye
başlayabilirler.
YOKSA 'SEÇİMDE KULLANACAKLAR' MIYDI!..
Dönelim Selvi’nin açığa vurduğu gizil fikriyata. Açıkça şu:
Kandil operasyonunun “heyecan” oluşturması
“bekleniyor”muş, fakat bu olmamış. Acaba
bunun sebebi, “iktidarın bunu (operasyon) seçimlerde
kullanacağı propagandası”nın etkili olması mıymış?
Sondakinden başlayalım. “İktidarın bunu seçimlerde
kullanacağı”, Bay Selvi’ye göre “propaganda”. Sahiden
böyle mi? Yani iktidar bunu kullanmayacak, ama birileri propaganda
maksadıyla böyle diyor; öyle mi? Size soruyorum Abdülkadir Bey;
böyle mi?
Hepimiz biliyoruz ki, değil. Bu iş zaten seçimde kullanılmak
için yapılıyor. Evet, kesin bilgi:) Zira: Kandil’deki PKK
varlığında şu son zamanda acilen operasyon yapılmasını gerektirecek
bir değişim görülmedi. Yoksa Kandil’e operasyon için şart olan
birtakım silah ve teçhizat TSK’nın elinde yoktu da gümrükten anca
mı çıktı? Yoo. Son birkaç ay içinde ansızın yeni komutanlar yetişti
ve bunlar daha önce akıl edilmemiş operasyon planları mı yaptı?
Hayır. Irak şu ana kadar set çekiyordu, şimdi izin verdi?? Böyle
bir durum da yok. ABD önlüyordu, şimdi okey dedi?? Yoo. Rusya
bilmemne yaptı?? Hayır, yapmadı.
Peki, Bay Selvi ve iktidarın faaliyetinin şahsî zenginleşme
hesaplarıyla zinhar alâkası olmadığına, bu iktidar sayesinde eline
tahakküm imkânı -ve bolca servet- geçirmiş insan müsveddelerinin
ellerindekini kaybetmeme kaygısından kaynaklanmadığına, ne
münasebet, tamamen yerli, millî, dinî, ulvî duygu ve amaçlarla
yürütüldüğüne, üniforma giydirilip silahlandırılan yoksul
çocuklarının birilerinin yeryüzündeki saltanatı sürsün diye değil
vatan-millet için ölüme gönderildiğine inanmamızı isteyen öbür
baylar, şu operasyonun zamanlamasına dair diyeceğiniz söz acaba
nedir? Yahu zaten “seçimlerde kullanılmak” maksadıyla
yapılıyor bu harekât, bütün dünyada buna başka anlam veren tek
kimse yok; siz neden bahsediyorsunuz? Gelsin çatışmalar, şehitler,
bayraklar… hem millet iktidardakilerin peşine takılsın hem de
HDP’liler bir de buradan kıstırılsın.
Her şey zaten böylesine çıplak, basit ve iç kaldırıcıyken ve
azıcık vicdan ve izan sahibi insan bu hakikatle yüzyüze gelmemek
için yüzünü çeviriyorken, Abdülkadir Bey gidip o pis kokulu şeyi
herkesin görebileceği yere döküyor. “Beklenen
heyecan” ne, Bay Selvi? Kim
“bekliyor”du? Nasıl bir
“beklemek”ti bu?
Daha genel çerçevede bir soru: Orduyu polisi ve birtakım Anadolu
şehirlerinde ve büyükşehir varoşlarında Türk-İslâmcı saldırganları
ve linççi kalabalıkları Kürtlerin üzerine saldırtmadan nasıl hüküm
sürülecek bu ülkede? Ve bu sorunun tipsiz, sevimsiz, hiç
yıkanmayan, hep yerlere tüküren, karaktersiz eşlikçisi: Kürtlere
saldırılınca oyların yükselmesi neden-nasıl bekleniyor?
Bir de olumlu soru, memleketin istikbali açısından: Kürtlerin
hak arayışlarını, eşitlik taleplerini bir ölçüde anlayışla
karşılayan, en azından Kürt düşmanı olmayan kesimlerin dahi PKK
meselesini bundan ayırdığını, Kürt inşaat işçilerine veya HDP
binalarına yapılan saldırıları asla onaylamayacak birilerinin de
Kandil’e operasyonu -normal şartlarda- pekâlâ destekleyeceklerini
biliyoruz. Kandil’e operasyon iktidarın doğal yandaşı kesimler
dışından da destek bulabilirdi. Oysa şimdi, Bay Selvi’yi
hayalkırıklığına uğratarak, “beklenen heyecan”ı
yaratamıyor. Neden? Herhalde PKK birdenbire toplumda sempati
yarattı da ondan değil.
Öyleyse neden?
Kısa vadeyi hesaba katan kısa vadeli cevap: Çünkü bu operasyon
ve askerlerin sorumsuzca ölüme gönderildiği başka operasyonların,
esas olarak, iktidara siyasî menfaat teminini hedeflediği
görülüyor.
Uzun vadeli olursa hepimizin geleceğini aydınlatabilecek cevap:
Askerî operasyonun esas meseleyi halletmeyeceği
-nihayet- seziliyor.
Hangisi, bilmiyoruz. Her hâlükârda, “ölelim öldürelim, yeter ki
iktidarda kalalım” hesabı yapmış birilerinin
“beklediği” her ne melanetse bunun gerçekleşmemesi
insanlık nâmına hayırlı.
Başka zaman başka yerde başka kan ve ölümlerle denersiniz
şansınızı, Bay Selvi, takmayın kafaya; yazdığınızı yavaş ve
dikkatlice okuyup ayna karşısına geçin. Belki şifa bulma
ihtimaliniz vardır. Ben de şöyle yardımcı olayım: tıklayın.