Dünyada en yüksek enflasyona sahip ülkelerden biriyiz. Resmi
enflasyon yüzde 80’in üzerine çıkmış durumda. Bütün dünyada merkez
bankaları artan enflasyona karşı ellerindeki tek aracı kullanıp
faiz artırımlarını yaparken, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tam
tersini yapıyor.
Faiz indiriyor.
Diğer merkez bankaları ne amaçla faiz artırıyor?
ABD Merkez Bankası’nı (FED) baz alarak anlamaya çalışalım.
FED, salgın sonrası tedarik zincirlerinin bozulduğunu, enerji
başta olmak üzere emtia fiyatlarının arttığını ve dolayısıyla ciddi
bir maliyet enflasyonu ortaya çıktığını söylüyor. Bu maliyetleri
değiştiremem diyor.
Ama enflasyonun bu şekilde yükselmesine izin veremem ve elimde
para politikası aracı var diyor.
Bu aracı kullanarak, faizleri arttırarak ekonomide salgın
sonrası artan faaliyeti yavaşlatmayı amaçladığını söylüyor.
Bir de ekleme daha yapıyor.
Enflasyon yüksek seyretmeye devam ettiğinde insanların
beklentileri de değişiyor ve enflasyonun artış sürecinin devam
etmesine neden olacak beklentiler oluşuyor. FED olarak ben herkese
enflasyonla elimde olan tüm araçlarla mücadele edeceğim mesajını
vererek bu beklentinin oluşmasını engellemeye çalışıyorum diyor.
Hedefim olan yüzde 2 enflasyona ABD vatandaşları, şirketleri
inanmazsa başaramam diyor.
Yani aslında tam da bizim düştüğümüz durumun oluşmasını
engellemeye çalışıyor.
Nedir o düştüğümüz durum?
Talebi, arzı, maliyetleri ve ekonominin diğer unsurlarını bir
kenara koyun.
Bizim düştüğümüz durum tam da FED’in düşmemek için çırpındığı
durum.
Sorayım size şimdi.
Önümüzdeki yıl Merkez Bankası’nın enflasyonu tek hanelere
indirebileceğine inanan var mı?
Tek haneyi de geçtim, enflasyonun hükümetin iddia ettiği gibi
yüzde 20’li seviyelere düşeceğine inanan var mı?
Bakan Nebati’ye sorsanız ekonomi gözlerdeki ışık!
Hocası eski Bakan Albayrak’a sorsanız ekonominin yüzde 50’si
beklenti yönetimi!
Gel gör ki bu sözlerin bir gram itibarı kalmış değil…
Neden kalmadı?
Bu sorunun yanıtı da işte son bir yıldır Merkez Bankası’nın
aldığı faiz kararlarında, hükümetin uyguladığı yama politikasında
saklı.
Ekonomi yönetiminin inandırıcı hiçbir hedefinin kalmamasında
saklı!
Geçtiğimiz yıl Eylül ayında başlayan faiz indirimleri, ardından
patlayan kur, bütün yapısı bozulan piyasalarda saklı…
En basitinden döviz piyasasını düşünün. Geçtiğimiz yıl eylül
ayından aralık ayına 8 TL’den 18 TL’ye çıkan bir Dolar/TL gördük.
Faiz indirimi kararlarıyla rekorlar kıran kuru ancak kur korumalı
mevduat gibi bir araçla durdurmayı başardılar.
Gerçi şimdi şunu söylüyorlar.
KKM olmasaydı, kur nerelere giderdi bir düşünün diyorlar. 30,
40, 50 olurmuş…
KKM için Hazine’den şu ana kadar harcanan 75 milyar TL’yi
söylüyorsunuz, faiz artırsaydık faiz lobisine gidecekti, daha mı
iyiydi diyorlar!
Oysa geçtiğimiz yıl Eylül’de risk primi 360’larda olan
Türkiye’nin son bir yıldır risk priminin bunun iki katına çıktığını
söylemiyorlar. Bu faiz indirimi ile birlikte artan risk priminin
Türkiye’nin faiz yükünü zaten arttırdığını görmezden
geliyorlar.
Yani farkında olmadan hem döviz kurlarının zıpladığını,
hem daha yüksek faiz ödediğimizi hem de üzerine bir KKM yükü
getirdiklerini gizliyorlar.
Bütün dengeleri alt üst ettiklerini gizliyorlar.
Borsası, emlak piyasası, tahvil piyasası, döviz piyasası, gıda
piyasası kısaca ekonomideki tüm faaliyet alanları şu anda dengesini
yitirmiş durumda.
Ne uğruna?
Seçim!
Başka bir dertleri yok ki…
Eylül’de bu yola girmeselerdi ne olurdu?
O da bir sonraki yazıda olsun!