Belâgat, basiret, bekâ

Meral Akşener’in Türkiye siyasî tarihine bir “basiretsizlik”, “öngörüsüzlük”, bir “ferasetsizlik” “politik izansızlık” numunesi olarak kaydedilecek olan konuşmasıyla kulakları en fazla çınlatılan politikacı Demirel oldu. Bugün onun en fazla yad edilen sözü de “Siyasette bir gün çok uzun bir zamandır.” oldu. Gerçekten tam da Demirel’i haklı çıkartacak günler yaşamaktayız. Ben, “köprünün altından çok sular akacağını”, Kılıçdaroğlu’nun da dediği gibi taşların yerli yerine oturacağını düşünüyorum.

Mete Kaan Kaynar metekaankaynar@gmail.com

BASİRET: LAF ANLAMAZ ORMANCI, YIKAR MASAYI

Geçtiğimiz cuma günü düzenlediği basın toplantısında kameralar karşısına geçen Meral Akşener, “en sonda söyleyeceklerimi en başta söyleyeyim” dedi ve zehir zemberek sözlerle yıktı perdeyi eyledi viran. Haklı olduğu noktalar vardı elbet, kendince. Bir yanda Kılıçdaroğlu’nun masada tartışılmayan -bana sorarsanız tartışılmasına bile gerek duyulmayan, neredeyse herkesin zaten bildiği, tahmin ettiği, belli boncuk- adaylığı ve deprem sürecinde iyiden iyiye belirginleşen “eşitler arasındaki birinciliği”, öte tarafta oy oranlarına bakılmaksızın masadaki tüm liderlerin eşit kabul edilmesi; kamuoyu araştırmalarında oyları arttığı söylenen siyasî-sitâremizin asabını da harap etmiş gibiydi. Meral Hanım 3 Mart’taki toplantıda hayli sinirliydi; sinirlerini zor zapt ettiği ekranlardan bile fark edilebiliyordu. Esti… gürledi. Yıllardır birlikte yol aldığı kader arkadaşlarını yıktı geçti. Sıtma ile ölüm arasında kendine bir bekâ yolu aradı.  

ÖLÜMLE SITMA ARASINDA: ALLAH BEKÂNIZI VERSİN

Akşener’e göre İYİ Parti “…bir kıskaca alınmış, bir dayatmaya mecbur bırakılmış, tıpkı yıllardır Türk milletine yapıldığı gibi ölümle sıtma arasında bir tercihe zorlanmıştır.” Ve kendine bir bekâ yolu aramaktadır: Ya bu yolu bulup tarih yazacaklar ya da tarih onları yazacaktır. Akşener’e göre İYİ Parti “…sağduyusunu azme çevirecek, kişisel ikbal hesapları için üretilmiş devşirme bir siyasetin hınk deyicisi olmayacaktır.” Neler demedi ki masadaşları için. İki gündür birçok yazarın da altını çizdiği gibi, Erdoğan “bile” bu kadar şirazeden çıkmamış, kantarın topuzunu kaçırmamıştı Millet İttifakı’nın diğer üyeleri için. “Bugünlere kirli pazarlıkları reddederek” geldiğini söyledi. “Ortak aklın ışığında sorunları ve çözümleri konuşabilmeyi, hem çağın hem de aklın bir gereği olarak” gördüğünü ekledi.

Hakkını yemeyelim; beş parti ile birlikte adım attıklarından, güçlendirilmiş parlamenter sisteme dair anayasa değişikliği teklifinden ve ortak politikalar metni gibi birçok önemli konuda mutabakat sağladıklarından da bahsetmedi değil.

Akşener konuşmasında sözü bir önceki gün diğer beş eski yol arkadaşı ile yaptıkları toplantıya getirdi ve bu toplantıda ortak cumhurbaşkanı adayı isminin konuşulduğunu söyledi. Akşener’in ifadesi ile toplantıda “…beş siyasi parti tek bir ismi dile getirerek Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı yönünde görüşlerini beyan ettiler.” Toplantıda kızılca kıyamet de bundan sonra koptu, zaar; çarşı pazar bundan sonra karıştı: Nasıl olur da dört parti Kılıçdaroğlu’nu aday gösterirler Efen’m? Milletin teveccühünü kazanmış -farklı bir ifadeyle diğer beş genel başkana gölgeyken Hazreti Akşener’a ayan olmuş- diğer adaylar yani Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş dururlarken nasıl olur da “kazanamayacak adaya” bahis oynarlar! Nasıl Akşener’e “sıtma ile ölüm arasında tercih yaptırırlar?” Nasıl, nasıl? Oysa ki Akşener’in yaptığı kamuoyu araştırmalarında Erdoğan’a karşı kazanabilecek sadece iki adayın olduğu görülmüştür: İmamoğlu ve Yavaş ama asla Kılıçdaroğlu değil; o kazanamaz çünkü, kimseye söylemeyin ama o Alevî.

Demek ki, kamu oyu araştırmalarında oylarının yükseldiği söylenen partiler, kendi yaptırdıkları kamuoyu araştırmaları ile  Cumhurbaşkanı adayları belirleme hakkını da kendilerinde görebiliyorlar; farklı bir ifadeyle -Meral Hanım’ın tumturaklı laflarıyla- belirtmek gerekirse “Millet[in] haklı beklentilerini Masa’nın kararlarına yansıtma[ya]” çalışabiliyorlar: Akşener’in fantazisi şöyledir: Herkes bir araştırma şirketi tutsun, kamuoyu araştırması yaptırsın; gayrısı tevekkeltü taalallah hiç olmadı Ersan Şen’i Cumhurbaşkanı yaparız!

Mesela Cihan Paçacı bunu bir şirket de değil kendi kendine bile yapabiliyor. Nagehan Alçı’ya konuşan Paçacı “Sokakta Kemal beye itiraz görüyoruz, ‘Dürüst değil mi’ diye soruyoruz, ‘Dürüst’ diyorlar. ‘Devlet tecrübesi yok mu’ diyoruz ‘Var’ diyorlar. ‘E o zaman?’ ‘Ama olmaz…’ Sokaktaki bu itirazı İYİ Parti olarak görmezden gelemeyiz Nagehan hanım.” İşte size bir kamuoyu araştırması ve “kazanamayacak adayın” tespiti: “İtiraz var, kaaşim!" Emmoğlu, haloğlu, dayoğlu istemiyor, istemiyor. İstemiyor kardeşim zorla mı, adam Alevî işte! Cihan Paçacı’nın masaya tekme atılır atılmaz görevine geri dönmüş olmasını da not edin bir kağıda. 

Kılıçdaroğlu’nun “kazanamayacak aday” olduğunu söyleyen muhterem genel başkanın 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde -cezaevinde olmasına rağmen- Selahattin Demirtaş’tan bile daha az oy almış olması pek de önemli değildir. Hatta daha bir önceki seçimde CHP’nin inayeti ile kendilerine ödünç verilen 15 milletvekili ile “yolunu bulmuş” olması da pek önemli değildir: Değil mi ki kamuoyu araştırmaları İYİ Parti’nin oylarının artmakta olduğunu söylüyor. Ne diyordu meşhur reklam “İmaj her şeydir, susuzluk hiçbir şey.” ya da bunun gibi bir şeydi işte. İmaj her şeydir ve İYİ Parti’nin oylarının yükselmekte olduğu iddia edilmektedir ve niyeyse hiç kimseye değil ama ona halk Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı aday göstermelerini söylemektedir; yerseniz elbet.

BELÂGAT HANIMIN GÜNDÜZ DÜŞLERİ

Meral Hanım, cumhurbaşkanı olmak istediğini söyleyen Ersan Şen'i reklam arasında arayınca sosyal medyada bir hayli sarakaya alınır ama ne gam; ne de olsa önemli olan Cihan Paçacı’nın yaptırdığı! kamuoyu araştırmalarıdır!  O araştırmalarda herkesin -Ersan Şen’in bile- aday olabileceği, ama Kılıçdaroğlu’nun aday olamayacağı yazmaktadır. Kılıçdaroğlu “kazanamayacak aday”dır. İYİ Parti’nin tabanının istemediği adaydır; velhasılı kelam herkes aday olabilir ama Kılıçdaroğlu’nun aday olması bir “dayatma”dır.

Baştan anlatayım çok pardon: “Habertürk TV canlı yayınında son siyasi gelişmelerin konuşulduğu programa katılan hukukçu Prof. Dr. Ersan Şen, İYİ Parti'den davet gelirse cumhurbaşkanı adayı olmak istediğini” dile getirir. Ersan Şen, bu sözlerinin ardından program reklam arası verdiğinde Meral Akşener'in kendisini aradığını söyler. Ersan Şen, “Akşener, ‘Bunda ciddi misiniz’ dedi, ‘Ciddiyim’ dedim, 'gelin görüşelim' dedi, muhtemelen bu hafta içinde bir görüşme gerçekleştireceğiz” ifadelerini kullanır. 

Belagat Hanım, genel merkezdeki odasında hayaller içindedir. Fantaziler kurar; adlarını “sokaklarda, dükkanlarda ve meydanlarda sıklıkla duyduğu, milleti[nin] yoğun bir teveccüh gösterdiğine hemen her yerde şahit olduğu… ve yapılan tüm kamuoyu araştırmalarında da uzun süredir Sayın Erdoğan’a karşı açık ara kazandığını gördüğü… isim[lerin]” adaylığı  konusunda fantaziler kurar ve  Mansur Yavaş, o da olmadı Ekrem İmamoğlu, hiç değilse Ersan Şen’in cumhurbaşkanı  olmasını hayal eder: Gülmeyiniz efen’m, “Şahsi hırslarınızı Türkiye’ye tercih etme[yiniz], kişisel ajandalar uğruna mübah sayılan kuyruklu yalanlar[ı] milletin kazandığı bir büyük hakikate tercih” etmeyiniz, aklınızı başınıza devşiriniz, şöyle bir derin nefes alınız, zihninize küşayiş gelsin, derin bir nefes alınız ve Genel Başkanı’nın aday olmasını zinhar uygun görmediğiniz bir partinin,  çarşıda pazarda aday olmaları için “insanların yalvar yakar oldukları”!!!  iki belediye başkanının aynı anda cumhurbaşkanlığına aday gösterildiğini tahayyül ediniz; heyhat, hayali cihan değer: Meral Apla, Ersan Şen’i Cumhurbaşkanı seçtirmiş, zatıalileri başbakandır, Ahmet’i Dışişleri’ne; Ali’yi Maliye Bakanlığı’na atamış, Temel’e İçişleri’ni Kemal’e de -Ali Rıza Septioğlu’ndan boşalan!!- Hava Civa Bakanlığı’nı tensip etmişlerdir; ama işte -heyhat- Cazibe Hanım gibi, Belagat Hanım’ın zihni de gerçek ile hayal arasındaki muğlak çizgide berhava olmak üzeredir. Zihni bulanan Basiret Hanım reelle bağını o derece koparmıştır ki ertesi gün, kendisini ziyaret edip “N’en var kuzum, solgun görünüyorsun!” demek isteyen Göksel Arsoy’un pardon “müstakbel/fantazi cumhurbaşkanlarının” yemek davetini bile kabul etmez; ademcağızlar öyle kalakalırlar.

Günün sonunda, bir defa daha, Meral Akşener’in Türkiye siyasî tarihine bir “basiretsizlik”, “öngörüsüzlük”, bir “ferasetsizlik” “politik izansızlık” numunesi olarak kaydedilecek olan bu konuşmasıyla kulakları en fazla çınlatılan politikacının Demirel olduğunu söylemek isterim. Bugün onun en fazla yad edilen sözü de “Siyasette bir gün çok uzun bir zamandır.” oldu. Gerçekten tam da rahmetli Demirel’i haklı çıkartacak günler yaşamaktayız. Ben, “köprünün altından çok sular akacağını”, Kılıçdaroğlu’nun da dediği gibi taşların yerli yerine oturacağını düşünüyorum.

Akşener, Masa’dan ayrılmasının kendisi ve partisi için yaratacağı sonuçları doğru analiz edememektedir; kendi ifadesiyle ne yazık ki “…yenilgi yenilgi büyüyen küçük hesaplar” peşindedir ve yine kendi ifadesiyle bu miniminnak hesaplarını “85 milyonun kazan[acağı] kutlu bir zafere tercih” etmektedir.  Ancak işte yine kendi sözleriyle “..olmadı olamadı. Üzülerek söylüyorum ki geldiği… son nokta da” bizzat İYİ Parti artık “…millet iradesini kararlarına yansıtma kabiliyetini kaybetmiş”, “…milletin ortak iyiliği için iyi niyetle otur[dukları]" bu masa artık “tek bir [genel başkanın] adayı[nın] tasdiki için çalışan noter masasına dönüş[türülmeye]” çalışılmış, o nedenle de fantezi ile gerçek arasındaki farkı yitiren  Belagat Hanım’a “artık demir almak vakti gelmişse bu masadan meçhule giden bir genel başkan kalkar bu koltuktan” diyerek elveda demenin de zamanı gelmiştir.

Son olarak bir noktayı daha değerlendirmek isterim: İYİ Parti’nin masadan kalkması, Millet İttifakı’nın yenilgisine yol açmayacaktır. Olsa olsa Akşener’i Ümit Özdağ ve Muharrem İnce’nin Külhanbeyleri İttifakı’na yakınlaştıracaktır. Bu da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması ama sonucun değişmemesi anlamına gelecektir.

Tüm yazılarını göster