Ben bu satırları yazmaya çabalarken, AKP’nin, bir yandan
isyankâr olup olmadıklarını, öbür yandan neden istifa etmeleri
gerektiğini ve niye etmediklerini günlerdir anlayamadığımız
belediye başkanlarıyla ilgili spekülasyonlar -yine günlerdir olduğu
üzre- havada uçuşuyordu. Yazıyı bitirip yolladığımda belki istifa
etmiş olurlar; ya da Saray’da görüşüyorlardır ya da ne bileyim
işte…
Belediye başkanlarının vaziyeti şüphesiz saçma görünüyor. Hem
alışılmadık haller bunlar hem de mevcut alışılmadık genel halin
giderek bildikleşen özelliklerine göre bile tuhaf. Evet, bu cümle
de tuhaf. Fakat kabul buyurunuz ki, tasvir ettiği duruma
yakışıyor.
Belediye başkanlarıyla ilgili süreci, yaklaşmaya, hele hele
dokunmaya çekinerek, gelip aramıza yerleşirse bize rahatsızlık
vereceği duygusunu yaratan bir yabancı nesnenin etrafında tutuk
adımlarla dolaşır gibi izleyişimiz boşuna değil.
Cumhurbaşkanı+Parti Başkanı’nın -kısaca Lider diyelim- çok
yakınındakiler hariç AKP’lilerde de aynı tutuk adımlar görülmeye
başlandı, dikkat ederseniz. Nesnenin orasına burasına ürkek ürkek
dokunuluyor, herkes yanındakiyle işaretleşiyor, kaş-gözle, “Nedir
acaba?” - “Bilmem”…
İKTİDAR CEPHESİNDE OLANLAR DAHA AYDINLATICI
Bendeniz dahil yazar-çizer tayfasından kimilerimiz, Lider’in
kurmaya çalıştığı yeni rejime dair bazı tahmin ve öngörülerimizi
zaman zaman dile getiriyoruz. Belediye başkanları ve iktidar
partisi AKP’nin örgütleri, alt düzey yöneticileri ile ilgili olarak
yaşananlar, bizim gibilerin uyduruk gerekçelerle yargılanması,
rehine alma aracı niteliğindeki cezalara çarptırılması, hapse
atılması gibi, iktidar açısından “karşı cephe”ye yönelik
sayılabilecek tedbirlerden daha aydınlatıcı, kurulan rejimin
karakteri hakkında. Tek elden, tek irade tarafından yönetilecek,
kimsenin, o iradenin tercihi dışında dayanak ve güvencesinin
olamayacağı, dolayısıyla aslında mekanizma da denemeyecek bir
mekanizma hedefleniyor. Bunu yönetecek merkezî kudret,
paylaşılabilir bir iktidar kuvveti olmayacak.
Aslında şu anda yarı yarıya varmış sayılabileceğimiz aşamada
oluştuğu kadarıyla yeni iktidar aygıtı, Tayyip Erdoğan istese dahi
paylaşılmaya elverişli değil. Lider, danışabilir, görüşebilir, ama
her şey onun kararı olarak tanınmak ve uygulanmak durumunda. Bu,
kurulan iktidar aygıtı için olmazsa olmaz koşul. Çiğnenirse aygıt
teklemeye başlar.
PARTİ "ÖRGÜTÜ": BİR SAATLİ BOMBA
“Kendi partisi” diye bir kavram, yeni koşullarda, tedavülden bir
an önce kalkmak zorunda. Parti örgütü, durmadan
yeni yeni taleplerle kapı aşındıracak, hoşnutsuz olursa kahvelerde
mırıldanacak, hoşnutsuzluk hissini kasaba çarşılarına yayabilecek
tabanıyla, yükselmek, büyümek, nam ve beraberinde para kazanmak,
mal-mülk edinmek, kasabanın beyaz eşya ağına hakim olmak,
küçükşehrin gözde arsalarına, yapılacak inşaatlara vs. sahip olmak
veya büyükşehire ve bir üst sınıfa kapağı atmak isteyen yerel
yöneticileriyle, gözü milletvekilliğinde, belki giderek bakanlıkta
olan orta seviye etkili elemanlarıyla, Lider için aslında hiç de
güvenli ordu, sağlam zemin, yıkılmaz dayanak değildir.
Yukarıdan aşağıya, parti örgütü, istedikleri her şeye ancak bir
lidere “gönül vermek”le kavuşabileceklerini kavramış elemanlardan
meydana gelir. Bu, şu an için, haliyle, mevcut liderdir. “Peki
yarın?” sorusunu azıcık erteleyelim. Bu liderin yanı başında,
bizzat ona hizmet ederken, tehlike halinde kendini ona siper
ederken kendini örgüte sevdirmiş, lidere ulaşabilen, dolayısıyla
bazen birilerinin birtakım işlerini halleden, orta seviye ve
tabanın içinden çıkamadığı zorlu hadiseleri, işlerin geri planını,
iç yüzünü bilen mahir yönetici özgüveniyle aydınlatan, çözen
birileri olur.
Bütün ipleri elinde toplamak zorunda olan otoriter Lider
açısından, işleri yürütmek için mecburen ihtiyaç duyulan bütün
ikinci kademe adam ve kadınlarıyla -şüphesiz daha çok adamlarıyla-
parti örgütü, bu adamlar-kadınlar ve birdenbire
onlardaki bazı başka cevherleri keşfedebilecek, onları her
zamankinden daha fazla sevebilecek taban; Lider hakkında,
çevresindekiler hakkında tıpkı övgü dolu sohbetler gibi
dedikoduların da yapılabileceği, hoşnutsuzlukların kulaktan kulağa
dolaşarak yaygınlaşabileceği, derinleşebileceği parti ilçe
binaları, il örgütleri, bunların alt katındaki, yanı başındaki
kahveler… Hiç de tekin varlıklar ve ortamlar değildirler. Hepsi
birer potansiyel tehdittirler.
LİDER UNUTMAZ!
Eşi dostu ve okurları bıktırmışımdır artık, lâkin şu küçük testi
burada da bir defa daha tekrarlayacağım. Soru şu: Putin’in
partisinin adı ne? Bunu, güncel gelişmeleri mecburen yakından ve
ayrıntısıyla izleyen meslektaşlar dahil pek çok kimseye sordum.
Kimse cevap veremedi. Açıkçası, ben de bilmiyordum, baktım özel
olarak.
Mesele bilgi ölçmek değil; öbür soru, esas soru: Neden
bilmiyoruz? Veya: Nasıl oluyor da bilmiyoruz…
Parti örgütü, adı üstünde, bir örgüt. Sadece toplaşma alanı
değil, etkileme-etkilenme, yalnız başına asla cesaret edilemeyecek
işlere topluca kalkışabilme ortamı. Baştaki otorite için potansiyel
olarak tekinsiz. Bugün Lider’e körü körüne bağlı, öl dese ölecek
gözüken kitlenin, daha dün başka bir lidere aynı şekilde bağlı
olduğunu o kitle kendi unutsa, şimdi başta olan unutmaz. Yarın
kendisine karşı ortaya çıkabilecek birinin taban tarafından
benimsenebileceğini, örgüt tarafından desteklenebileceğini
unutmaz.
KOLAYLIK AYAĞA DOLANABİLİR
Türkiye’nin bugününde, sadece parti örgütünü değil, Lider’i
destekleyen bütün mekanizmayı daha da şaibeli ve güvenilmez kılan
etkenler var. Elbette bunlar başka hiçbir yerde hiç varolmayan
şeyler değil, ama bizde bürünebildikleri şekiller ve
uzanabildikleri derinlikler, sahip olduğumuz bazı hasletler
sayesinde benzersiz bir ihtişama kavuşuyor.
Genel cehaletimiz, dünya hakkındaki bilgisizliğimiz, bunun yanı
sıra, iktidarın seslendiği toplum çoğunluğunun, kendine “yabancı”
gördüğü her türlü azınlık hakkındaki derin bilgisizliği, yalan
söylemeye ve yalana inanmaya meylimiz ile bütün bunları hem biraz
mümkün kılan hem işin fecaat boyutunu artıran, muhakeme
kabiliyetinden yoksunluğumuz -ki aile içi, mahalle içi terbiye ve
başta bizzat okuldaki eğitimle edinilmiştir-, “kamuoyu” denen şeyin
muazzam kolaylıkla yönlendirilebilmesini sağlıyor. Bugün göğe
çıkardığını yarın yere çalmayı ve bundan asla kişisel rahatsızlık
duymamayı mümkün kılan âdetlerin neredeyse yerleşik kültür halini
almış oluşu, en güçlü konuma sahip liderin bile yarınından emin
olamayışının zeminidir. İnsan onurunu aşağılayıcı bütün bu
mekanizma bugün Lider’in liderliğini tesis ve koruma amacıyla ulu
orta kullanılıyor olabilir. Ama bu aynı zamanda, şu ya da bu
sebeple duygular değiştiğinde, talepler başkalaştığında, işler ters
gittiğinde o liderin alaşağı edilivermesi için aynı
mekanizmaların aynı kolaylıkla kullanılabilmesi demek.
Biz aşağıdakilere, kudretsizlere, yetkisizlere, mağdurlara asla
muhtemel görünmüyor olabilir, ama kudret sahipleri, yetkililer,
zalimler bu ihtimalleri pek iyi bilir, varsayar, koklar,
hissederler. Zaten aslolan, ihtimalin varlığını
hissetmeleridir.
ONLAR DA GÜVENDE OLMAYACAK
Bu yüzden, değil parti örgütü, iktidar propaganda aygıtının
parçası olan gazetelerin, televizyonların iç örgütlenmesi bile her
an tehdit altında olmak, varlığını tek bir yerde yoğunlaşmış
otoriteye, bazen de lûtfa borçlu olmak durumundadır.
Velhâsıl, bundan böyle, Lider’in en adanmış savunucuları dahil
kimse beş dakika bile güvende olmayacak, partide sözü geçen, sözü
geçmesi “tehlikesi” bulunan, hele, bütün ideolojik vs. fantezileri
boş verin, Türkiye’deki sağ politikanın ve bunun toplumsal
desteğinin aslî temeli, çekirdeği, amacı, her şeyi olan akçeli
işlerin âlemi belediyelere basarak kalabalığın arasından baş
uzatmaya ve iktidar selfie’sinde büyük çıkmaya niyetlenenler, ayak
öpseler bile budanacaklar. Ayak öpme, boğdurulmayı veya başının
vurulmasını geciktirmekten öte işe yaramaz.
“Lider düzeni”nin ne olduğunu anlamak için eski alışkanlıklara
göre düşünmeyi bırakmamız lazım. Şu anda muhalifleri imhaya
yönelmiş ezme-biçme aygıtının hunharlıklarını “devrim” diye
alkışlayan şuursuz bîçareler, o “devrim”in ne olduğunu ancak
düştükleri yerden tâ yukarıdaki bir avuç gökyüzüne bakarken belki
idrak edebilecekler, belki edemeyecekler. Biz biçilenler şimdiden
edelim bari.